Tarımda yıkım derinleştiriliyor...
Şeker de özelleştirme kıskacında
Telekom, THY, enerji, Tekel ve bor madenlerinden sonra, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ de özelleştirme kapsamında. Hazırlanan Şeker Kanunu Tasarısı, Ocak ayı sonunda Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü. Eksikleri var gerekçesiyle yeniden gözden geçirilmesi istenen tasarının, çok geçmeden Plan ve Bütçe Komisyonunda onaylanarak TBMM Genel Kuruluna gönderilmesi bekleniyor.
Çemberin içinde 1,5 milyon pancar üreticisi var
Şeker Kanunu Tasarısı, bazı bakanlıklar ve müsteşarlıklardan, şeker üreticisi şirketlerden ve TOBBdan birer üye olmak üzere, sekiz kişilik bir şeker kurumu oluşturulmasını öngörüyor. Bu kurum, Türkiye Şeker Fabrikaları AŞye ait hisselerin satışı, kiralanması ve işletme hakkının devrine, yani kısaca kurumun özelleştirilmesine ilişkin esasları belirleyecek.
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞye bağlı şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle birlikte, onbinlerce işçi kapı dışarı edileceği gibi, 1,5 milyonu aşkın pancar üreticisi de serbest piyasanın acımasız ve yıkıcı kollarına atılacak. Taban fiyatı uygulamasının kaldırılmasıyla, üreticiler tekellerin belirleyip dayattığı fiyatlar üzerinden satış yapmak durumunda kalacaklar. Dışalımdaki artış ile birlikte, rekabet gücü zayıf şeker üreticileri yıkıma uğrayacak, şeker üretimi adım adım tasfiye olacak.
İMF-TÜSİAD hükümetinin emekçi sınıflara yönelttiği saldırı programları, ancak işçi sınıfı öncülüğünde birleşik bir mücadele ile püskürtülebilir. Özelleştirme saldırısıyla yüzyüze kalan THY, Telekom, Bor Madenleri, şeker gibi sektörlerde çalışan işçilerin birleşik mücadelesinin örgütlenmesi bugün en acil görev durumundadır. Tüm işyerlerinde işyeri komiteleri örgütlenmeli, anti-emperyalist talepler öne çıkarılmalı ve mücadele bayrağı yükseltilmelidir.
Bu görev herkesten önce bu sektörlerdeki öncü işçilerin omuzlarındadır.
Belediye-İşe bağlı işçilerden protesto
Belediye-İşe bağlı işçiler 14 Şubatta Sirkeci Postanesinde iş güvencesi talebiyle topladıkları 10 bin imzayı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyana gönderdiler. İş güvencesi istiyoruz yazılı pankartla, İMF ye değil çalışanlara güvence!, Zafer direnen emekçinin olacak!, Kahrolsun İMF! sloganlar sıkça atıldı. 2 Nolu Şube başkanının yaptığı açıklamada ise, Toplumun tüm kesimlerinin, sendikalaşma ve örgütlenme özgürlükleri önündeki engeller zaman yitirilmeden kaldırılmalıdır. İş güvencesi yasa tasarısı biran önce meclisten geçirilmelidir. dedi.
Dersimde sürgünlere karşı protestolar
Kamu emekçilerine yönelik tüm Türkiye çapında devam eden sürgün saldırısı her geçen gün artarak devam ediyor. Özellikle OHAL bölgesinde bu saldırı gittikçe yoğunlaştırılıyor.
En son Dersimde 10 öğretmenin farklı illere sürgün edilmesini protesto etmek isteyen kamu emekçileri eylemine devlet güçleri taziyikli su, panzer, cop ve köpeklerle saldırdı. 13 Şubat günü Tunceli Cumhuriyet Meydanında toplanan yaklaşık 1500 kişi, polisin dağılma uyarısına Baskılar bizi yıldıramaz!,Eğitim hakkı engellenemez! sloganlarıyla cevap verildi.
Tunceli Eğitim-Sen Şube Başkanı Kemal Tumar, Enerji-Yapı Yol Sen üyesi Metin Turan, Tüm Bel Sen Şube Başkanı Mazlum Doğan ve BES Şube başkanı Özcan Ateşnin de bulunduğu onlarca kişi gözaltına alındı.
