ARSIVANA SAYFA
 
27 Ocak '01
SAYI: 04
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Çürümüş ve kokuşmuş düzeniniz er-geç yıkılacak
Yeni bir şovenist histeri kampanyası
Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu'nun raporu
Gebze Cezaevi'nde yeni bir operasyon hazırlığı mı?
Tahkim yasasını tamamlayan yeni yasalar gündemde
Enerjideki yağma ve soygun örtbas ediliyor!
Enerji krizi sektörün krizi mi?
İstanbul belediyelerinde tensikat saldırısı gündemde
Cengiz Tekstil İşçileriyle Dayanışma Gecesi
Öncü işçi inisiyatifine dayalı girişimleri yaygınlaştıralım!
Tüm Yargı-Sen yöneticileri gözaltında
Kıbrıslı emekçilere saldırı hazırlığı
Kadına karşı şiddet
Direniş,katliam ve sol hareket
Katliam ve direniş/4
Faaliyetlerimiz ve eylemlerimiz sürüyor
Hücre karşıtı muhalefet
Gençlik
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/4
Kapitalizm bir yolsuzluklar, hırsızlıklar ve skandallar rejimidir
Nazım vatan hainliğine devam ediyor
Hümanizm mi, iki yüzlülük mü?
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Yeni bir şovenist histeri kampanyası

Katliamcılık ve soykırım emperyalist-kapitalist dünyanın ortak geleneğidir!

Fransa’nın Ermeni soykırımını bir yasa ile kabul etmesinin ardından, MGK merkezli yeni bir şovenist kampanya daha örgütleniyor. Ermeni ve Fransız halklarına kin ve düşmanlık körükleniyor. Geçmişte örneklerine sık sık tanık olduğumuz türden akıldışı gösteriler yapılıyor. Meyve-sebze çiğneniyor, Fransız malları parçalanıyor, hatta Fransızca’nın eğitim müfredatından çıkarılması savunuluyor. Elbette tüm bu gösterilerde düzenin sivil memurları işbaşı yapmış bulunuyorlar.

Sermaye devleti yanısıra Fransız devletine karşı MGK kararları doğrultusunda çeşitli yaptırımları hayata geçireceği yönünde açıklamalar yaparak tehditler savuruyor. Ama tüm yapılanlar, daha önce ABD de aynı içerikli yasa gündeme geldiğinde gösterilen tepkilerden doz ve yönelim açısından esastan farklılıklar içeriyor. Böylece emperyalistlerle kurulan ilişkilerin düzeyi, ABD emperyalizmine bağımlılığın boyutları çarpıcı bir biçimde kendini ortaya koyuyor.

Şovenist histeri kampanyası ve
MGK merkezli "sivil tepki" furyası

Şovenizm, sermaye devletinin emekçileri kendi çıkarları doğrultusunda seferber etmek ve beyinlerini zehirlemek için bulunmaz-vazgeçilmez bir kirli silahtır. Şovenizm ile emekçiler sermayenin kirli politikalarının dolgu malzemesi haline getirilirler. Onun kanlı katliam ve barbarlıklarına ortak edilirler. Dahası böylelikle işçi ve emekçilere ipleri kendi elleriyle çektirilir.
Türk sermaye devleti bu kirli politikaları Osmanlı’dan devralmıştır. Kardeş halkların birbirlerine düşman hale getirilmeleri ve kırdırılmaları geleneksel bir politikadır. 1915 yılındaki Ermeni soykırımı bunlardan biridir. Yüzyıllar boyunca birarada yaşamış halklar sistemli provokasyon ve yönlendirmelerle düşman hale getirilmiş, ekilen düşmanlık tohumları üzerinden Ermeni avına çıkılmış, ardından da Ermenilerin tehciri ile kitlesel kıyım gerçekleştirilmiştir. Türk sermaye devletinin bu türden katliamlarını gizlemek için başvurduğu yöntem ise ya unutturma ya da şovenizmdir.

Ermeni soykırımının izlerine bugün bile Anadolu’nun birçok yerinde rastlamak mümkündür. Ama bu katliam bugüne kadar hep unutturulmaya ve haklı gösterilmeye çalışılmıştır. Bugün de, emperyalistlerin gerici çıkarları çerçevesinde gündeme getirdikleri katliam, bir kez daha şovenizm zehiri ile gözlerden ırak tutulmak istenmektedir. Bir kez daha azgın bir şovenist histeri kampanyası örgütlemektedir.

