Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Mayıs 2003
Sayı: 60
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Emperyalistler ve işbirlikçiler saldırıyorlar... Yanıtını alacaklar!
  1 Mayıs ve gençlik
  İstanbul'da 1 Mayıs...
  Ankara'da 1 Mayıs...
   1 Mayıs eylemlerinden...
  Gençlik 1 Mayıs'ta alanlardaydı!
  Dünyada 1 Mayıs...
  Kurtlar sofrasında Irak!
  Halklar emperyalist saldırganlığa boyun eğmiyor!
  İşgal altındaki Irak'tan manzaralar....
  Bu yasa meclisten geçmeyecek!
  Devrimci mirasa sahip çıkmak!
  Devrim için düşenler kavganın en onurlu yerinde bayraklaşıyorlar!..
  Deprem ve Bingöl'de yaşananlar!
  Öğrenci gençliğe yönelik planlı provokatif saldırılar üzerine
  MİT, kışkırtıcı elemanını feda etti
  Partimizin direnişçi kimliğine leke sürdürmedik!
  Okullar ticarethaneye dönüştürülüyor!
  Söz üniversitede!
  İTÜ şenlikleri nereye?
  ODTÜ'de Alternatif Şenlik...
  Almanya 2. Bir-Kar Gençlik Kampı...
  İsviçre'de 9. Ekim Gençliği Kampı...
  Paris Komünü...
  Okur mektupları



 
 
“Doğal afet” değil katliam!..

Deprem ve Bingöl’de yaşananlar!

Bingöl depremi tartışmaları hala sürüyor. Deprem ve sonrasında yaşananlar işçiler, emekçiler ve gençlik cephesinden de merakla takip ediliyor.

“Burjuvazi emekçi halkın kanını emerek edindiği büyük sermaye sayesinde, kentlerin depreme karşı en korunaklı bölgelerinde ve en sağlam binalarda oturuyor. Bir de bunun üstüne çelik konstrüksiyonla güçlendirilmiş binalar, özel zemin etüdleri, en modern yapı teknikleri, dahası binaların içinde çelikten deprem odaları vb. teknolojinin bütün nimetleri de bütünüyle bunların hizmetinde.” (Ekim Gençliği, sayı: 42, Kasım 2000, sayı: 42)

Burjuvazi en güzel ve korunaklı evleri kendisi için hazırlarken, işçi ve emekçileri canlı mezarlıklar olan ev ve binalarda yaşamaya mahkum etmiştir. Evine ekmeği zor götüren birinin yapacağı ya da oturacağı ev de hiçbir güvenceye sahip olamaz. Doğal afet olarak bilinen deprem sermaye iktidarı koşullarında katliama dönüşmektedir. 17 Ağustos depreminin ardından bütün pislikleri ile enkaz halini alan bir düzenle karşı karşıya kalmıştık. Binlerce insan hayatını kaybederken, bu ülkenin fason yardım örgütlerinin nasıl bir talan ve yağma gerçekleştirdiklerine tanık olmuştuk. Kızılay, kendine ayrılan bütçenin çoğunu yolsuzlukla çarçur ederken, depremzedelere çürümüş çadırlar dağıtmaya kalkışmıştı. Sivil savunma müdürlüklerinin hiçbir işe yaramadıkları görülmüştü. Enkzı kaldırma çalışmaları bile zar zor yapılmış, binlerce emekçi kapitalist kâr hırsının altında kalarak can vermişti.

Artık deprem, kapitalizm koşullarında doğal bir afet değil kar hırsının getirdiği bir katliam halini almıştır. Onun için döne döne yıkılan sistemdir diyoruz. 17 Ağustos depreminin yaraları sarılmadan Afyon depremi karşımıza çıktı. Yine yüzlerce ev yıkılmıştı. Yine kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları geç kalmıştı. Ama sistem iş başındaydı.

Bu sistem öylesine çürümüştür ki, işçi ve emekçilerin yaptığı yardımlar devlet tarafından depremin yaralarını sarmaya değil, borçları kapatmaya harcanmıştır. Dönemin hükümeti bunu da açıkça itiraf etme yüzsüzlüğünü göstermiştir.

Sistemin çürümüşlüğünü ortaya seren bir diğer olay da “deprem sigortası” adı altında rant elde etme çabasıdır; sigorta şirketlerinin kasalarını doldurmaktır.

Bingöl depremi ve yaşananlar

Son yaşanan Bingöl depremi de devletin bu konuda tek bir adım bile atmadığının ispatı oldu. 17 Ağustos gibi büyük bir deprem deneyiminden çıkan bir ülkede, bir ilde orta ölçekte bir deprem gerçekleşmişti ve manzara gene aynıydı. Kâr hırsı uğruna çarpık kentleşmeye göz yuman, emekçileri sefalet ücretlerine mahkum edip onları canlı tabutlarda yaşamaya mahkum eden kapitalist sistem, yine bir katliamın hazırlayıcısıydı. Hem de bu sefer deprem mağdurlarına silah çekecek kadar bayağılaşmıştı.

