ARSIVANA SAYFA
 
27 Ocak '01
SAYI: 04
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Çürümüş ve kokuşmuş düzeniniz er-geç yıkılacak
Yeni bir şovenist histeri kampanyası
Ankara Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu'nun raporu
Gebze Cezaevi'nde yeni bir operasyon hazırlığı mı?
Tahkim yasasını tamamlayan yeni yasalar gündemde
Enerjideki yağma ve soygun örtbas ediliyor!
Enerji krizi sektörün krizi mi?
İstanbul belediyelerinde tensikat saldırısı gündemde
Cengiz Tekstil İşçileriyle Dayanışma Gecesi
Öncü işçi inisiyatifine dayalı girişimleri yaygınlaştıralım!
Tüm Yargı-Sen yöneticileri gözaltında
Kıbrıslı emekçilere saldırı hazırlığı
Kadına karşı şiddet
Direniş,katliam ve sol hareket
Katliam ve direniş/4
Faaliyetlerimiz ve eylemlerimiz sürüyor
Hücre karşıtı muhalefet
Gençlik
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/4
Kapitalizm bir yolsuzluklar, hırsızlıklar ve skandallar rejimidir
Nazım vatan hainliğine devam ediyor
Hümanizm mi, iki yüzlülük mü?
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 


Yıldız Teknik’te katliamı teşhir faaliyetleri

Devletin devrimcilere karşı başlattığı saldırı politikası amansızca devam ediyor. Ölüm oruçlarının ardından yapılan operasyonun sis bulutu dağıldıkça gerçekler su yüzüne çıkıyor. İçerideki devrimci tutsakların mektuplarındaki inanç ve kararlılık gösteriyor ki, bizler zaferi şimdiden kazandık. Devrimci tutsakların göstermiş olduğu direniş bu ülkenin bir kez daha devrim toprağı olduğunun kanıtıdır.

Operasyonlar sırasında dost düşman herkes açığa çıkmıştır. Reformizm, aydın oportünizmi ve kaypak siyaset yapanlar iyice teşhir olmuştur. Onlar asla Ölüm Orucu’ndakilerin talepleri taleplerimizdir deme yürekliliği gösterememişler ve olaya salt kısır bir insani boyuttan bakmışlardır. Sanki devrimciler ölme hayranıdır!.. Oysa bunun böyle olmadığını onlar geçmişten beri bilirler. Devrimcilerin yaşama ne kadar bağlı olduğunu ve gerektiğinde onursuz bir yaşamdansa onurlu bir ölümü her zaman tercih ettiklerini onlar çok bilirler. Zaten bütün korkuları da bundandır.

Bizler de, Yıldız Teknik Üniversite’li komünistler olarak, bu bakışaçısıyla önümüze üç çalışma ekseni aldık.

İlk önce, ölüm oruçlarına kirli dillerini uzatanların söylediklerinin ne anlama geldiğini teşhir eden, (“ölüm için değil yaşam için uğraşmalıyız”, “ölüm orucu intihardır”, “bakın devlet yaklaştı siz de yaklaşın, tartışalım şu F tiplerini”, “ölüm orucunu bırakın” vb.) bir çalışma yürüttük. Bunun için afiş hazırladık ve altına “devletin cevabı 30 ölü” diyen çarpıcı bir cümle koyduk. Reformizmin tavrını ve özellikle “devrimciler kendi yarattıkları gündemlerde boğuluyorlar, devrimcilerin gündemi ayrı ülkenin gündemi ayrı” diyen ve devrimcileri yapay gündem yaratmakla suçlayanların da teşhirini yaptık. İçerikten de anlaşılacağı üzere birinci çalışmanın amacı, ölüm oruçlarına yöneltilen kirli argümanların teşhiriydi.

İkinci afiş çalışmamızda ise, cezaevlerine yönelik katliamdan sonra bile direnişin zafere doğru koştuğunu anlattık. Zaferi şimdiden kazandığımızı anlatırken, katliamı gerçekleştirenlerin sınıfsal kimliklerine uygun davrandığını da ortaya koymaya çalıştık. Onların tüfeklerine, bombalarına, binlerce askerine, helikopterlerine karşı devrimcilerin sınıfsal bilinçleri ve tek silahları olan bedenleriyle direndiğini anlatan afişler yaptık: “BU YENİLGİ DEĞİL ZAFERDİR!”

Üçüncü çalışmanın eksenini, okulda devrimci tutsaklardan gelen mektupların asılması oluşturdu. Bu çalışmalarda da, TKİP davası tutsakları Resul Ayaz ve Servet Paksoy’un içeriden yolladıkları operasyon sonrası ilk mektuplarını afişledik.

