Emperyalist bir saldırı ve
savaş örgütü: NATO
Büyük Ekim Devrimi tüm dünyada büyük altüst oluşlara yolaçtı. İşçi sınıfının devrimci iktidarının, büyük bir ütopya olarak görülen sosyalizmin hayat bulabileceğinin ilk kanıtı olan Ekim Devrimi, kapitalizmin tüm hassas dengelerini yerle bir etti. 1917 Ekiminden sonra dünya, ne kapitalist sınıf için, ne de işçi sınıfı için aynı dünya değildi.
Birinci emperyalist paylaşım savaşı Ekim Devrimi ile sonuçlanmıştı. İkinci emperyalist paylaşım savaşında ise Sovyet iktidarı, tüm dünya emekçi halkları nezdinde büyük bir prestij kazanmıştı. Dünyanın birçok yerinde sınıflar arası savaşım keskinleşmiş, burjuvazi hiç olmadığı kadar komünizm hayaletinin kızıl soluğunu ensesinde hissetmeye başlamıştı.
1948te Berlini kuşatan Sovyet orduları, emperyalizmin dünya egemenliği için vakit kaybetmeden harekete geçmelerine sebep olmuş, ABDnin başını çektiği yeni emperyalist blok kendileri için bir sorun olmaktan çıkan Alman emperyalizminin diz çökmesi ile birlikte asıl düşmana, kızıl tehdite odaklanmıştı. Dünya savaşının ardından, Avrupanın Sovyet tehdidinden korunması emperyalizmin asıl kaygısı olageldi. Savaş sırasında neredeyse tükenen Avrupa burjuvazisi kaderini, savaştan daha da güçlenerek çıkan ABD emperyalizmine bağlayarak, onyıllar sonra ABDnin dünyanın tek hegemonik gücü olmasına en büyük katkıyı sundu. Ancak Avrupa burjuvazisi için bu tutum farklı seçenekler arasında yapılmış bir tercihin değil, katı bir zorunluluğun sonucuydu. ABDnin askeri gücüne sığınmak olarak tarif edilebilecek b durum, ABDye tüm Avrupaya yayılan askeri bir etkinlik alanı yaratacaktı.
Kuzey Atlantik Savunma Paktı (NATO) işte böyle bir tarihsel ortamda kuruldu. 4 Nisan 1949da 12 ülkenin katılımıyla imzalanan Kuzey Atlantik Anlaşması, daha sonra, aralarında Türkiyenin de yer aldığı 7 ülkenin katılmasıyla üye sayısını 19a yükseltti. Sovyet tehdidine karşı emperyalist bir akit olarak ortaya çıkan NATO, soğuk savaş dönemi boyunca Avrupayı komünizmden korumak için hızla örgütlendi. Bütünüyle ABDnin kontrolü altında örgütlenen NATOnun Avrupada konuşlandırılan ordularının neredeyse tamamı ABD askerlerinden oluşmaktaydı. NATO kuvvetlerinin hemen tüm silah teçhizatı ABD tarafından karşılanıyordu. ABD savunulmasını üstlendiği Avrupayı egemenlik sahası olarak da tanımlamak istiyordu. ABDnin, tamamıyla kendi kuvvetlerinden oluşan NATO ordusunun başına yine bir Amerikalı generali atama koşulu da btı Avrupa devletleri tarafından anlayışla karşılandı. Sonuçta Avrupanın olası bir Sovyet saldırısına ya da içte devrimci bir kalkışmaya karşı savunması, Avrupa burjuvazisinin bazı egemenlik haklarının devrine yol açsa da, sağlanmış oldu. NATO, emperyalistler arası bu anlaşma ve uzlaşmanın sonucu ve kalıcı örgütlenmesi oldu.
Soğuk savaş sırasında NATO stratejileri
Bir askeri tehlike olarak Sovyetler Birliği NATOnun asli varlık nedeniydi. Dolayısıyla NATO ve onun temel askeri stratejisi, Sovyetler Birliğinin askeri teknolojisi ile belirleniyordu. Gerek Avrupa, gerekse de ABD ordularının, Sovyetler Birliğinin konvansiyonel silahlara dayalı askeri gücüne karşı koyabilmesi kolay değildi. ABDnin elindeki nükleer silah teknolojisi, onu Sovyetler Birliği karşısında üstün bir konumda tutuyordu. Fakat bu üstünlük uzun sürmeyecekti. Kısa bir süre sonra SSCBnin nükleer silahları kullanabilir hale gelmesi bu dengeyi sağladı.
