1 Mart '03
Sayı: 08 (98)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
  Kan parasının miktarı belli oldu
  Bağımsızlık ve özgürlük devrimle kazanılacak!
  AKP hükümetinin "harp ve sulh" macerası
  BDSP’nin çağrısı: Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı birleşelim!
  Emperyalistler arası kirli pazarlıklar ve hesaplar!
  Emperyalist savaş ve CHP
  Savaş karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  Yeni iş yasası kapıda!
  Kölelik yasası protesto edildi
  ABD emperyalizmi ülkemizden defol!
  "Esnek üretim" saldırısında son perdeye gelinirken...
  KESK İzmir Bölge Toplantısı..
  KESK İstanbul Bölge Toplantısı...
  Ekim Gençliği'nden...
  Ne YÖK ne YEK, üniversiteler bizimle özgürleşecek!
  Ev kadınlarıyla savaş üzerine konuştuk...
  Bir tersane işçisiyle sorunlar üzerine konuştuk...
  Devlet solu yine hedef saptırıyor
  Emperyalist savaş, Kürdistan ve devrimci görevler...
  İtalyan emekçilerinden "ölüm trenleri"ne geçit yok!
  Katliam ortaklığına, ABD saldırganlığına 'hayır' diyoruz!"
  Emperyalist savaş ve sınıf cephesinde devrimci görevlerimiz...
  Bir savaş elçisinin itirafları
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Emperyalist savaşa karşı mücadeleye katılalım!

Ülkemizde özellikle 12 Eylül faşist darbesinden sonra kurulan Özal hükümetiyle “bırakın geçsinler, bırakın yapsınlar” söylemiyle liberal politikalar hayata geçirildi, emperyalizme kölece bağımlılık daha da derinleşti. 24 Ocak Kararları işçi ve emekçilere açlık, yoksulluk ve kölece çalışma koşulları getirirken, diğer yandan faiz ve rantla daha da zenginleşen asalaklar yaratmıştır. Ve ‘80’li yıllardan itibaren biriken cerahat 1999 yılında çok şiddetli bir krizle patlamıştır. Gittikçe büyüyen çatlaklar artmaya başlamıştır.

Amerika ve dünyada borsalar arka arkaya düşüşe geçtiler. AB ülkelerinin yıllık kârları azalmaya, kendi ülkelerinde işsizlik artmaya başladı. Küreselleşmeyi savunan liberal uzmanlar, şimdi getirdiği sonuçlardan dolayı artık küreselleşmeyi tartışmaya başladılar. Ama küreselleşmenin dünya halklarına getirdiği daha fazla yoksullaşmayı değil emperyalist ülkelerin kârlarının düşmesini tartışıyorlar.

Amerika bir taraftan emperyalist çıkarları için savaş yaparken diğer yandan ‘90’lı yıllardan itibaren daha da derinleşen ekonomik krizin getirdiği çöküntüyü unutturmaya çalışmaktadır. Dünya Amerika’nın Irak’a ne zaman saldıracağını beklerken, Amerika’da büyük şirketler teker teker batmaya başladılar ve son bir yılda büyüklükleri 368 milyar dolar olan 186 şirket çöktü. Bununla da kalmayacak, daha büyük şirketler batmaya devam edecektir. Amerikan emperyalizmi Irak savaşından büyük gelir sağlamak, Irak petrollerinin üzerine oturmak istiyor.

İşçi ve emekçilere, çürümüş kapitalist düzenin yerine işçi sınıfının mücadelesiyle kendi devletimizi kurmamız gerektiğini anlatmamız ve pratiğe dökmemiz gerekiyor. Kurtuluşun devrim ve sosyalizmle geleceğini, sömürünün ancak böyle biteceğini, işten atılma korkusu olmadan ancak böyle çalışılabileceğini, yeni bir dünyanın ancak böyle kurulabileceğini göstermek sorumluluğu önümüzde duruyor. Bu sorumluluğa uygun davranmak boynumuzun borcudur.

Bir okur/İstanbul



Emperyalist savaş ve biz emekçiler

AKP’nin genel başkanı Erdoğan’ın ve başbakan Gül’ün göstermelik barış ve savaşı durdurma girişimleri son bulmuş, takke düşmüş kel görünmüştür. ABD’nin çıkarları doğrultusunda yüzbinlerin ölümüne evet diyen AKP hükümeti türlü senaryo ve yalanlarla emekçilerin öfke ve tepkisini gidermeye çalışıyor.

İnsanları açlığa, yoksulluğa, işsizliğe ve yoğun emek sömürüsüne mahkum edenlerden, ekonomik krizlerin faturasını biz emekçilere ödetenlerden hesap sormak için daha kaç yüzbin insanın ölmesini, daha kaç milyon insanın emperyalist ambargolarla açlık ve yoksulluktan kırılmasını, işsizliğe, sömürü ve baskıya maruz kalmasını bekleyeceğiz? Korkunun ecele faydası yok. Bizi saran bu sömürü ve zulüm zincirlerini kırarak emperyalizmin ve kapitalizmin egemenliğine son vermek için direnişin saflarında yerini al. Yarınlarından utanç duymamak, katliamlardan sorumlu olmamak için, bu emperyalist savaş ve işgali durdurmak için sonuna kadar mücadele et.

