Kapitalist kokuşmuşluğun gündemdeki yeni ülkesi Almanyada, büyük rüşvet skandalı derinleşerek sürüyor...
Kapitalizm bir yolsuzluklar,
hırsızlıklar ve skandallar rejimidir
Kapitalist sistemde kronik yolsuzluklar ve skandallar
Kapitalist sistemde ekonomiyi elinde bulunduran sermaye sınıfı, işçi ve emekçileri sömürebilmek için yalnız ekonomik hayatı değil, devlet aygıtını da denetlemek zorundadır. Bunun için, çeşitli sermaye grupları çeşitli düzen partilerini satın alır, kendi partilerinin iktidara gelmesi için her türlü maddi desteği verir, kilit görevlere kendi adamlarını yerleştirir, parlamento üyelerini satın alır. Onları kendi adamı haline getirmekle kalmaz, ayrıca medya da dahil, tüm alanları denetimi altında tutar. Böylece de iktidarlarını sürdürmeyi amaçlar.
Devlet de sermaye sınıfına hizmet eder; onun çıkarlarını korumada, onun sömürü, soygun ve talanının gerçekleşmesinde başlıca dayanağı ve suç ortağı olarak politika üretir, yasalar yapar. Karar verici, yönetici, denetleyici olmanın imtiyazlarını şu veya bu sermaye grubu için veya ona karşı kullanır. Bu onlar için büyük bir kazanç kaynağıdır.
Bu yüzden sermaye devleti, sermaye sınıfının karakterinin bir uzantısı olarak, yolsuzluk, rüşvet, usulsüzlük batağında yüzer. İdeologları, düzeni ve hizmetindeki devleti korumak için, onların pisliklerini örtbas etmeye özen gösterir; işçi ve emekçi kitlelerin dikkatlerini asıl konudan uzaklaştırarak, tek tek olaylar üzerine çekmeye çalışır veya sunni gündemler oluşturur.
Sistem skandallarla çürümüşlük batağında kokuşurken, büyük çaptaki rüşvet olayları sadece özel durumlarda skandala dönüşür ve hükümet partilerini sarsacak düzeye gelir. Rüşvet ne kadar büyük ve hükümet merkezine ne kadar yakın ise, veya büyük tekeller, medya ve politika arasındaki çıkar ilişkileri ne kadar büyük ve içiçe geçmişlikleri ne kadar sıkı ise, skandalın açığa çıkma olasılığı da o derece zayıftır. Bir rüşvet skandal olup açığa çıkmışsa o, buzdağının sadece görünen ucudur. Asıl skandal ise buzdağının görünen kısmının altında gizlidir.
Dünyada politik çatlaklar döneminde yaşanan skandallar
Dünyada geniş ölçekte skandalların, çok özel durumlarda, örneğin devlet içindeki politik çatlaklar ile patlak verdiğine tanık oluyoruz. Rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili bilinçli suskunluk, kokuşmuş burjuva demokrasilerinde tam da bu çatlaklar dönemlerinde bozulur. Örneğin, uzun yıllar sonra iktidar değişikliği durumunda. Böylesi anlarda sermaye çevrelerinde çelişkiler depreşir ve herbir büyük sermaye grubunun kendi beklenti ve talepleri doğrultusundaki çabaları -örneğin yeni hükümetin yapılanmasında etkin rol sahibi olmak, aşırı kârı güvenceye alacak politikaları egemen kılmak- gündeme gelir. Bu süreçte skandala dönüşen olaylar aslında önceden de bilinmektedir, fakat onları açığa vurmak ve hasımlara karşı kullanmak zamanı şimdi gelmiştir.
Tarihe Flick skandalı olarak geçen Almanya tarihinin en büyük skandalında, olayların üzerindeki sis perdesi 80-81 yıllarında dağılmaya başlamış; ama skandal ancak 82de hükümet değişikliğinden sonra patlamıştı. Skandalla ortaya çıkan en önemli gerçeklik; rüşvet kartelinin, iktidarda söz sahibi olan Alman tekellerine bağlı olduğu ve büyük sermayeye hizmet ederek, Bonn parlamentosundaki temel politik kararları ve tercihleri resmen satın aldığıdır. Buna 1982de Almanyadaki hükümet değişikliği de dahil.
