Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Ocak-15 Şubat
2003
Sayı: 57
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Savaşa karşı etkili bir direniş hattı örelim!
  AKP-YÖK çatışması...
  Yıkıcı emperyalist savaş ve gençlik
  Savaşa değil eğitime/emekçiye bütçe!
  Halkların kardeşliği ve mücadelesi emperyalistlerin oyununu bozacak!
  Rehavet değil devrimci çalışma!
  Ne cephede ne laboratuvarda!..
  YTÜ'de bir dönemin ardından...
  GATS ve paralı eğitim saldırısında son durum
  AB'nin eğitim projesi: Socrates ve gerçekler
  Tarihte gençliğin anti-emperyalist mücadelesi
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Gençlik hareketinin sorunları...
  Gençlik hareketinde tasfiyecilik...
  ÖO direnişi yeni şehitlerle sürüyor...
  Nurbay Irmak'a özgürlük!
  Burjuvazinin tarihi: Provokasyanların tarihi!..
  MÜ'de politik faaliyetin zorlukları ve imkanları
  Eylemlerden...
  Dünyadan kısa kısa...
  Milli üniversite komutanı
  Trakya Üniversitesi'nde soruşturma terörü
  Mustafa Suphiler'in idealleri ve mücadelesini...
  Okur mektupları



 
 
Gençlik hareketinde tasfiyecilik ve
devrimci önderlik sorumluluğu

12 Eylül askeri darbesi ile başlayan ve son seçimler ile yeni bir evresi somutlaşan süreç, bir dizi devrimci veya reformist hareket arasındaki ayrım çizgilerini iyice silikleştirdi. 3 Kasım seçimleri bu hareketleri ortak bir paydada birleştirdi: Parlamentarizm.

Seçimler döneminde özellikle DEHAP bloğu üzerinden yaratılan parlamentarist heyecan dalgası tüm siyasetleri sarmıştı. Devrimci ya da sosyalist olmak iddiasındaki birçok irili ufaklı çevreyi de bu bloğun doğrudan destekçisi ve bileşeni haline getirirdi, Kimileri ise şu veya bu nedenle blok dışı kalsa bile fiilen onun destekçisi oldu.

Bu süreç komünistler tarafından “71 Devrimci Hareketi çıkışıyla terk edilen burjuva parlamentarist hayallere dönüş” olarak tanımlandı. Kendini seçimler döneminde tüm açıklığı ile ortaya koyan bu olgu, öncesinde yaşanan ideolojik-politik alandaki çürümenin son halkasını ve vardığı yeri işaretlemekteydi.

Tasfiyeci süreci koşullayan temel etkenler

Türkiye sol hareketindeki bu tasfiyeci çözülme, 12 Eylül darbesiyle başlayan ve sürmekte olan kesintisiz bir süreçtir. 12 Eylül yenilgisi solun tümünde büyük bir tahribata yolaçmış, onu her türlü ideolojik savrulmaya açık hale getirmiş, fiilen bu sürecin içine sokmuştu. Bunun üstüne ‘89 çöküşünün ezici ağırlığı bindi ve tasfiyeci sürece yeni boyut ekledi. 90’lı yıllarda bir süre için güç ve moral kaynağı haline gelmiş olan Kürt hareketinin de teslimiyetçi-tasfiyeci bir konuma sürüklenmesi, o güne kadar burdan güç alarak ayakta kalmaya çalışan yıpranmış küçük burjuva devrimciliğine yeni bir darbe oldu. Bu, emekçi hareketindeki zayıflıklarla da birleşince, sınıfsal konumlarının ve tasfiyeci savrulmalara açık ideolojik yapılarının a kolaylaştırıcı etkisiyle, bazı çevrelerin devrimcilikten uzak yasalcı bir zemine oturma yolunu tutmalarının önü iyice açılmış oldu.
Seçimler sürecinde olduğu gibi, bugün birçok hareket cephesinden reform-devrim ayrımı artık iyice silikleşmiştir. Bu arada, temelde komünistlerin ideolojik basıncı altında, bazı çevrelerce İmralı teslimiyetine ilişkin olarak ortaya konulan değerlendirmelerin gerçekte boş birer laftan öte bir anlam taşımadıkları da, bugün tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır.