Kitlesel Karşılık stratejisi: NATO Kitlesel Karşılık stratejisini 1954ün Aralık ayında kabul etti. Bu strateji ABDnin yegane nükleer silah teknolojisine sahip ülke olması ile gerekçelendiriliyor, gücünü de buradan alıyordu. Kitlesel Karşılık stratejisi; herhangi bir Sovyet saldırısına karşı çapı ne olursa olsun- NATOnun tüm güçleri ile karşılık vermesini öngörüyordu. Bu stratejiye göre en ufak bir Sovyet saldırısı nükleer silahların fütursuzca kullanılacağı bir dünya savaşına dönüştürülecekti. Kitlesel Karşılık stratejisi, esas olarak caydırıcı bir etkiye sahipti.
Esnek Karşılık stratejisi: 1957 tarihi NATO için kritik bir yıldı. 1957 Ekiminde Sovyetler, Sputnik uydusunu uzaya göndermişler, böylelikle askeri planda üstünlüğü ele geçirmişlerdi. Sputnik olayı iki kutuplu dünyadaki tüm dengeleri altüst eden ve bu arada NATOnun temel askeri stratejisini değiştirmesine yol açan tarihsel bir gelişmeydi. Sovyetler Birliğinin orta menzilli balistik füzeleri kullanma yeteneğine kavuşması, kıtalar arası savaşı olanaklı kılıyordu. Kıtalar arası balistik füzelerle ABDnin NATO stratejisine bakışı tamamen değişmiş oldu. Çünkü daha önce ABD toprakları herhangi bir Sovyet saldırısıyla yüzyüze gelmeyecek, çarpışma alanı tamamıyla Avrupa toprakları olacaktı. Bu durum ABDnin askeri stratejilerini belirlerken daha rahat davranmasına yol açıyor, aynı zamanda onu Avrupalı müttefikleri karşıında üstün kılan bir etken oluyordu. ABDnin de savaş sahası olarak hesaba katılıyor oluşu, son derece saldırgan bir askeri strateji olan Kitlesel Karşılık stratejisinin de iflasını işaret ediyordu. İşte bu nedenlerle Aralık 1967de Esnek Karşılık stratejisi kabul edildi. Esnek Karşılık stratejisi üç aşamalı bir yapıya sahipti. İlk aşama NATOya üye ülkelerden herhangi birisinin konvansiyonel bir saldırıya uğraması durumunda, bu saldırıya aynı biçmde karşılık verilmesini öngörüyordu. Söz konusu saldırı konvansiyonel silahlarla geçiştirilemiyorsa ikinci aşamaya uygun olarak planlı ve ölçülü bir nükleer savaşa girişilecekti. Üçüncü ve son aşama, tam bir nükleer felaket ile sonlanacak, insanlığı tehdit edecek genişlikte bir savaş demekti. Bu aşamaya varana dek sürdürülecek müzakereler ve pazarlıklar, ani bir nükleer savaş olasılığını rtadan kaldıracaktı.
Nükleer alandaki karşılıklı güç dengeleri soğuk savaş dönemi boyunca dünyanın yıkıcı bir nükleer savaşa tutuşmasına engel oldu.
Sovyet Blokunun çöküşü NATOnun sonu mu?
Soğuk savaş dönemi boyunca kızıl tehdite karşı bir güvenlik şemsiyesi olan NATOnun işlevinin, Sovyetler Birliği ve Doğu Blokunun dağılması ile birlikte sona erdiği düşünülüyordu. Varşova Paktını tek taraflı olarak fesheden Gorbaçov NATOnun da ortadan kaldırılmasını istiyordu. Ancak emperyalistlerin değişen ihtiyaçları NATO gibi örgütleri muhafaza etmeyi gerektiriyordu. Özellikle ABDnin NATO üzerinden elinde bulundurduğu olanakları tasfiye etmesi beklenemezdi.
Kuzey Atlantik Anlaşması yazılırken, anlaşmanın oldukça kısa ve dilinin özellikle sade olması istenir. Bunun için de Omahadaki (ABDnin Nebraska eyaletinde bir yer) bir sütçünün bile anlaşmayı anlayabileceği bir dil tutturulması istenir. Neticede oldukça kısa bir anlaşma olur, Washington anlaşması.
