18 Ocak '03
Sayı: 03 (93)


  Kızıl Bayrak'tan
  Daha kitlesel, daha militan, daha örgütlü!
  Emperyalist savaşa geçit yok!
  Emperyalist savaş ve saldıranlığa karşı direnişi yükseltelim!
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Savaş karşıtı kitle hareketinin sorunları ve görevleri
  Emperyalist savaşa açık destek talep ediyorlar!
  Emperyalist savaş başlamadan basına yönelik sansür uygulaması başlatıldı
  Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu...
  Kürt işbirlikçilerinin tarihi emperyalizme uşaklığın tarihidir
  Özelleştirme saldırısında yeni dönem
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/4
  TÜMTİS Ankara Şube Başkanı Nurettin Kılıçdoğan ile görüştük...
  Yeni iş yasasına ilişkin pazarlıklar yapıldı...
  Denktaş köşeye sıkıştı
  Eylemlerden...
  Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anmasına yüzbini aşkın insan katıldı...
  Pendik İKE'de "İş yasası tasarısı" konulu panel
  Hiçbir güç devrimci iradeyi teslim alamaz!
  ÖO direnişçisi Özlem Türk ölümsüzleşti!
  Ekim Gençliği'nden...
  "Ölümden korkarak intihar etmek"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
TÜMTİS Ankara Şube Başkanı Nurettin Kılıçdoğan ile emperyalist savaş ve esnek çalışma yasası üzerine konuştuk...

“Mücadele sokakta verilmeli,
genel grev örgütlenmelidir!”

- Dünya işçi-emekçileri ve halklarının en yakıcı sorunu olan emperyalist savaş başlamak üzere. Türkiye de savaşın içinde olacak. Sizce bu savaşı durdurmak için ne yapılmalı?

Öncelikle savaşın bir tanımını yapmak zorundayız. Savaş nedir? Bunu bilmek için fazla uzağa gitmemize gerek yok. Yakın dönemde Irak-İran savaşı yapıldı. Daha sonra Irak’a saldırı yaşandı. Körfez krizi döneminde, 6-7 aylık bir süreçte onbinlerce işçinin işten atıldığını, o dönemdeki grevli-toplusözleşmelerin savaş kanunlarından dolayı çok kötü sonuçlandığını biliyoruz.

Amerika’nın Ortadoğu’da ve tüm dünyada tam denetim, petroller üzerinde tam hakimiyet sağlayabilmesi için savaş gündeme gelmiştir. Amerika mazereti kimyasal silah olarak göstererek savaşı başlatmayı planlıyor. Oysa, dünyada kimyasal silahtan tutun da diğer yokedici imha silahlarına kadar kimin elinde olduğu çok iyi biliniyor. Eğer bu bir savaş nedeniyse, dünyadaki bütün ülkelerin Amerika’ya saldırması gerekiyor.

Türkiye’de 90 bin asker konuşlanması, Ortadoğu’ya 90 bin askerin yığılması -ki 90 binle sınırlı kalmayacaktır- söz konusu. Bu savaşta lojistik ve askeri destek çok açıktan ifade ediliyor. Resmi ağızlar bu ülkede halkın %80’i savaşa karşı derken, bu ülkenin başbakanı gidip başka ülkelerde savaş pazarlığı yapıyor, savaşta taraf olduklarını açıktan ifade ediyor. Öte yandan böyle bir pazarlık yapılmadığı söylenerek Türk halkı kandırılmak isteniyor.

Savaşın yıkıcı özelliklerini bilmek için çok fazla geriye gitmeye gerek yok. Bu ülkede daha savaş gündemde değilken, vatanın güvenliğini sarsan bir durum diye keyfi olarak Lastik-İş’in, Hava-İş’in grevlerini Bakanlar Kurulu ve işverenler biraraya gelerek ertelediler.

Savaş durumunda bir sürü işçi hakkı gaspı söz konusu olacak. İşten çıkarmalar daha meşru olacak, işçi ücretleri düşürülecek, iş kapasitesi arttırılacak. İnsanların ölümünü, sakat kalmasını hiç tartışmıyorum, Irak halkıyla Türkiye’deki işçi ve emekçilerin karşı karşıya getirilmesini hiçbir şekilde onaylamıyorum. Bizim Irak halkıyla bir sorunumuz yok. Amerika’nın ya da onun jandarmalığını yapan sermayenin çıkarlarını savunmak onaylanamaz. Kendisine insanım diyenlerin bu savaşı onaylaması söz konusu olamaz.

