Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Eylül 2003
Sayı: 64
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Kavga bayrağı elimizde!
  Irak'ta işgalci, okulda müşteri olmayacağız kampanyası İstanbul
  Irak'ta işgalci, okulda müşteri olmayacağız kampanyası Ankara
  Kampanya çalışmalarından...
  Kampanya çalışmalarından...
  Sermayenin tatili yok, mücadelenin de!
  Sırada 100 bin söz var...
  Kampanya çalışmamızdan izlenimler...
  Onurlu aydınlar ve sanatçılar gençliğin sözünün arkasındalar!
  Ümit Altıntaş Gençlik Kampı" başarıyla gerçekleştirildi!...
  Kamp izleniminden...
  Kamp izleniminden...
  Sermayenin ucuz laboratuvarları: Teknokentler
  Ordu ve YÖK görüşmesi...
  Gençliğin sözü söz...
  Filistin: Ortadoğu'nun sönmeyen direniş meşalesi
  ABD: Irak batağında leş kargası
  ABD emperyalizminin Irak batağı...
  Bu sefer "bizim çocuklar" başaracaklar!
  Bir Şili türküsü
  Katliamları unutmadık, unutturmayacağız!..
  Komünistler yargılayanları yargılıyor!
  Savaşın silahları
  11 Eylül filmi üzerine
  Kadınsı reklamlar ve reklam tipi kadınlar
  Bir işçi tiyatrosu
  Genç komünistin bir günü...
  Coca Cola, Kolombiya ve 'Hayatın Tadı'
  Futbol: Sistemin kullandığı bir uyuşturucu
  Okur mektupları



 
 
Kadınsı reklamlar ve reklam tipi kadınlar

“Ben bir insanım, ama önce kadınım”!

Bugünlerde reklamın birinde bir kadın ısrarla bu cümleyi yineleyip duruyor. Bu cümle kapitalist düşünüşün özgürleştirdiği (!) kadının toplumdaki yeri üzerine düşünmeyi gerekli kılıyor. Kadının evi ve ailesiyle olan sıkı bağlar gevşetilmiş ve bireyselliğini görmesine engel olan perde kaldırılmış. Böylece kadın kendi varlığının farkına vardırılmıştır. O, bir anne ve eş olduğu kadar, bir kadındır da.

Düşünüş böyle bir noktada elbette yalnız bırakmayacaktır kadıncığını, hemen elini tutuverir. “Kadın olma süreci başlatılsın!!!” Yeni ve güzel kıyafetler, bakımlı bir görünüş, formda bir beden, yenilenen kozmetik ürünleri... Oldukça masumane bir başlangıç. Çağımızın bizlere armağanı, devrim niteliğinde işlevsel saçmalıklar... Zamanla güzel kadınlarımızın sayısı artar. Çünkü yaş aşağı çekilmiştir. Yeni nesiller de bu değişim rüzgarına dahil edilir. Bakımlı annelerin, 13 yaşında Cosmopolitan türü dergileri okumaya başlayan, kültürlü, modadaki tüm yeniliklere açık, benliklerinin ve cinsiyetlerinin özünü erkenden kavrayabilmiş küçük versiyonları: Lolita kadıncıklar! Anneleriyle beraber haftada iki günlerini kuaförde geçiren, “taze ve güzel kalabilmek adına başlanılan ve ömür boyu sürecek olan diyetlerle yaşamaya razı, günbegün kadınsılıklarını geliştirmek için çabalayan genç kızlar.

Arbaş firmasının aklı başında bütün kadınlardan oldukça tepki toplayan bir reklam filmi vardı bir dönem. “Evlenmem, evlenmem. Arbaş yoksa evlenmem”. Bu reklam söylenmek isteneni özetler nitelikte. Kolay mı olmuştur o kızcağızın kendini yetiştirmesi. Kuaför maceraları, Japon diyetleri, sivilce kabusları, daha güzel kadınlarla aldatılma korkuları, kıskançlık krizleri, kabarık kabarık alışveriş taksit ödemeleri geçmiştir başından. Bu kadar emeğe ben de olsam tek taş pırlanta yüzük verseler, hatta sevsem bile evlenmem.

Şimdilerde Eti Form’un reklam filmleri yayınlanıyor çeşit çeşit. Güzel yurdumun güzel kadınlarının her daim formda kalmak için rağbet ettiği, açıkçası eksikliği ciddiyetle hissedilen, piyasaya sürülüşüyle ve yeni geliştirilen ürünleriyle çığır açan bir ürün. Kabinden giydiği elbisenin dikine çizgilisini isteyen hemcinslerine zafer edasıyla gülen binlerce kadın var şimdi ekranın karşısında. “Eee, insanın boğazını tutması kolay değil, bak biz başardık, biraz tuzsuz falan ama diyet ürünleri en ideali. Hem formda kalmak istiyorsan bunu bir yaşam tarzı haline getirmelisin” cümleleri dolanıyor ortalıkta. Mağazada çekilmiş reklamın bir de asansör versiyonu var. İncecik dal gibi bir işkadını dururken, asansöre binmek tombul sekretere mi kalmış!

Bütün bu reklamlarda aslında dayatılan bir kadın kimliği var. Bütün hayatını bedenini diri tutmaya adamış kadınlara ihtiyaç duyuyor sistem. Çünkü kendini bu işlerin akışına kaptırırsa bir kez kadın, hele bir de bunun eğitimini 12-13 yaşlarında almaya başlarsa, herhangi bir toplumsal duyarlılığa sahip olması imkansızlaşır. Hatta bireysel duyarlılıklar bile gölgelenir zamanla. Cenazelerde makyajı akmasın diye ağlamalarını engelleyen tanrıçalarla karşı karşıya kalırız!