2003 tarihli NATO Review dergisinde yayınlanan makalesinde NATO Genel Sekreteri George Robertson, NATOnun, kuruluşundan bu yana 54 sene geçmesine rağmen ve üstelik asli varoluş nedeni olan Sovyetlerin dağılmasına karşın hala ayakta olmasını, Omahadaki sütçünün şaşkınlıkla karşılayacağını söylüyor: Her şeyden önce, sütçümüz muhtemelen İttifakın hala işbaşında olduğunu görünce şaşıracaktır. Kendi deneyimlerine dayanarak Amerikalıların evlerine dönmüş olduğunu, Avrupalıların da dağılmış olacağını düşünürdü. Bunlardan hiçbiri olmadı. (G. Robertson, Değişim ve Süreklilik, NATO Review)
Oysa, Amerikan çıkarlarının bir ürünü olan NATOnun varlığını sürdürmesinde şaşılacak bir şey yoktu. Çünkü ABD için NATO, Sovyet tehdidini engellemek dışında da işlevlere sahipti. Herşeyden önce NATO, ABDye İkinci Dünya Savaşı sonrasında pekiştirdiği emperyalist bloğun liderliği statüsünü koruyabilmek için gerekliydi. ABD, hem Avrupanın hem de dünyanın her tarafına yayılan NATO aracılığı ile elinde tuttuğu askeri üsleri kullanarak askeri hegemonyasını sürdürüyordu. NATOnun tüm komutasının ve karar süreçlerinin esas olarak ABDnin elinde olduğunu hatırlatalım. NATOnun ABDye sunduğu olanaklar bunlarla da sınırlı değil. NATOya üye her ülke tüm askeri yapısını NATO kriterlerine göre yeniden yapılandırmak durumunda. Bunun için de çeşitli silahlar yatırım yapmak bir zorunluluk. Söz konusu silahların esas olarak Amerikan silah tekellerince sağlandığını söylemek ise yanlış olmayacaktır. Ayrıca yine tüm üyeler askeri yapılarının tüm ayrıntılarını Amerikadaki NATO karargahına bildirmekle yükümlü. Bu da ABDye açık bir askeri üstünlük, salt buradan kaynaklanan bir askeri hegemonya sağlıyor.
NATOnun askeri operasyonları
NATO Soğuk Savaş sürecinde bir kez bile kullanılmamıştır. İlginç olan NATOnun Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği ortadan kalktıktan sonra sık sık askeri operasyonlara imza atmış olmasıdır. NATO önce 1991 Şubatında Irakın bombalanması sırasında teknik olarak ABDye olanak yarattı. 99da ise Yugoslavyaya müdahale ederek, ABDnin Balkan politikasının meşrulaştırıcı unsuru ve askeri açıdan uygulayıcısı oldu. NATOnun Yugoslavyada giriştiği savaş bütünüyle hava bombardımanına dayanıyordu. Hava bombardımanı aracılığıyla Miloseviçe diz çöktüreceğini düşünen NATO komutası, sivil ölümleri umursamadı. Olası bir kara müdahalesinde gerçekleşecek askeri kayıpları göze almayı reddeden NATO, hava bombardımanı sonucu binlerce sivilin ölümüne, 6.000 sivilin ise yaralanmasına sebep oldu. NATO kuvvetleri Yugoslvyaya 1.200 savaş uçağı ve helikopter ile tam 35.000 hava saldırısı düzenledi. Atılan 20.000 bomba, taşıdıkları 80.000 ton patlayıcıyla Sırbistan topraklarında tam bir cehennem yarattı. Sonuçta Yugoslavya işgal edildi. NATO ilk kapsamlı operasyonunu başarı ile sonlandırmıştı. Sözde Avrupanın tam ortasında yaşanan insanlık dramına engel olmak maksadıyla işbaşı yapan NATO, Birleşmiş Milletler hukukunu hiçe sayarak hareket etmişti. Bu tutum basit bir üst¨nden atlama değil, fakat Amerikanın son derece bilinçli emperyalist politikasının önemli bir halkasıydı. Bugünden bakıldığında çok daha net görülebilen bu tablo, önce Afganistan, sonra Iraktaki Amerikan müdahalelerinin ilk işareti oldu.
|