ARSIVANA SAYFA
 
17 Şubat '01
SAYI: 07
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Yıkıma karşı birleşik mücadele cephesini örelim!
Kazanmak ve ihanete geçit vermemek için TİS komitelerini örgütleyelim!
Sendika ağaları İMF dayatmalarının altına imza attılar!
"Ekonomi zirvesi"ndeki "feryadın" arka planı
Tutsak yakınlarının Ankara girişiminden notlar
Yasaklamaya rağmen 1500 kişilik protesto eylemi
Kürt halkına karşı yeni bir kirli savaşın işaretleri çoğalıyor
İktidar yeniden gözaltında kaybetmeye başladı!
Sistem çürüyor emekçiler yürüyor!
Ermeni soykırım yasasına Türk sermayesinin tepkileri
Ekim Gençliği'nden
Dünyada güncel durum/1
Ev kadınlarıyla ilgili bir anket çalışmasının sonuçları
Proleter kadın hareketinin görevleri/V.İ.Lenin
Ekvador halkı bir kez daha kazandı
Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup
Ölüm Orucu direnişçisi katliamı anlatıyor
Direnişçilerin kaleminden
Ölüm Orucu direnişçisinden yoldaşlarına mektup
Kuşlar uçmayı sürdürüyor...
Türkeş ailesinin miras kavgasıyla ortaya saçılan pislik
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 

Ev kadınlarıyla ilgili
bir anket çalışmasının sonuçları

“Modern kapitalist toplum hemen göze çarpmayan bir yığın yoksulluk ve baskı halini bağrında saklar. Dağılan küçük-burjuva, el zanaatçısı, işçi, hizmetli ve küçük memur aileler anlatılmaz yoksulluk içinde yaşar, en iyi zamanlarda bile ancak güçlükle geçinir. Bu ailelerde milyonlarca kadın bir ‘ev kölesi’ yaşamı sürdürür. Gerçekten varlığını feda eder, aileyi kıt kanaat beslemek ve giydirmek ve kendi emeğinden başka herşeyden ‘biriktirmek’ için her gün umutsuzca didinir.” (Lenin)

Evlerinde çalışıp didinen sessiz bir yığın...

Sistemin yeniden üretiminde önemli bir dayanak olan, bu sömürünün farkına bile varamayan ve evlerinde çalışıp, didinen sessiz yığınlar, yani ev kadınları...

Günlerini büyük ölçüde çalışarak geçirmelerine rağmen, çalışmayan, üretmeyen bireyler olarak gözüken ev kadınlarının yaşamına, bu anketle bir parça da olsa ışık tutmak amacındayız. Böylece, ev kadını olmayanların dikkatini, annesi, karısı ya da kardeşi olarak tanıdıkları ev kadınlarının yaşamına çekmek istedik. Oldukça ilginç yanıtlarla karşılaşmak, konuya ilgilenmemizin yerinde bir karar olduğunu göstermiştir.

Sınıflı toplumlarda sınıflardan bağımsız bir kavram olamayacağı için, ev kadını tanımlamasına da bu gerçeği gözeterek yaklaştık. Her sınıfın ev kadınlarının aynı olmadığını, burjuva sınıfa mensup kadınların (içlerinden çalışanların yanısıra çalışmayanlarının, yani evde oturanlarının da) evlerinde ücretli kadın emeğini kullandıklarını biliyoruz. Bu nedenle anketi emekçi semtlerinde yaptık. Ev kadınları ne burjuva anlamda eğitim, ne de iş olanağına sahipler. Dolayısıyla feodal baskıyı yoğun olarak yaşıyorlar. Bu kadınlar, sistemin ve evde ataerkilliğin baskısı altında, kurtuluşları için mücadele etme imkanlarından yoksunlar.

Emekçi sınıfların sistemin sömürüsünden kurtuluşlarıyla kadınların da kurtulacağı bilinciyle taleplerimiz ortaklaşıyor. Kapitalist sistemde gerçek birer ev kölesi olan ve sistem sürdüğü müddetçe de ev kölesi kalmaya mahkum olan ev kadınlarını birer sistem kölesi olarak tanımlıyoruz.

Ev işi ve çocuk bakımı ile geçen bir ömür

Bu anket çalışmasına 100 ev kadını katıldı. Bunların %19’u hiçbir eğitim almamış. %58’i ilkokul mezunu, %7’si ortaokul mezunu, %16’sı lise mezunu. 100 kişi içinde üniversite mezununa rastlamadık. Yaş ortalaması 19-57 arasıdır.

