1 Mart '03
Sayı: 08 (98)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
  Kan parasının miktarı belli oldu
  Bağımsızlık ve özgürlük devrimle kazanılacak!
  AKP hükümetinin "harp ve sulh" macerası
  BDSP’nin çağrısı: Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı birleşelim!
  Emperyalistler arası kirli pazarlıklar ve hesaplar!
  Emperyalist savaş ve CHP
  Savaş karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  Yeni iş yasası kapıda!
  Kölelik yasası protesto edildi
  ABD emperyalizmi ülkemizden defol!
  "Esnek üretim" saldırısında son perdeye gelinirken...
  KESK İzmir Bölge Toplantısı..
  KESK İstanbul Bölge Toplantısı...
  Ekim Gençliği'nden...
  Ne YÖK ne YEK, üniversiteler bizimle özgürleşecek!
  Ev kadınlarıyla savaş üzerine konuştuk...
  Bir tersane işçisiyle sorunlar üzerine konuştuk...
  Devlet solu yine hedef saptırıyor
  Emperyalist savaş, Kürdistan ve devrimci görevler...
  İtalyan emekçilerinden "ölüm trenleri"ne geçit yok!
  Katliam ortaklığına, ABD saldırganlığına 'hayır' diyoruz!"
  Emperyalist savaş ve sınıf cephesinde devrimci görevlerimiz...
  Bir savaş elçisinin itirafları
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

  Sermaye iktidarı dipsiz bir ihanet çukurunda

Bağımsızlık ve özgürlük devrimle kazanılacak!

“Türkiye’yi altından kalkılamaz bir borç batağına saplayan ve ekonomiyi çöküşe sürükleyenler, şimdi bu ağır yükün altında kendilerini tümden nefessiz bırakmaktan kurtaracak üç-beş kuruş için Türkiye’yi ABD’nin savaş arabasına koşuyorlar. Türkiye ABD emperyalizminin savaş batağına Afganistan üzerinden saplanırsa, ki tüm göstergeler bu yöndedir, bunu kaçınılmaz olarak savaşın öteki cepheleri izleyecektir. Bu, Türkiye’yi yöneten Amerikancı iktidarın ve onu buna özellikle yönelten işbirlikçi burjuvazinin, halkımıza ve bölge halklarına karşı işlediği bedeli ağır bir suç olacaktır.” (SY Kızıl Bayrak, 13 Ekim 2001/sayı 30/başyazı)

Komünistler bu satırları 11 Eylül saldırılarından kısa bir süre sonra yazdılar. O zaman yazılanlar, o günden bu yana yaşanan gelişmelerle harfi harfine doğrulanmıştır. Bu gelişmelerin son halkası herkesin de bildiği gibi MGK’nın, hükümetin ve meclisin savaşa girme konusundaki ortak hevesleri ve bu yönde attıkları adımlardır.

Herkesin de ibretle izlediği gibi bugün Türkiye’yi yönetenler Türkiye ve bölge halklarına karşı tam bir ihanet içinde bulunmaktadır. 5 Şubat’ta meclisten geçen yetki tezkeresi bunun göstergesidir. MGK kararları bunun göstergesidir. Ve nihayet Amerikan ordusunun Türkiye’deki üslerde yuvalanarak Irak halkına saldırmasına imkan tanıyan yeni tezkerenin hükümetçe meclise gönderilmesi bunun kanıtıdır. Ve çok büyük bir ihtimalle bu tezkere önümüzdeki günlerde duvarlarında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan mecliste görüşülüp onaylanacaktır. Şüphe yok ki meclisin bu onayı Türkiye ve bölge halklarına ihanetin, emperyalizme uşaklığın yeniden tescili olacaktır.

Ülke ABD işgali altında! Türkiye savaşın içinde!

