Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Eylül 2003
Sayı: 64
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Kavga bayrağı elimizde!
  Irak'ta işgalci, okulda müşteri olmayacağız kampanyası İstanbul
  Irak'ta işgalci, okulda müşteri olmayacağız kampanyası Ankara
  Kampanya çalışmalarından...
  Kampanya çalışmalarından...
  Sermayenin tatili yok, mücadelenin de!
  Sırada 100 bin söz var...
  Kampanya çalışmamızdan izlenimler...
  Onurlu aydınlar ve sanatçılar gençliğin sözünün arkasındalar!
  Ümit Altıntaş Gençlik Kampı" başarıyla gerçekleştirildi!...
  Kamp izleniminden...
  Kamp izleniminden...
  Sermayenin ucuz laboratuvarları: Teknokentler
  Ordu ve YÖK görüşmesi...
  Gençliğin sözü söz...
  Filistin: Ortadoğu'nun sönmeyen direniş meşalesi
  ABD: Irak batağında leş kargası
  ABD emperyalizminin Irak batağı...
  Bu sefer "bizim çocuklar" başaracaklar!
  Bir Şili türküsü
  Katliamları unutmadık, unutturmayacağız!..
  Komünistler yargılayanları yargılıyor!
  Savaşın silahları
  11 Eylül filmi üzerine
  Kadınsı reklamlar ve reklam tipi kadınlar
  Bir işçi tiyatrosu
  Genç komünistin bir günü...
  Coca Cola, Kolombiya ve 'Hayatın Tadı'
  Futbol: Sistemin kullandığı bir uyuşturucu
  Okur mektupları



 
 
Komünistler yargılayanları yargılıyor!..

Düşünce ve inançlarımı bir kez daha ve bu kez daha kararlı bir biçimde yineliyorum:

Kokuşmuş devletinizi ve
çürümüş düzeninizi yıkacağız!

(13 Ocak ‘98 tarihli ikinci savunma)

Habip Gül (Nevzat ÇİFTÇİ)

(...)

Egemen düzenin yargısı egemen
sınıfın hizmetindedir

Terör ve zulüm temelleri üzerinde yükselen böyle bir devlette yargı bağımsız olur mu? Tabii ki olamaz. Zaten aklıselim herkes sınıflı toplumlarda “devletin sınıflar üstü, yargının bağımsız olduğu” gibi kavramların bilimsel olmadığını, tersine bilime aykırı olduğunu bilir. Toplumun karşıt sınıflardan oluştuğu ve çıkarları taban tabana zıt bu iki sınıf (sermaye ve işçi sınıfı) arasındaki çelişki ve çatışmanın her geçen gün derinleştiği bir toplumda “devletin sınıflar üstülüğü”nden, “yargının bağımsızlığı”ndan bahsetmek için ya çok aptal ya da sermaye sınıfının iflah olmaz bir demagogu olmak gerekiyor. Bugün üretim araçlarını ve yönetim erkini elinde tutan sermaye sınıfı ve onun iktidarı olduğuna göre, yargı sistemi de bu sınıfın iktidarından ve çıkarlarından ba&currn;ımsız düşünülebilir mi? Düşünülemeyeceğine göre, bu kavram olsa olsa bir savaş hilesi, bir aldatmacadır.

Hangi sınıf iktidarda ise hukuk, adalet ve yargı sistemi de o sınıfın çıkarları doğrultusunda diğer sınıf ya da sınıflar üzerinde bu sınıfın hakimiyetini ve otoritesini sağlamanın ve meşrulaştırmanın birer aracıdır. Yani diğer bir ifadeyle hukuk, yargı, adalet iktidardaki sınıfın temel çıkarları doğrultusunda toplumsal işleyişi, üretimi ve yeniden üretimi ve düzenlemeyi sağlayan araçlardır.

Bu, SOSYALİZM’de de böyledir. Yani eğer birileri bugün işçi sınıfı ve emekçi halkları sömürerek asalakça yaşayan ve tüm özgürlüklerin düşmanı olan sermaye sınıfına SOSYALİZM’de demokrasi ve özgürlük sağlanacağını, örgütlenmelerine müsaade edileceğini düşünüyorsa, tabii ki yanılıyor. Proletarya diktatörlüğü bu hakları sermaye sınıfına tanımayacak. Tersine onu iktisadi planda tümden mülksüzleştirecek ve siyasal planda tam bir baskı altında tutacak, zaman içinde de kalıntılarını tümüyle tasfiye edecektir. Bugün zulmün ve sömürünün temsilcileri olanlar (sermaye sınıfı) yarın sosyalizmde bunun hesabını vereceklerdir. Devrimci adalet böyle tecelli edecek. Hukuk, yasa ve yargı da dahil tüm siyasal ve hukuksal sistem, sermaye sınıfının sınıfsal tasfiyesini esas alacaktır. Ulusalve uluslararası alanda sermaye sınıfının tasfiye edilerek etkisizleştirilmesine paralel olarak proletarya, kendi sınıfsal tasfiyesini de bu toplumsal değişim ve dönüşümle beraber adım adım yaşayacak, böylece KOMÜNİST topluma geçişi sağlayacaktır.

Yani SOSYALİZM’de de hukuk, adalet ve yargı iktidardaki işçi sınıfının çıkarlarını temsil edecektir. Bugünkünden temelden farkı ise, işçi sınıfı ve emekçi halk yığınlarına dayanması, sömürüyü değil emeği, asalaklığı değil insan emeğinin yarattığı maddi ve manevi değerleri temsil etmesidir. Meşruluğunu da bu zeminde bulmaktadır.

