2003e girerken...
Gençlik hareketinin bir yılı
2000den itibaren canlanmaya başlayan öğrenci hareketi
Öğrenci hareketi, başlayan Zindan Direnişinin de etkisiyle 2000 yılının 6 Kasımından sonra sınırlı da olsa bir canlanma yaşadı. 19 Aralık katliamının dışarıdaki terör ayağıyla hedef alınan kesimlerin başında gençlik geliyordu. Katliamla beraber yüzlerce gencin gözaltına alınması, onlarcasının tutuklanması bunun göstergesidir. Bu terör ve sindirme politikalarına rağmen gençlik hareketi tümüyle teslim alınamamış, aksine çıkış eğilimi sürmüştür. 2001 yılının temel eylemlerine, özellikle de 1 Mayısa, katılımdaki gençlik yoğunluğu da bunun göstergesidir. 2001in 6 Kasımı, önceki yıl Kızılay ve Beyazıta çıkılarak yükseltilen çıtayı daha yükseğe taşıyamasa da altına da düşmemiştir.
2001 yılının son döneminde 11 Eylül sonrası tırmanan emperyalist saldırganlığa karşı ileri unsurları şahsında net bir tutum alan gençlik, ABDnin savaş çığlıklarına karşı anlamlı bir tepki verdi.
Yine 2001 yılının sonlarında, tüm dünyada derinleşen neo-liberal saldırı dalgasının ayaklarından biri olan, eğitim kurumlarının tümüyle sermayenin yağmasına sunulmasını gerçekleştirmek üzere yeni YÖK yasa tasarısı gündeme getirildi. Tasarı, har(a)çların 850 dolara kadar yükseltilmesini, üniversitenin tüm imkanlarıyla sermayeye hizmet etmesini vb. hedefliyordu. Böylesine ciddi bir saldırıya karşı ilk tepkilerin örgütlenmesi ve önden güçlü bir duruş ortaya konulması gerekliliğine rağmen, birçok gençlik grubu/çevresi anlamlı bir şey yapmadı. Oysa kitle hareketinin dönemsel ihtiyaçları ve saldırının içeriği iradi bir müdahaleyi gerektiriyordu. Bunu gözeten genç komünistler vakit kaybetmeksizin çalışmaya başladılar. Bu yasa püskürtülmeli, öğrenci hareketinin yakaladığı ivme korunalı ve politikleşmesinin önü açılmalıydı. Eldeki güçlerin sınırlılığına rağmen kendi iddialarından güç alan genç komünistler, yasa tasarısını gençliğin gündemine taşımaya çalıştılar. Çalışma, döneme en uygun düşen araçlar olarak örgütlenen platformlarda sürdürüldü ve çok geçmeden ilk sonuçlar alınmaya başlandı.
2002ye girerken öğrenci hareketi
2002 yılına bu temel gündemle girildi. Yılın başlarında temposu sürekli yükselen bir çalışma sürdüren genç komünistler, sömestr tatilinden yararlanarak kampanyalarını daha geniş bir alana taşıdılar. Sorunu bir yanıyla asıl muhatapları olan işçi ve emekçilere taşıyarak, hem öğrencilerle emekçi kitleler arasında dolaysız bağlar kurmaya ve hem de saldırıya karşı duruşun etkisini genişletmeye çalıştılar. İşte bu süreçte, yaratılan etkinin de ağırlığıyla, diğer gençlik grupları/çevreleri de konuya ilişkin bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettiler. Yer yer çalışmaların ortaklaştırılması sağlanarak daha güçlü bir muhalefetin ayakları oluşturuldu. Böylece öğrenci hareketinin gelişimi önündeki yapay engeller bir nebze de olsa ortadan kaldırıldı.