Çalışmalarımızı, final tatiline denk geldiği için, çok yoğun yapamadık. Fakat ilk hedefimiz, finallerin hemen ardından son hız faaliyetimize başlamak olacaktır.

Devrimci tutsakların direnişi dışarıdaki coşkuyu daha da harlandıracak.

Devrimciler ölmez devrim davası yenilmez!

Ekim Gençliği/YTÜ





Yıldız Teknik’te polis terörü ve direniş

Okulumuzda operasyon sonrası yapılan eylemlerde sadece görüntü almakla yetinen polisin ve rektörlüğün suskunluğu, saldırı ve gözaltı terörüyle sona erdi.

10 Ocak Çarşamba günü yapılan eylemde operasyon protesto edilmiş ve 11 Ocak’ta Beyazıt’ta yapılacak hücre evi operasyonuna karşı eyleme çağrıda bulunulmuştu. Daha sonra Yıldızlı öğrencilerin az bir kısmı Perşembe günkü eyleme katılmış ve eylem dışarıda polis tarafından dağıtılmıştı. Olay sırasında İstanbul Üniversitesi’nden bir arkadaş alınmış ve ara sokaklara dağılan öğrenciler banka camlarını kırmışlar(!) ve sloganlar eşliğinde dağılmışlardı. Yine bu olayların akabinde 7 kişi daha ara sokaklardan polis tarafından gözaltına alınmış 2911 sayılı yasaya ve kamu malına zarar suçlamalarıyla bu kişiler tutuklanmışlardır.

En küçük bir öğrenci eylemine bile tahammül edemeyen sistem, bütün kinini baskı ve tutuklama terörüyle boşaltmaktadır. Ölüm Orucu’ndakilerin ve cezaevlerindeki görkemli direnişin ardından devlet endişeye kapılmış ve af yasası ile boşalttığı hapishaneleri devrimcilerle doldurmaya başlamıştır.

Bu eylemliliklerin ardından Yıldız Teknik Üniversitesi’nde de, devrimci tutsaklara F tiplerinde verilmeyen mektupları protesto amaçlı bir kampanya başlatılmış ve “F tiplerinde mektuplar verilmiyor, protesto için bir kart da sen yaz” çalışması başlatılmıştır. Fakat kendi çeperini fazla aşamamış bir kampanya olduğu için fazla yankı uyandırmamıştır. Yine de bu bize yeni alanlar açmıştır. Hazırlanan kartların okuldaki postaneden 18 Ocak Perşembe günü yollanacağı duyurulmuştur. Bu eylemden bir gün önce, bir arkadaşımız kapıda Beyazıt eyleminden arandığı gerekçesiyle gözaltına alınmış, ortam polis ve rektörlük tarafından terörize edilmeye çalışılmıştır.

Ertesi gün okula gelen devrimciler tam bir polis ablukasıyla karşılaşmışlar ve bekledikleri bu durum karşısında ödün vermemişlerdir. Temsili bir kitleyle 100’e yakın mektubu okulun postanesinden atmışlardır. Bu olay sonrasında orta kantine polis tarafından bir liste gönderilmiş ve bu “25 kişilik listede adı geçen kişiler gelip ifade versin” denmiştir. Fakat devrimciler tam bir kararlılıkla bunu kabul etmeyeceklerini, buranın üniversite olduğunu ve polisin yapabiliyorsa kendisinin gelip almasını söylemişlerdir.

Daha sonra rektörlükle görüşmeye giden arkadaşlarını karşılamak için Mimarlığı’n önüne gelen devrimcilere polis saldırmış ve saldırı sloganlarla karşılanmıştır. “Katil devlet hesap verecek!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Polis üniversiteden defol!” sloganları atan kitle gözaltına alınmaya başlanmış ve olayı duyan devrimci demokrat öğrenciler orta kantinden Mimarlığın önüne gelmiştir. Gözaltına alınan arkadaşlarına destek için gelen arkadaşlar polise müdahale etmiş ve bu kişiler de polis tarafında zor kullanılarak gözaltına alınmıştır. Daha sonra bu arkadaşlar iki saat sonra serbest bırakılmışlardır. Alınan arkadaşlardan biri, Beyazıt eylemi ile ilgili olarak arandığı gerekçesiyle Beyazıt karakoluna gönderilmiş ve ardından serbest bırakılmıştır. Başka bir arkadaş da hakkında daha önce arama emri olduğu için TMŞ’ye götürülmüştür.