Amerikan tarihinde cumhuriyetçilerin iktidarda bulundukarı Nixon döneminin sonunda yaşanan skandal, Amerikanın Vietnam savaşındaki yenilgisi çerçevesinde ortaya çıkmıştı. Bunu takip eden dönemlerde ise, skandallar tam da Reagan döneminin sonunda ve Bill Clinton döneminin başlangıcında, yani bir iktidar değişiminin arifesinde yaşanmıştı.
İspanyada, yıllarca iktidarda kalan Gonzalesin sosyal demokrat PSOE hükümeti döneminin hemen sonrasında ve yeni gerici hükümetin iktidara geldiği ilk günlerde, finans skandalları, ETAya karşı işkence ve katliamların örgütlendiği gizli polis ve devletin karanlık terör örgütlerinin üzerindeki sır perdesi de nihayet kalkmıştı.
İtalyan tarihindeki en sarsıcı skandallardan biri, 30 yıl iktidarda kalan Demokracia Christiana (DC) döneminin sonunda ortaya çıktı ve 20. yyın 2. yarısında yaşanan en büyük skandal olarak tarihe geçti. Temiz eller operasyonu ile başlayan süreçte, skandal düzen partilerinin yeniden şekillenmesine, hıristiyan demokratların tarih sahnesinden tamamen silinmesine neden olmuştu.
Almanyada satın alınabilirliğin tarihi
Almanyada Flick adı, politikanın her döneminde satın alınabilirliğin adıdır. Onun Alman politikasını etkilemesinin parasal koşulları, faşizm döneminde sağladığı muazzam servetinde yatıyor. Flick, Hitler faşizminin en önemli finansmanlarındandı. Tahminen 7-8 milyon marklık bağış yaparak Hitleri, katillerini ve katliamlarını destekledi. Bu kârlı yatırımlar için servet birikimini, Yahudi servetinin Almanlaştırılması, savaş tutsakları ve esir işçilerin sömürülmesi yoluyla sağladı. Asıl vurgunu ise silah üretiminden gerçekleştirdi.
Flick, Nürnberg Savaş Suçluları Mahkemesince 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ama daha 49 yılı gibi erken bir tarihte salıverildiğinde önemli bir servete sahipti. Milyonlarıyla bir yandan Daimler Benzi ve tüfek üretiminde önemli yer tutan Dynamit Nobeli satın almış, diğer yandan politikada karar yetkesi olan politikacılarla yakın ilişkiler kurmuştu. Özel sekreteri ve tekelin bazı üst düzey yöneticileri, aynı zamanda yeni kurulan gerici CDUnun (Rüşvetçi eski başbakan Helmut Kohlun partisi) kurucu üyeleriydiler. Almanyanın Bavyera eyaletinin büyük gerici partisi CSUya da maddi desteğini eksik etmiyordu. Karşılığını da görüyordu. Örneğin CDUlu Başbakan Adenauerin teşvikiyle, Vatandaş Cemiyeti (SV) kuruldu. SV, Almanyanın en eski ve büyük kara para aklama merkezi olarak işlev gördü, görüyor ve her zaman düzen partilerine, özellikle de CDU, CSU, FDPye politik çevrenin düzenlenmesi için parasal olarak hizmet etti, ediyor.
Flick, Daimler Benz hisselerinin %30unu Deutsche Banka satmasından sonra, parlamentodaki adamlarının başarılı çalışmaları sonucu, yüz milyonlarca marklık kazancın gelir vergisini ödemekten kurtuldu. Çünkü, iktidardaki SPD hükümetinin Ekonomi Bakanı, Flickin bu yatırımlarının, siyasi-ekonomik çerçevede özellikle teşvik edilmesini uygun görmüştü.
Kasım 81de Flickin bürosu merkezi savcılık tarafından vergi kaçakçılığı iddiasıyla basılınca, asıl bomba da o zaman patladı. Ele geçen bir bağış listesinde, eskisinden-yenisine federal ve eyalet hükümetlerinde görev yapan veya yapmış ekonomi bakanlarının, maliye bakanlarının, yüksek mevkilerdeki bir dizi politikacının ismi bulunuyordu. CDU, FDPnin sağ kanat politikacıları özellikle mükafatlandırılmıştı.
Yeni dönemin rüşvet olayları eski dönemin isimleri
99 yılında iki Thysen menejerine karşı sahtekarlıktan dava açılmıştı. Başlatılan soruşturmada ise, ardarda kara kasalar, örtülü ödenekler, vergi kaçakçılığı, kara para aklama, devletin en tepesine kadar rüşvet, iltimasçılık ekonomisi, satılmışlık, mafyalaşma ve bir dizi isim ortaya çıktı.
