Devrimci kimlik ile edebiyatçı, şair kimliği kişiliğinde harmanlayan insanlar vardır. Bu iki kimlik, aynı bütünün parçaları oldukları oranda birbirinden ayrılmaz, tersine birbirini besleyen, güçlendiren bir özellik taşırlar. Coğrafyamızda bu kişilikleriyle öne çıkan en güçlü örnekler Pir Sultan Abdal ve Nazım Hikmettir. Yine dünyanın değişik bölgelerinden Jose Marti, Augusto Neto, Ho Chi Minh, Nicolai Vaptsarov, Pablo Neruda, Lois Aragon ve Otto Rene Castillo ilk akla gelen devrimci şairlerdir.
Devrimci şair ve sanatçılar yaşadıkları dönemlerde fiili mücadelenin içinde yer alırken, şiirlerini ya da diğer sanatsal eserlerini kavga içinde oluşturmuş ve kavgaya adamışlardır. Bundan dolayı da her zaman egemenlerin şimşeklerini üzerlerine çekmişlerdir. Satın alma, susturma çabaları sonuç vermeyince, devlet bu kez fiziki saldırıya geçmiştir. Baskı ve işkenceden yılları bulan hapisliğe, sürgünlerden ölüme kadar... Nitekim bu devrimci şairlerin bir kısmı mücadelede şehit düşmüş, bir kısmı da sürgün ve zindanlarda ömrünü geçirmiştir.
Sermaye cumhuriyetinin bu konuda da sicili bozuktur. Bir çok yazar-sanatçı bu devletin baskı ve terörüne maruz kalmıştır. Ancak Nazım Hikmetin yaşadıkları, uğradığı baskılar, yirmi yıla yakın zindanda yatırılması, örnekler içerisinde en dikkate değer olanıdır. Dahası Nazım, Türkiyeden ayrılmak zorunda bırakılarak, çok sevdiği ülkesine hasret içinde yaşama veda etmiştir.
Yaşadığı dönemde egemenler onun komünist kimliğinden korkarken, güçlü şair kimliğinin altında da eziliyorlardı. Bu durum onları komplolar kuracak denli alçaltıyordu. Bu aynı düzenin şimdiki sahipleri ise, utanıp sıkılmadan Nazım Hikmete Türk vatandaşlığı bahşetmeye kalkıyorlar. Devletin gerici karanlık zihniyetli Kültür Bakanı İ. Talay şöyle diyor: İçişleri Bakanıyla telefonla görüştüm. Nazım Hikmetin Türk vatandaşlığına geçmesi için mevzuatın uygun olup olmadığını sordum. (...) Ayrıca İçişleri Bakanlığına yazılı olarak da başvuracağım. (...) Nazımı yok saymak sanata da, şiirin yüceliğine de ters düşer. (Cumhuriyet, 15 Ocak 01)
Genel olarak egemen sınıfların çirkin ve klasikleşmiş bir taktiğidir: Devrimci sanatçıları yaşarken baskı altına alma, öldürmeye varan saldırganlık, öldükten sonra ise devrimci kimliğini yok sayarak sanatçı kimliğiyle güya sahip çıkma... Bugün büyük bir arsızlıkla yapılmaya çalışılan budur.
Türk sermaye devletinin ne denli sinsi ve ikiyüzlü olduğu bilinmektedir. Attıkları her adımdan emekçilere düşmanlık fışkırdığı halde, yaşamını işçi sınıfı ve emekçilerin eşitlik ve kardeşlik içinde yaşayabilecekleri sosyalist bir dünya mücadelesine adayan komünist şair Nazım Hikmete sahip çıkma havalarına giriyorlar. Devrimci sanatçılara baskı ve terör uygulayan, işkence yapan, tecavüz eden bir düzenin Nazım Hikmete sahip çıkması beklenemeyeceğine göre, o halde asıl amaçl nedir? Açıktır ki amaç, Nazımın şair, sanatçı kimliğini öne çıkartıp, politik kimliğini yoketmektir. Ancak Nazımın kendi kimliğini ifade eden veciz dizeleri; Sevdalınız komünisttir/ On yıldan beridir yatar Bursa kalesinde sözleri, bu düşkünlük örneği çabaların beyhudeliğini gösteriyor.
Türkiye işçi sınıfına selam/Selam yaratana dizelerinde ve birçok başka şiirinde Nazım, hangi sınıfın saflarında olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştur. Bu sınıfsal netlik ve politik kimliğin verdiği güçle birleşen sanatçı yaratıcılık, devrimcilerin, işçi ve emekçilerin kendi şairlerine sahip çıkmalarını sağlamış bulunmaktadır. Üstelik bu sahiplenme kendi ülkesiyle de sınırlı kalmamış, enternasyonal bir boyut kazanmıştır. Böylesine net bir tutuma sahip devrimci bir şairin siyasi kimliğinden soyutlanması mümkün olmadığı gibi, kokuşmuş bir cumhuriyetin ilgisine ve vatandaşlığına da ihtiyacı yoktur.
Bu arada kendilerine sosyalist/komünist diyen, ama politik gündeme ve emekçilerin sorunlarına uzak durarak utanç verici bir duruma düşenlerin aylardır tek uğraşları Nazım Hikmetin vatandaşlığa alınması için imza kampanyası yürütmek olmuştur. Şimdi, İ. Talay gibi güçlü bir mücadele arkadaşı bulmuş oldular.
Oysa kırk yıl önce, Bir Ankara gazetesinde/Kapkara haykıran puntolarla/Vatan haini ilan edildiğinde, Nazım Hikmet verilebilecek en güzel yanıtı vermiştir: Vatan eğer sömürüyse, işsizlikse, açlıksa, vurgunsa, ve polis copu, Amerikan üsleri, donanmasıysa, ve hele hele emekçileri sömürüp ülkeyi emperyalizme talan ettirenler vatanseverse, Nazım Hikmet vatan hainliğine devam edecektir.
Ve şimdi vatan, İMF reçeteleri, Cottarellinin teftişleri ve TÜSİADın emirleri ise; vatan Susurluk, köy yakmak, yargısız infaz, gözaltında kayıplarsa; vatan özelleştirme, sendikasızlaştırma, işsizlikse; vatan işkence, katliam, dozer, bomba, kurşun ve yanarak ölmekse, yazmaya devam edeceksiniz, hem de kapkara haykıran puntolarla: Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala!
Bağımsız, sosyalist bir Türkiye kurana kadar!..
Kalbim
Gögsümde 15 yara var!
Saplandı gögsüme 15 kara sapl? b?çak!
Kalbim yine çarp?yor,
Kalbim yine çarpacak!!!
*
Gögsümde 15 yara var!
Sar?ld? 15 yarama
kara kaygan y?lanlar gibi karanl?k sular!
Karadeniz boğmak istiyor beni,
boğmak istiyor beni
kanl? karanl?k sular!!!
Sapl? göğsüme 15 kara sapl? b?çak!
Kalbim yine çarp?yor,
Kalbim yine çarpacak!..
*
Gögsümde 15 yara var!
Deldiler gögsümü 15 yerinden,
sand?lar ki vurmaz art?k kalbim kederinden!
Kalbim yine çarp?yor,
kalbim yine çarpacak!!!
Yand? 15 yaramdan 15 alev,
k?r?ld? göğsümde 15 kara sapl? b?çak..
Kalbim
kanl? bir bayrak gibi çarp?yor
ÇAR-PA-CAK!!!