Yaşanan tasfiyeci süreç ve gençlik hareketi

Bu gelişmeler doğalında gençlik cephesinden de kendi yansımalarını üretmektedir. Yıllardır üniversite gençlik grupları gençliğin siyasal mücadeleye geniş yığınları ile katılamaması sorunu üzerine tartışmalar var. Solun çeşitli kesimlerinin gençlik hareketi içindeki uzantıları, mevcut durumu “kitlelerin geri bilinci” olarak belirleyip, bunu aşma yöntemi olarak yıllardır akademizm-demokratizme sıkışmış örgütsel şemalar üretip durmaktadırlar. Bu sürecin bir yansıması olarak ise çeşitli çözüm şablonları ortaya çıkmıştı. Bunlar kimileri için yasallığı üzerinden “Bir öğrenci sendikası” olarak dernekler; kimileri açısından mevcut “meşruluğu” üzerinden gerçek örgütsel araçlar olarak ÖTK’lar; kimileri için ise “Politik örgütsel araçlar olmayn, kitleye demokratik yaşam bilinci vermek” temel hedefi taşıyan “Öğrenci Meclisleri” idi. Bugün gelinen yerde bu araçların tümü kendilerine birer şablon olarak biçilen bu rolleri oynamaktan oldukça uzaktırlar.

Yıllardır devam eden bu tartışmalar, çeşitli güçlenme dönemlerinin de etkisi ile, kendilerini örgütsel formlar olarak ortaya koydular. Ancak kısa süre içerisinde bu şablonlar birer balon gibi patladılar ve dergi sayfalarına sıkışan tartışmalar olarak varlıklarını sürdürmeye çalıştılar.

Birçok devrimci veya reformist gençlik grubu, kitle hareketindeki mevcut durgunluğu belirlemesine karşın, bu durgunluğu yok etmenin yegane yolunun kitlelere gitmek, onları politikleştirmek ve harekete geçirmek olduğunu, belirleyici hareket ve çözüm noktasının bu olduğunu anlamaya bir türlü yanaşmadılar. Kitlenin mevcut bilinç geriliği olgusu kendilerine siyasal müdahalelerde bulunma misyonu yüklemesine karşın, onlar mevcut durumu mutlaklaştırdılar ve kendilerini buna uyarlamaya çalıştılar. Hatta bu yapılar yer yer kitle hareketi içindeki örgütsüz insanlardan bile geri düştü.

Gençlik hareketi ve örgütlenmesi üzerine bu tartışmalar; kitlelere akademizm-demokratizm ufku ile sınırlı araçlarla gitmek, bunun dışındaki siyasal gündemlere ise kendi dar örgütsel yapıları ile müdahale etmeye çalışmak olarak ifade edilen genel eğilimi ortaya çıkardı. Bu ise birçok siyaset arasında zaman zaman çeşitli gündemler üzerine yaşanan tartışmalar dışında ideolojik-politik planda bir ortaklaşmaya işaret etmekteydi. Tüm siyasetler adeta tekleşmişti: “Mevcut durgunluğu aşmanın biricik yolu akademik-demokratik mücadele ekseninde oluşturulan örgütlülüklerdir.”

