Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
15 Ocak-15 Şubat
2003
Sayı: 57
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Savaşa karşı etkili bir direniş hattı örelim!
  AKP-YÖK çatışması...
  Yıkıcı emperyalist savaş ve gençlik
  Savaşa değil eğitime/emekçiye bütçe!
  Halkların kardeşliği ve mücadelesi emperyalistlerin oyununu bozacak!
  Rehavet değil devrimci çalışma!
  Ne cephede ne laboratuvarda!..
  YTÜ'de bir dönemin ardından...
  GATS ve paralı eğitim saldırısında son durum
  AB'nin eğitim projesi: Socrates ve gerçekler
  Tarihte gençliğin anti-emperyalist mücadelesi
  Gençlik hareketinin bir yılı
  Gençlik hareketinin sorunları...
  Gençlik hareketinde tasfiyecilik...
  ÖO direnişi yeni şehitlerle sürüyor...
  Nurbay Irmak'a özgürlük!
  Burjuvazinin tarihi: Provokasyanların tarihi!..
  MÜ'de politik faaliyetin zorlukları ve imkanları
  Eylemlerden...
  Dünyadan kısa kısa...
  Milli üniversite komutanı
  Trakya Üniversitesi'nde soruşturma terörü
  Mustafa Suphiler'in idealleri ve mücadelesini...
  Okur mektupları



 
 
AKP-YÖK çatışması...

Demokrasi havarileri neyin kavgasını veriyor?

AKP hükümetinin “Acil Eylem Planı”nın üniversitelere dair değişiklikleri içermesi nedeniyle YÖK ile hükümet arasında başlayan gerginlik, üniversite tartışmasını aşarak politik bir tartışmaya dönüştü. Başka muhataplar da kazanan tartışmanın tarafları birbirlerini “Ortaçağ karanlığı içinde” olmakla itham ederken, kendilerini de çağdaşlığın ve demokrasinin temsilcisi ilan ettiler. Tartışma tarafların birbirlerinin meşruluğunu sorguladıkları bir düzeye ulaştı.

AKP, “üniversiteleri demokratikleştirecek reformları yerine getirmek üzere” bir program ortaya koymuş ve 1993-94’ten itibaren üniversiteyle ilişiği kesilmiş tüm öğrenci, öğretim görevlisi ve memurların afla geri dönmeleri, denkliği kabul edilmeyen kimi yabancı üniversitelerin YÖK tarafından tanınmaları, bazı üniversitelerin bölünerek sayılarının arttırılması, bütün üniversitelerin açıköğretim fakültesi açabilmeleri vb. düzenlemeleri içeren bir paket hazırlamıştı. YÖK ise böylesi düzenlemeleri üniversitenin amaçlarına ve “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkesine” aykırı bulduğu için uygulamayacağını açıkladı.

Gerginliğin gerisinde ne var?

Aslında yaşanan son derece açıktır. AKP, kendisine tek başına hükümet olma şansı veren tabanını küstürmemek için gerçekte fazla bir şey ifade etmeyen değişiklikler yapmaya kalkışmış, devletin yüksek katlarınca da YÖK maşası kullanılarak buna şerh konulmuştur. AKP’nin önerdiği değişikliklerle türban sorunu çözülmüyor, sadece bu nedenle okuldan atılanlara tekrar kayıt hakkı tanınıyor. Fakat AKP’nin düzenin hassasiyetlerini böylesine gözeten tutumuna rağmen, gerçek iktidar sahipleri devreye girerek sorunu AKP’yi “hizaya getirmek” için iyi bir malzeme olarak kullanıyorlar. Başta ordu olmak üzere gerçek iktidar sahiplerinin bugün için AKP’nin tabanını rahatlatmasına dahi tahammülü yok.

Bu nedenle vakit kaybedilmeksizin karşı atağa geçildi. Sadece YÖK Başkanı değil, Rektörler Komitesi ve burjuva medyanın bilinen kalemleri düğmeye basılmışçasına teyakkuza geçerek, bu istemleri laikliğe yönelmiş bir saldırı olarak taşa tuttular. Oysa her iki taraf da üniversitelerin baskıcı, anti-demokratik ve sermayenin hizmetinde kurumlar olmaları için çalışıyor.

AKP’nin hesapları

AKP, üniversitelerdeki mevcut yapıyı dönüştürmek derdinde değildir. O bugün için tabanın hassasiyetini gözetmekte, ilerisi için mevcut yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya olanak tanıyacak düzenlemelerin önünü açmayı hedeflemektedir. Nitekim varolan üniversitelerin bölünerek yeni üniversiteler kurulması düşüncesi, bu yeni üniversitelere hükümet tarafından atanacak rektörler sayesinde subaşlarını tutma girişimidir. Ya da yabancı üniversitelerin denkliğinin kabul edilmesine yönelik çaba, El-Ezher gibi yerlerde eğitilenlerin AKP kadroları olarak üniversitelere yerleştirilmesi içindir.

