11 Mart 2006 Sayı: 2006/09 (09)
  Kızıl Bayrak'tan
   8 Mart’ın politik başarısı
  Beyazıt’ta fiili 8 Mart mitingi coşkusu
  Ankara Devrimci 8 Mart Platformu’nun devrimci içeriği güçlü etkinliği
  Ankara’da 8 Mart
fiili-meşru bir miting ile kutlandı
Küçükçekmece Emekçi Kadın Komisyonu’nun faaliyetlerinden
  İzmir’de kitlesel 8 Mart
İzmir’de 8 Mart tartışmaları
Mersin’de fiili 8 Mart eylemi
  Köln İşçi-Gençlik Kültür Evi’nde kadın sorunu semineri
  Şemdinli iddianamesinde kirli savaş faaliyetlerinin merkezi olarak
Genelkurmay gösterildi
Ankara’daki işbirlikçiler “arabuluculuk” adına işgalcilerin hizmetinde!
  DİSK yönetiminin “sol parti” girişimi
  Direnişe geçen Has Alüminyum işçileriyle sınıf dayanışmasını
yükseltelim!
  Kadın sorunu ve kapitalizm (Orta sayfa)
   TÜPRAŞ işçisi uyarı eylemleri yapıyor!
   Sağlıkta özelleştirmenin faturası
   Yüce Divan ne işe yarar?
  Göç, emekçiler ve kentsel şiddet/Yüksel Akkaya
  Bush’un Asya gezisi
  Hamas heyetinin Moskova ziyareti
etkisini gösterdi
  İran dayatmalara karşı direnişini sürdürüyor
  İşgalciler kukla hükümet kurmakta
zorlanıyor
  Köln’de neo-nazi karşıtı gösteri
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
kutlu olsun!
  Bültenlerden
  İddianame: Büyükanıt askerlerle çete kurdu
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Bush'un Asya gezisi...

ABD dünya jandarmalığını koruma telaşında

Neo-faşist çetenin başı Bush'un yakın zamanda sona eren Asya gezisi, emperyalist-kapitalist düzenin temsilcilerinin riyakarlığı temel siyaset yapma biçimlerinden biri olarak benimsediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Gizli tutulan kısa Afganistan ziyaretiyle başlayan gezi Hindistan'la devam etmiş, Pakistan'da son bulmuştu. Gezinin öne çıkan gündemi ise, ABD ile Hindistan arasında nükleer işbirliği anlaşmasının imzalanması oldu.

İran'a tehdit, Hindistan'a nükleer yakıt desteği!

Emperyalistlerin küstahça dayatmaları gündeme gelmeden önce İran nükleer alandaki çalışmalarını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetimine açmıştı. ABD-AB kaynaklı tehdit ve tacize maruz kalan İran, bu dayatmalara meydan okuyarak UAEA denetçilerine kapılarını kapattı. Buna rağmen İranlı yetkililer, AB üçlüsü -Fransa-Almanya-İngiltere- ile görüşmelere hazır olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Hal böyleyken İran, 4-5 yıl içinde nükleer silah üretebileceği varsayılarak, “askeri saldırı dahil bütün seçenekler masada” diye tehdit ediliyor.

Öte yandan, Hindistan'a üç günlük ziyaret gerçekleştiren Bush, Hindistan'la nükleer teknoloji alanında işbirliği öngören bir anlaşma imzaladı. İmzalanan anlaşma, Hindistan'ın nükleer alandaki “uluslararası tecridine” son veriyor. Anlaşmaya göre, Hindistan askeri ve sivil tesislerini birbirinden tamamen ayıracak. Sivil enerji amaçlı nükleer tesislerinin tümünü uluslararası denetçilere açması karşılığında, bu tesislerde Amerika'nın nükleer yakıt desteği ve teknoloji birikiminden faydalanabilecek.

Tesislerinden 14'ünü sivil, sekizini askeri amaçla kullanacağını açıklayan Yeni Delhi yönetimi, 22 nükleer tesisi olduğunu resmen açıklamış oldu. Bush ile ortak basın toplantısı düzenleyen Hindistan Başbakanı Manmahon Singh, “İki ülke, sivil nükleer işbirliği anlaşmasının uygulanması konusunda anlaşmaya vardı” dedi. Bush da anlaşmayı “tarihi” olarak niteledi.

Oysa Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'na taraf olmayan, dolayısıyla da UAEA denetçilerine hiçbir zaman kapılarını açmayan Hindistan, dünyadaki nükleer silah depolarından biridir. İran'a küstahça saldıran emperyalist güçler, Hindistan ile anlaşma imzalıyorlar. Bu olay, emperyalistlerin çifte standarda dayalı politika izlediklerini, bu güçlerin nükleer silahlanmaya karşı çıkma iddialarının ikiyüzlü bir söylemden ibaret olduğunu bir kez ortaya serdi. Bunun içindir ki savaş kundakçıları, dünyanın tanık olduğu bu riyakarlığa kılıf uydurmak için medyadaki kalemşörlerini seferber ettiler. Bir kez daha görüldü ki, sorun nükleer silahların üretilmesi değil, bu silahları üreten devletlerin emperyalist merkezlerle ne tür bir ilişki içinde olduğudur.

