Devrim için düşenler kavganın
en onurlu yerinde bayraklaşıyorlar!..
Ülkemizde özellikle gençliğin devrimci mücadele tarihinin temel taşlarını döşeyen devrimci önderlerin katledildikleri Mayıs ayı bu nedenle kavganın kızıştığı bir aydır. 1 Mayıs, 6 Mayıs Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın idamı, 18 Mayıs İbrahim Kaypakkayanın işkencede katledilişi ve Hazirana dönen o son Mayıs gecesi Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğanın çatışmada öldürülmesi...
Gelişen devrimci hareket
60ların ortasında tüm dünyada yükselen anti-emperyalist mücadelenin Türkiyedeki yansıması Avrupa ülkelerinden farklı oldu. Başlarda öğrenci hareketleri olarak kendini gösterse de giderek toplumsal bir muhalefet hareketine dönüştü. ABD emperyalizminin o zamanki simgesi 6. Filoya bağlı Amerikan denizcilerinin Dolmabahçeden denize dökülmesi, 15-16 Haziran eylemleri ile işçi sınıfının doruğa çıkan öfkesi, ODTÜde Vietnam kasabı Komerin arabasının yakılması, ülkenin her köşesine yayılan grevler, boykotlar ve işgallerle mücadele giderek güçlendi.
Bu dönemde devrimci gençlik önce FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içinde örgütlenmişti. 1965 Aralık ayında kurulan FKF, kısa sürede gençliğin merkezi örgütlenmesi haline geldi. Bütün anti-emperyalist gösterileri FKFli gençler organize ediyor, aktif ve kitlesel katılım sağlıyorlardı. 4-5 Ocak 1968de toplanan FKFnin 3. kurultayında federasyonun ismi Dev-Genç olarak değiştirildi. Artık gençlik ne istediği konusunda netti: Devrim.
Aynı yıllar içinde bir başka politik odak gençliğin mücadelesinin çekim merkezlerinden biri olarak ortaya çıkıyordu: TİP (Türkiye İşçi Partisi). TİP farklı düşüncelerden insanları biraraya getiren bir çatı görüntüsü taşıyordu. Aydınların, gençliğin ve muhalif kesimlerin desteğiyle TİP 65 seçimlerinde görece başarılı oldu ve 15 milletvekili kazandı. Ancak revizyonizmin Türkiyedeki takipçisi bu parti, gençliğin devrim isteğini karşılayacak durumda değildi. TİP gençliğe dar geliyordu ve gençlik önderleri birer birer partiden ayrıldı. İleriye doğru atılan bu adım genç devrimcileri kendi örgütlenmelerini kurmaya yöneltti.
Darağaçlarına, dağbaşlarına devrimi yazanlar...
THKOnun kurucuları arasında yer alan devrimciler nasıl bir inanç ve yürek taşıdıklarını defalarca kanıtladılar. Şairin Deniz için dediği gibi, onlar devrim maratonunun en güzel 100 metresini koştular. Aradan geçen 30 seneye rağmen Denizlerin adı insanların arasında isyankar bir türkü gibi dolaşıyor. Son dönemde türeyen Türk Solu isimli çetenin kendine sol maskesi takmak için Denizlerin adını kullandığı düşünüldüğünde, onların isimlerinin bu topraklarda nasıl sembolleştiği daha iyi anlaşılır.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 12 Martın kural ve hukuk tanımayan mahkemelerinde idamla cezalandırıldılar. Büyük bir yüreklilikle ölümü karşıladılar ve 6 Mayıs 1972 sabahı Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildiler. Ne mahkemede, ne de sehpada bir kez bile geri adım atmadılar, af dilemediler, yaşamları boyunca olduğu gibi ölürken de başları dikti. Her yerde inançlarını haykırdılar, idam sehpasında bile...
THKOnun aldığı kararı uygulayarak Malatya kırsalında eylem yapmak için bir araya gelen gerilla grubu, 31 Mayıs 1971de Malatya Kürecikte bulunan ABD üssüne saldırı düzenlemek için yola çıktı. Mola verdikleri Adıyaman Gölbaşına bağlı İnekli köyünde, köylülerin eşkıya sanarak jandarmaya ihbar etmesi ile, jandarmayla çatışmaya girdiler. Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan burada katledildiler.
Düşmanı kendi ininde dize getirdi!
TKP-MLnin önderi İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1973de, 3.5 ay boyunca gördüğü işkenceler sonucu Diyarbakırda katledildi. Resmi kayıtlara intihar etti diye yazıldı. Ama herkes biliyordu ki, İbo hayatı onu yeniden kurmak için savaşacak kadar çok seviyordu. O 24 yıllık kısa ömrünü dünyayı daha yaşanılır bir yer yapmak için harcadı. 73ün 24 Ocakında Tunceli kırsalında yakalandı. Yanındaki yoldaşı Ali Haydar Yıldız çatışmada öldürüldü. Gördüğü ağır işkencelere rağmen düşmana tek şey söylemeyen İbrahim Kaypakkaya, adını Türkiye devrim tarihine ser verip sır vermeme geleneğinin yaratıcılarının başına yazdırdı.
12 Mart darbesiyle bir dönemin önde gelen devrimcileri bir bir tutuklanıp, örgütler çökertilirken ayakta kalan direniş ruhuydu. Bu ruhu devrimciler Paristen, Stalingraddan ve Vietnamdan almışlardı. Denizlerin idamını engellemek için İngiliz teknisyenlerini kaçıran ve Kızılderede sıkıştırılan 10 yiğit devrimci de öldürüleceklerini biliyorlardı, ama tereddütsüz direnişi seçtiler. İbo, 3.5 ay işkencede parça parça kesilirken, konuşmayı bir an bile aklından geçirmedi. Deniz, Yusuf, Hüseyin sehpanın üzerinde bile düşmana meydan okuyorlardı.
Mayıs şehitleri ve tüm devrim şehitleri bizlere onurlu bir direniş geleneğini miras bıraktılar. Genç komünistler olarak onların direniş geleneğini kuşanarak, Partimizin kızıl bayrağı altında yarınlara yürüyeceğiz.
Devrimciler ölmez,
devrim davası yenilmez!
|