Kıbrıs halkının işgal karşıtı muhalefeti baskı ve
provokasyonlara rağmen büyüyor!
Kıbrısta işgale son!
Kuzey Kıbrıs sarsılmaya devam ediyor. Gerçekte sarsılan Türk burjuvazisinin 26 yıllık işgali ve tahakkümüdür. Kuzey Kıbrıs halkı işgalin üzerlerine çöken yıkıcı ve baskıcı tahakkümünü artık taşımak istemiyor. Uzun süredir birikmekte olan rahatsızlıklarını gelinen yerde nihayet açıktan ifade ediyor. Eylemli tepkisini ortaya koyuyor. Hangi nedenle gelişirse gelişsin hemen hemen her tepki, doğrudan işgali ve işgalin adadaki dayanaklarını hedef alıyor. Gerici işgal rejimi ise bu tepki ve rahatsızlığın önüne geçerek yeni yeni baskı ve provokasyonlara girişiyor.
İşgal rejiminin iflası
Bir komediye dönüşen casusluk skandalı, tam da yükselmekte olan muhalefetin önünü kesmeye dönük olarak planlanmış bir provokasyondu. Adada artık klasikleşen bir provokasyon yöntemi olan bu girişim, toplumsal muhalefetin karşıt tepkileriyle püskürtüldü. Sonuçta oynanan oyun tam bir fiyaskoyla sonuçlandı.
Kuzey Kıbrısta öteden beri, işgale ve işgalin iktisadi-sosyal ve siyasal sonuçlarına yönelik her türlü tepki, anında Rum yanlısı damgası vurulup susturuluyordu. Ancak bugün Kuzey Kıbrıs emekçilerinin alanlara taşan öfkesi, bu türden provokasyonlarla yaratılmaya çalışılan şovenist histeriyi kolaylıkla boşa çıkarabiliyor. Çünkü Kuzey Kıbrıslı emekçiler için işgalin çok yönlü faturasının ağırlığı artık kemiğe dayanmıştır. Emekçiler hem yaşamın acımasızlığı içerisinde, hem de ayağa kalktıklarında gördükleri gerçeklik karşısında, artık bu türden şoven aldatmacalara kanmıyorlar.
Casusluk provokasyonunu Kuzey Kıbrıslı emekçiler alanlarda, Bu memleket bizim! mitingleriyle yanıtlayıp boşa çıkardılar. Devletin Türkiyeden taşıdıkları da dahil toplam nüfusu 180 bin kişiyi bile bulmayan bir yerde 10 bin kişilik bir protesto mitingi, Kıbrıs sol hareketi için büyük bir başarının ifadesi olduğu kadar, Kıbrıslı emekçilerde biriken büyük öfkenin de bir dışa vurumudur. Kıbrıs halkı işgal rejiminin bu türden zorba ve kaba provokasyonlarına artık kolay kolay pabuç bırakmayacağını açıklıkla göstermiştir.
Bu, 26 yıldır bir kontr-gerilla ve mafya üssü olarak kullanılan Kıbrıstaki işgal rejiminin açık bir iflasıdır, bu iflasın açık bir tescilidir.
Meclis baskını ve polis terörü
Kıbrıs halkının tehdit ve provokasyonlarla susturulamayan öfkesi son olarak, meclisin basılmasıyla doruğuna ulaşmış bulunuyor. Bu baskını hiçte bankazedelerle sınırlamamak gereklidir. Çünkü, bankazedeler bugün Kuzey Kıbrıs halkının dörtte birini oluşturduğu gibi, eylem bizzat sendika, kitle örgütü ve işgal karşıtı olarak bilinen örgütlenmelerin desteği ve örgütleyicilikleri ile gerçekleşmiştir. Meclis önüne kurulan barikatları geçen öfkeli kitle, meclis salonuna girerek işgal etmiştir. Kitlenin meclise girişiyle beraber aynı kürsülerden daha önce halka yönelik tehditler savuran hükümet görevlileri ve milletvekilleri kaçacak delik aramışlardır.