Diktatör Müşerref'in yalnızca sırtı sıvazlandı

Asya gezisinin son durağı Pakistan'a geçen Bush, burada Devlet Başkanı Pervez Müşerref ile biraraya geldi. Bush Pakistan'ın “terörle savaş”taki rolünü övdü, ancak El Kaide'nin yenilgiye uğratılması için daha yapılacak çok şey olduğunu vurguladı.

Haydutbaşının Pakistan'ı ziyaret etme amacı, “terörle savaş”taki desteğinden ötürü General Müşerref'in sırtını sıvazlamaktı. Bunu hem Müşerref ile görüşmesinde, hem de kamuoyuna yapılan açıklamalarda fazlasıyla gerçekleştirdi. Ancak Bush'un ziyaretinden, Amerika'nın Hindistan'a sunduklarına benzer açılımlar elde etmeyi uman Pakistan yönetimi hayal kırıklığına uğradı. Zira Bush, Hindistan ile imzalanan nükleer anlaşma gibi bir anlaşmanın Islamabad ile imzalanma ihtimalinin bulunmadığını söyledi.

Bu arada diktatör Müşerref'e telkinde bulunan Bush, 2007'de yapılması öngörülen seçimlerin özgür ve dürüst olması çağrısında bulundu ve demokrasinin “terörle mücadele”de en etkin yol olduğunu söyledi. Amerikancılık'ta üstüne düşeni her zaman yapamaya çalışan diktatör Müşerref'in maruz kaldığı muamele, Pakistan-Çin ilişkilerinin giderek güçlenmesinden kaynaklanıyor.

Çin'in bölgedeki etkisini sınırlama çabası

Çin'in ekonomik, siyasi, askeri, teknolojik alanlarda sağladığı gelişme, Amerikan rejiminin köşe başını tutanlarda derin kaygılar yaratıyor. ABD emperyalizminin akıl hocaları Çin'e karşı “çok yönlü önlemler” alınması gerektiğini vaaz ediyorlar. Bush'un Asya gezisi de, bu gezide Hindistan ile Pakistan rejimlerine karşı farklı tutumlar takınılması da sözü edilen çok yönlü önlemlerin bir parçasıdır.

Kendi önlemlerini alan Çin de, pekçok ülke ile -Özellikle de ABD'yle arası iyi olmayanlarla- işbirliği geliştiriyor, kapsamlı yeni anlaşmalar imzalıyor. Diğerlerinin yanı sıra İran ve Pakistan'la ilişkileri geliştiren Çin, hem giderek artan enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayabilme, hem de Basra Körfezi'ne, dolayısıyla da Hürmüz Boğazı'na (halen dünyadaki toplam petrolün yüzde 40'ı Hürmüz Boğazı'ndan geçerek dünya pazarlarına sunuluyor) kolayca ulaşabilme olanağı buluyor. Bu işbirliği, emperyalist kuşatma altındaki İran için önemli olanaklar yaratırken, Amerikan çizgisine kayan Hindistan'la Keşmir sorunundan kaynaklı birçok kere savaşa tutuşan Pakistan için ise, bölgenin en güçlü ülkesinden aldığı desteği daha da pekiştirmek anlamına geliyor.

On yıllardan beri Amerikancı çizgi izlemesine rağmen Çin'le ilişkilerini sürdüren Pakistan rejimi, Pekin yönetimiyle ilişkileri daha da geliştiriyor. 1951'de kurulan Çin-Pakistan diplomatik ilişkilerinin elli beşinci yıldönümü vesilesiyle 19-23 Şubat 2006 tarihleri arasında Çin'i ziyaret eden Pervez Müşerref, Pakistan'ın Çin'le ilişkilerinin, “okyanuslardan derin, dağlardan yüksek” olduğunu söyledi. Bu ziyaret esnasında askeri, tarım ve ticaret alanında işbirliğine yönelik 13 anlaşma imzalandı.

Öte yandan nükleer silah üretimi ve Keşmir sorununda Çin'in desteğini alan Müşerref, “tek Çin” politikasını desteklediklerini açıklayarak, Tayvan'ın Çin'in bir parçası olduğunu teyit etti. Yanısıra Müşerref, Çin'in Orta Asya pazarlarına ve enerji kaynaklarına rahatça ulaşabilmesi için kendi topraklarından geçiş koridoru sağlayacaklarını açıkladı. Müşerref, Çin'in İran ve Afrika'dan aldığı petrolün, Pakistan'ın Belucistan eyaletinde bulunan ve Arap denizinin kıyısında, Hürmüz Boğazı'na yakın bir yerde olan Gvadar limanından Pakistan toprakları üzerinden Çin'e taşınmasını da önerdi. Gvadar limanı inşaatının sadece ilk etabında 200 milyon dolar katkı sağlayan Çin, bu limanın ikinci etabının da yapımını finanse etmeyi planlıyor. Yani Müşerref'in bu önerisi Pekin'de çoktan kabul görmüştür.

Çin'in hızlı gelişimi, başta bölge ülkeleri olmak üzere dünyada pekçok ülke ile geliştirdiği ilişkiler dünya jandarmasının derin kaygılarının nedenini açıklarken, Çin'le işbirliğini geliştiren Pakistan rejiminin başı Müşerref'in, Bush'tan neden sırtının sıvazlanması dışında bir şey alamadığını da göstermektedir.