Gençlik hareketi içerisinde siyasetler cephesinden yaşanan bu birleşme sorunu, Kürt hareketinin teslimiyet ve tasfiye sürecine girmesine kadar, bir eğilim ve tartışma konusu olarak varlığını ideolojik ve politik cephede sürdürdü. Ancak temel sorun olarak bu eğilimleri birleştirebilecek uygun bir siyasal atmosfere ve de nicelik planında güçlü bir yapıya ihtiyaç vardı. Kürt ulusal hareketinin yaşadığı çözülme uygun siyasal atmosferi oluştururken, hareketin Türkiye solunu kendi platformuna yedekleme çabası ise birleştirici örgütsel gücü işaret etmekteydi. Kürt gençliğinin eskiden üniversitedeki akademik-demokratik mücadeleye olan ilgisizliği teslimiyet sürecinin bir ürünü olarak giderek değişiyor ve Yurtsever Gençlik artık üniversite sorunlarına da ilgi göstermeye başlıyordu. Doğal olrak tümüyle reformist bir temelde. Bu ilgi de sol harekette geçmişten beri var olan bu eğilime somut bir işlerlik kazandırdı.

Tasfiyeci bir birleşme zemini:
“Üniversitemi İstiyorum İnisiyatifi”

Ufku akademizm-demokratizmle sınırlı siyasal çevreler, Kürt hareketinin “demokratik cumhuriyet” eksenli siyasal bakışına çok geçmeden büyük bir coşku ile yedeklendiler. Önerilen çalışma hiçbir cepheden tartışma götürmeyecek bir şekilde genel bir kabul gördü. Çalışmayı önceleyen süreçte tüm siyasetler öylesine tekleşmişti ki, “YÖK çağdaş bir yapıya dönüştürülüp standartları belirleyen ‘Üniversiteler Arası Koordinasyon Kurulu’ haline getirilmelidir” talebini, veya; “Disiplin yönetmeliği yalnızca ‘kampüs içi’ olarak yeniden düzenlenmelidir. Üniversitelerde bağımsız disiplin kurulları kurulmalı, soruşturma esnasında ögrenciye ‘avukat hakkı’ tanınmalıdır.” talebini, “gerçekleşebilir talepler” olarak ifade ederek neredeyse ayakta alkışlamataydılar.

Çalışma gençlik ve ülke gündeminden öylesine koparılmıştı ki, savaş sorunu “Bu kadar geniş bir birliktelik yaratılamaz” gerekçesi ile bir kenara bırakılabilmiştir. Ve çalışma geldiği yer ve talepleri itibarı ile, adeta mevcut AKP iktidarının “demokratik eğitim programının” sol maske ve terminoloji içindeki savunusu halini almıştır.

Ancak unutulmamalıdır ki bu sadece bir ilk adımdır. Şu anda çeşitli siyasetleri içine katamamış olması -ki bunun nedeni hiç de sorunun özüne ilişkin bir bakışaçısı farklılığı değildir- gelecekte bunun böyle süreceği anlamına gelmemektedir.

Tasfiyeciliğin savaş sorunu üzerinden görüntüleri

Savaş sorunu üzerinden yapılan tartışmalar da bu tasfiyeci sürecin ne kadar derinleştiğinin göstergesi haline gelmiştir. Savaş konusunda duyarlılık gösteren siyasetlerin birkaçı dışında neredeyse tümü dergi sayfalarında farklı tartışmalar yapmalarına karşılık, çalışmayı “Savaşa hayır” gibi bir eksene sıkıştırmak için özel bir çaba harcayabilmektedirler. Bunun temel nedeni olarak ise, “Kitleler daha ileriden ortaya koyulan çeşitli ifadeleri anlayamazlar, onlara daha sınırlı ifadelerle gitmek gerekir. Bu nedenle emperyalist savaş karşıtlığı yerine savaş karşıtlığı üzerinden bir çalışmanın örülüyor olması daha anlamlıdır” denilebilmektedir. Bu tartışmalar içerisinde ise devrimci-reformist ayrımı silikleşmekte ve birkaç siyaset dışta tutulursa, ortak bir cepheden hareket edilmektedir.

Bu ise tasfiyeci ideolojik zeminin bir yansıması olan “kitlelerin geri bilinci” argümanının ve “bu geri bilince uygun politikalar üretme” yaklaşımının savaş sorunu üzerinden bir tekrarından ibarettir.

