18 Ocak '03
Sayı: 03 (93)


  Kızıl Bayrak'tan
  Daha kitlesel, daha militan, daha örgütlü!
  Emperyalist savaşa geçit yok!
  Emperyalist savaş ve saldıranlığa karşı direnişi yükseltelim!
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Savaş karşıtı kitle hareketinin sorunları ve görevleri
  Emperyalist savaşa açık destek talep ediyorlar!
  Emperyalist savaş başlamadan basına yönelik sansür uygulaması başlatıldı
  Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu...
  Kürt işbirlikçilerinin tarihi emperyalizme uşaklığın tarihidir
  Özelleştirme saldırısında yeni dönem
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/4
  TÜMTİS Ankara Şube Başkanı Nurettin Kılıçdoğan ile görüştük...
  Yeni iş yasasına ilişkin pazarlıklar yapıldı...
  Denktaş köşeye sıkıştı
  Eylemlerden...
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anmasına yüzbini aşkın insan katıldı...
  Pendik İKE'de "İş yasası tasarısı" konulu panel
  Hiçbir güç devrimci iradeyi teslim alamaz!
  ÖO direnişçisi Özlem Türk ölümsüzleşti!
  Ekim Gençliği'nden...
  "Ölümden korkarak intihar etmek"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Yeni iş yasasına ilişkin pazarlıklar yapıldı...

Sendika ağaları ihanette sınır tanımıyor

6 Ocak’ta Çalışma Bakanlığı’nda TİSK, DİSK, Hak-İş ve Türk-İş başkanlarının katıldığı bir zirve toplantısı yapıldı. Zirveden sonra işçi ve işveren sendikalarının birlikte yaptığı basın açıklaması, bu toplantının Aralık ayının sonlarına doğru toplanan Ekonomik Sosyal Konsey (ESK) toplantısının devamı olduğu ve gündem konularının o toplantıda belirlendiğini ortaya koydu.

AKP hükümeti kurulur kurulmaz R. Baydur, yeni iş yasası ön tasarısının 15 Mart’tan önce yasalaşmasını ve bu konuda yeni hükümetin üzerine düşeni yapmasını istemişti. AKP hükümetinden bu yönde olumlu cevaplar alan TİSK, işçi sendikalarını biraraya getirerek iş yasasının sermayenin istediği gibi çıkması için pazarlık görüşmelerine hız vermişti. Bilim Kurulu’nun hazırladığı iş yasası ön tasarısının altında işçi sendikalarının imzaları olduğunu biliyoruz. Yeni olan, sınıfın varlık yokluk durumunda olan haklarını pervasızca pazarlık masasına yatırmaktan çekinmeyen sermaye işbirlikçisi sendika ağalarının bunu kamuoyuna bir kazanımmış gibi sunmasıdır.

Üç işçi sendikasının bir ağızdan söyledikleri şey, öncellikle iş güvencesi yasasını çıkarılması ancak ondan sonra iş yasasının çıkarılması olmuştur. DİSK Başkanı Çelebi 1475, 2821ve 2822 sayılı yasalardaki değişikliklerin bir paket halinde ele alınmasını istiyor. İş güvencesi yasasının 15 Mart’ta yürürlüğe girmesi ve 2821 ile 2822 sayılı sendika, toplu sözleşme, grev ve lokavt yasalarında bazı değişikliklerin yapılması durumunda, yeni iş yasasına karşı durmayacaklarını ilan ediyor. “Olmaza değil olura yönelik çaba göstereceğiz” açıklaması, varılan pazarlığın açık ifadesi. Sendika bürokratlarının 2821 ile 2822 sayılı yasalarda yapılmasını istedikleri değişiklikler ise şunlar:

* Ülke genelindeki yüzde 60 barajının ve işletmedeki yüzde 50 barajının kaldırılması.

* Sendikaya üyelikte noter şartının kaldırılması.

* Yetkili sendikanın belirlenmesinde seçim ve referandum uygulanması.

* Grev yasakları ve engellerinin kaldırılması.