Hiçbir hayat emperyalist ABD’den gelecek bir avuç dolara mahkum edilemez.
ABD’li efendilerinin emir ve taleplerini yerine getirme telaşı ve yarışı içinde olan AKP hükümetine ve kardeş Irak halkının ölümlerinden çıkar bekleyenlere sesleniyoruz: Asla ABD askeri olmayacağız, katliam ve cinayetlerinize ortak olmayacağız! ABD’nin çıkarları için evlatlarımızı ölmeye ve öldürmeye göndermeyeceğiz! Bu utancı bu acıyı yaşamamıza sebep olmaya hiç bir gücün hakkı yoktur!

M. Diyar/İstanbul



Avrupa’da göçmen olmak...

Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiyeli birinci ve ikinci nesil arasında uçurum oluşması, hiç kuşkusuz 1960’lı yıllardan itibaren başlayan dış göçün sonucudur. Ekonomik nedenlerden dolayı köyünden, kasabasından kopup akın akın yurt dışına göçen insanlarımız ne yazık ki hala geldikleri yıllarda yaşıyorlar. O dönemin etkisinden kurtulamadılar.

Aradan 40 yıl geçmiş olmasına rağmen yaşadıkları Avrupa ülkelerinde hala bugünü değil 40 yıl öncesini inatla yaşamaya devam etmeye çalışmalarını anlamak mümkün mü? Üstelik o yıllarda elektirik ve yolun gitmediği köyler artık birer şehir olmuş, orda yaşamını sürdüren insanlar yaşadıkları yerin bir zamanlar köy olduğunu çoktan unutup farklı bir yaşama ve düşünceye merhaba demişken. O dönem köyünden ayrılan vatandaşlar hala zamanın köyünde yaşamakla yetinmeyip bunca yıldır yaşadıkları yer olan yurt dışındaki mekanlarında gettolaşarak yaşıyor ve o yaşadıkları yerleri ilkel görünümlü köylerden dahi daha kötü bir hale getirmeyi başarıyorlar.

Türkiyede, özellikle köylerde çalı süpürgesi, yer sofrası, odun yakılarak ekmek pişirmek için kullanılan sacları veya bakraçları artık bulamıyoruz diye üzülüyorsanız sakın üzülmeyin. Bunları Avrupa ülkelerindeki Türkiyelilerden kolayca ve de bolca temin edebilirsiniz. Bunlarla köy hayatını yaşadıklarına inanmayan insanlarımız köydeki gibi katıklarını da kendi yapıyor. Yok artık Türkiye’den peynir, zeytin, turşu getirmek. Bunlar da artık burada ev işi üretiliyor.

60’lı yıllarda, “aman kızım evde kalmasın” diye daha çocuk yaşta kızları genç veya yaşlı fark etmez evlendirerek mürüvetini görüyorlardı. Yıllardır dramatik olaylar yaşanmasına rağmen aynı şeyi ikinci nesile de uygulamaktan geri kalmıyorlar. Gelin ya da damat adaylarını da özellikle Türkiye’den getiriyorlar. İki kültür arasında bocalayan bu gençler, Türkiye’den getirtilen gelin veya damat adaylarından dolayı üçüncü bir kültürle de savaşmak zorunda kalıyorlar. Tabi yurt dışına gelen gelin veya damatlar da farklı değiller. Dil, din, kültür daha farklı olarak ne varsa ve geldikleri evin farklı mentalitesini de yaşamak zorunda kalıyorlar. Bazen geri dönüş tek çözüm olarak karşılarına çıkıyor. Zoraki evliliklerden doğmuş üçüncü nesilin nasıl bir psikolojiye sahip olduğunu düşünmek bile insan ürpertiyor.

Sınıf bilincine ulaşmamış bir topluluk nostaljik özlemlerini 40 yıldır böyle yaşatabiliyor demek ki.

SY Kızıl Bayrak okuru/Belçika



Gazetemize teknik öneri ve eleştiri

Uzun zamandır Kızıl Bayrak gazetesi okuruyum. Gazeteye teknik ve politik açıdan belli öneri ve eleştirilerim olacak. Mesela kapaklardan başlarsak, kapaklarda belli bir uyum son dönemde daha göze çarpıyor. Bunu zaman zaman farklı mekanlarda (partilerde veya diğer kitle örgütlerinde) panolara asılı olduğunda da gördük. Fakat şiarlar noktasında kendini tekrar etmekten kurtaramıyor. Ayrıca, gazetenin iç sayfalarının üst kısmındaki çizgiler ve o çizgilerin içinde bulunan tarih, imza, sayı, sayfa, başlık vs. ile gerçekten sayfaları öldürdüğünü düşünüyorum. Halbuki sadece sayfa numarası, belki bununla birlikte tarih olsa, o çizgiler kalksa (ilk çıktığı zaman gibi), gazetemiz daha güzel bir görünüme kavuşacak.

Sefaköy’den bir okur