|
Kara civciv katilleri
Çirkin Ördek Yavrusu, Hans Christian Andersenin bir masalının kahramanı. Güzel ördek kardeşlerinin aşağılanmalarına maruz kalan Çirkin Ördek Yavrusu masalı, her Andersen masalı gibi mutlu sonla, yani çirkin ördeğin aslında çirkin değil sadece kuğu olduğunun anlaşılmasıyla biter. Çirkin ördeğin çirkinliği genel olandan farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenden ötürü çirkin ördek benzetmesi günlük yaşamda da çok sık kullanılır. Yılmaz Erdoğan da bundan yola çıkarak Vizontele Tuuba filminde çirkin ördek yavrusu masalına bir gönderme yapmış. Filmde rol alan 1000 civcivin içinde kendine alıcı bulamayan tek kara civcivi kendisine benzettiğini söyler Yılmaz Erdoğan; Ben de bir kara civcivdim. Yılmaz Erdoğanı çocukluğunda kara bir civci yapan otlu peynir kokan beslenme çantasıydı belki, ama cümlede kullandığı dili geçmiş zamanın anlamı büyük. Artık kara civcivliği filan yok çünkü Yılmaz Erdoğanın.
12 Eylül, Türkiye tarihinin en karanlık noktası olma konusunda birinciliğini hala koruyor. Türkiyedeki devrimci mücadeleyi tarumar eden askeri darbe geride sadece yüzbinlerce gözaltı, binlerce işkence ve yargısız infazlar bırakmadı. 12 Eylül projesi, zor aygıtından aldığı güçle, ülkeyi ideolojik-politik olarak dejenerasyonun karanlık sularına sürükledi. Özal kuşağı denilen kuşak popstarların, futbolun, müzik kanallarının, magazin programlarının kucağına itildi. 12 Eylül öncesi, hiç yaşanmamışçasına hafızalardan silindi. Sol adına, devrim adına ne varsa alabildiğine karalandı, tahrif edildi. 70lerin kara civcivleri, siyah renginden utanan Michael Jackson misali kabuk değiştirdiler. Sonuç en az Michael Jackson kadar tüyler ürpertici, iç karartıcı oldu. 70lerde devrim mücadelesinde saf tutanlar, artık karşı-devrimin baraktarlığını yapar oldular. Devrim bir hayal, bir ütopya, devrimciler de birer hayal kahramanı oldu. Devrimciliğe gelince, o çoktan tarihte görevini tamamlamış nostaljik bir olaydı. Gençlik heyecanına verdikleri devrimciliklerini, dost meclislerinde kadeh tokuştururken Adile Naşitli, Münir Özkullu Türk filmlerinin nostaljisiyle dile getirdiler. Ne günlerdi o günler!
Bugün devrime inanan, devrim için mücadele edn insanları görmeleri, anlamaları ise mümkün olmadı, olamazdı; onlardan bugünün kara civcivlerini anlamaları beklenemezdi.
Geçmişte bir kara civciv olduğunu söyleyen Yılmaz Erdoğan, 12 Eylülü anlatmaya soyunduğu filmi Vizontele Tuubada bunun ne kadar geçmişte kaldığını ortaya apaçık döküverdi. Film, Türkiyenin en ötesinde, küçük bir kasabada, üstelik 1980 yılında geçiyordu. Filmin bütün kişileri kartondan birer kahramandı. Hakkaride geçen bir öyküde bir kişinin ağzından tek bir Kürtçe sözcük duyulmaması bunun bir yönü sadece. Ne yoksulluk, ne ağır yaşam koşulları. Hiç gelmemiş doktor için yapılan ve çürümeye terkedilen lojman, bir şaka konusu olabiliyor ancak. Yılmaz Erdoğanın anlattığı yer, çizgi film kahramanlarıyla bezeli bir hayali mekan. Beceriksiz komik timsahlar gibi gezinen sağcılarıyla, karikatür solcularıyla olanı değil, egemenlerin istedğini anlatıyor. Gerçekleri dilediği gibi çarpıtabiliyor.
Yılmaz Erdoğanın devrimcileri, oraya sırf komiklik olsun diye konulmuş gibi duruyor. Düşünmeyen, kitap okumayan, çalışmayan, kasabanın orta halli ailelerinin baba parasıyla beslenen erkek çocukları. İşleri güçleri kahvede oturmak. Yılmaz Erdoğan, çocukluğunun geçtiği coğrafyanın öznel durumunu es geçtiği için; ulusal ayrımcılığın, yoksulluğun ve hatta faşistin bile olmadığı bir yerde bu adamlar da niye devrimci olmuşlar ki diyesi geliyor insanın. Vizontele Tuuba, 12 Eylül sonrasında kabuk değiştirenlerin diliyle konuşuyor. Sağcıları komikleşecek kadar kötüleyerek, devrimcilere yaptığı hakareti daha az görünür hale getirmeye çalışıyor.
Denizler için söylenen, Onlar karıncayı bile incitmediler, onlar iyi çocuklardı, onlara yazık oldu edebiyatının bir benzerini de Yılmaz Erdoğan yapıyor. İyi çocuklardı, yazık oldu onlara, diyor. Böylelikle sistem için vazifesini başarıyla tamamlamış oluyor.
Devrimciler 80den önce de sonra da, hiçbir zaman, boş işlerle uğraşan iyi niyetli çocuklar olmadılar. Bu topraklarda devrimciler, yaşamı özgürleştirmek için mücadele ettiler. Bunun karşılığında bedeller ödediler. Yılmaz Erdoğanın filminde es geçtiği bir başka noktayı; işkenceleri, kaybedilmeleri, katliamları yaşadılar.
Yılmaz Erdoğan da bu gerçekleri gayet iyi bilir, ancak saptırmayı tercih ediyor, Yılmaz Erdoğanın sistem tarafından bu kadar sevgiyle kucaklanmasının özünde de bu yatıyor. 12 Eylülle çocukluğunun bittiğini söyleyen Yılmaz Erdoğan, aslında bundan daha fazlasını bırakmıştır 11 Eylül 1980de. O ve onun gibiler ne kadar saldırsalar da, ne kadar gözlerini yumsalar da, bugünün kara civcivleri hala devrim bayrağını onlara inat dalgalandırıyorlar.
|