Sert önlemlere rağmen sonuç alamayan hükümet, sonunda geri adım attı...
Ekvador halkı bir kez daha kazandı
Komünistler, 2000 yılının başında yaptıkları değerlendirmede yeni yüzyılı sosyalizmin, yeni binyılı ise komünizmin binyılı olarak ilan ettiler. Yeni yüzyılın ilk hareketi Ekvadorda yaşanmış, devlet başkanının kovulması ve bazı ekonomik kazanımlarla sonuçlanmıştı.
Aradan bir yıla yakın bir zaman geçmişti ki, düzen içi sınırlı kazanımların ömrünün çok kısa olduğu görüldü. Emperyalizme bağımlı ve İMF reçetelerini uygulamakla yükümlü bir yönetimin döne döne emekçilere saldırmak dışında bir çıkışı olmuyor. Geçen yıl halkın gücüyle kovulanın yerine gelen yeni başbakan Gustavo Noboa da, İMF reçetelerini uygulamaya devam etti.
Geçen yıl ulusal para biriminin yerine ABD doları geçirilmiş ve bu reformun ekonomik sorunları çözeceği iddia edilmişti. Ancak kısa sürede bu iddianın aldatmaca olduğu ortaya çıktı. Bir yıldan daha kısa bir zaman diliminde, yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı yüzde 70ten yüzde 79a tırmandı. Asgari ücretin yüz dolar civarında olduğu ülkede, işsizlik çığ gibi büyüdü.
Emekçi yığınlar yeniden mücadele sahnesinde
İşsizlik ve yoksullukla boğuşan Ekvador emekçilerinin tepkisi, yeni zamlarla birlikte tekrar yükseldi. Akaryakıt fiyatlarına yüzde yüz, toplu taşıma ücretlerine yüzde yetmişbeş oranında zammın açıklanmasıyla birlikte, başta yerliler olmak üzere, kitleler sokaklara döküldü. Mücadele deneyim ve birikiminin yanı sıra, kendine güvenen emekçi kitleler sonuç almakta kararlıydılar. Yerli liderlerden Antonio Vagas bir açıklama yaparak, zamlar geri alınmazsa eylemlerin yaygınlaşacağını ilan etti. Nitekim başkent Quitoya yerleşen binlerce yerli, sonuç alıncaya kadar şehri terketmeme kararı aldı. (12.4 milyonluk Ekvador nüfusunun 3,5 milyonu yerlilerden oluşuyor.)
Yerlilerin ve emekçilerin mücadelesini her zaman aktif olarak destekleyen üniversite gençliği de harekete geçerek üniversitenin işgaline katıldı. 6000 kişilik bir kitle başkentte bulunan Salesiane Politeknik Üniversitesini işgal etti. Yerliler ellerinde mızraklarla kapıları tutarken, öğrenciler de olası bir polis saldırısına karşı hazırlık yaptı. Üniversitedeki işgalci sayısının 10 bine yaklaştığı bir zamanda saldıran polis, yerlilerin mızraklı direnişiyle püskürtüldü.
Yine aynı günlerde yerli liderlerden Ramache, hükümete meydan okuyan açıklamasında, Tehditlere aldırmıyoruz, çünkü bu ilk değil. Biz daha önce de baskıcı hükümetler gördük diyerek, emekçilerin kendilerine olan özgüvenini dile getirdi.
Yoğunlaşan devlet terörü ters tepti
Emekçilerin yükselen mücadelesi karşısında saldırganlaşan emperyalizm uşağı yönetim, çareyi sıkı yönetim ilan etmekte buldu. Bu sayede devlet güçlerinin istedikleri toplantıyı engelleme, evlere keyfi baskınlar yapma, orduyu devreye sokma, ulaşımı engelleme gibi baskıcı uygulamalar yaşama geçirilmeye başlandı.