Bingöl depremi sonrası halka çadır dağıtmayan sermaye devleti ve uşakları, ilk olarak çadırları polis ailelerine dağıttılar. Yüzlerce insanını toprağa vermiş olan Bingöl halkı bu duruma sessiz kalmayarak bugüne kadar belki de hiçbir deprem bölgesinde yaşanmamış bir şekilde tepkisini kitlesel ve militan bir eylemle ortaya koydu. Valilik önüne gelen yüzlerce Bingöllü, hükümeti ve valiliği protesto eden sloganlar atarak çadır ihtiyaçlarının bir an önce karşılanması talebini dile getirdi. Bu eylemler sırasında sicilli katiller kitlenin önünü kestiler. İlk önce bir polis minibüsü, yüzlerce kişinin toplandığı alana hızla dalarak, insanların yaralanmalara neden oldu. Bu basit bir polis provokasyonuydu. Kitlenin tepkisi daha da arttı. Daha sonra özel time mensup katiller halkın üzerine saldırıp birkaç kişiyi gözaltına almak istei. Tekme tokat kalabalığın arasına dalan özel tim mensupları daha sonra kitlenin üzerine ateş açtı. Bingöl halkı bu katilleri daha öncesinden tanıyordu. Verdikleri özgürlük mücadelesi sırasında insanları kaçıran, işkencelerden geçiren özel timdi bu. İnsanları sokak infazlarında öldüren, yüzlerce kişiyi kaybeden kişilerdi bunlar. Üzerlerine ateş açılan Bingöl halkı önce kısa bir dağınıklık yaşdı, ardından tekrar valiliğe yürüdü. Tüm bu olaylardan sonra düzen medyası tekrar devreye girdi. Göstermelik birkaç tepki yansıdı basına. CHP’liler ve AKP’liler özel timin bu tutumunu kınadılar. Bingöl emniyet müdürü göstermelik bir şekilde görevden alındı. Bu emniyet müdürünün Tayyip Erdoğan’ın Siirt’te yaptığı konuşmayı kasete aldırıp ceza almasını sağlayan emniyet m¨dürü olduğu da sonradan ortaya çıktı.

Bölgeye diğer illerden hemen yardımlar gönderilmeye başlandı. Özellikle DEHAP’lı belediyelerden hemen yardım ve erzak araçları yola çıktı. Fakat çürümüş sermaye iktidarı DEHAP’ın hanesine artı olarak yazılacağını düşündüğü yardımların dağıtılmasına izin vermeyerek yardımlara el koydu.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Bingöl halkına yardımların yola çıktığını, fakat bölücü teröristlerin Bingöl’de provokasyon yapmaya çalıştıklarını, halkın sakin olmasını ve bu kışkırtmalara kulak asmamasını söyledi. Kızılay başkanı da “Mağdur vatandaş oturur bekler. Eylem yapmakta neymiş?” diyerek, kinini Bingöl halkına kustu. Hep başvurdukları yöntemdi bu. Bu satılmış uşak takımının açıklamalarının amacı, Bingöl halkının meşru ve haklı eylemini “teröristlerin” organize ettiği bir eylem olarak göstermek ve bu yolla halkı eylemlerden uzak tutmaktı. Zira Bingöl Kürt halkının yaşadığı bir yer olarak sistem açısından çok hassas bir kentti.

“Aslında deprem için alınan tüm önlemler, depremin sermayeye, onun ekonomisine, siyasetine, çıkarlarına vereceği zararları engellemeye dönük. Onlara kalırsa emekçi halkın canı cehenneme!” (Ekim Gençliği, sayı: 42, Kasım 2000)

Bingöl’de de alınan önlemlerin de depremzedelerin yararına olmadığı açıktır. Onlar kendi sistemlerini güvenceye almışlardı. Bingöl’de halkının üzerine ateş açanlar, Taksim’de ‘77 1 Mayıs’ında ve 19 Aralık’ta insanları kurşunlayanlardır.

Bingöl depremi ve okullar

Bingöl’de hasar gören binalar içinde okulların çoğunlukta olması dikkat çekiyordu. Bu binalarında hepsinin kodamanlar tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Bu okulların yatılı okullar olması da ölü sayısını arttıran diğer bir etkendi. Kürt illerinde gençliği düzene bağlamak ve kendi politikaları doğrultusunda eğitmek amacıyla Kürt emekçilerinin çocuklarını yatılı okullarda toplama eğilimi son dönemin asimilasyon politikalarından biriydi. Kürt illerinde ardarda inşa edilen okulların sırrı da buydu. Fakat onlar bunu yaparken bile malzemeden çalmadan, hırsızlık yapmadan edemediler. Bingöl’de AKP milletvekillerinden tutun da eski bakanlara kadar birçok bürokrat-müteahhit okul yapmıştı. Bir tanesi ayakta kalmadı.

Öğrencileri ve eğitim emekçilerini canlı canlı mezara gömenler, binaların açılışlarında söyledikleri süslü sözlerin de ne anlama geldiğini göstermiş oldular. Eğitime destek adı altında kendi reklamlarını yaparken, çaldıkları malzemeler ve bina etütlerinin yapılmayışı, eğitim emekçilerinin ve öğrencilerin diri diri mezara gömülmesinden başka bir şey değildi. 5 öğretmenin ve yüze yakın öğrencinin ölümü bu sistemin eğitim sorununa ve insana bakış açısının özü ve özetidir.

Depremin ardından bir açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı H. Çelik, tüm okulların dayanıklılıklarının kontrol edileceğini duyurdu. Şimdi sıra görüntüyü kurtarmaktaydı.

Bingöl depreminde yıkılan bir kez daha kapitalist sistemdir

3 kat yerine 6 kat yapana göz yumanlar, emekçi halkın tek katlı gecekondularına kepçeler, dozerler ve en gelişmiş yıkım aygıtları ile giriyorlar. Kendileri için raylı sistemli, çelik deprem odalı binaları yaparken, emekçilere yaptıkları binaların malzemelerinden çalıyorlar. Sermayedarlar milyonlarca emekçinin sırtından geçinirken, onları en kötü şartlarda yaşamaya mahkum ediyorlar. Bingöl’de ise yaşanan acılara bir de devletin saldırıları eklendi.

Bingöl depremi bir kez daha kapitalizm koşulların depremin doğal bir afet değil bir katliam demek olduğunu gözler önüne serdi.