Bir, iki, üç; daha fazla Kızılay, daha fazla direniş!
Gençlik geleceği için Kızılaydaydı!
YÖK yasa tasarısına ve soruşturmalara karşı yapılan 13 Mart eylemi Kızılayda polisin saldırılarıyla bir meydan savaşına döndü.
Birçok gençlik grubunun katıldığı ön çalışmalar, dönem ile birlikte başladı. Polisin saldırgan tutumu da ta o zamandan bu yana kendini ortaya koydu. Çalışmalar boyunca yerellerde polis eylem duyurularını engellemeye çalıştı. Afişleri asan, bildirileri dağıtan arkadaşlarımız farklı saldırılar ve baskılarla karşı karşıya kaldılar.
Tehditler sonuç vermedi
Düzen, gençliğin kararlılıkla sürdürdüğü çalışmalar karşısında gündemi terörize etme yoluna gitti. Emniyet Müdürlüğü ve Valilik, daha bir hafta öncesinden gazeteler, radyolar ve televizyonlar aracılığıyla eyleme katılacak gençleri tehdit etmeye başladılar. Tehdit açıktı: Kızılaya gelmeyin, gelirseniz pişman ederiz. Biz uyarmış olduk, sorumluluk sizin. Ne var ki düzenin tehditlerini yayınlamakta hevesli yayın organları, gençliğin 13 Martta Kızılayda olacağız! diyen ve tehditleri kararlılıkla cevaplayan bildirilerini hasır altı etti.
13 Mart eylemi için, 13 Marta kadar olan çalışma esas önemdeydi. Çünkü bizim derdimiz bir günlük bir eylemle gündemi atlamak değil, o güne kadar yapılacak çalışmalarla konuyu kamuoyunun gündemine taşımaktı. Eylem öncesi katılımcı illerden yapılan temsili yürüyüş son derece önemliydi. Ne var ki bu önemli araç gereğince değerlendirilemedi. İstanbul, Bursa, Adana ve Hataydan başlayan yürüyüş kolları bir gün önce Ankaraya ulaştılar. Fakat özellikle Ankara Garındaki karşılama son derece zayıftı. Garda sadece Ekim Gençliği ve Özgür Gençlikten öğrenciler bulunuyordu.
Yaşasın devrimci dayanışma!
Eylem sabahı, ÇHD avukatları ve karşılama komitesinden arkadaşlarımız gişelere gittiler. Beklediğimiz gibi polis terörü burada da karşımıza çıktı. Kimlik ve GBT kontrolü yapan polis tüm çabalarımıza rağmen bir arkadaşımızı gözaltına aldı.
Saatler 12:00ye yaklaşırken gençlik grupları, Kurtuluş Parkında toplanmaya başladı. Türkiyenin dört bir yanından gelen arkadaşlarımızın coskusu görülmeye değerdi. Eyleme gelenler uzun süredir görmediği arkadaşları, yoldaşlarıyla buluşmanın sevinciyle halaylara katıldı. Bu bizim için de böyleydi. Özellikle eylemden birkaç gün önce gözaltı terörüne uğrayan Edirneli yoldaşlarımızı tekrar bizimle omuz omuza kavgaya tutuşmaya hazır görmenin sevincini yaşıyorduk.
Kitle toplanınca kortejlerimizi oluşturup Kızılaya doğru yürümeye başladık. En önde ortak pankartlarımız vardı. Böyle bir kitleyle, böylesine kararlı bir şekilde ortaklaşmak bizim için son derece motive ediciydi. Yürüyüşün en anlamlı sloganlarından birisi Yaşasın devrimci dayanışma! idi. Bununla birlikte YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimle özgürleşecek!, YÖKe hayır!, YÖK Yasası geri çekilsin!, NATOya geçit yok! sloganları ile ilerliyorduk. Ama yürüyüş boyunca en coşkulu atılan ortak slogan Bir, iki, üç; daha fazla Kızılay, daha fazla direniş! idi. Genç komünistler barikata doğru çoşkuyla yürürken, Parti sloganlarını da coşkuyla haykırdılar.