Ev kadınları günlerini ev işi ve çocuk bakımı ile geçiriyorlar. Bu rutin işlerin onları sosyal yaşamdan nasıl uzaklaştırdığı yeterince açık. Anket çalışmasında, “Kadını köleleştiren çocuk bakımı ve ev işlerinin toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmesini ister misiniz?” sorusuna %100 oranında “evet” cevabı verilmiştir. Hatta şimdiye kadar uygulanmış olması gerektiğini söylemektedirler. Evde bütün gün ve ömür boyu aynı işi yapmaktan sıkıldıklarını, kendilerini hiçbir yönden (sosyal, kültürel ve siyasal) geliştiremediklerini belirtmektedirler.

Ev işlerinin kadının sosyalleşmesi üzerindeki baskıcı-kısıtlayıcı etkisi oldukça fazladır. Evde kapalı kalmanın, hep aynı işi yapmanın yol açtığı darlıkla yaşama bakışları da sınırlanmaktadır. Ev içi yaşam dışında hiçbir şey üretmemek, ekonomik yönden bağımlılık iyice köleleştirmektedir. Kendisini sadece ev işine ve çocuk bakımına adamakta, bunun dışında kendisini işe yarar hissetmemektedir.

Sosyalizmde herkese eğitim ve iş olanağı sağlanacağı, çocuk bakımı ve ev işleri toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözümleneceği için, ev köleliği de kalkacaktır. Kadın ürettikçe özgürleşecek, özgürleştikçe üretmeye devam edecektir.

“Ev hanımlarının belli bir ücrete ve sigortaya bağlı tutulmasını ister miydiniz?”

Sigortası ve ekonomik dayanağı olmayan, bu nedenle başkalarına bağımlı kalan ev kadınları, “Ev hanımlarının belli bir ücrete ve sigortaya bağlı tutulmasını ister miydiniz?” sorusuna %100 oranında “evet” cevabı vermişlerdir. Toplumda önemli bir oran teşkil eden ev kadınlarının bu talepleri doğaldır ki bir ihtiyaçtan kaynaklıdır. Kadınların çoğu ev kadınlığı meslekten sayılmadığı için ciddiye alınmamaktan rahatsızlık duymaktadır.

“Eşiniz mutfak ihtiyaçları dışında özel harcamalarınız için size ayrıca para veriyor mu?” ve “Nelere harcıyorsunuz?” sorularına, katılımcıların yarıdan fazlası “evet” demiş ve sadece giysi, çeyiz ve çocuk için harcama yaptıklarını belirtmişlerdir. Kitap, sosyal etkinlik vb.’ne para ve zaman ayrılmaması dikkate değerdir. Bu salt maddi olanaksızlıkların değil, kadının mahkum edildiği koşulların, yaşamlarındaki darlığın bir sonucudur. Hayır diyenlerin bir kısmı, zor geçiniyoruz, onun için ayrıca para veremiyor demektedir.

Evlilikle birlikte iş yaşamından kopanlar

“Daha önce bir işte çalışıyor muydunuz?” sorusuna verilen cevaplar şöyle: Evli kadınlardan çoğu evlenmeden önce çalışıyorlarmış. İşten ayrılma nedenleri; evlenince kocanın izin vermemesi, çocuk bakımı vb. Çocuk yüzünden işten ayrılmalar, çalıştıkları yerlerde kreş ve emzirme odaları olmaması nedeniyle. Patronlar kadının çalışması önündeki engeli kaldırmak yerine, işten atıp yerine yenisini almaktadır. Oysa kreş ve emzirme odaları işçi sınıfı için kazanılmış bir haktır.

Evlendiğinde kocaları izin vermediği için işten ayrılanların olması, feodal değerlerin etkinliğini, kadınların eve kapatılarak sosyalleşmesinin önüne geçildiğini göstermektedir.

“Şu an çalışmayı düşünür müsünüz?” sorusuna “evet” diyenler azdır. Evet diyenlerin çalışmak istemeleri; ekonomik nedenler, bağımsızlık, maddi yönden eşine yardımcı olma vb. nedenlerledir. Hayır diyenlerin nedenleri arasında ise, çocuk bakımı ve eşinin izin vermemesi ağırlıklıdır. Kadınlar hala çalışmak için eşlerinden izin almaktadırlar. “Çalışmak için eşinizden izin alır mısınız” sorusuna ezici çoğunluk evet demiştir. Kadının erkeğe tabiliği sürmektedir.

“Eşiniz evde size yardımcı oluyor mu?” sorusuna ise %43’ü “evet”, %57’si “hayır” demiştir. Hayır diyen kadınlar, “erkek ya, eşim öyle bir şeye gerek duymuyor!” gibi sözler söylemektedirler. “Erkek eve yorgun gelmiş, bir de ev işi mi yapacak! Kadın nasılsa bütün gün evde” düşüncesi hakimdir.

“Ev içi şiddete maruz kaldınız mı” sorusuna katılımcıların %25’i “evet”, %75’i “hayır” cevabı vermiştir. Ama hayır diyenler içinde dayak yediğini saklayanlar olduğu gözlenmiştir.