En az 50 bin ABD askeri, tezkere meclisten geçer geçmez Türkiye’deki üs ve tesislere doluşacaktır. Gene Irak’a dönük saldırı için gereken sayısız uçak, füze, tank ve her türden silah Türkiye’ye istiflenecektir. Zaten henüz ortada tezkere filan yokken başta İskenderun Limanı ve İncirlik olmak üzere kimi üs ve tesislere Amerikan uçak ve gemileri malzeme ve mühimmat taşımaya başlamıştır. Konunun resmiyet kazanmasıyla birlikte Amerikalılar’ın Türkiye’deki faaliyetleri görülmemiş ölçüde artacaktır. Tüm ABD askerlerinin Irak’a geçeceği doğru değildir. Amerikalılar savaş sırasında Türkiye’yi yoğun olarak kullanacaklardır. Sabiha Gökçen Havaalanı içinde sahra hastanesi kurmayı planlamaları bile bunu göstermektedir.

Onurumuz, insanlığımız, herşeyimiz ayaklar altında!

Sermaye devletinin tepesindekiler bin bir bağla bağlandıkları için emperyalist haydutun isteklerine karşı gelemiyorlar. Tek yaptıkları hizmetleri karşılığında biraz para istemek. Dolarlar gösterilince üzerine atlıyorlar ve bir anda dünyaya Amerika’nın gözüyle bakmaya başlıyorlar. Daha doğrusu gözlerini kan bürüyor.

O çokça sözünü ettikleri “ulusal çıkarlar” emperyalizmin yeşil dolarlarıyla ölçülüyor. “Ulusal çıkarlar”a aykırı olduğu gerekçesiyle cam ya da lastik işçilerinin grevini yasaklamayı marifet sanıyorlar. Ama sıra “AB’ye uyum yasaları”nı meclisten geçirmeye, uluslararası tahkimi kabul etmeye, ülkenin en değerli kuruluşlarını özelleştirme adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekmeye geldi mi bütün bunlar “ulusal çıkarlar”a aykırı olmuyor.

Onur, haysiyet, ahlak, utanma, namus... İnsani olan değerler bu düzenin sahipleri için, bu ülkeyi yöneten MGK ve hükümet için hiçbir şey ifade etmiyor. Tayyip Erdoğan, tezkereye onay vermeleri için AKP milletvekillerine hitap ederken, “duygusal olmanın sırası değil” diyor. Bununla elbette eğer kalmışsa tüm insani değer ve kaygılarını bir kenara atmalarını, meclisteki oylamaya o şekilde gelmelerini anlatmak istiyor. Savaş çıkacakmış, yüzbinlerce insan kavrularak, eriyerek, parçalanarak ölecekmiş, ne gam! Türkiye’deki halklar komşusuyla düşman olacakmış, ne önemi var. Sermaye için önemli olan Amerika’yla arayı bozmamak. Önemli olan savaş sonrasında kurulacak yağma sofrasına birazcık yakın durabilmektir.

Sermayenin bağımsızlık gibi bir derdinin olmadığını ise çoktandır biliyoruz. Son yıllarda emperyalizmle kölelik ilişkileri o denli derinleştirilmiştir ki, bağımsızlıktan söz etmek bir yana sermaye emperyalizme köleliğin faziletlerini “yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi”, “Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesi” söylemleriyle teorize etmekte ve hararetle savunmaktadır.

Gelinen yerde Türkiye burjuvazisi siyasal, askeri ve ekonomik bağımlılık ilişkilerini bir ileri düzeye taşımış, ülkeyi savaş üssü olarak kullanmak üzere Amerikalılara teslim etmiş, bununla da yetinmemiş cepheye asker göndermek üzere harekete geçmiştir. “Türk askeri bir mermi bile sıkmak zorunda kalmayacak” sözleri altı boş bir palavradan ibarettir ve bu sıcak savaş başladığında çok açık bir şekilde görülecektir. Tüm bunlar ülkenin kaderini doğrudan doğruya emperyalistlere teslim etmek anlamına gelmektedir.

Bağımsızlık ve özgürlük devrimle gelecek!