Gençlik siyasallaşma eğilimi içerisinde

Tüm bu tartışmaların yaşandığı süreç, aslında hiç de eğilim olarak gençliğin siyasete olan ilgisinin azaldığını göstermemektedir. Tam tersine, gençlik, henüz daha çok ileri unsurları üzerinden de olsa, özellikle son 2 yıldır siyasal süreçlerden uzak bir hatta hareket etmemektedir. Zindan direnişi sürecinde ortaya koyduğu ileri ve yaygın mücadeleci tutumu, 1 Mayıs vb. gündemlere aktif katılımı, son 6 Kasım eylemlerinin akademizm-demokratizm ufkunu aşan siyasal zemini, emperyalist savaş karşıtı eylemliliklerde tuttuğu özel ağırlık, gençliğin hiç de siyasal sorunlardan ve mücadeleden uzak olmadığını ortaya koymaktadır.

Tüm bunlara rağmen mücadelede süreksizlik ve örgütsel alanda yaşanan bir darlık ifade ediliyorsa, bu daha çok yeterli bir devrimci önderlik müdahalesinden, henüz doldurulamayan önderlik boşluğundan başka bir şey değildir. Bugün reformist SİP-TKP, yalnızca siyasal bir propagandayla azımsanmayacak düzeyde bir gençlik kitlesini etkilemektedir. TÜRKSOLU gibi burjuva milliyetçi siyasal propaganda dışında akademik demokratik hiçbir soruna değinmeyen bir siyasal çevre, üniversitede etkin bir siyasal güç olabilmektedir. Bunlar bir taraftan gençliğin ileri unsurlarının politikaya yakınlığını gösterirken, bir taraftan ise devrimci politik yönlendiricilik ve önderlik boşluğunun yarattığı alanı, çeşitli türden burjuva ya da küçük-burjuva reformist sol siyasetin nasıl doldurmaya çabaladığının östergeleridir.

Tasfiyeciliğe ve reformizme karşı mücadele
genç komünistlerin omuzlarındadır!

Gençlik hareketinin ufkunu sınırlayan, onu fiilen hükümetin sol eklentisi haline getiren, çeşitli gerekçelerle gençliğin siyasal mücadele gündemlerini tutmaktan uzak herhangi bir çalışma, geçici olarak belli bir etki yaratsa da zamanla sönümlenmeye mahkumdur. Zira kendini sınırlayan gündemleri siyasal gündemlerle birleştirememek, birçok sürecin dışına düşmek anlamına gelecektir.

Gençlik hareketinin siyasallaşmasını engelleyen ya da geciktiren bu tasfiyeci eğilimlerle mücadele acil ve günceldir. Bu yapılmadığı takdirde, bu türden eğilim ve çabaların gençlik hareketini sınırlayan etkileri devam edecektir. Doğal olarak bu mücadele hayatın içinde, praktik sahada olmalı ve alternatifini de etkili bir biçimde yaratmalıdır. Eleştiri ve mücadele, dergi sayfalarından yapılan ideolojik mücadele ile sınırlı kaldığı koşullarda, hiçbir politik anlam ifade etmeyecek, hiçbir pratik sonuç da yaratmayacaktır.

Dolayısıyla asıl sorun, gençliğin mücadele ufkunu daraltan bu eğilimlere karşı pratik mücadele alanı içerisinde ortaya koyduğumuz kararlı karşı duruştadır. Bu ise siyasal gündemler üzerinden yaptığımız devrimci kitle çalışmasını geliştirmek anlamına gelmektedir. YÖK’le ilgili çalışmaları bu sınırlı bakıştan çıkarmak, bu konuyla ilgili lafla değil pratikle örülen bir çalışmayı örgütlemek, bunu toplumun başta emperyalist savaş olmak üzere temel önemde politik gündemleriydi birleştirmek, bugün için çok daha önemli bir yerde durmaktadır.

Devrimci bir gençlik hareketi için ileri!

D. Boran