Sendika bürokratlarının 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılmasını istedikleri değişiklik bunlardan oluşuyor. Yeni iş kanunun şimdiki sendikal örgütlülük, toplu sözleşme gibi kazanımları büyük oranda ortadan kaldıracağını işbirlikçi sendika bürokratları da gayet iyi biliyorlar. Peki ama buna rağmen hangi hesaplarla bunu yapıyorlar? Sendikal örgütlülüğün ortadan kalkması demek, sendikaların da bitmesi demektir. Sermayenin Ortaçağ sömürü koşullarını dayatan iş yasası, ne düzenli iş, ne düzenli çalışma ortamı, ne kural, ne de örgütlülük ve toplusözleşme hakkı bırakıyor. Örneğin yeni iş yasası, her işçinin patronla ayrı bireysel sözleşme yapmasını getirirken, taşeron sistemini kurumlaştırırken, işyerinin bir bölümünün devredilmesi durumunda sendikal örgütlülüğün ve tplu sözleşmenin tasfiye edilmesini de meşrulaştırıyor.

Sermaye sözcüsü Baydur sendika bürokratları ile anlaştı

6 Ocak’tan birkaç gün sonra R. Baydur birden şu açıklamayı yapıyor: “İşçi kardeşlerimiz iş güvencesini, işsizlik sigortasını kabul etmesinler, kıdem tazminatı mevcut haliyle devam etsin. İtirazımız yok.”

İşçiler bu sermaye sözcüsünün kıdem tazminatına çoktandır göz diktiğini biliyorlar. Kıdem tazminatının ölüm, emeklilik, yaşlılık vb. nedenlerle alınabileceği, bunun ise sermaye denetiminde olan bir fona devredileceği tartışmaları uzun süre sürmüştü. Baydur, kıdem tazminatının tamamen gaspedilmesini hedefleyen bu argümanı uzun süre devam ettirdi. Şimdi iş yasasının istedikleri şekilde çıkması için, peş peşe yapılan toplantıların ardından, ortaya bu ikilemi atıveriyor: “Kıdem tazminatı fona mı bağlansın? Yoksa 15 güne indirilerek işverenin sorumluluğunda mı bırakılsın?” Hemen ardından şunları ekliyor: “Kanun çıkıncaya kadar, çalışan işçi mevcut uygulamaya göre tazminatını her yıl için bir ay üzerinden alır. Burada bir sorun yok. Ancak Avrupa’da en yüksek tazminat 14 gün. Hatta tazminat olmayan ülkeler de var,Almanya gibi. AB’ye uyacaksak her alanda uymak lazım. (Kıdem tazminatına dokundurmayız) deniyor. İşçi kardeşlerimiz iş güvencesini, işsizlik sigortasını kabul etmesinler, kıdem tazminatı mevcut haliyle devam etsin. İtirazımız yok . Nalıncı keseri gibi hep bana olmaz.”

Yeni iş yasası yasalaştığı koşullarda işsizlik sigortası ve iş güvencesi yasasının zaten hiçbir hükmü kalmayacak. İşsizlik sigortası Haziran 2000’de kesilmeye başlandı. İlk ödemeler geçtiğimiz Mart ayında yapıldı. İşsizlik sigortasından yararlanmanın hangi şartlara bağlandığı ve bundan ne kadar sınırlı bir kesimin yararlanabildiği ise ödeme yapıldığı sürelerde ortaya çıktı. İş güvencesi ise sadece işçi, işten atıldığı zaman mahkeme açma hakkından başka bir şey tanımıyor. R. Baydur’un işsizlik sigortası ve iş güvencesine karşılık kıdem tazminatına dokunmayız yönündeki bu açıklaması durduk yerde yapılmadı. İş yasası konusunda sendika başkanlarıyla mutabakat sağlayan sermaye kesimi, işgüvencesi ve işsizlik sigortasının büyük bir kazanım olduğu yanılsamasını yaratmaya çalışıyor.

H. Eren



Sınıfa saldırılar sürerken Bayram Meral nerede?