Bu skandalın anahtar figürü silah tüccarı Schreiberdi. Kanadada bulunan Schreiber Alman devletinin tutuklama kararı ile yakalanması üzerine açıklamalarda bulundu. Açıklamasında yer alan CDUya yaptığı milyonluk bağış (Suudi Arabistan ile yapılan panzer satışı ile ilgili), bugüne değin üstü örtülü gerçekleşen rüşvet ve yolsuzlukları bir ucundan su üstüne çıkardı. Böylece skandallar kamuoyunun gündemine girmiş oldu, CDU Başkanı Kohl ve Hazine Başkanı üzerinde basınç artmaya başladı.
99 yılının Aralık ayında Kohl, TV kameraları karşısında, aldığı bağışı kabul etmek zorunda kalmıştı. CDUnun resmi hesap numaralarının dışında, para dönüşümünü (kara para aklama!) resmi olmayan kasalardan sağladıklarını, bazı bağışların parti mali hesap defterine hiç işlenmediğini kabul etmek zorunda kaldı. Bu çok sayıda milyonluk bağışların (yani rüşvetin!) sahiplerinin kimlikleri ise, halen büyük bir sır olarak saklanmakta. Milyonlarca mark tutarındaki bağışlar (bankalara pek güvenmiyor olacaklar ki (!)), İsviçre semalarında, parklarda valizlerle, zarflarla elden ödenmiş.
Hesap numaraları üzerine tartışmalar sürerken, silah tüccarı Schreiberin; Tüm bildiklerimi anlatırsam cumhuriyeti havaya uçururum diyerek, ilişkilerinin CDU parti başkanı Schauble, Savunma Bakanı Rühe, CSU ve Bavyera Eyalet Başkanı Stoiber ile de olduğunu açıklaması, skandalın boyutunu biraz daha genişletti. Bu Schaubleyi parti başkanlığı koltuğundan etti.
Silahlanma ve rüşvet
Silah ticaretinin büyük tekeller tarafından yapıldığı biliniyor. Alman devleti politikalarıyla her dönemde büyük tekellerin ve silah satın alan ülkelerin çıkarlarının koruyucusu olmuştur. Örneğin Irakta kullanılan kimyasal gazlar Made in Germanydi ve Alman firmalarının kasalarına akan milyonları, Halepçe örneğinde olduğu gibi binlerce Kürt yaşamlarıyla ödeyeceklerdi.
Bu arada, CDU mali hesap defterinde yer alan tüfek üreticisi Heckmer Koch firmasının 40 bin marklık bağışının da, Türkiyeye HK 33 otomatik tüfek göndermesiyle bağlantılı olduğu sanılıyor.
Rüşvet skandalıyla iligili en çok tartışılan konu ise, Alman devletinin Suudi Arabistana sattığı panzer satışı ile ilgili. Suudi Arabistana panzer satışı parlamentoda onaylanmış ve sonuçta net bir hayır cevabı çıkmıştı. Ama buna rağmen Suudi Arabistana panzerler satıldı. Nasıl mı? İşte skandalla açığa çıkanlardan bazı örnekler:
Resmi dairelerle kurduğu iyi ilişkilerden dolayı, eski CSU parti genel başkanı ve eski Bavyera eyalet başkanı Straussun ailesi, 5 milyon mark ile mükafatlandırılıyor.
Savunma Bakanlığında görevli Devlet Sekreteri ve eski Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Pfahlsa (CSU), Suudi Arabistan ile silah tüccarı Schreiber arasında yapılan panzer ticareti 4 milyon mark kazandırdı.
Ekonomi Bakanlığında görevli, eski devlet sekreteri Riedel (CSU) ise, Kartel Dairesinin Daimler Benz ve MBBnin birleşmesine red kararını etkisiz kılan özel izni çıkararak, bu büyük birliğin gerçekleşmesinde adını duyurdu.
Diedi ve Pfahls, Avrupanın en pahalı silahlanma projesi Euro Fighter 2000in de en aktif savunucuları olarak tanınıyorlar. Proje, Daimlerin yan kuruluşu olan DASA tarafından gerçekleştiriliyor. O dönemin Savunma Bakanı Rühe, Euro Fighterların pahalıya çıktığını açıklaması üzerine, Daimler şefi Schrempp, Almanyadaki tüm işyerlerini kapatma tehditini savurmuş, silahlanma lobicileri Riedl, Pfahls ve Bayernli silah tüccarları, politik sahneye baskı yaparak projenin yaklaşan seçimlerden önce kabul edilmesini sağlamışlardı.
