Militarizmin faturası işçi ve emekçilere ödettiriliyor...
Savaşa değil eğitime/emekçiye bütçe!
Soğuk savaş dönemi dünya çapında silahlanmanın en yoğun yaşandığı dönemdi. Bir yanda ABD, diğer yanda SSCB başta nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar olmak üzere silah teknolojisinde ciddi gelişmeler sağlarken; dünya genelinde silahlanma oldukça yaygınlaşmıştı. 1988 yılında silahlanmaya aktarılan yaklaşık 1 trilyon dolar, bu alanda bir rekoru ifade ediyordu.
Tek kutuplu dünyada silahsızlanma hayalleri
Sovyetler Birliğinin çöküşünün hemen ardından kapitalist sistem ebediliğinin yanında, dünya üzerinde savaşlar döneminin kapandığını, artık dünyaya barış ve refahın egemen olacağını ilan etmişti. Hatta bir süre silahlanmaya ayrılan bütçede kısmi kısıtlamalara gidilmişti. Ancak gerçeğin böyle olmadığı çok geçmeden ortaya çıktı. Soğuk savaş döneminde geri plana itilen emperyalistler arası çelişkilerin yavaş yavaş gün yüzüne çıkması, kapitalist sistem açısından bastırılması gereken devrimci dinamikler bir kez daha silahlanmayı gündeme getirdi. Öyle ki 2000 yılında silahlanmaya ayrılan bütçe bir kez daha 780 milyar dolara kadar ulaşmıştı.
11 Eylül olaylarının ardından bu rakamların daha da yükseldiği biliniyor. Ayrılan bu parasal kaynaklarla silah teknolojisinde önemli gelişmeler sağlandı. Özellikle kitle imha silahlarının hem teknolojileri gelişti hem de birçok ülke bu silahlara sahip konuma geldi. Uluslararası Silahsızlanma Merkezinin raporuna göre; başta ABD, Rusya, İngiltere, Çin, Fransa, İsrail, Hindistan ve Pakistan olmak üzere en az 18 ülke nükleer silahlara sahip. Yine aynı rapora göre 16 ülke nükleer, biyolojik ve kimyasal silahları uzak hedeflere taşıyacak füze teknolojisine sahip iken, 32 ülke ise nükleer ya da biyo-kimyasal silahlar taşıyıp füze savunma sistemlerine yakalanmayacak kadar alçaktan uçma özelliğine sahip 150 çeşit insansız uçak geliştirmiş durumda.
Sistemin jandarması ABD
Tüm alanlarda olduğu gibi askeri alanda da liderliğini ilan eden ABD, sahip olduğu militarist güç sayesinde dünya jandarmalığı konumunu sürdürüyor. Diğer emperyalist odakların aradaki çelişkilere rağmen ABDye ses çıkaramamalarının gerisinde, ABDnin sahip olduğu büyük militarist güç var. Dünya jandarması ile diğer emperyalistler arasında silahlanmaya yapılan yatırımlarda derin bir uçurum var. 2002 yılında silahlanmaya; Japonya 45, Fransa, İngiltere ve Çin 40, Almanya 30 milyar dolar civarında bütçe ayırırken, ABDnin ayırdığı bütçe 353 milyar dolardır. Silah teknolojilerini geliştirme konusunda da 910 milyon dolarlık bütçe ile birinci durumdadır. Bunun karşısında, askeri teknolojilerini geliştirmek için Japonya ABDnin yirmide biri, Fransa ise yedide biri kadar bütçe ayırabilmiştir.Silah satış rakamları ABDnin piyasanın %55ini elinde tuttuğunu gösteriyor. ABD bu alandaki üstünlüğü üzerinden dünya üzerindeki egemenliğini pekiştirmeyi hedefliyor.