Televizyon dizilerine özel ilgi

“Özellikle takip ettiğiniz dergi, gazete ve TV dizileri var mı, varsa neden onlar?” sorusuna verilen yanıtlardan, çoğu kadının düzenli bir dergi ve gazete okumadığı gözlenmiştir. Ara sıra ya da ellerine geçtiğinde gazete, dergi okuduklarını ifade etmişlerdir. TV izleme oranı ise oldukça yüksektir. İzlenen film ve dizilerin, sistemi besleyen, yapay dünyalar yaratan veya bireysel kurtuluşu öneren içerikte olduğu gözlenmiştir. Kadınların birçoğu bu film ve dizilerin toplumu yansıttığını, yani gerçek olayların konu alınarak çekildiğini, bu yüzden bu film ve dizilerde kendilerini bulduklarını söylemeleri dikkate değerdir. Hatta evde yapılacak işler vb. bile bu filmlerin gösterileceği saate göre ayarlanmaktadır. Bu, bu tür film ve dizilerin kadınları nasıl da TV’nin kölesi haline getirdiğinin çarpıcı bir göstergesidir.

Politik ve kültürel yaşamın dışında...

“Politika, ekonomi, sanat, moda ve spor vb. konularda ilgileniyor musunuz?” sorusuna, %69 oranında “hayır”, %31 oranındaysa “evet” yanıtını vermişlerdir. Evet yanıtını verenler; politika, sanat ve ekonomi konularıyla ilgilendiklerini belirtmişlerdir. Hayır diyenlerden bir kısmı ise magazin programlarını tercih ettiklerini ifade etmişlerdir.

“Kadının reklamlarda meta olarak kullanılmasına nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna, %6 oranında olumlu olduğu yanıtı verilmiştir. Diğerleri ise olumsuz bulmakta; kadının rezil edildiğini, kadının cinsel obje olarak görüldüğünü, kadının mal olarak kullanıldığını ifade etmektedirler.

“8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nü duydunuz mu, katıldınız mı?” sorusuna verilen yanıtlarda, birçoğu duyduğunu ancak katılmadığını belirtmiştir. Katılmama gerekçeleri, zaman bulamamaları, eşlerinin katılmasına izin vermemesi, vb.’dir.

“Kadın sığınma evleri hakkındaki görüşleriniz?” sorusuna; %65’i olumlu, %15’i olumsuz yanıt verirken, %20’si fikri olmadığını belirtmiştir. Verilen yanıtlar şöyledir: Pek fazla garantili bulmuyorum; böyle yerlerin olması gerekiyor; buralarda kadın eğitilecekse iyi; sosyal ve ekonomik yönden ayakta durmalı, bir yere ihtiyaç duymamalı; Türkiye’de çok az, olanlar da amacına uygun çalışmıyor; kadına gerçekten değer veriliyorsa, sonunda iş sağlayabiliyorsa olması gereken yerler; bu bir çözüm değildir, ama kadın buna muhtaçtır; sokakta kalmasından iyidir” vb.

“Kadınlar arasında altın günü düzenleniyor, siz de bu günlere katılıyor musunuz, neden?” sorusuna %72’si “hayır”, %28’i “evet” cevabını vermiştir. Hayır diyenler; vakit kaybı, toplumsal sorunlarla ilgilenmeyi daha uygun buluyorum, maddi durumum elvermiyor, bu çevrede böyle bir şey yok, vb. yanıtlar vermişlerdir.

Altın günlerinin para biriktirme amaçlı ve aynı zamanda ev kadınları için bir “etkinlik” olduğu bir gerçektir. Toplumsal yaşamda kendilerini ifade edebilecekleri bir alan bulamayan ev kadınlarının kendi aralarında oluşturdukları böylesi birliktelik ortamları, yine verili konumlardan kaynaklı olarak, onları geri durumlarını besleyen ortamlara dönüşmektedir.

“Sizce kadının kurtuluşu nasıl olacaktır?”

“Sizce kadının kurtuluşu nasıl olmalı ya da nasıl olacaktır?” sorusuna; “kadının ekonomik bağımsızlık kazanması ile; kendini geliştirmesi ile; eğitim ile; ülkemizde çok zor; kadınlar mücadele etmeli; sosyalizm ile; demokrasi ile; devrim ile; eşitlik ve anlayışla; önce bu düzen değiştirilmeli; örgütlenme ile; önce ülkeye özgürlük gelmeli ve “şu çocuklar devrim yaparsa her bir şey kurtulur” gibi yanıtlar verilmiştir.

Yanıtların da gösterdiği gibi, insanların bu sistemden beklentileri kalmamıştır. “Kadının tarihsel ezilmişliğine, kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere karşı sizce nasıl mücadele etmeli?” sorusuna aldığımız yanıtlar şöyledir: Birlikte mücadeleyle; eğitim yoluyla; kültürel gelişme ile; insanların kendilerini geliştirmesiyle; toplumun bilinçlenmesiyle; medyanın kullanılmasıyla; törelerin ve tabuların yıkılmasıyla; direnmeyle...

