11 Mart 2006 Sayı: 2006/09 (09)
  Kızıl Bayrak'tan
   8 Mart’ın politik başarısı
  Beyazıt’ta fiili 8 Mart mitingi coşkusu
  Ankara Devrimci 8 Mart Platformu’nun devrimci içeriği güçlü etkinliği
  Ankara’da 8 Mart
fiili-meşru bir miting ile kutlandı
Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’nun faaliyetlerinden
  İzmir’de kitlesel 8 Mart
İzmir’de 8 Mart tartışmaları
Mersin’de fiili 8 Mart eylemi
  Köln İşçi-Gençlik Kültür Evi’nde kadın sorunu semineri
  Şemdinli iddianamesinde kirli savaş faaliyetlerinin merkezi olarak
Genelkurmay gösterildi
Ankara’daki işbirlikçiler “arabuluculuk” adına işgalcilerin hizmetinde!
  DİSK yönetiminin “sol parti” girişimi
  Direnişe geçen Has Alüminyum işçileriyle sınıf dayanışmasını
yükseltelim!
  Kadın sorunu ve kapitalizm (Orta sayfa)
   TÜPRAŞ işçisi uyarı eylemleri yapıyor!
   Sağlıkta özelleştirmenin faturası
   Yüce Divan ne işe yarar?
  Göç, emekçiler ve kentsel şiddet/Yüksel Akkaya
  Bush’un Asya gezisi
  Hamas heyetinin Moskova ziyareti
etkisini gösterdi
  İran dayatmalara karşı direnişini sürdürüyor
  İşgalciler kukla hükümet kurmakta
zorlanıyor
  Köln’de neo-nazi karşıtı gösteri
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
kutlu olsun!
  Bültenlerden
  İddianame: Büyükanıt askerlerle çete kurdu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!

Dünya emekçi kadınları, Kürdistan ve Türkiye emekçi kadınları çeşitli etkinliklerle günlerini kutluyor; mücadele alanlarında eşitlik, özgürlük ve kurtuluş özlemlerini haykırıyor, kazanma konusundaki kararlıklarını vurguluyorlar…

Biz de bu mücadele coşkularını ve 8 Mart mücadele kararlılıklarını kutluyor, devrimci mücadelelerini her açıdan desteklediğimizi vurgulamak istiyoruz.

8 Mart kutlu olsun!

Kadınlar kurtuluş, özgürlük ve eşitlik taleplerinin ancak kendi öz mücadelelerinin eseri olacağını yine kendi öz deneyimleriyle biliyorlar… Özgürlük, eşitlik ve kurtuluş gibi değerlerin bahşedilmeyeceğini de…

Kadının özgürlüğü ve eşitliği, kuşkusuz kendi eseri, kendi mücadelesinin ürünü olacaktır! Ancak bu, kadının özgürlük mücadelesinin tek başına, genel toplumsal mücadelelerden tecrit bir şekilde olacağı anlamına gelmiyor. Toplumsal ve ulusal mücadelelerden kendisini soyutlayanlar, kadın mücadelesini çok dar sınırlara çekenler, dolayısıyla düzen sınırları içinde kalanlar, öteden beri bunun kavgasını verenler var. Bunlar, belli ölçülerde dolaylı veya dolaysız etki ve katkılarda da bulunmuşlardır. Ancak kadın hakları, kadın özgürlüğü alanlarında kazanılan temel başarılar ile genel toplumsal mücadeleler arasındaki ilişki kesin ve nettir. Toplumsal mücadeleler tarihi, son iki yüzyıllık emekçilerin mücadele pratiği bunun sayısız kanıtını sunmaktadır. 8 Mart gibi tarihsel bir günün ve değerin altında emekçi kadın ve emekçi sınıfların çok yönlü toplumsal mücadelelerinin, bu konuda ödedikleri sayısız bedelin kesin damgası vardır!

Aynı gerçeklik Kürdistan için de geçerlidir.