ABDnin Avrasya planları ve Türk militarizmi
ABD gözünü Kafkasya ve Ortadoğuya çevirmiş ve bu yönelim içerisinde Türk devletine özel bir rol biçilmiş durumda. ABDnin kuklası Türk burjuvazisi bu rol için oldukça hevesli. Kendisine düşen rol çerçevesinde TSKnın modernizasyonu planlaması yapılıyor. 15 yılda yapılacak 150 milyar dolarlık yatırım ile Türkiyenin bölgede askeri planda daha büyük bir güç olması hedefleniyor. Bu modernizasyon, silah ithalinin yanında haberleşme de dahil kullanılan teknolojinin geliştirilmesini içeriyor.
780 bin personeli ile NATO içerisinde ABDden sonra ikinci büyük ordu olan Türk ordusu, donanımı ile de dünyanın sayılı orduları arasında. Fransa, İtalya, İspanya, İngilterenin toplam 3700 tankına karşılık Türkiye sahip olduğu 4200 tank ile ABD (7700) ve Rusyanın (5500) ardından dünyanın üçüncü ülkesi konumunda. 2000 Mayısında 561 milyon dolara aldığı 50 Skorsky ile dünyanın en önemli helikopter filolarından birine sahip oldu. Ancak bunlarla da yetinmeyerek yeni ihaleler açmaya devam ediyor.
Modernizasyon çalışmalarının diğer yönü ise, elde bulunan silahların teknolojilerini geliştirme çabası. Türk devleti, teknolojik düzeyi ve üretim miktarı sınırlı da olsa sürekli silah üreten bir ülke. Dünya hücumbot teknolojisinde birinciliğe oynuyor. Yanısıra ABDnin üretimine son verdiği F-16 uçaklarının üretimini devraldı, ABDnin Avrupada bulunan F-16 uçaklarının da bakım ve onarımını üstlendi. CASA ve Agusta ile yapılan işbirliği sonucu hafif nakliye ve eğitim uçakları yapımı projeleri, Alman firmaları ile yapılan işbirliği sonucu ise 8 denizaltının teknoloji transferi ve yerli gemi sanayiinin gelişimi yönünde çalışmalar yapılıyor. Ayrıca ABD ile nükleer santraller üzerinden yürütülen çalışmanın nükleer silahlar konusunu da içermesi hiç de uzak olmayan bir ihtimal. TSK kendi i&ccedl; haberleşmesi konusunda da önemli adımlar atmış durumda. Turksat 2A uydusunun bir bandını tamamen kullanmasının yanında yeraltına döşenen 8500 kmlik fiber optik sistem ile komuta kademesinin her koşul altında görüntülü video-konferans sistemi ile kesintisiz bir şekilde iletişim kurması sağlanmış.
Militarizmin faturası işçi-emekçilere ödettiriliyor
Tüm bunların faturası her zaman olduğu gibi işçi-emekçilere ve gençliğe kesiliyor. 1995 yılı faiz dışı bütçe verilerine göre savunma harcamalarının payı %14 iken eğitim harcamalarının payı %10, sağlık harcamalarının payı %4tür. Eğitim ve sağlık harcamalarının payı sürekli gerileyip bu hizmetler alınır-satılır birer metaya dönüştürülürken, savunma harcamalarının payı %18lere ulaşmıştır. Bütçeden ayrılan payın dışında gelir vergisinden (%5), akaryakıt vergisinden (%5.8), içki ve tütün üzerindeki vergilerden (%10), Milli Piyango ve bahis gelirlerinden, bedelli askerlik ödemelerinden vb. kaynakların aktarıldığı Savunma Sanayii Destekleme Fonu (SSDF) da silahlanmada önemli bir kaynak durumundadır. Kısacası her yıl işçi-emekçilerin cebinden ortalama 5 milyar dolar silahlanmaya aktarılmaktadır.
Bu konuyu gündemdeki emperyalist savaş karşıtı mücadele çerçevesinde etkin bir şekilde işlemeli, Emperyalist savaşa hayır! şiarının yanında Savaşa değil eğitime/sağlığa/emekçiye bütçe! şiarını yükseltmeliyiz.
|