Sermayenin emperyalizmle kölece ilişkileri bu denli ölçüsüz bir düzeye çıkartmasının gerisinde her bakımdan ona bağımlı olması, onunla kader birliği içinde bulunması yatmaktadır. Türkiye’nin gerçek bağımsızlığının sağlanması ya da emperyalist savaşa cepheden bir tutum alınması sermaye iktidarının boyunu fazlasıyla aştığı gibi onun sınıf kimliği ve sınıf çıkarlarıyla da çelişmektedir. Barışa, bağımsızlık ve özgürlüğe ihtiyacı olan sermaye sınıfı değil işçi sınıfı ve emekçilerdir.

İşçi sınıfı ve emekçiler ise gerçek barışa, bağımsızlık ve özgürlüğe sermaye egemenliği altında sahip olamazlar. Bunun için sermaye egemenliğinin yıkılması, emperyalizmle kölelik bağlarının kırılması, işçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesi gerekmektedir. Gerçek bağımsızlık ve özgürlük sosyalizmde mümkündür ve ancak devrimle elde edilecektir.



Meclisten tezkere çıkmadan
işgalci ABD askerleri İskenderun Limanı’nda!

Özel izin Genelkurmay’dan!

ABD emperyalizmi Irak’a saldırı kapsamında Türkiye topraklarına yığınak yapmaya fiilen başladı. Oysa asker, silah ve cephane sevkiyatı ile işgalci askerlerin ülkede konuşlanması için meclisten tezkere gerekiyordu, Anayasa’nın 92. maddesi bunu şart koşuyordu. AKP hükümeti söz konusu tezkereyi meclisten geçirmek, bu çerçevede kendi grubunu ikna etmek için yoğun bir ikna maratonu sürdürüyordu.

Bu arada Akdeniz’de seyreden silah, cephane ve diğer askeri teçhizatla yüklü Amerikan gemileri, İskenderun Limanı’na yanaşmak için meclisten çıkacak kararı bekliyordu. Bush ve savaş çetesi, “ülkeye yabancı asker girişi ve Türk askerinin dış ülkelere gidişine” izin veren tezkerenin 18 Şubat’ta çıkmasını istemişti. Tezkere gecikince, zaman yitirmeye tahammül edemeyen ABD, özel izinle gemiyi limana yanaştırıp yükünü boşalttı. Gemi, aralarında tank ve hafif zırhlı araçların da bulunduğu askeri teçhizat taşıyordu. Bekleneceği gibi ardından başka gemiler de limana yanaşmaya başladılar.

Tezkerenin henüz TBMM’ye gönderilmediği bir tarihte (20 Şubat) savaş malzemesi yüklü geminin hangi izine dayanarak limana yanaştığına ilişkin hiçbir resmi açıklama yapılmadı. Anayasa ihlali ve “yüce” meclisin, demek oluyor ki “millet iradesi”nin çiğnenmesi anlamına gelen bu izni kimin verebileceği gayet açıktır. Konuyla ilgili sorulara muhatap olan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, “Bizimle hiçbir ilgisi yok. Genelkurmay’a sorun” diyorlar.

Bu özel izinle, toplumun %90’lık kesimini oluşturan savaş karşıtları, anayasa, hükümet ve meclis hiçe sayılmıştır. Amerikancı AKP hükümeti grubunu ikna etmek için uğraşırken, generaller bir emirle işi halletmişlerdir. “Millet iradesi”ne bağlı, “ülkenin bir çakıl taşını” bile savunmaya her zaman hazır olduklarını tekrarlayıp duran Amerikancı generaller, emir Washington’dan gelince bütün söylemlerini bir kenara atmakta tereddüt etmiyorlar. ABD karşısında bu utanç verici tutumu sergileyenler, yurt savunması bir yana, ancak ülkenin emperyalistlerin kanlı çizmeleri altında bir paçavraya çevrilmesine hizmet edilebilirler.