Polis barikatı, Kızılay kararlılığı ve çatışma...
Ziya Gökalp Bulvarındaki barikata gelindiğinde kitle coşkusunu artırarak kararlılığını duyuruyordu. Polisin yaptığı hazırlık ise düzenin eyleme bakışını ve neler olacağını haber veriyordu. Kızılayda her sokak başına gaz maskeli, köpekli polis birlikleri konmuş, ortam alabildiğine terörize edilmişti. Bütün bunlar karşısında polis, masum rolü oynamayı da elden bırakmıyordu; kitlenin kararlı isteğine çeşitli silahlarla yapılmış yığınak ve tehditlerle karşılık veren polis, ilk saldırıyı karşıdan bekledi. Yaklaşık yarım saat süren duyurularıyla, eylemden vazgeçmeye çağırdığı kitleden bu süre boyunca tek bir cevap alabildi: Bir, iki, üç; daha fazla Kızılay daha fazla direniş!
Artık olacaklar açıktı. Biz hakkımızı istiyorduk. Kızılaya çıkıp, basın açıklamamızı okumak istiyorduk. Polis ise haftalar öncesinden başladığı tehditleriyle, yığınağıyla korkutamadığı, kararlılığında en ufak gedik açamadığı kitleyi dağıtmaya hazırlanıyordu. Yapılması gereken belliydi. Taşlarımızla saldırmaya başladık. Polis korkunç bir karşı saldırı ile cevap verdi. Atılan gaz ve biber bombalarından göz gözü görmüyordu. Kitle bu durum karşısında ancak kısa bir süre direnebildi ve saldırıyı göğüslemek için geri çekildi.
Saldırı öncesi ana caddeden ayrılınmaması konusunda o kadar uyarı yapılmasına rağmen, insanlar o anın paniği ile apartmanlara sığındılar. Yanlış olan bu tutumun sonucu onlarca arkadaşlarımız girdikleri apartmanlardan gözaltına alındı.
Üzerimize doğru büyük bir öfkeyle saldıran polis yalnızca gaz bombası kullanmadı. Gaz bombasından etkilenen insanlara acımasızca saldırdı. Polisin gaz bombalı saldırısını geri püskürtemediysek de eylem alanını terketmedik. Dağınık da olsa çatışmalar sokak aralarında saatlerce sürdü. Bütün çatışma boyunca polis, yoğun olarak gaz bombası kullandı. Fakat saatlerce süren direnişte en önemli eksikliklerden biri de kitlenin bir kısmının anlık heyecanları ve tatmini üstünden hareket etmesiydi.
Akşam 500 kişilik ikinci gösteri
Saatler süren sokak arası çatışmalarından sonra saat 18:00de Yükselde buluşmak üzere ayrıldık. Gündüz süren çatışmalar ve karşı karşıya kaldığımız saldırılar sonrası tekrar Yüksele çıkmak önemliydi. Akşam Yükselde yapılan basın açıklamasında 500 kişiydik. Birçok gençlik grubunun aksi söylenmiş olmasına karşın akşamki basın açıklamasına katılmamış olması garip ve üzerinde önemle durulması gereken bir durumdu.
Yükselden marşlarımızla çıkıp, uzun zamandır ortak çalışma yürüttüğümüz ve bir gün boyunca birlikte direndiğimiz arkadaşlarımızı uğurlamak üzere Kurtuluş Parkına yürüdük. Marşlar ve halaylarımızla çoşkumuzu taşıdığımız Kurtuluş Parkında dostlarımızı ve yoldaşlarımızı uğurladık. Ama gerek uğurladıklarımız, gerekse Ankarada kalanlarımız için ortak kaygı, gözaltında olan yoldaşlarımız ve dostlarımızdı.
Akşam güçlü bir biçimde gerçekleştirilen basın açıklaması kitlenin moral üstünlüğünü daha da güçlendirdi. Tüm güne yayılan 13 Mart eylemi, en ileri unsurları şahsında da olsa gençlik hareketinin, YÖK yasa tasarısına ve soruşturma terörüne boyun eğmeyeceğini dosta düşmana göstermiş oldu.
|