Ordu ve polisin saldırıları direnişle karşılandı. Gözaltılar ve tutuklamalar da işe yaramayınca, askerlerin kitlelere ateş açması sonucu dört kişinin ölmesi ve çok sayıda kişinin yaralanması da eylemleri durduramadı. Tam tersine, öfkenin kabarmasını ve mücadelenin daha da militanlaşmasını beraberinde getirdi. Bu da, faşist baskı ve şiddetin kitleleri her koşulda sindiremeyeceğinin göstergesidir. Bunu farkeden devlet gözaltına aldığı yerli liderleri serbest bırakmak zorunda kaldı. Bununla da kalmayıp Noboaya, hareketin liderleriyle masaya oturup anlaşmaya gitmekten başka bir çıkış yolu bırakmadı.
Haftalara yayılan yerli, emekçi ve öğrenci gençliğin kitlesel militan eylemleri ve özellikle endüstri işçilerinin, sağlık ve eğitim emekçilerinin de greve hazırlanması, Noboa yönetimine geri adım attırdı. Hükümet, emekçilerin kararlığı karşısında sonunda dize geldi. Zamları durdurmayı, sıkıyönetimi kaldırmayı ve tutuklananları serbest bırakmayı kabul etmek zorunda kaldı.
Eylemler sırasında halkı ayaklanmaya çağırdığı için gözaltına alınan ve daha sonra serbest bırakılmak zorunda kalınan Ekvador İndogen Uluslararası Birliği (CONAİE) Başkanı yerli lider Vagas, zaferin ardından yaptığı konuşmada, milyonlarca Ekvadorluyu bekleyen yoksulluk ve marjinalleşmede bir değişiklik olmadığını vurgulayarak halkı uyardı, uyanık olmaya çağırdı.
7 Şubat günü imzalanan anlaşmadan sonra, Quitoda kamp kurmuş bulunan 6 bin kişiyle birlikte, başkentte binlerce işçi, öğrenci, emekçinin de katıldığı büyük bir kitlesel gösteri yapıldı. Hükümeti dize getiren, halkın olağanüstü hal kararına rağmen günlerdir sokakları zaptetmesinin yanında, Halk Cephesi ve Sendikalar Birliğinin (FUİ) Çarşamba günü için tüm ülkede genel grev çağrısı olsa gerek.
Geçtiğimiz yıl da, Başbakan Mahaudun ülkenin para birimini dolara çevirmesi kararı günlerce bastırılamayan protestolara neden olmuştu. Protestolar sonuçta Mahaudu istifa etmek zorunda bırakmıştı. Yerine gelen Başbakan Noboa da aynı neoliberal politikaların takipçisi oldu. Ve Ekvador halkının bir kez daha kendini gösteren militan ve kararlı direnişi ile ilk yenilgisini aldı.
Bu tür hareketlerin güçlü ve zayıf yanları
Yakın geçmişte Endonezya ve Ekvadorda, bu yılın ilk ayında Filipinlerde ve son olarak tekrar Ekvadorda yaşanan kitle hareketleri, kimi zaman ayaklanma düzeyine çıkabilmiştir. Emperyalist politikalar, dayatılan reçeteler ve bu uygulamaların hayata geçirilebilmesi için yoğun baskı ve faşist devlet terörü altında ezilen emekçiler, adı geçen ülkelerde olduğu gibi öfke patlamaları yaşamaktadırlar. Türkiyenin de aralarında bulunduğu bu orta kuşak kapitalist ülkelerin tümü İMF reçeteleriyle yönetilmektedir.