YÖK yasa tasarısına karşı günden güne gelişen ve güçlenen bir muhalefet örülmekteydi. Yanı sıra siyonist İsrail devletinin Filistindeki işgal ve katliamlarıyla Filistin halkının görkemli direnişi de gençliğin bir diğer temel gündemini oluşturmaktaydı. Ortadoğuda ABDnin taşeronluğunu yapan siyonist İsrailin ABD destekli saldırılarına karşı gençliğin bilenen öfkesi, yiğit Filistin halkının direnişinin etkisiyle yer yer sokaklara taştı. Yapılan eylemler yeterli düzeyi yakalayamasa da, gençliğin bu eylemlere katılımı ve soruna duyarlılığı önemliydi. Bu süreç, hem gençliğin politikleşme ihtiyacı ve potansiyelini, hem de dünya halklarına karşı azgın bir saldırı başlatan Amerikan emperyalizmine duyulan nefret ve öfkeyi ortaya koydu.
YÖK yasa tasarısı karşıtlığı ve 18 Mayıs
Yerel çalışma-merkezi eylem tartışmaları dolayısıyla bir süre oyalanan öğrenci hareketi tablosu, özellikle platformlarda çalışma yapan bağımsız öğrencilerin tavrıyla kırıldı. Bazı yerellerde yürütülen çalışma henüz istenen düzeye ulaşmamış olsa da artık merkezi eylemlerin zamanı gelmişti. Bu süreçte metropollerde aynı gün yapılacak eylemler planlandı. 18 Nisan günü şehir merkezlerinde yapılan eylemler 2000 yılında başlayan çıkışın güç planında olmasa da örgütlülük ve bakış planında devamı niteliğindeydi. Yine gözaltılar ve polisin kitleyi terörize eden tutumu sürdü. Bu tutumun da etkisiyle Ankaradaki eylem sönük geçse de, İstanbulda bin kadar öğrenciyle yapılan eylem son derece anlamlıydı. Bu eylemle hem hareketin ivmesi yükseltilmiş, hem de yasanın sahiplerine bu işin o kadar kolay olmaacağı anlatılmış oldu. Öncesinde bize bir avuç diyenlere verilen bu yanıtın ardından sıra Türkiye merkezli bir eyleme gelmişti. 18 Mayısta gerçekleşen eylem, öğrenci gençliğin yıl içerisinde yaptığı en önemli eylemlerden biridir.
18 Mayıs öncesinde tarihe ve tarza dair yapılan tartışmalar iki açıdan önemlidir. Bu tartışmalar, genç komünistlere katettikleri yola rağmen merkezi siyaset yapma noktasındaki eksiklerini göstermiştir. Ama merkezi siyaset yaptığını iddia eden bazı grupların da çarpık bakışlarını ve yer yer ikiyüzlü davranışlarını ortaya çıkarmıştır. Bugün yeni bir eylemlilik sürecine girerken, o dönemden çıkardığımız bu derslerin ayrı bir önemi vardır.
18 Mayıs, bir yandan platformların anlamını gösteren, bir yandan da öğrenci kitlesi içinde siyaset yapan reformistlerin gerçek yüzlerini ortaya seren bir eylem olmuştur. Platformlar içinde yer alan azımsanmayacak sayıda bağımsız öğrenci bu araçların doğru kullanımı ile eyleme taşınmış ve sermaye devletinin baskı ve terörü karşısında militan bir duruş sergilemişlerdir. Öte yandan Emek Gençliği şahsında reformizmin karakteri yine gençlik kitleleri tarafından dolaysız olarak gözlenmiştir.
Eylemin bir diğer önemli yanı, taşra üniversitelerinden gerçekleşen katılımın düzeyiydi. Özellikle son yıllarda metropol üniversitelerine sıkışmış öğrenci hareketi için emekçi çocuklarının oranının yüksek olduğu taşra üniversitelerinin gösterdiği bu duyarlılık, yeni bir soluk borusunun açılacağı beklentisini doğurduysa da, 6 Kasımda 18 Mayıstaki duruş sergilenememiştir. Bu aynı zamanda taşralara dönük müdahalenin zayıflığını göstermektedir. Genç komünistlerin bu tablodan çıkardığı görevler arasında bu alana dönük müdahalenin güçlendirilmesi vardır.