İşgal polis güçleri tarafından zor kullanılarak bitirilmiştir. Daha sonra meclis dışında toplanan kitle arasında insanların gözaltına alınmaya çalışılması üzerine, buna karşı militanca bir direniş ortaya konulmuştur. Polis kitleyi gaz bombaları ve cop kullanarak güçlükle dağıtabilmiş, onlarca insan gözaltına alınmıştır. Bu eylem sonrası ise toplum çapında, başta ilerici kurum temsilcileri ve sendikacılar olmak üzere, yaygın bir gözaltı-tutuklama terörü estirilmeye başlanmıştır.
Meclis baskını ve kukla devletin iflası
Meclis baskını ile beraber, Kuzey Kıbrısta nasıl içi boş, yapay ve kukla bir devletin olduğu, bu devletin tarihsel ve siyasal hiçbir meşruiyetinin olmadığı bir kez daha açığa çıkmıştır. Bu gerçeklik bizzat emekçiler tarafından pratikte çarpıcı bir biçimde gösterilmiştir.
Baskının bu anlamda yarattığı sarsıcı etki o kadar büyüktür ki, burjuva yazarlar ve mevcut rejimin adadaki işbirlikçileri dahi artık, Kuzey Kıbrıs devletinin TCnin adadaki basit bir mutemedinden başka bir şey olmadığını itiraf edebilmektedirler.
Meclis baskınıyla ortaya çıkan durum, aynı zamanda yukarıdakiyle bağlantılı bir biçimde Kıbrıs halkının kendisine olan güvenini arttırmış, mücadele dinamiklerini güçlendirmiştir. Öyle ki, baskın sonrasında rejim tarafından toplumsal muhalefet üzerinde estirilen yaygın terör atmosferi karşısında, Kıbrıs emekçi halkı susmak bir yana, tepkilerini arttırarak sürdürmektedir. Kıbrıs emekçi halkı kazandığı bu özgüvenle birlikte, yıllardır tutulduğu kovuğa geri dönmeme kararlılığını açıkça göstermektedir.
İşgalci gücü önplana çıkmaya zorlayan gelişmeler
Meclis baskını, aynı zamanda, sahnenin arkasında duran gerçek aktörü de artık sahneye çıkmaya zorlamaktadır. Böylelikle, Kıbrısta yaşanan toplumsal rahatsızlık ve öfkenin üzerini kapatmak, yanılsamalar içerisinde saptırmak çabaları da boşa düşmüştür. Bu aktör adada işgalci konumunda bulunan TCdir.
Gerek iktisadi taleplerle, gerekse işgale karşı büyüyen tepkilerin ifadesi siyasal eylemlerle olsun, Kıbrıs emekçilerinde günden güne büyüyen öfke, adadaki kukla rejimi ve onun şahsında dolaylı ya da doğrudan bir biçimde TCyi hedef almaktaydı. Böyle olmasına karşın TCnin iktidar odakları, gelişmeler karşısında genellikle suskun kalmaya çaba gösteriyorlardı.
Aslında bu görüntü de gerçekte tam bir yanılsamaydı. Çünkü adadaki GK komutanı Ali Nihat Özeyranlı tarafından başlatılan toplumsal muhalefete yönelik tehdit-provokasyon zinciri, dolaysız bir biçimde bizzat TC tarafından yönetiliyordu. Kukla rejim temsilcilerinin bunlardaki rolü, kendilerine verilen görevleri uşakça yerine getirmekten öteye geçmemektedir. Bu iddia için fazla söze ihtiyaç yoktur. Çünkü GK komutanı TC genelkurmayının bir askeridir. Ona emir-komuta ilişkisi içerisinde bağlıdır. Şunu da kaydedelim ki, Kıbrıs bir kontr-gerilla üssü olarak kullanıldığı için, buraya verilen subaylar, özellikle de komutanlar, genellikle kontr-gerilla mensupları olmaktadırlar.
Katıksız bir terör dalgasının önü açılıyor
Son Meclis baskını, Kıbrıs emekçilerinin yükselen muhalefetinin artık adadaki kukla yönetimin klasik yöntemleriyle çözülemeyeceğini, TC kurmaylarına göstermiştir. Böylelikle TCnin iktidar odakları artık doğrudan müdahale etme zorunluluğunu duymuşlardır. Meclis baskınından hemen sonra Başbakan Ecevit, Kuzey Kıbrısta mevcut statükoyu bozacak hiçbir gelişmeye izin vermeyeceklerini tehditvari bir üslupla açıklamıştır. Hemen arkasından toplanan MGK ise öncelikli olarak Kıbrısı gündemine almış, toplantı sonrasında benzer tehditler savurmuştur.