Söz konusu reçetelerin işçi sınıfı ve emekçilere yoksulluk, sefalet, işsizlik vb. belalar dışında verdiği bir şey yoktur. Bunun doğal sonucu, gelir dağılımının gittikçe bozulması ve sınıf çatışmalarının keskinleşmesi olmaktadır. Öyleki, emekçi yığınların mücadelesi yılların diktatörlerini yerlebir ederek, karşısında durulamaz bir güç olduğunu tekrar tekrar göstermektedir. Bu güç egemen sınıfları, emperyalist efendilerin de telkiniyle yeni manevralar yapmaya zorlamakta ve bu manevralar sayesinde mücadele belli bir süre durulmaktadır. Ancak her an çelişki üreten sistem, mücadelenin tekrar yükselmesine neden oluyor. Bu da düzenin yapısal çıkmazını ortaya koyuyor, bir kısır döngünün içinde sürekli debelendiğini gösteriyor.
Buna rağmen sistem, emekçi kitlelerin zayıf yanları sayesinde ayakta durabiliyor. Yığın eylemlerinin en zayıf tarafı, taleplerin düzeni aşamaması ve kapitalizmin kendine değil, daha çok yarattığı olumsuz sonuçlara karşı gelişmesidir. Bu haliyle bu mücadele içinde bir kısır döngüye yolaçma riski taşımaktadır. Zira bir diktatör gidiyor, yerine başkası geliyor.
Burada bu çapta eylemlerin önemi ve büyük yararı elbette tartışmasızdır. Mücadele birikim ve deneyimi sağlamakta, kitlelerin kendine güven kazanması ve gücünün fartına varmasına yolaçmaktadır. Fakat tüm bu temel önemde olumlu yanlarına rağmen, öze ilişkin bir değişime sistemi zorlayamıyor ve dolayısıyla ızdırabını çektiği sorunları ortadan kaldıramıyor.
Burada devrilen yönetimlerin yerine geçenlerin eski programları aynen uygulamaya devam ettiklerini belirtmeye gerek yok. Krizler içinde kıvranan bağımlı kapitalist ülkelerin başka çıkışı görünmüyor. Bu çıkış, sistemi kendi sonuna doğru dolu dizgin ilerleyen bir yoldan başka bir yere de götürmüyor. Bunun kendiliğinden olamıyacağı kuşkusuz açıktır. Kitlelerdeki mücadele dinamiği, stratejik hedefi sosyalist devrim olan bir proleter örgütlenme tarafından asıl hedefine, yani bizzat kapitalist düzenin kendisine yöneltilemediği sürece, asalak burjuvazinin iktidarını yıkmak mümkün olmayacaktır. Bu sınıf iktidarda kaldığı sürece, diktatörlük değil ama sadece diktatörler değişecektir.
Çürümüş kapitalizmin hergün yeniden ürettiği çelişkiler ve emekçi yığınlardaki sınırsız mücadele potansiyeli, sermaye egemenliğini yıkacak bir örgütlülüğü ve önderliği kendi içinden çıkartma nesnel imkanına fazlasıyla sahiptir. Ancak böyle bir örgütlülük ve önderlik sayesindedir ki, sadece diktatörler değil, onların hizmet ettiği asalak sınıf egemenliği de yıkılabilecektir.
Dünyadan kısa kısa...
Yugoslavya: NATOya protesto
Avrupa Birliği Ortak Dış Politika ve Savunma Yüksek Temsilcisi Javier Solananın Belgrada yaptığı ziyaret 2500 kişi tarafından protesto edildi. Yugoslavya Dışişleri Bakanlığı binası önünde toplanan kitle Katil NATO!, Katil Solana! şeklinde slogan attılar.
İran: Tahranda gösteri
İranın başkenti Tahranda Millet Parkında toplanan 3000 kişi söz ve gösteri özgürlüğü talebiyle protestoda bulundu. Polisin göz yaşartıcı bombayla müdahale etmesi sonucu onlarca kişi yaralanırken, 150 kişi gözaltına alındı.
Bangladeş: Başkent Dakkada, grevci işçilere saldırı
Bangladeşin başkenti Dakkada, grevde bulunan işçiler hem polis hem de hükümet yanlısı grupların saldırısına uğradı. Saldırı sonucu doğan çatışmada 1i polis olmak üzere 4 kişi öldü ve pekçok kişi de yaralandı
|