Yaz dönemi rehavetinin parçalanması ve mücadelenin sürekliliği
Sonuç olarak, 18 Mayıs Kızılay eylemi hem kitleselliği hem de coşkusu ve militanlığı açısından 2002nin en önemli eylemi olmuştur. Bundan sonra yapılması gereken, bu çıkışın sürdürülmesi için hareketi canlı tutacak politikalar ortaya koymaktı. Ancak yaz döneminin gelmesi ile birlikte o bilindik rehavet ve atalet tablosu da yaşanmaktaydı.
Genç komünistler, dönemin ihtiyaçlarını tespit ederek, yaz için bu tabloyu kırmayı hedefleyen bir planlama yaptılar. Yaz döneminde yasanın meclisten geçirilmesi ihtimaline karşı Kızılayda eylem örgütlemek için diğer gençlik çevrelerine öneri götürdüler. Ancak bu öneri gerekli ciddiyet ve sorumluluk bilinci ile karşılanmadı, gerektiği gibi ele alınmadı.
Bunun dışında diplomalı-diplomasız işsizlik ekseninde bir çalışma planlandı ve yaz boyunca hem YÖK yasa tasarısı ve hem de yeni iş yasası gündemleştirilerek işlendi. Bu süreçte yaklaşan savaş da temel bir gündem olarak çalışmamızın konusu haline getirildi. Özellikle genç işçilerin yoğunlukta olduğu KOBİlerde ve emekçi semtlerinde yürütülen yaz çalışmamız bizi, politikleşmiş-birleşik gençlik hareketi hedefine bir adım daha yaklaştırdı.
Buralarda elde edilen birikim yaz dönemi ile sınırlı kalmadı ve bir sonraki döneme de taşındı. Özellikle seçim çalışması bu birikimin kalıcılaşması ve güçlendirilmesi için son derece elverişliydi ve bu şekilde değerlendirildi.
Seçimler, emperyalist savaş ve 6 Kasım
Gençlik hareketi okulların açılmasıyla birlikte yeniden canlanmaya başladı. Bu dönemin temel gündemi olan siyasete İMF-TÜSİAD darbesi elbette gençlik cephesinden de anlam ifade ediyordu. Ancak sorunun gençliğin gündeminin ilk sırasına oturması, erken seçim kararının alınması ile gerçekleşti. Burjuva partileri için 4 milyon genç seçmen önem taşıyordu. Ama buna rağmen Amerikancı düzen partilerinin hiçbiri gençlik sözcüğünü ağızlarına aldıkları kadar programlarına almadılar. Dahası hiçbirinin gençliğe yönelik somut bir vaadi, politikası yoktu. Elbette bu düzenin gençliğe verebileceği hiçbir şey olmamasından kaynaklanıyor.
Bu süreçte seçim dolayısıyla politikleşen atmosfer gençlik içinde de etkili oldu ve genç komünistler tarafından yoğun bir çalışmanın zeminine dönüştürüldü. Gençlik içerisinde yürütülen seçim çalışmasının yarattığı etki, tek başına bu çalışmanın yoğunluğundan kaynaklanmıyordu; şiarlarımız gençliğe hiçbir şey vaadedilmeyen bir dönemde öne çıkmış ve gençliğin düzenle yaşadığı çelişkileri bir saflaşmanın ayağı haline getirebilmiştir. Nitekim Amerikancı düzen partileri bir yana, reformist partiler bile seçim döneminde genel geçer propagandanın dışına çıkmazlarken, biz çalışmamızın eksenine yaklaşan emperyalist savaşı yerleştirmiştik.
