Şubat ayı özellikle Türkiye gençliğinin mücadele tarihi ile ilgili pek çok gündemi içeriyor. 67de başlayan 6. Filo eylemlerinin en görkemlilerinden biri 11 Şubat 1968de gerçekleştirilmişti. Gençliğin Amerikan emperyalizmine öfkesini haykırdığı bu eylem, bugün gemileri, uçakları, askerleri ve ezilen halkların çok yakından tanıdığı katliamcı kimlikleriyle tekrar topraklarımıza gelen işgalcilerin korkularını arttırırken, onları bu topraklardan defedecek ve dünyadan silecek olan bizlerin mücadeleci tutumunu da bileyliyor. O gün Dolmabahçe Sahilinden kovalananlar, bugün kardeş bir halkın kanını dökmek için geldikleri ve işgal ettikleri tüm sahillerimizden yine öyle kovulacaklardır. Bu gün gelecek, bundan kimse kuşku duymasın. 68in eylemli tepkilerine rağmen 6. Filo, İstanbulu ziyaret etmekten vazgeçmedi. Ve 16 Şubat 69da bir kez daha protestoların gündemi oldu. Fakat Amerikancı işbirlikçi iktidar, artık yeni önlemler almaya başlamıştı. İlk faşist komando kamplarının kurulduğu bu dönemde, yine kanlı provokasyonlar için hazırlanan faşist it sürüleri yetiştirilmekteydi. İşte bu sürülerin Taksimden Dolmabahçeye yürüyen işçilere ve gençlere saldırması sonucu iki genç işçi öldü, 104 insan yaralandı. Bu gün, tarihimize Kanlı Pazar olarak yazıldı. Artık verilecek kavga sadece Yankeelere karşı değil, fakat onunla beraber onların hizmetindeki saldırgan faşist it sürüsüne ve itidal telkin etmekten başka bir şey yapmayan reformizme de karşıydı. CİAnın dolaysız katkılarıyla orduda tezgahlanan faşist 12 Mart karşı-devrimi, bir dönemi kapatırken asla unutulmayacak bir miras da bırakmıştı geleceğe. İşte ABDli Yankeeler bir kez daha topraklarımızda, işte faşist sürüler yine pusuda ve işte reformizm tıpkı o gün olduğu gibi bugün de itidal telkin ediyor. Fakat gençliğin buna karşı gitgide büyüyen öfkesini ve mücadelesini yatıştırmak için girişilecek her türlü çaba sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Zira artık yeni bir döneme giriyoruz. Kapitalist sistemin bir türlü aşamadığı kriz kendi çöküşünün nesnel koşullarını günden güne olgunlaştırıyor. Dünya emekçileri ve halkları kapitalist barbarlığa, sömürüye, soyguna ve savaşa karşı büyüyen ve artık yaygın eylemlilikler halini alan bir duyarlılık içindeler. Emperyalistlerin saldırganlığına karşı örgütlenen eylemlerle dünyanın dört bir köşesinde sloganlarımız yankılanıyor. Emperyalist savaşa hayır! diyor dünya halkları. Dünyanın dört bir yanında aynı anda ve aynı amaç uğruna milyonlarca insan sokağa, meydanlara akıyor. Bu büyüyen dalga ülkemizdeki emekçi ve gençlik hareketini de olumlu etkileyecek, ona ek bir güç ve itilim kazandıracaktır. Öte yandan öznel koşullar bakımından da artık eskisinden daha güçlü ve daha hazırlıklıyız. İşbirlikçi burjuva sınıf iktidarını devirmek ve ona dayanan emperyalist k&oum;leliğe kesin bir biçimde son vermek hedefine dayalı net bir proleter devrim bilinci kuşanmış durumdayız. YÖK yasa tasarısına karşı harekete geçelim Şubat ayının bizim cephemizden bir diğer temel gündemi, 29 Şubat 1996da eşit, parasız eğitim talebiyle gerçekleştirilen Beyazıt İstanbul Üniversitesi işgalidir. Öğrenci gençlik, har(a)çlara karşı tutumunu en net bir biçimde bu eylemle ifade etmiştir. YÖK yasa tasarısının kapımızda beklediği bir dönemde, o günün deneyimlerinden öğreneceğimiz çok şey olduğuna kuşku yok. Erkan Mumcunun ağzından ifade edildiği gibi, YÖK yasa tasarısı bu dönem yasalaştırılacak. Tabii biz buna izin verirsek! Oysa biz, binlerce, onbinlerce öğrencinin eğitim haklarının gaspı anlamına gelen, bu yasaya kesin olarak geçit vermeme sorumluluğu ile yüz yüzeyiz. Eğer biz izin vermezsek bu yasayı geçiremezler. Eğer biz izin vermezsek üniversitelerimizi sermayenin çiftliği haline getiremezler. Eğer biz izin vermezsek üniversiteler, ABDnin kirli savaşı için silah ve asker üreten kurumlar olmazlar. Biz geçmişte izin vermedik, bugünde vermeyeceğiz! Şubat ayının devrimci birikimini