İşin en dikkat çekici yanı, polis gözaltına gerekçe olarak 10 Ocak Çarşamba günü okul içinde yapılan eylemi göstermiştir. Fakat dava henüz açılmamıştır. DGM savcılığı dosyayı TEM’e göndermiş ve olay sadece tahkikat aşamasındadır.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yükselen öğrenci muhalefetinin bastırılmasına yönelik bu saldırılar, asla bizi engelleyemeyecek.

Baskılar bizi yıldıramaz!
Polis üniversiteden defol!

Ekim Gençliği/YTÜ



Çukurova Üniversitesi’nde
katliamı protesto eylemi

23 Ocak tarihinde, 19 Aralık'ta gerçekleşen faşist katliamın teşhirini yapmak ve kanlı iktidarın borozancılığını yapan burjuva medyayı protesto etmek amacıyla, Hücre Karşıtı Platform tarafından R1 derslikleri önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada; katliamın devrimci tutsakların zindanlardan yükselttikleri direnişi kırmak için yapıldığı, ancak devrimci tutsakların iradesinin kırılmadığını bir kez daha gösterdiği belirtildi. Direnişin hücrelerde de yayılarak devam ettiği hatırlatıldı. Katliam sonrası gerek Güney Kürdistan’a yapılan operasyonla Kürt halkına, gerekse yeni yıkım paketleriyle işçi-emekçilere yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığı ifade edildi. Ardından katliam sonrası kendi kendini yalanlayan burjuva medyadan örnekler verildi. İki öğrenci arkadaşımızın polis tarafından durdurularak, ıssız bir yere götürülüp tacize ve işkenceye maruz kaldığı duyuruldu.

Bir önceki gün afişlerle duyurulan açıklamaya yaklaşık 50 kişi katıldı. Burjuva medyanın katliam sonrası çıkan yalanlarla dolu sayıları döviz olarak taşınarak, "Yaşasın zindan direnişimiz!", "Devrimci tutsaklar onurumuzdur!", "Devrimci tutsaklar teslim alınamaz!", "Katil devlet hesap verecek!" sloganları atıldı. Açıklama katliam sonrasına ait burjuva basının yakılmasıyla sona erdi.

Aynı gün, Ekim Gençliği olarak; katliamı teşhir etmek için, katliamı belgeleyen fotografları afiş biçiminde kullanarak, yaygın bir şekilde kampüse afişleme çalışması yaptık.

Ekim Gençliği/ÇÜ



Cenevre’de Birlesmiş Milletler Yüksek İnsan Hakları Merkezi protesto edildi...

"Türkiye'deki Baskılara karşı Cenevre Komitesi " tarafından 19 Ocak 2001 tarihinde meşaleli bir yürüyüş yapıldı.Yürüyüşe; Cenevre Sosyalist İşçi, Sol Birlik, Yeşiller ve Dayanışma partileri, Dünya İşkenceye karşı Organizasyonu (OMCT), Üçüncü Dünya Ülkeleri Avurpa Merkez (CETIM), Askersiz bir İsviçre (GSSA), ATTAC, Cenevre Kamu İşçileri Sendikası , Cenevre Halkevi, Türkiyeli ve Kürdistanlı demokrat, devrimci ve yurtseverlerden oluşan 100’ü aşkın bir kitle katıldı.

Meşaleli yürüyüş saat 18:00’de Place de la Fusterie’de başlayıp Birleşmiş Milletler Yüksek İnsan Hakları Komiserliği önünde sona erdirildi. Başlama ve bitiş yerinde komite adına yapılan Türkçe ve Fransızca konuşmalarda, 19-22 Aralık faşist katliam operasyon ile Türk devletinin Kuzey Irak’a saldırısı teşhir edildi. Tüm bu saldırılara karşı Avrupa Parlementosu, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler Yüksek İnsan Hakları Komiserliği ve İsviçre hükümetinin sessizliğini bozmamasının katliama onay vermek anlamına geldiğinin vurgulandı. Birleşmiş Milletler Yüksek İnsan Hakları Komiserliği’nin, insan haklarını değil, fakat devletlerin haklarını savunan bir kurum olduğununun bir kez daha açığa çıkmıştır denildi.

Birleşmis Milletler Yüksek İnsan Hakları Merkezi önündeki cadde yürüyüşçüler tarafından bir süre işgal edilerek trafiğe kapatıldı. Katledilen her tutsak için yakılan bir kırmızı mum ve saygı duruşunun ardından yürüyüş sona erdirildi.

(Türkiye’deki Baskılara karşı Cenevre Komitesi’nın 19 Ocak tarihli açıklamasından özetlenmiştir...)