Tabii savaştan kârı olanlar var. Bunlar kimler? 17 Ağustos depreminde timsah gözyaşları dökenler kimlerse, savaştan kârı olanlar da bunlardır. Yani Sabancısı, Koçu, Eczacıbaşı’sıdır. Bunlar hem savaşa karşı olduklarını söylüyorlar, öte taraftan insanların kanı üzerinden kârlarına kâr katabilmek için pazarlıklar yapıyorlar. Bu sadece Türkiye üzerinden böyle değil. Dünyayı yöneten 200 ailenin bakışaçısıdır bu.

İrangate skandalını herkes biliyor. Irak-İran savaşında bir yandan savaşın karşısında açıklamalar yaptılar. Ama gizli olarak savaşın taraflarına silah sattılar. Dolayısıyla savaş yalnızca dünyayı yöneten 200 aileye, Amerikan emperyalizmine faydalı olmuştur. Bu savaşta da Amerikan emperyalizmi kârlı çıkacaktır. İşte bu nedenle biz de yerimizi belirlemek zorundayız. Bunu sadece Türkiye emekçileri üzerinden söylemiyorum. Bütün dünya halkları için, bu savaştan en fazla zararı görecekler adına söylüyorum. Bizim yerimiz savaşı engelleyecek güçlerin yanında olmalıdır. Bu savaşta en çok zararı görecek işçiler, emekçilerdir. Çünkü bütün yıkım onları vuracaktır. Sermayedarlar ise hiçbir koşulda zarar görmeyecektir.

Savaşı durdurabilmek için sokakta kitlesel eylemler yapmak gerekiyor. Ayrıca TİS süreçleri çok iyi değerlendirilmeli. TİS’e, savaş dönemlerinde işçilerin iş akidleri feshedilemez, kriz gerekçesi getirilemez maddesi konulmalı. Ya da savaşı durdurmak için grev örgütlenmeli. Eğer bu savaş bizi ekmeğimizden, aşımızdan edecekse, bu bir genel grev-genel direniş sebebidir.

- Sendikal cephede bu saldırıya karşı bir duruş söz konusu olmadığı gibi aksine bir uyum var. Bu konuda sınıf cephesinden ne yapmak gerekiyor?

Tek tek sendikalar savaşa karşı olduğunu söylüyor. Sadece söylemek yetmez. Savaşın neler götürdüğünü ‘91 Körfez krizi çok iyi göstermiştir. Bugün savaşın getireceği yıkımı bütün sendikalar görmektedir. Bu suça ortak olmamaları, sendikaların işyerlerinde savaş karşıtı propagandayı acilen önlerine koymaları gerekiyor. İşçilerden oluşan savaş karşıtı platformların yanı sıra, işçilerin kendi semtlerinde savaş karşıtı propagandayı aktif bir şekilde yapması gerekiyor. Yıkımla birlikte elinden ekmeği alınacak olanlar, yani işçiler aktif rol oynamalıdır.

Özellikle sendikalı işçiler sendikasız ve farklı işkollarında çalışan işçileri bilinçlendirmeli, onları da savaş karşıtı platformalarda aktif kılmalıdırlar. Savaşın yıkımını gören sendikaların yapması gereken acil bir görevdir bu söylediklerim. Bu sorumluluktan yola çıkılarak, sendikaların işyerlerinde savaş karşıtı propagandayı önüne koyması, propaganda yöntemini geliştirmesi gerekiyor. Burada işçilere de büyük görev düşüyor. Sadece sendikalı işçilere değil, sendikasız işçilere de. Sınıf böyle bir çalışmaya hazır, yeter ki sendikacılar önlerini açabilsinler.

Sendikacılara düşen görevin önemini 22 Aralık Ankara mitinginde gördük. Biz bir hafta boyunca bütün işçilerimizle birebir görüştük, toplantılar yaptık, savaş karşıtı propaganda gerçekleştirdik. Ve mitinge TÜMTİS olarak %95 katılım sağladık. Gelmeyen %5’in ciddi mazeretleri vardı, sendikamıza özeleştiri verdiler. Yani sendikacılar önlerine hedef koyduğunda, temsilciler harekete geçirildiğinde işçi kayıtsız kalmıyor. Yüzümüzü işçilere döndüğümüz, onların çıkarları doğrultusunda çalıştığımızda, işçilerin kayıtsız kalmadığını görüyoruz.

Savaşa karşı tam bir muhalefet cephesi oluşturulmalıdır. Çünkü hiç tanımadığı insanlar birilerinin çıkarları için öldürecek, hiç tanımadığı insanlar tarafından öldürülecek. Burada Irak halkının öldürülmesi söz konusudur. Bu nedenle bu savaşa karşı durmak insanlık görevidir.