örnek alarak ve onu Mart ayının isyan ruhuyla birleştirerek geleceğe yürüyeceğiz ve kazanacağız. Buna mahkumuz!.. Emperyalist savaşa karşı kitlesel bir Bölgemizi yeni bir savaşla acılara ve yıkımlara sürüklemeye niyetli olan ABD emperyalizmi artık hazırlıklarını tamamlamış durumda. Ancak dünyanın her yerinden yağan tepkileri aşamadığı için savaşı sürekli ertelemek zorunda kalıyor ve buna gerekçeler yaratmak için kıvranıp duruyor. En berbat komedileri hatırlatan yeni kanıtların amacı dünya kamuoyunu ikna etmektir. Fakat dünya halkları artık onların hiçbir sözde kanıtına inanmayacak kadar onları, temsil ettikleri emperyalist devleti iyi tanıyor. BMye sunulan yeni kanıtlara dünya emekçilerinin ve halklarının yanıtı, dünyanın dört bir yanında aynı anda milyonlar halinde alanlara çıkmak ve Petrol için savaşa hayır! demek oldu. Savaşın gerçek nedeninin ve amacının bu denli net kavrandığı bir durumda, ABD emperyalizminin ileri süreceği hiçbir gerekçe onun savaş kundak¸ısı kimliğini gizleyemeyecektir. Bu açıdan bakıldığında emperyalist savaş çetesi savaşı çoktan kaybetmiştir. Fakat herşeyiyle savaşa hazırlanan ve bunu tamamlamış bulunan ABD emperyalizminin savaşı her an başlatma riski orta yerde duruyor. Bu durumda biz de, savaşı önlemek için gösterdiğimiz çabaların yanı sıra bir savaş durumuna karşı kendi hazırlıklarımızı tamamlama sorumluluğu ile yüz yüzeyiz. Amerikan tanklarının ve askeri birliklerinin geçeceği toprakların ve Amerikan uçaklarının Irak halkının üzerine bomba yağdırmak için havalanacağı üslerin yer aldığı bir coğrafyada bu hazırlıkların apayrı bir önemi var. Gitgide yükselmekte olan eylem dalgasını kendi alanımızda, gençlik cephesinde daha da yükseltmek zorundayız. Zira bu savaş özellikle gençliğin geleceğini tehdit ettiği oranda, gençliğin savaşa karşı duruşu da çok özel bir önem ve anlam taşıyor. Geçmişin devrimci mirasını kuşanan, dahası onu aşacak dinamiklere sahip olan bir gençlik hareketinin yaratılması gerekiyor. Burada temel bir sorun olan devrimci önderlik boşluğunu ise ancak biz genç komünistlerin doldurabileceğini biliyoruz. Eğer gençlik hareketi reformizmin icazetçi ve pasif tutumu ile küçük burjuva devrimci demokrat akımların ufuk darlığını aşacaksa bu tam da bu dönem gerçekleşecektir. Öyleyse genç komünistler olarak bundan sonrası için harcayacağımız tüm emek, atacağımız her adım bu hedefe kilitlenmelidir. Günün sorumluluklarına geleceği kazanma iddiası ile bakmak ve örgütlülüğümüzü bu bakışla inşa etmek durumundayız. Mart ayı isyan ayıdır! Mart ayı baharın gelişinin müjdecisidir; Mart ayı yenilenmenin, tazelenmenin mevsimi olan baharın başlangıcıdır. Güncel durumda önümüzdeki Mart ayı da bizim cephemizden yeni bir dönemi kucaklamanın vesilesi olmalıdır. Zira Mart ayı sadece baharın değil, isyan ruhunun da taşıyıcısıdır. Mart ayı Komünün ayıdır. Mart ayı emekçi kadınların Toplumsal hayatın tüm alanlarında tam eşitlik! istemlerini daha bir gür haykırdıkları bir aydır. Mart ayı bir dönem dünya işçi sınıfı ve ezilen halkların yol göstericisi olan Komünist Enternasyonalin Lenin önderliğinde kurulduğu aydır. 16 Martta Beyazıtta katledilenlerin Gazi barikatlarında dirildiği, Newroz ateşlerini tutuşturduğu aydır Mart ayı. Genç komünistler, gelişen gençlik hareketinin önderliğini yüklenecekleri bir döneme Martın isyan soluğuyla gireceklerdir. Bunun için Martı kazanmalıyız. Öyleyse bu ayın tüm gündemlerini yaratıcı ve inisiyatifli bir çalışmayla, önderliğin gerektirdiği özveri ve devrimci sorumluluk bilinciyle işlemeli, Ekim Gençliğini devrimci bir tarzda yeniden örgütlemeliyiz. Emperyalist savaşa ve paralı eğitime geçit vermeyecek bir gençlik hareketi yaratıcısı ve önderi olmak, Partili mücadele düzeyine ulaşmak için her bir yoldaşımızın üzerine çok ciddi sorumluluklar düşüyor. Zafer seslerini ancak bu sorumlulukları yerine getirenler işitecektir!.. (Ekim Gençliğinin 15 Şubat-15 Mart 2003 tarihli |
|||||