Çürümüş düzenin kokuşmuş medyası
Gerici-faşist koalisyon hükümeti tarafından uygulamaya konulan İMF reçeteleri ikinci yılında dolu dizgin bir şekilde yol alıyor. İşçi ve emekçileri yıkıma, yoksulluğa, işsizliğe mahkum eden bu programı, burjuva medya baştan beri hararetli bir şekilde destekledi.
Bu destek, aktif, programlı, bilinçli bir destek ve sahiplenmedir. İMF reçetelerinin tek çıkış yolu olduğu, bunun dışındaki tüm yolların uçurum olduğu döne döne emekçi kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır. İMF heyetlerinin sık sık teftişe gelmesini ve aferinlerini kendileri için bir övünç kaynağı sayan bu düşkünler, işçi ve emekçinin grevlerini, eylemlerini ve tepkilerini ise haber konusu dahi yapmamaktadırlar. İMF reçetelerinin dayatmalarından biri olan özelleştirmeler yere göğe sığdırılamamakta, tüm sorunların çözüm yolunun sihirli formüllerinden biri olarak yutturulmaya çalışılmaktadır. Ama özelleştirmelerle yüzbinlerce işçinin sokağa atılması haber değeri taşımamaktadır.
Hizmet ettiği sınıfın çıkarları doğrultusunda yalan, çarpıtma ve saptırmada sınır tanımamamak, bu işi iğrenç boyutlara vardırmak, sermaye medyasının vazgeçilmez misyonudur. Çürümüş ve kokuşmuş bir düzenin egemen sınıfının ihtiyaçları bunu gerektirmektedir.
Sermaye hükümetinin sıkıştığı, saldırının dozunu artırmak için hazırlık yaptığı dönemde, devrimci tutsakların SAG-ÖO direnişi ve ilerici kitleler üzerinde bıraktığı etkiyle başlayan hareketlilik, kontra devleti kudurttu. Giriştikleri katliam ve estirdikleri terörle yolu düzleme umutları, kırılamayan devrimci direnişle kursaklarında bırakıldı. Hala ÖO direnişinin suskunluk fesadıyla karşılandığı bir dönemde, çürümüş sermaye medyası, şimdi de yıkım programının dolaysız sonuçları olan toplumsal sorunları yeni keşfetmiş gibi gündemine almaya başladı.
Bunun en bariz örneği 7 Şubat 01 tarihli Sabah gazetesidir. Son aylarda kapanan kepenkleri, işsizlik oranındaki artışı ve iki günlük intihar bilançosunu birinci sayfasının üst kısmına yerleştiren bu aşağlık gazete, manşetten, Ne oldu bize? diye soruyor ve Türkiyede toplumsal deprem yaşandığını yazıyor. Ama hemen ardından, bu manşet ve haberleri tamamlayan yine aşağılık bir yalan manşet üretiyor: İşte bu ürküten tablo Ankarayı harekete geçirdi! Emperyalizmin ve sermayenin uşağı hükümetin sanayici ve iş adamlarıyla düzenlediği zirveyi, ürküten tabloya çözüm üretme zirvesi olarak veriyor. Manşet ise Feryat Zirvesi! Sanki intihar eden, işsiz kalan ya da kepenk kapatanlar sanayici ve işadamları!
Düşkünleşme ancak bu kadar olur. Kendi uygulamalarının bir sonucu olan ürküten tablodan bile yararlanmaya çalışıyorlar. Bu tabloyu öne çıkarıp, hükümetin bu sorunlara çözüm aradığı demagojisini yayıyorlar.
Medyanın bu tiksindirici tablosu, temsil ettiği sınıfın niteliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sınıf çürümüş ve kokuşmuş bir düzenin egemen sınıfıdır. Bu sınıf emperyalizmin yerli işbirlikçisidir. Bu asalak sınıfın geleceği ve çıkarları için ülke zenginlikleri emperyalizme peşkeş çekilmekte, onmilyonlarca insan açlığın, sefaletin, yıkımın dipsiz kuyusuna sürüklenmektedir. Tam da bundan dolayı devleti çeteleşmiş ve mafyalaşmış, siyaset kurumlarının kitleler gözünde hiçbir itibarı kalmamıştır. Üniversitelerinde kontr-gerilla elemanı darbe girişimcileri istihdam edilmektedir. Meclisinin dörtte biri katillerden oluşmaktadır vb. Böyle bir sınıfın basını da olsa olsa lağım kokabilir...
|