Fransa parlamentosunda yasanın onaylanmasıyla beraber MGK’da çerçevesi çizilen eylem planı yürürlüğe sokulmuştur. Benzer tüm şoven kampanyalarda olduğu gibi, tüm resmi ve gayri-resmi düzen görevlileri harekete geçmişlerdir. Medya başta olmak üzere, profesör kılıklı kontr-gerilla elemanları, “sivil toplum kuruluşları”, sendika ağaları vb... Fransa’ya protesto mektupları yazılmakta, “soykırım yoktur” yalanlarının yanısıra konuyu tarihçilere bırakalım türünden sözde sağduyulu açıklamalar yapılmakta, Fransa konsolonsluklarının önlerinde gösteriler düzenlenmektedir. Tüm bu resmi ya da gayri-resmi görevliler önlerine konulan eylem planının gereklerine uygun olarak davranmaktadırlar.

Diğer yandan, bu tür şoven kampanyaların değişmez aktörleri olan sivil faşistler sokağa salınmaktadır. Bizzat devlet tarafından organize edilen bu sivil faşist güruhun eylemleri toplumsal tepki olarak gösterilmektedir. Böylece faşist devlet politikalarına toplumsal meşruiyet yaratılmaya çalışılmaktadır. Sivil faşistler bu rollerini hep düzenin kirli politikalarına toplumsal meşruiyet yaratma ihtiyacı doğduğunda oynamaktadırlar.

Devlet solu da şovenist kampanyada yerini alıyor

Düzenin kirli merkezlerinde örgütlenen şoven kampanyada sermaye devletinin sol maskeli uşakları da yerlerini almış bulunuyorlar. Bir kısmı yürütülen kampanyayı biraz aşırı bularak tepkiyi ölçülü göstermekten yana olduğunu açıklasa da, tüm çabasıyla Fransa’ya öfke püskürüyor. Kimisi Fransa konsolosluklarının ateşli ziyaretçilerinden, kimisi ise devletin verdiği tepkiyi dahi yeterli bulmuyor. Uzun süredir devletin katliamlarının açık suç ortaklığını yapan bu sol maskeli uşaklar, tüm bu yaptıklarıyla, faşist söylemlerle aralarındaki tüm ayrım çizgilerini belirsizleştirmiş bulunuyorlar. Cumhuriyet gazetesinin kemalist-solcu takımı açıktan şoven kampanyayı destekliyor. Ordu şakşakçısı İP kampanyanın yine ateşli destekçilerinden. İP’in kurduğu örgütlerden biri olan Atatürkçü Düşünce Topluluğu Fransız başkonsolosluğu önünde eylem yaparak Fransa’yı protesto ediyor. Fransız bayrağı yakıp, ‘Ya istiklal ya ölüm, tam bağımsız Türkiye!”, “Fransa, Antep’i, Urfa’yı unutma!” türünden sloganlar atıyor. Kısacası İP’liler tescilli sivil faşistlerle tam bir yarış içerisindeler.

ABD emperyalizmine kölece bağımlılık

Bundan birkaç ay önce benzer bir yasa ABD’de gündeme geldiği zaman, Türk devleti ABD’den bu yasayı çıkarmamasını talep etmiş, ancak somut olarak herhangi bir tavır geliştirmemişti. Dahası, yapılan açıklamalarla kamuoyu sağduyuya davet edilmiş, ABD’ye yönelik somut bir yaptırım kararı alınmayacağı ifade edilmişti. Türk devleti bu süreçte yalnızca Ermenistan’ı hedef haline getirmişti. Yasayı çıkaracak olan ABD parlamentosu iken, oklar ABD’deki Ermeni diasporasına yönelmiş, Ermenistan’a yönelik ambargonun ağırlaştırılacağı tehditleri savrulmuştu.
Bu tam bir acizlik ve ABD’ye kölece bağımlılığın somut ifadesiydi. Bugün bu durum daha yalın ve berrak biçimde görülmektedir. Çünkü ABD karşısında kuyruğunu kısan Türk devleti bugün Fransa’ya gürlemektedir. Somut yaptırımlardan, boykottan sözedilmekte, Fransız devleti açıktan tehdit edilmektedir. Yanısıra, ABD’nin yasayı gündemleştirdiği dönemde Ermenistan’ı hedef haline getiren sermaye devleti, şimdi Ermenistan’la yakın ilişkiler kurmaktan ve böylece Fransa’nın atağını boşa çıkarmaktan sözedebilmektedir. Bu tutum aynı zamanda, ABD ile Türk devleti arasındaki efendi-uşak ilişkisine tutulan bir ayna olmuştur.