MGK toplantısıyla beraber Kuzey Kıbrısa yönelik acil bir müdahale planının hazırlanmış olduğundan kuşku duyulmamalıdır. Bu da önümüzdeki süreçte Kuzey Kıbrısta baskı, terör ve provokasyonların artacağının bir habercisidir.
Dahası bu müdahale planının uygulamada olduğunun da ciddi belirtileri vardır. GK Komutanının açıklamalarıyla başlayan tartışma ve provokasyon sürecini de bu planın bir parçası saymak gerekir. Dolayısıyla MGKnin son toplantısında aldığı kararları, uygulanmakta olan planın ortaya çıkan yeni durum üzerinden gözden geçirilmesi ve buna uygun yeni bir biçim verilmesi olarak anlamak gerekir.
Meclis baskınına katılan kitle örgütü temsilcileri, baskının güvenlik güçleri tarafından önce teşvik edilip, ardından zor kullanıldığını açıklamışlardır. Bu iddia dikkat çekicidir. Buradan hareketle elbette ki, baskın vesilesiyle ortaya çıkan kitle öfkesinin haklılığı, meşruluğu ve politik önemine gölge düşürülemez.
Ancak Türk burjuvazisinin bunu Kuzey Kıbrısta katıksız bir baskı ve terör yönetimine geçiş için kullanmak isteyeceği de kesindir. Nitekim sendika ve kitle örgütü temsilcilerine yönelik tehditler, yaygın faşist baskı ve terör havası, bunun bir göstergesidir. Ayrıca, Denktaşın yaşanan gelişmeler karşısında başkanlık sistemini ve bir teknokratlar hükümetini dillendirmesi de, göstermelik kurumları bile ortadan kaldırmaya yönelik açıktan bir faşist yönetimin işaretlerini içermektedir.
Görüşmelerin seyri değişti
Kıbrıs halkının eylemli öfkesi aynı zamanda, bir halkın sınırlı da olsa kendi kaderini belirlemeye yönelik her çıkışının, o halka emperyalistler ve onların işbirliklerince çizilmeye çalışılan karanlık kaderde derin gedikler açabileceğini göstermiştir. Kıbrıs sorunu sözkonusu olduğunda, bu gerçek çok daha özel bir anlam kazanmaktadır. Öyle ki, aynı günlerde emperyalist masalarda, işgalin verdiği cüretle, taksim için pazarlık yapan Denktaşın meclis baskınıyla beraber etekleri tutuştu. Görüşmelerdeki dengeler değişirken, Denktaş pazarlık gücünün düştüğünü ima eden ve toplumsal muhalefet güçlerini Rum yanlısı olmakla suçlayan feryatlarını yükseltti.
Kıbrıs halkı geleceğine
sahip çıkıyor
Kuzey Kıbrıs emekçi halkının işgalin iktisadi-sosyal ve siyasal sonuçları karşısında yükselttiği bu eylemlilikler, bir halkın sömürücü, baskıcı ve yağmacı egemenlere karşı verdiği mücadeleyi, bu mücadele içerisinde özgürleşmeyi ve onurunu nasıl kazanacağının bir örneğini oluşturuyor. Halklar, sömürücü sınıfların egemenlikleri altında şoven politikalarla zehirlenerek açlık ve sefalet yanında onursuzlaştırılıp kimliksizleştiriliyorlar da.
Bu yazgıyı değiştirmek, zorbalara karşı verilecek dişe diş bir mücadeleyle olanaklıdır. Kuzey Kıbrıs halkının yaşadığı değişim bunun bir teyiti olmuştur. Şimdi, bu mücadele Kıbrıs Rum emekçi halkıyla bütünleştirilmek, mücadelenin cephesi Rum işbirlikçi rejimi ve Yunanistan burjuvazisine doğru büyütülmek durumundadır. Böylelikle giderek artma eğilimi gösteren baskı, terör ve provokasyonlar boşa çıkarılır. Gerçek özgürleşme ve kurtuluş da ancak bu yoldan yürünerek kazanılır.
|