Aradan bir ayı aşkın bir süre geçti. 19 Aralık katliamı hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Aynı zamanda direniş ve karşı duruş da. Buna paralel olarak toplumsal muhalefet de saldırılardan nasibini almaktadır. Legal partiler, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri günübirlik basılmakta, tehdit edilmekte, yönetici ve üyeleri gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. 2911 sayılı gösteri ve yürüyüş yasasına muhalefet ettiği gerekçesi ile, demokratik tepkilere dahi tahammül edilmeyerek, insanlar hapishanelere atmaktadır. Ailelere mekan sağlayan, katliamı kınayan ve lanetleyen kurumlar hakkında yardım yataklıktan dava açılmaktadır.
Emperyalizme uşaklıkta hiçbir kusur göstermeyen sermayenin faşist devleti, başta işçi-emekçiler olmak üzere hapishanelerdeki devrimci tutsaklara topyekûn bir saldırı başlatmıştır. Memurlara %10luk komik zamlar, Türk Telekom, THY, Petkimin özelleştirilmesi, yoğun işten çıkarmalar, tarımda sübvansiyonun kaldırılması ve üretici köylünün tefecilere terkedilmesi... Kuzey Iraka, YNKye teknik yardım adı altında, 10 bin askerin konuşlandırılması ve Musula kadar inilmesi, devrimci tutsakların F tipi hücrelere tıkılması...
Tüm bunlar sürecin topyekûn bir saldırı süreci olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Tüm bunları hayata geçirebilmek için sermaye iktidarı emperyalist efendilerinin onayını almakta, ülkeye ikide bir gelen İMF Türkiye şefi Cottarelli tarafından övgü yağmuruna tutulmaktadır.
Öte yandan, yasal düzenlemeler sürdürülmektedir. Başta Anayasa olmak üzere yasalarda değişiklik yapılarak, yabancı sermayenin ülkeden kaçmaması için gerekli önlemler alınmaktadır. Tahkim yasası bunun en bariz örneğidir. Bu arada özelleştirmelerde yaşanan rüşvet ve yolsuzlukların sözde önüne geçmek için operasyonlar düzenlemektedir. Beyaz enerji operasyonu adı altında bürokratları kapsayan gözaltı ve tutuklamalar gerçekleştirilmiştir. Daha önceki banka operasyonlarından da bildiğimiz gibi, faşist devlet böylece kirli imajını düzeltmeye çalışarak kendini tahkim etmektedir.
Son günlerde Fransız parlamentosunun Ermeni soykırım tasarısını kabul etmesi ile bu ülkeye sözde yaptırımlar gündeme getirilmiştir. Devletin yönlendirmesiyle faşist beslemeler Fransız elçilikleri önünde gösteri yapmakta, şovenist histeri nöbetleri yükselmektedir. Ancak, TÜSİADın yetkili ağızlarının bu yaptırımların çoğu bizi aşar sözü, Türkiye kapitalizminin krizine ayna tutmaktadır.
Kapitalist düzen yapısal kriz batağında debelenmekte, ekonomik-mali kriz her geçen gün biraz daha derinleşmektedir. Kültürel ve ahlaki çürüme toplumun tüm kesimlerini etkilemektedir. 12 milyon insanın işsiz olduğu, 14 milyon insanın açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkedir Türkiye... Öte yandan bir avuç asalaktan oluşan mutlu azınlık har vurup savurmaktadır. İşçi ve emekçileri iliklerine kadar sömürebilmek için saldırıda sınır tanımamaktadır.
Devrimciler ve komünistler, yaşamımızın hücreleştirilmesi ile işçi-emekçilere yönelik saldırılar arasındaki bağı başarılı bir tarzda kurmak durumundadırlar. Devrimci tutsaklar F tipi hapishanelerde Ölüm Orucu Direnişini sürdürmektedirler. Tam bir tecrit ve izolasyon koşullarında tutulmalarına karşı direniş daha da büyümüştür.
Artık en kritik aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Devrimci tutsaklara sahip çıkmak için değişik yol ve yöntemlerle işçi ve emekçileri mücadeleye çekmek için çok daha etkin bir çalışma yürütmeliyiz. Hücre karşıtı platformaları daha işlevli hale getirerek, en geniş desteği örgütlemeye çalışmalıyız.
İçerde dışarda hücreleri parçala!
İşçilerin birliği hücreleri yenecek!
(...) 33 gün önce bir şafak vakti başlatılan saldırı, çok daha önce ve tüm emekçilere, devrimci, demokrat, yurtsever güçlere, topyekûn muhalefete, kısacası çıkarlarını dolara, marka ..... etmemiş tüm insanlarımıza karşı startı verilmiş olan operasyonun stratejik bir adımıydı. Devrimcilerin katli üzerinden tüm topluma gözdağı verilerek, yaşamın bütünüyle hücreleştirilmesi amaçlanmaktadır. Siyasi partilerin, sendikaların, DKÖlerin yönetici ve üyeleri, üniversite öğrencileri, hatta 10 yaşlarındaki çocuklarımız bile gözaltına alınıyor-işkence görüyor, tutuklanıyor. İHD kapatılıyor, TAYAD kapatılıyor, sosyalist basının büroları basılıyor, parti yöneticileri yardım ve yataklıktan yargılanıyor. Kamu emekçileri de dahil Ankara ve İstanbulda taleplerini sokakta da dile getirmeye çalışan herkes-hepimiz aynı dayatmayla karşı karşıyayız. Hücrelere girmeyi kabul edecek miyiz? Yanıtlanması gereken soru budur. Bizler bu soruyu Asla! şeklinde yanıtladığımız için buradayız ve çabalarımızı sürdüreceğiz.
Kamu emekçilerine, sınıfa, üniversitelerine %0 ile 10 arasında sefalet ücretleri ve ödemeleri reva gören statüko, söz konusu olan hücre tipi cezaevi yapımı olduğunda yaklaşık 100 milyon doları bir anda gözden çıkarabiliyor. Herkesi tasarrufa zorladığı noktada, emekçisinden, insanından esirgediği kaynakları YDDnin- emperyalizmin- Ortadoğudaki emelleri doğrultusunda harekete geçirip, teknik yardım adı altında Talabaninin hizmetine sunabiliyor.
Biz İzmir Hücre Karşıtı Platform olarak, YDDnin tezgahladığı bu ve benzeri kirli savaş operasyonlarından bizlerin payına düşecek olanın baskıların yoğunlaştırılması, yoksulluğun katmerleştirilmesi ve en önemlisi kişiliksizleştirmenin dayatılması olduğunu biliyoruz. Başta Kürt-Filistinli kardeşlerimiz olmak üzere, tüm Ortadoğu halkları üzerinde oynanmak istenen oyunların kesinlikle karşısında olduğumuzu bildiriyoruz.
Son olarak, sürdürülmekte olan F tipi cezaevleri inşaatlarının derhal durdurulmasını, açılacak olanların kapatılmasını, kapatma işleminin sonuçlanmasına kadar söz konusu cezaevlerindeki her türlü izolasyon uygulanmasına son verilmesini, tüm acil talepleri dolayımında siyasi tutuklu vee hükümlülerin temsilcileri ile daha fazla vakit kaybedilmeksizin görüşmelerin başlatılmasını talep ediyoruz.