Oysa bugünkü hukuk, yargı ve demokrasi kavramlarının gerçek anlam ve işlevi, çalışan emekçi milyonlara karşı bir avuç sömürücü ve soyguncu sermaye sınıfa dayanması, ona hizmet etmesidir. Bu sınıfın çıkarlarını esas alarak kurumlaşmış bir terör ve çete devletinin ideolojik temellerini teşkil etmesidir. Dolayısıyla bütün bu kavramların gerçek amacı ve işlevi, işçi sınıfını ve emekçi halkları yaşamın her alanında baskı altına almak ve sömürü düzenini meşrulaştırmaktır. Siz bunu açık yüreklilikle kabul edecek kadar cesur olmasanız da, bunun sınıfsal mantığı ve işleyişi böyledir.

Şimdi yargının bağımsız olmadığını birkaç somut örnek üzerinden görelim. Bizzat devletin kolluk kuvvetlerince katledildiği artık herkes tarafından bilinen Metin Göktepe’nin katillerinin yargılama dosyasına bakan hakim açıkça, “Ben bağımsız davranamayacağımı düşünerek bu davadan çekiliyorum” dedi ve çekildi. Yine bizzat devlet tarafından tezgahlandığı açık olan Gazi Katliamı’nın davasına bakan Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hüseyin İMANOĞLU da aynı gerekçeyle davadan çekildi. Devrimcilerin, komünistlerin, aydın ve demokratların ve Kürt halkının düşmanı olarak bilinen Ankara DGM Başsavcısı Nusret DEMİRAL’ın emekliye ayrılır ayrılmaz MHP’ye üye olması, buna çarpıcı bir başka örnektir.

Bütün bunlara münferit olay ya da davranışlar diyebilirsiniz. Bugün artık ayyuka çıkan ve devletle özdeşleşen birkaç çete mensubu hakkında göstermelik davaların açılmasını alıp tersinden “yargının bağımsızlığına” örnek gösterebilirsiniz. Ama böyle boş bir çabaya girmenize gerek yok. Zira bahsettiğiniz örneklerin çete devletini aklamaktan ibaret olduğunu artık herkes biliyor. Ya da buna yasalarınızla da tescil olmuş bir başka örnek verelim. İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Mete GÖKTÜRK, katıldığı bir televizyon programında, “yargı bağımsız değil” dediği için hakkında dava açıldı ve dava sonucunda BERAAT etti. Bu durum savcının söylediğinin yine yargı tarafından onaylanması değil midir?

9 Eylül 1996 tarihinde ANKARA 2 No’lu DGM’ye verdiğim otuz sayfalık savunmamda, “DÜŞMANIN DA OLSA MERT OLANINI SEVERİM” demiştim. Bu sözü tekrarlıyorum.

Ben tercihimi yapmış bir işçi sınıfı
devrimcisiyim, bir komünistim

Sonuç olarak: Bu dava konusu olan savunmamda “CUMHURİYETİN TERÖR CUMHURİYETİ, DEVLETİN İSE KONTRA ÇETE DEVLETİ” olduğunu söylüyorum. Ve bunu birçok maddi olgu ile besliyorum. Ama buna rağmen “Cumhuriyetin ve devletin manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif” etmiş oluyorum. Yine tekrarlıyorum, böyle bir düzenin ve devletin olsa olsa sömürücü, kontra ve çeteci şahsiyeti olur. Bu da insanlık tarihinde gelmiş geçmiş en lanetli bir kimliğin ifadesidir. Oysa ben bir KOMÜNİSTİM. Tarih boyunca lanetli bir şahsiyet olarak anılan ve anılacak olan bir kimlikle alay etmek, küçümsemek ve olmayan onurunu kırmakla kendimi niye sınırlayayım ki? Sadece ben herkesin bildiği gördüğü şeyleri kendi siyasal bakışımla formüle ediyorum. Ben tercihimi yapmış bir işçi sınıfı devrimcisiyim, bir komünistim. Bu kokuşmuş düzen ve çürümuuml;ş devlet karşısında mevzilenmiş savaşıyorum. Bizim savaşımımız bilimsel temellere dayanıyor ve gücünü, tarihsel haklılığını bu bilimsel nesnelliğinden alıyor.

Benim savunmamda yer alan ve iddianamede de altı çizilmiş olan “ÇÜRÜMÜŞ DÜZENİNİZİ VE KOKUŞMUŞ DEVLETİNİZİ YIKACAĞIZ” cümlesine gelince. Bu cümleyi, benim SOSYALİZM idealimi ve bu düzen karşısındaki konumlanışımı çok net olarak ifade ettiği için, bilinçlice kullandım. Ben örgütlü bir devrimciyim, bir komünistim. Nasıl ki sınıfsal konumunuz gereği tarih siz yargıçlara, mensubu olduğunuz sermaye sınıfının sömürü, soygun, zulüm ve vahşetine toplum nezdinde “meşruluk” sağlama, işçi sınıfı ve emekçileri cezalar yoluyla yıldırıp boyun eğmeye zorlama görevi yüklemişse, aynı tarih bana da sınıfsal konumum gereği sizin de mensubu olduğunuz sermaye sınıfının saltanatını yıkmayı ve benim sınıfsal çıkar ve özlemlerimi ifade eden SOSYALİZM’i ve KOMÜNİZM’İ kurma sorumluluğu yüklmiştir. İşte sizin düzeninizi ve devletinizi yıkmak bu tarihsel sorumluluğum çerçevesindedir.

Bugün artık daha güçlüyüz, çünkü özlemlerimizin kurmayı PARTİMİZİN AYAK SESLERİ DAHA ŞİMDİDEN DUYULUYOR!

EKİM ile partiye yürüdük,
partiyle sosyalizme yürüyeceğiz!
Herşey parti için,
parti devrim ve sosyalizm için!
Yaşasın işçi sınıfının illegal ihtilalci partisi!

13 Ocak 1998