Reklamlar aracılığıyla insanımızın trajikomik hallerinin birebir yansıtıldığı aşikar. Kadın temasının işlenişine bakıldığında da; güzelliğinden ve dişiliğinden başka pek az şey ile ilgilenen bir kadın portresi çiziyorlar. Ancak belli bir süre sonra reklamlar mı toplumu yansıtıyor, yoksa toplum mu reklamlarla yönlendiriliyor, ayırt edilemez oldu. Kaçırdığımız nokta, reklamlarda güldüğümüz kadın tiplerinin bir yandan o reklamların hedef kitlesini oluşturduğu. Gülüyoruz belki seyrederken, ama çevremizde saçını salıp hafif de kıvırtarak problemlerini çözmeye çalışan, sıra beklemeyen, park yeri sorunu yaşamayan o kadar çok kadın var ki! Reklamların ürünlerin yanı sıra her zaman resmi ideolojinin kültür ve felsefesini de empoze ettiğini hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Hele kapitalizmin gelişme süreciyle beraber reklamlarıngelişimi de incelenmeye kalkışılırsa durumun vehameti ortaya çıkacak. Eskiden en azından pazarlanan ürünün ne olduğu, işlevi anlatılmaya çalışılırken, bugün bunun yerine tamamen akılda kalacak imgelerin üzerine yoğunlaşılmış durumda. Kadınlara yönelik reklamlarda da durum aynı. Eti Form yemek bir kadın için giyim mağazasında komik duruma düşmemekten başka bir anlam taşımıyor belki de.

21. yüzyıl kavramların altını oydukça kadının duruşu da işte böyle bir noktada takılıp kalıyor. Benliğinin cinsel kimliğinden ibaret olduğunu sanan ve ancak bu kimliği besleyerek hayata tutunabileceğini zanneden, bunun uğruna zamanının çoğunu dış görünüşüyle ilgilenerek geçiren ve ancak bu konularda başarılı (!) olduğunda tatmin olabilen kadın kitleleri çıkıyor ortaya. Zayıf kalmayı, reklamdaki gibi asansöre binebilmeyi en büyük zafer addeden, kendi bedeninden standartlar dışına çıktığı her dakika rahatsız olan, hatta nefret eden, kendine ve asıl benliğine yabancılaşmış kadın kitleleri... Yaşam amacının ne olduğu üzerine kafa yoracak vakti olmayan, her yıl değişen moda renkleri yakalamak uğruna alışveriş merkezleri arasında mekik dokuyan, yeni çıkan kozmetik ürünlerinin özelliklerinin yazdığı kitapçıkardan başka eline yayın almayan, gazetelerin “erkekler nasıl tavlanır, bir ortama girildiğinde nasıl davranılır” köşelerinden başka bir yerine ilgi göstermeyen kadın kitleleri.

Bilmem ne altını yoksa evlenmiyor artık kadınlar, tek taş pırlantası yoksa küsüyor. Eskiden hayata insan hazırlayan anneler, artık kızlarını erkeklere meta olarak hazırlıyorlar. Kadınlar ekonomik özgürlüklerini kazanıyor artık günümüzde, kadınlar farkedilmeye çabalıyor. Ataerkil ailedeki yerleri değişiyor. Kadınlar sokaklara karışıyor artık (!). Kapitalist düşünür kadınları özgürleştiriyor. “Kuşlar beyinleri alındığında uçma yeteneklerini kaybetmezlermiş” Kadınların beynini hedef alıyor reklamlar. Düşünemeyen ama iş hayatında başarılı presentable kadınlar; onlar özgür kadınlar! Oysa sadece beyinlerine sürekli işlenen şeyi yapıyorlar. Ekonomik bağımsızlığın gerekçesinin formüle edilişi bile ilginç. Henüz bekar olan genç kıza deniyor ki, “Kilo alma, vücudunu koru. Böyle sürerse kocan seni boşamaz. Bir de ekonomik ba&curre;ımsızlığını kazan. Eee o da boşarsa işine yarayacak. “Yani özünde kadının edilgen yapısında değişen bir şey yok. Sadece kadına oyalansın diye verilen suni bir özgür alan var ortada. Kadıncıklar da o alanda birbirleriyle çekişerek ve erkeklere göz süzerek yaşıyorlar.

Avrupa ülkeleri, form ürünlerinin piyasaya sürüldüğü yer olmasına rağmen obezlik gibi yoğun sıklıklı bir halk sağlığı sorunuyla başa çıkamıyor. Büyüklerimiz bizim zamanımızda sabundan başka bir şey yoktu derken, yaşlıların pürüzsüz ciltlerinde kalıyor gözlerimiz. Her yıl yeni renklerle baştan yarattığımız gardroplarımız giyecek kıyafet bulamayanlar karşısında utancı geçirmiyor aklından. Ama kadınlarımıza verilen reçete o kadar kabarık ki, onlar bunları düşünüp kafalarını karıştıracak vakti bulamıyorlar: Diyetisyenler, fitness merkezleri, masaj salonları, kuaför, alışveriş derken... Bütün haftayı kapsayan bir program çıkıyor ortaya.

Ve düzen özgürleştiriyor kadınlarını. Kadınlığının farkına vardığı ilk dakikadan itibaren işleyişe geçen bir süreç, ağır ağır verilen narkoz, cerrahi bir müdahale. Uzun, güzel ve bakımlı kuşlarım özgürlük elinizde. Müdahaleden kaçabilmek yürek istiyor. Şu günlerde unutmamak için çabalamak zorunda kalıyor insan. Ama reklamlara inat vurgulamak istiyorum:

“Ben bir kadınım, ama önce insanım!”

Bilge Atay