Emperyalist savaş ve saldırganlığın gençlik alanında taşıdığı çok özel önem ortada. Bu savaşın yaratacağı yıkımın faturasına emekçi kitlelerle birlikte ortak edilecek olan gençlik, yanısıra doğrudan cepheye sürülecek ölmeye gönderilecektir. Dolayısıyla kanı ABD emperyalizmine pazarlanan gençliğin ortaya koyacağı mücadele son derece önemlidir. Bu noktada 6 Kasımda gerçekleşen eylemlere bakıldığında, gençliğin ileri kesimleri şahsında da olsa bunu kavradığını görebiliriz. 6 Kasımda ülkenin dört bir yanında sokaklara çıkan öğrenci gençlik sadece YÖK ve uygulamalarını değil, yanı sıra emperyalist savaş tehdidini de protesto etmiş ve kan parasının hesabını yapan işbirlikçi uşak takımına da bir yanıt vermiştir. Seçimin yarattığı politik atmosferin de etkisiyle hayli canlı geçen 6 Kasım eylemleri, kurulacak hükümet açısından da önden konulmuş bir tavır anlamına geliyordu. Eylemlerde bir kez daha yaşadığımız polis terörü de, estirilen demokrasi rüzgarının aslında nasıl bir aldatmaca olduğunu ortaya sermiştir. Polis terörü ve demokrasi aldatmacasına rağmen 2002 6 Kasımı, 2000de başlayan canlanmanın sürdüğünü, gelişim hızı yetersiz de olsa öğrenci hareketinin geleck döneme dönük hazırlığının belli bir düzeye sahip olduğunu göstermiştir.
Kapalı kapılar arkasında yürütülen pazarlıkları tamamlanması, emperyalist savaşı dönemin temel gündemi haline getirmiştir. Bu sorunu geniş gençlik yığınlarının biriken öfkesinin eyleme dönüştürülmesi için değerlendirme görevini omuzlayan genç komünistler, çalışmalarını yoğunlaştırdılar. Özellikle bilinç planındaki çarpıtmalara karşı doğru bir bakışı geliştirmek ve bunu gençliğin geniş kesimlerine maletmek için harekete geçtik. Anti-Amerikancılık ve genel bir savaş karşıtlığının savaşsız ve sömürüsüz bir dünya hedefiyle birleştirilemeyeceği bilinciyle gerçek bir savaş karşıtlığını örgütlemek için seferber olduk. Özellikle dönem başında savaş gündemiyle örgütlenen platformlar, birçok yerelde anlamlı bir çalışma ortaya koydular.
Savaşa karşı yapılan 1 Aralık ve 22 Aralık eylemlerine gençliğin katılım düzeyi oldukça yüksek oldu. Buna rağmen emperyalist haydutluğa karşı gençlik cephesinden yeterli yanıt verilemedi. Bunun anlaşılır nedenleri olmakla birlikte, bu gerçeği değiştirmek genç komünistlerin omuzlamaları gereken bir görevdir.
2003 yılını ve geleceği kazanmak!
Gerek bu görevlerin ertelenemez oluşları, gerekse de yakalanan düzey dolayısıyla 2003 yılı genç komünistler açısından iyi değerlendirilmesi gereken önemli bir dönemdir. Hareketin 2000 yılından itibaren yaşadığı nispi canlanma, düzenin açmazları ve gençliğe yanıt verememesi yüzünden daha ileri bir düzeyin eşiğindedir. Özellikle emperyalist saldırganlık ve savaşın yaratacağı öfke ve yeniden görüşülmeye başlanan YÖK yasa tasarısının etkisiyle yeni dönemde gençlik hareketi bu eşiği aşmanın imkanlarına sahiptir. Bu, hareketin önderlik ihtiyacına yanıt verme iddiasindaki genç komünistlere özel görevler yüklemektedir. Artık daha ileri bir düzeyde siyaset yapabilen genç komünistler, yarattıkları etkiyi güce dönüştürme, bulundukları her alanda sorumluluklarına, iddialarına yakışır bir tarzda sahi çıkma bilinciyle hareket edeceklerdir.
|