Bir diğer gerçek, AKP’nin öğrenci muhalefetini kendi küçük hesaplarına yedekleme çabasıdır. Hükümet ve gerici köşe yazarları anadilde eğitim talebi yüzünden okullardan atılan öğrencileri demagojik bir biçimde kullanmaktadır. Fakat bu ikiyüzlüce tutumun sahipleri, geçen yıl bu öğrencilerin terör ve şiddetle bastırılması karşısında tek bir somut girişimde bulunmamış, dahası bazıları bizzat bu şiddetin uygulayıcıları olmuşlardı.

Gençlik elbette bu sahtekarların oyunlarına yedeklenmeyecektir. Geçmişte her türlü ilerici hareketin karşısına dikilenlerin kimlikleri değişmemiştir. Bunun en açık kanıtı, demokrasi ve özgürlük söylemleri bolca kullanılırken, 6 Kasım’da alanları dolduran öğrencilere yönelik azgın saldırılardır. Sivas’ta 6 Kasım eylemine katılanların neden tutuklandıklarına karşı tek bir açıklama yapılmamaktadır.

YÖK’ün demokrasi aşkı

Biz, okullarımıza kurulan karakollar, açılan soruşturmalar ve mecliste bekleyen yasa tasarısından, YÖK’ün demokrasi ve bilimsellik anlayışının ne olduğunu da çok iyi biliyoruz.

Peki AKP’nin de bunları değiştirmek gibi bir hedefinin olmadığı ortadayken, YÖK’ün bu fevri çıkışının nedeni nedir?

Açıktır ki YÖK, MGK güdümünde çalışan bir kurumdur. Geçmişte her MGK toplantısının ardından yapılan gizli görevlendirmede YÖK’e de bir emir gönderilir ve uygulanması denetlenirdi. Bu aynen sürmektedir. Devletin her gündemi YÖK tarafından da itinayla ele alınır. Newroz’un Türkleştirilmesi seferberliği esnasında, profesör sıfatını utanmazca taşıyanlar konuyla ilgili açıklamalar yapmıştı. Aynı şekilde “Ermeni soykırımı”, türban tartışması, savaş destekçiliği vb.’de üstlendiği rol bilinmektedir. İller düzeyinde yapılan koordinasyon toplantılarına il emniyet müdürü, sağlık müdürü, orman şefliği vb.’nin yanında ildeki üniversitenin rektörü de katılıp görev almaktadır. Görülüyor ki, devletin en özel ve derin kurumlarından biri olan YÖK, bu misyonunu mevcut tartışmada da erine getirmektedir.

Gürüz histerik bir biçimde sanki kendilerini susturan varmış gibi: “Konuşacağız, maliyeti ne olursa olsun. Herkes konuşacak, üniversiteler susacak. Böyle şey olur mu?” diyor. Fakat biz yıllarca üniversiteyi susturanların başında kendisinin geldiğini gayet iyi biliyoruz. Sadece Gürüz döneminde 500’ün üzerinde öğretim görevlisi çeşitli disiplin cezalarına çarptırıldı. Son 6 yıl içerisinde 151 öğretim görevlisi üniversiteden ihraç edildi. Bu dönemde atılan öğrenci sayısı ise 3 bini geçiyor. YÖK’ün gerçek kimliği bu tabloda ifadesini buluyor.

Fakat af çıkarmaya çalışanların da bu tabloyu ortaya çıkaran YÖK Kanunu’na dokunmak gibi bir niyetlerinin olmadığı açıktır. Onlar rektörlere öğretim görevlilerini ihraç etme yetkisi veren maddeyi kaldırmak bir yana, pekiştirerek kendi kadrolaşma hevesleri için kullanmak istiyorlar.

Üniversiteler gençliğin mücadelesiyle özgürleşecek!

Gençliğin gündemi somut ve bellidir. Biz, YÖK’ü ve onun sahibi olan sermaye devletini yerle bir edene kadar susmayacağız. İçine çekilmeye çalıştığımız gerici çatışmaların değil, geleceğin tarafında olacağız; geleceğimizi kazanmak için sınıf savaşımında yer tutacağız. Bu tartışmalarla perdelenmeye çalışsa da, YÖK yasa tasarısı ve üniversitelerimizin tamamen sermayenin arka bahçesine dönüştürülmesi süreci devam ediyor. YÖK yasa tasarısının meclisten geçirilmesinin hazırlıkları yapılıyor.

Gerçek kavganın iki tarafı vardır. YÖK’üyle, AKP’siyle bize geleceksizliği dayatan sermaye diktatörlüğü ve bizim geleceğimiz için kavgaya çağıran işçi sınıfının devrimci mücadelesi. Gençlik seçimini doğru yaptığında geleceği kazanacaktır.