Kürdistan kadınlarının siyaset sahnesine, daha doğru ve tam deyişle yaşam sahnesine çıkmaları, kendi kimliklerinin bilincine varmaya başlamaları, ev ve dar sosyal çevrelerinin dışında başka bir dünyanın, daha aydınlık, geniş ve yaşanabilir bir dünyanın varlığının farkına varmaları, genel olarak, 1970'li yıllara denk gelmektedir. Bu yıllar, aynı zamanda, ulusal ve toplumsal bilincin, ulusal kurtuluş hareketinin yeşermeye başladığı yıllardır… O güne dek feodal ve ataerkil toplum yapısının boğucu, daraltıcı, köleleştirici, dar ve tecrit ortamının parçalanmaya başlamasıyla kadın için özgürlük ufkunun belirmesi aynı dönemde olmaktadır. Bu, Kürt halkı açısından da “kendi küllerinden yeniden doğuş” süreci anlamına geldiği gibi, Kürt kadını için de hemen hemen aynı anlama gelmektedir. Bu, 1990'lı yıllarla birlikte kitlesel boyutlar kazanır. Kuşkusuz bu, rastlantı değildir. Ulusal kurtuluş ile kadın kurtuluş hareketi arasındaki dolaysız ilişkiyi anlatmaktadır… Gerilla ve serhildanlardaki sıçramalı büyüme ile kadının kitlesel olarak kendi tarihine, geleneksel toplumsal değer yargılarına isyanı ve kendi yaşamının öznesi olmaya kitlesel düzeyde adım atması aynı süreci ve iç bağlantılarının kesinliğini göstermektedir.

Kürt kadınının kitlesel düzeyde yaşama katılımı, siyasette etkin bir rol üstlenmeye koşması, kuşkusuz bir adımdı, sadece bir adımdı; ancak vurgulamak durumundayız ki bu, kadın açısından, yerleşik değer yargıları ve kültürün kırılması açısından devrim niteliğinde bir adımdı. Bu adımın aynı nitelikte tamamlanması, sürdürülmesi, daha da önemlisi altının doldurulması, kurumsal ve kadrosal bir temele oturması, giderek mantıki sonucuna doğru yol alması gerekiyordu. Ancak ne yazık, kadın özgürlük mücadelesi doğrultusunda atılan dev adım, çok geçmeden tersine çevrildi, karşıtına dönüştürüldü. Bugün, özgürlük ve kurtuluş gibi tutkulu, büyülü kavramlar adına çok daha çarpık ve tüketici bir köleleştirme süreci sürdürülüyor.

Gelinen noktada ulusal kurtuluş ve kadın özgürlük mücadelesine katılan kadının durumu, paradoksal ve bundan dolayı son derece trajiktir. Gerçekten de bu kadar mücadele eden, mücadele sürecinde en büyük fedakârlıkları yapmaktan kaçınmayan Kürdistan kadını, bu trajik durumu kesinlikle hak etmedi. Paradoksu ve trajedisinin özü şudur:

Ulusal kurtuluş özlemleriyle mücadele saflarına katılan kadın, bunun kadın olmaktan kaynaklanan konumuna vurduğu devrimci darbelerin büyüklüğünün farkına varmaya başladı. Ulusal-toplumsal kurtuluş ile kadın kurtuluş özlemleri arasındaki bağlantıyı kendi deneyimi ile geliştirdiği bilinciyle kavradı ve daha çok mücadeleye sarıldı, bu, onun için adeta bir varoluş tarzı haline gelmeye başladı. Bu, büyük bir adımdı, ama ne de olsa devamı getirilmesi gereken bir adımdı, hem de başlangıç düzeyinde olan bir adım…