- ESK son toplantısında işçi sınıfını köleleştirmeye çalışan iş yasasındaki değişiklikleri onayladı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

İşçi sınıfının mücadeleyle kazanılmış hakları masa başında alınmak isteniyor. 1475 sayılı yasa değişikliği ile hedeflenen, işçi sınıfının bütün haklarının gaspedilmesidir. Çalışanların lehine gibi görünen işçinin maaşını alamadığı dönemde işe gitmemesi, işçinin işinden olması ya da maaşını gününde alamamasına evet demektir. İş durdurma hakkı yasalaşmış oluyor, ama öte taraftan bu hakkı işveren sana maaş vermemek noktasında değerlendirebiliyor. Esnek çalışmadan tutun da kıdem tazminatının 15 güne kadar düşürülmesine, işçinin kiralanmasından taşeron işçiliğin meşrulaştırılmasına kadar işçi sınıfının bütün kazanımları elinden alınmaktadır. Grev döneminde taşeron işçi çalıştırma, grev kırma yasalaştırılıyor. Bunu bütün sendikacılar biliyor. Sendikacıların bunun üzerinden pazarlık yapması sınıfa ihanettir. Dolaısıyla işçi sınıfı bu kanuna “aman ne iyi yapmışlar” demeyecektir. Hak almak için işçilerin ve ilerici sendikacıların bedel ödemekten imtina etmeyeceklerini düşünüyorum.

- Hazırlıkları hemen hemen tamamlanan emperyalist savaş esnek çalışma yasasına karşı verilecek mücadeleyi ne yönde etkiler?

Önce bizim kafamızda şunu netleştirmemiz gerekiyor. Biz kimin tarafındayız, biz neyiz? Ben kendi üzerimden söylüyorum. Bundan 8 sene önce hamallık yapan birisiydim. Hiçbir sendikacı da benim geldiğim yerin dışında bir yerden gelmedi. Sendikacılarımız nerden geldiklerini kesinlikle unutmamalıdırlar. Atacakları imzanın nelere sonuç olabileceğini bilmelidirler. Böyle bir kanuna imza atılmasını işçinin kabul etmeyeceğini iyi bilmeli, buna uygun davranmalıdırlar.

Emperyalist savaş, işverenler ve sermaye için olağanüstü bir durum. İşverenler bu durumu kendi lehlerine kullanacaklar. 17 Ağustos depreminden sermayenin nasıl yararlandığını biliyoruz. İşçi sınıfı hareketinin yükseldiği bir döneme denk geliyor 17 Ağustos. Bu dönemde 500 bini aşkın insan sokağa çıktı, Ankara’ya geldi. Bu tepki sendika bürokratları tarafından görülünce, miting daha insanlar alana tam olarak girmeden bitirildi. Millet canının derdindeyken meclistekiler aynı gece mezarda emeklilik yasasını çıkardılar. Bugün savaş halinde yine işverenler lehine birçok yasayı çıkartacaklardır.

“Bilim kurulu”nun raporu olarak adlandırılan rapor aylarca gizli tutuldu. Bunu bizzat sendikacılar yaptılar. Yaşar Okuyan konfederasyon başkanlarına basına sızdırmadıkları için teşekkür etti. İlk imzalayan ise B. Meral’dir. Bu sendika bürokrasisinin sürüklendiği çukurdur. Saldırının mahiyeti ile ilgili tek laf etmemiştir. Bizim, şubelerin haberi olmamıştır.

Bu saldırıyı püskürtmek için genel grev yapmak ve sokağa çıkmak gerekir. Bu tabii ki yerel eylemliliklerle püskürtülecek bir durum değildir. TÜMTİS esnek çalışma yasasına asla kayıtsız kalmayacaktır. Fakat diğer örgütlerle, sendikalarla birleşilmediği zaman çok fazla yaptırım gücünün olmadığını biliyoruz. TÜMTİS basın açıklamalarıyla, iş durdurmalarla bu yasaya karşı mücadele edecektir. Ama önemli olan diğer sendikaların da bu mücadeleyi vermesi ve toplu bir duruşun sergilenmesidir. Gerek emperyalist savaşa karşı, gerekse de işçi sınıfını köleleştirmeye dönük çıkarılacak olan esnek çalışma yasasına karşı sokakta mücadele verilmeli, genel grev örgütlenmelidir.

SY Kızıl Bayrak/Ankara