Birçok kadın ise bu konuda bilgisi olmadığını söylemiştir. 55 yaşındaki bir kadının cevabı ise tutulması gereken yolu göstermektedir; “cezaevinde yatanların peşinden gidilmesi gerektiği”...

Katılımcıların %75’i kadın-erkek eşitliğinin olmadığını ifade etmektedir. “Cinsiyet ayrımı nasıl ortadan kalkar, kadın-erkek eşitliği nasıl sağlanır?” sorularına şu yanıtları vermişlerdir: Hiçbir fikrim yok; kalkacağını sanmıyorum; insan olarak bakılmalı; ailedeki eğitim ile; toplumun değişmesi gerekir; eğitim yoluyla; insani ilişkilerle; kültürle; bilinçlenerek; toplumsal olarak mücadele edilmeli; bu sistem böyle devam ederse zor, hiçbir zaman kalkmaz; demokrasiyle; ekonomik bağımsızlıkla; Türkiye’de çok zor; insanları aydınlatmalıyız; toplumun yapısı düzeltilmeli; kadına insan gözüyle bakılmalı; insan hakları sağlanırsa bu sorun da kendiliğinden çözülür, vb...

Son söz yerine

“Kadınların nihai kurtuluşu proletaryanın mücadelesiyle, sosyalizmle mümkündür. Çünkü ancak sosyalizm kadını tam anlamıyla toplumsal üretim sürecine dahil edebilir, ‘özel ev işlerini’ toplumsallaştırabilir, kadına kendi geleceği ve bedeni hakkında karar vermesinin koşullarını sağlayabilir ve her alanda eşitliği gözetebilir.

“Kuşkusuz kadınların nihai kurtuluşunun sosyalizmle mümkün olması daha bugünden yürütülen kadınların tam hak eşitliği mücadelesine kayıtsız kalmak anlamına gelmediği gibi, aksine kadınların tam hak eşitliği talebini savunmak, kadınların kurtuluşlarının ancak sınıfsal mücadeleye bağlı olduğu fikrine ulaşmalarını kolaylaştıracaktır. 

“Bu perspektif doğrultusunda komünistler;

“(...) kadınların geri toplumsal konumlarının bilincine vardıkları ve mücadeleye aktif olarak katıldıkları zaman mücadelenin zaferinin yakınlaştığının, ama kadınların kendi konumlarının bilincine varmadıkları dönemde ise aksine toplumsal mücadeleyi geriye çeken bir tavır sergileyebildiklerinin bilinciyle, sınıf mücadelesini ilerletmek ve kararlı hale getirmek için de kadınları mücadeleye kazanmanın özel bir önemi olduğunu düşünürler ve bu yönde faaliyet yürütürler.” (EKİM 1. Genel Konferansı/Değerlendirme ve Kararlar, Eksen Yayıncılık, s.239-240)

Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz!

İzmir’den bir grup Kızıl Bayrak okuru



“Kadının kurtuluşu: Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için kararlı ve sistematik bir mücadele yürütülür. Eski toplumdan miras fiili eşitsizliklerin giderilmesi için her alanda kadın lehine ayrımcılık gözetilir.

Analık toplumsal bir işlevdir, kadının bundan doğan tüm hakları tanınır. Eski düzende kadını köleleştiren çocuk bakımı ve ev işleri toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülür.

TKİP, kadının tarihsel ezilmişliğinin yarattığı fiili eşitsizliklerin tüm izleriyle silinmesinin yeni toplumun inşası ve yeni insanın biçimlenmesi eşliğinde uzun bir tarihi döneme yayılacağının bilincindedir. Bu bilinçle, kadını köleleştiren ve aşağılayan ideoloji ve geleneklere karşı sistematik bir mücadele yürütür.”

(TKİP Programı, s. 38)



CİBALİ

Cibali dendi mi
aklıma siz gelirsiniz, kadınlar,
kiminizin beş çocuğu,
kiminizin nar gibi yanakları var,
kiminiz kocasız kalmış,
kiminiz ihtiyar,
kiminiz daha körpe henüz.

Bana umulmadık,
eskimiş türküler düşündürür
siyah başörtüsü altında yüzünüz.

Parmaklarda tütün kokusu
Tütün kokusu pazen entarilerde.
Biriniz ekmek alır fırından,
biriniz durmuş öksürüyor ilerde,
geçiyor
bizim mahalleden biriniz.

Cibali dendi mi
aklıma siz gelirsiniz kadınlar.
Çarpık ayakkaplarınız gelir,
ve kahraman elleriniz.

A.Kadir