Ne var ki partide ve mücadelede iktidar tekelini kuran A. Öcalan, kadını da bir mülkiyet ve iktidar nesnesi olarak gördü ve süreç içinde kadın üzerinde tam anlamıyla ideolojik, psikolojik, politik ve örgütsel denetim kurdu. Yaratılan iktidar sistemi ve ideolojik-psikolojik hegemonya aygıtıyla özgürlüğe koşan kadını yeniden tutsak haline getirdi. Bu yeniden tutsaklık süreci büyük bir aldatma, yanılsama ve yalan perdesiyle meşrulaştırıldı. Başka bir deyişle yeniden tutsaklık özgürlük adına yapıldı, irade kazandırma adına yapıldı, yapılıyor. Oysa gerçekte işleyen süreç en geri, en kaba, aynı ölçüde çirkin bir köleleştirme ve iradesizleştirme, yaşam gücünden yoksunlaştırma hareketidir! Özgürlük adına yeniden köleleştirme, özgürleşme adına kazanılan adım ve olanakların köleleştirmenin hizmetinde kullanılması; irade ve yaşam gücü kazandırma adına, iradesizleştirme ve yaşam karşısında her açıdan silahsızlandırma, takatsiz ve çaresiz bırakma, tanık olunan en büyük paradoks değilse nedir?

Bu paradoksun sonuçları ise çok yönlü yıkım, çözülme, dağılma ve yitip gitmeden başka bir şey değildir… Peki, bundan daha büyük bir trajedi olabilir mi? Bu trajedinin kurbanlarının ise hala kendilerini yeniden köleleştiren, kendilerine ait, başta rüyaları, hülyaları ve özlemleri olmak üzere herşeylerine el koyan adam ve sistemine dinsel bir itaatle tapmalarına ne demeli? Bu, içinde yaşadıkları onulmaz trajedinin kendisini göstermiyorsa neyi gösteriyor? Aslında paradoks ve trajedinin sonuçları sanılanın ötesindedir. Onbinlerce kadın özgürlüğe koştu, mücadele etti, çeşitli düzeylerde, çeşitli biçimlerde. Peki, onlar şimdi neredeler, ne yapıyorlar, özgürlük istemlerine ne oldu, toplum karşısındaki ve toplum içindeki duruşları nedir? Hala kendi özgürlük hayallerine el koyan sistemin içindekilerin yaşam ve toplumsal ilişkiler karşısındaki güçleri ve iradeleri ne durumdadır? Ya mücadelenin çeperinde olan, ondan şu veya bu düzeyde etkilenen kadınların durumu? Yaşanan intiharların 2000'li yıllarla birlikte patlamasının bu genel paradoksla, genel tersine dönüşle, bunun toplumda yarattığı gerileme ve psikolojik travmayla bir bağlantısı yok mu?

Evet, Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesindeki teslimiyet, tasfiyecilik ve çöküş sürecinin kadın özgürlük hareketine vurduğu darbe çok büyük ve sonuçları sanılanın ötesindedir! Kürdistan kadınları herşeye rağmen mücadele ediyor, oların taşıdıkları mücadele potansiyeli ve dinamizmi de hiç kimse için sır değildir! Ancak İmralı teslimiyeti ile birlikte kadınların mücadele istekleri çarpıtılıyor, enerjileri ve eylemli duruşları boşa akıtılıyor, tüketici bir rol oynuyor. Öncelikle bunun farkına varmak ve ardından özgür bir duruş sergilemek gerekiyor.

Kürdistan kadınları ulusal kurtuluş ve kendi özgürlükleri için çok büyük bedeller ödedi, şehitler verdi, çok acı çekti. Bütün bunlara bağlılığın anlamı, kendi değerlerine ve özgürlük hayallerine sahip çıkmaktan, hayallerini kendilerinden çalanlara karşı net, kesin ve kararlı tutum almaktan başka bir şey değildir!

Kurtuluşumuz kendi ellerimizde, ama önce beynimizde ve yüreğimizde… Beynimizi ve yüreğimizi özgürleştirmeden kölelik zincirlerini kırmamız, bu kahredici düzenin prangalarını parçalamamız mümkün değildir!

Beynimizdeki ve yüreğimizdeki prangaları, tutsaklık zincirlerini parçalayalım! Bunun için, ulusal, toplumsal ve cinsel kurtuluşumuz için Kürt ulusal kurtuluş mücadelesini toparlama ve yeniden inşa mücadelesi içinde etkin bir biçimde yerimizi alalım!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!

SOSYALİST-ŞOREŞGER

(Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)