Ama öte yandan sermaye devleti yine de ölçüyü kaçırmamaktan sözetmektedir. Zira, İtalya’yı boykot sürecinde görüldüğü gibi, zararlı çıkacak olan bizzat Türk burjuvazisinin kendisidir. Bu nedenle tekelci burjuvazinin sözcüleri süren şoven kampanyanın en ölçülü davranan kesimini oluşturmaktadır. Dahası, aşırı tutum gösterenleri ölçüye ve sağduyuya davet etmektedirler.

Öte yandan, Fransa’nın Ermeni soykırımını gündemleştirerek attığı adımlar tümüyle ABD’nin Kafkaslar’a yönelik etkisini sınırlamaya yöneliktir. Bölgede ABD’nin etkin bir taşeronu olarak hareket eden Türk devleti üzerinde kendi gerici çıkarları çerçevesinde denetim kurmak ihtiyacındandır. Yasanın çıkarılmasının ardından Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümü yönünde AB üzerinden Fransa’nın üstlendiği yeni rol de bu yönelimin bir ifadesidir. Fransa’nın attığı bu adımlarla beraber, Türk devleti ile yakın ilişki içindeki Haydar Aliyev’in Fransa’ya gitmesi ve burada Ermenistan başbakanı ile görüşecek olması dikkate değerdir.

Katliamcılık emperyalistlerin ve işbirlikçi
burjuvazinin ortak geleneğidir

Türk sermaye devleti, şoven kampanyanın argümanlarından biri olarak Fransa’nın Cezayir halkına yönelik gerçekleştirdiği katliamları kullanmaktadır. Böylelikle, bizim tarihimiz kirli, ama sizinki de bizden farklı değil demeye getirmektedir. Ama bu malzeme bile çürüktür. Çünkü Fransa katliamlarla Cezayir halkını kırımdan geçirirken, konuya ilişkin Birleşmiş Milletler’de yapılan görüşmelerde Fransa’ya destek veren tek “müslüman” ülke Türkiye’dir. Cezayir halkı Türkiye’nin bu tutumunu unutmamakta, onu Cezayir halkına büyük acılar yaşatan katliamın sorumlularından biri olarak anmaktadır. Dolayısıyla, Cezayir katliamı üzerinden sürdürülen propaganda tam bir arsızlık ve ikiyüzlülük örneğidir.

Diğer yandan, ortada duran en çıplak gerçek, katliamcılığın emperyalistlerin ve işbirlikçi gerici devletlerin ortak geleneği olduğudur. Emperyalist-kapitalist düzenin temelleri kan ve katliamlar üzerinde yükselmektedir. Tüm emperyalistler ve onların işbirlikçisi gerici devletler, onmilyonlarca insanın kanlı kıyımlardan geçirilmesinin, halkların birbirine kırdırılmasının asıl sorumlulularıdır. Dünya üzerindeki tüm kanlı katliamların, tüm soykırımların gerisinde emperyalist devletler vardır.

Dün ABD’nin olduğu gibi bugün Fransa’nın sergilediği türden ikiyüzlü çabaların ve insani maskelerin gerisinde de son derece iğrenç bir yüz saklıdır. Onlar dünyanın dört bir yanında kendi emperyalist çıkarları için bu tür katliamları tezgahlamakla kalmamakta, yine gerici çıkarları için bu tür katliamları gündeme getirmekte ve kullanmaktadırlar. Bunun içindir ki, hiçbir çaba bu kanlı yüzleri gizleyemeyecek, sorumluluğu üzerlerinden atmalarına yetmeyecektir.

Emperyalist-kapitalist sistemin bütün bir tarihi katliam ve kıyımların tarihidir. Bu tarihin günyüzüne çıkarılması ve sorumlularından hesap sorulması, şu ya da bu emperyalistin işi olamaz. Bu ancak ezilen dünya halklarının ve işçilerinin enternasyonal dayanışması ve devrimci eylemiyle başarılabilir.