Bayram Meral... Bu ismi Türkiye işçi sınıfı herhalde unutmayacaktır. Çünkü işçi sınıfına tarihinin en büyük saldırıları sermayeye ruhunu satmış bu sendika ağası döneminde gerçekleştirilmiştir. Bu zat, 20 yılı aşkın bir süre Yol-İş’te sendikacılık yaptıktan sonra Türk-İş Başkanlığı’nda sürdürmüştür sermayeye hizmetini. Sermayenin B. Meral’e en büyük armağanı ise, düzenin has partisi CHP’den milletvekilliği oldu. Son seçimlerde CHP’nin oy potansiyeli işçiler değildi. Seçim sonuçları değerlendirmelerinde CHP’nin orta sınıflardan oy alabildiği açıklandı. Yani, CHP listelerinden B. Meral’in milletvekili olmasını sağlayan işçilerin oyları değildi.

B. Meral parlamentoya girmek istemesinin gerekçesini, işçilerin çıkarlarını ve haklarını Meclis kürsüsünden daha iyi savunmak olarak açıklıyordu. Konfederasyon başkanlığı yaptığı dönemde onlarca TİS’i en rezil satışlarla bağıtlayan, mezarda emeklilik yasasına, işçilerin kamuda birikmiş alacaklarının ertelenmesine, özelleştirmeler yoluyla onbinlerce işçinin sokağa atılmasına göz yuman bu zatın bu gerekçesi, kuşkusuz, işçilerin gözünde hiçbir inandırıcılığa sahip olamaz. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Rıdvan Budak da aynı söylemlerle meclise girmişti. Ama sınıfa yönelik saldırıları planlayıp uygulayan bizzat içinde yer aldığı DSP oldu. Rıdvan Budak’ın milletvekili olduğu dönemde mezarda emeklilik yasası hem de bir gecede meclisten geçirilmişti.

Aynı meclis uzun zamandır esnek çalışma yasasını görüşüyor. Aynı meclis diyoruz, çünkü son seçimlerle oluşturulan AKP ağırlıklı sözde yeni meclis de tıpkı kendinden öncekiler gibi işçi-emekçi düşmanı yasalar çıkarmakta tüm gayretkeşliğini sergiliyor. İşçi hak ve çıkarları için meclise gidiyorum diyen sendikacıların sesleri solukları çıkmıyor. Hükümet saldırı yasaları konusunda destek için ESK’yı topluyor, meclisteki B. Meral’den çıt yok. Emperyalist savaş kapıya dayanmış, işçi ve emekçiler elden geldiğince karşı durmaya çalışıyor, ama meclisteki sözde işçi temsilcisinden yine tek bir ses yok. R. Baydur, patronları temsilen iş yasasıyla ilgili gündeme oturan kıdem tazminatlarına saldırıyı hedefleyen peşpeşe açıklamalar yapıyor. B.Meral bir açıklama yapma gereği duymuyor. Örnekler ccedil;oğaltılabilir. Fakat gerek yok.

Türkiye işçi sınıfı bu sendika ağalarını artık çok iyi tanıyor. İster bir sendikanın başında isterse mecliste olsunlar, yaptıkları tek şey patronlara hizmettir. İşçi sendikalarının başında ihanet sözleşmelerine ve satışlara imza atarlar, meclis sıralarında saldırı yasalarına ve vatan satıcılığına.

ABD’nin Irak’a saldırısı ve Türkiye’nin de buna dahil edilmesine CHP’den bir karşı koyuş yoktur. Sadece ABD ile pazarlıkların daha sıkı yapılmasını, Körfez krizindekine benzer bir akıbetin yaşanmamasını dile getirmektedirler. Dolayısıyla, CHP milletvekili B. Meral’in de bu emperyalist savaşa ve Türkiye’nin gençlerini Amerikan askeri yapma planlarına bir itirazı bulunmamaktadır.

Sendikacılık şeceresini sınıfa ihanetle yazdıran B. Meral, milletvekili olarak vatana ihanetin çukurunda boğulmaya da adaydır.

A. Engin