Aynı Savunma Bakanının, Fuchs ajan panzerlerinin Suudi Arabistana ihracatında Thysen tekeli tarafından 500 bin mark komisyonla ödüllendirilmiş olmasından dolayı, 96 yılında dokunulmazlığı kaldırılmıştı. Savcılık araştırması uzun sürdüğü gerekçesiyle, 97 Kasımında dokunulmazlığı geri verilmişti.
İlginçtir! Bu adı geçen şahısların hepsi şu an yurt dışına kaçmış bulunuyor.
Özelleştirme, yolsuzluk ve rüşvet
(Kohl ve Mitterand büyük rüşvetin içinde)
Doğu Alman Leuna rafinerisinin Elf Aquitaine-Thyssene satılması, bağış skandalının bir başka boyutunu ortaya çıkardı. Rafinerinin özelleştirilmesi sırasında Fransız kapitalisti Guelfi, Lichtensteindeki firması üzerinden bir Alman partisine 85 milyon komisyon ödendiğini, bunun Kohl ve Mitterandın bilgisi dahilinde olduğunu açıkladı. Ayrıca, Lichtenstein üzerinden CDU Hessen eyaletine, 1991-96 yılları arasında 9 milyon mark ödendiği, ödemenin, rafinerinin satışına karşı Almanyadaki muhalefetin kırılması nedeniyle yapıldığı ortaya çıktı. CDU Leuna işletmelerinin satışında yönlendirici görevini üstlenmişti.
Launa Rafinerisinin Elf tekeline satışı sırasında yolsuzluk yapıldığını araştıran Fransa ve Almanyadaki komisyon ise, satışı belgeleyen dosyaların ve bilgisayar kayıtlarının eksik veya silinmiş olduğunu gördü.
Başka bir özelleştirme ise, Haziran 98de demiryollarına ait 31 bin evin satışına ilişkin. Evleri satın alan bir çift, önce CDUya 3.4 milyon bağışta bulunmuş, ardından evlere sahip olmuştu. Hem de ihalede bu çiftten, 7.1 milyar mark daha fazla teklifte bulunanlar olduğu halde! Al gülüm, ver gülüm misali.
Kara para aklamanın adresi: Hessen CDU
90lı yıllarda CDUnun Frankfurttaki kasalarına 4 taksitle ödenen 12 milyon mark soruşturmasında, Eyalet Başkanı Koch tam bir utanmazlıkla, bu bağışların kaynağı hakkında her gün yeni bir senaryo üretiyor. Hatırlanacaktır; bu eyalette, CDU, yabancıların çifte vatandaşlık haklarına karşı büyük paralar ödeyerek bir kampanya yürütmüş, Koch ve partisi bu kampanya sayesinde seçimleri kazanmıştı. Bugün bu kampanyaların hangi paralarla ödenmiş olduğu artık bir bilmece değil.
İsviçrede yatan paraların miktarı her gün artıyor. En son bilinen 30 milyon markın yattığı hesap numaralarının Adenauer zamanında kurulan SV cemiyetine ait, paraların büyük kısmının ise 81 yılındaki o büyük skandalın sahibi Flick zamanından kalma olduğu ortaya çıktı.
Skandallarla kitleler nezdinde teşhir olan eski başbakan Kohl (tam 16 yıl aralıksız olarak başbakanlık yapmıştı!), partinin devlet kasalarına geri ödemesi gereken on milyonlarca marklık para cezasını yine sermaye çevrelerine etek açarak topluyor. Bu arada, açılan soruşturma sonucunda, o döneme ait olan devlet arşivlerinde bulunması gereken dosyaların kayıp olduğu ve bilgisayar kayıtlarının silindiği de ortaya çıktı.
Skandallar aslında sadece CDU ile sınırlı değil. Kuzey Ren Vesfalyanın SPDli Eyalet Başbakanının doğum günü partilerini ve yüzlerce özel seyahatini, West LB isimli banka tarafından ödenen milyonlarca markla yaptığı ortaya çıktı. Yatırım yapacakları yerlerle ilgili küçük sırların karşılığı olarak herhalde...
Skandalların ilk ortaya çıktığı günden beri sermayenin uşaklığını yapan medya, skandala adı karışan partiler üzerinde yazıp çizdi. Scheiberin ödediği 100 bin marklık bağışı CDU Başkanının mı yoksa CDU Hazine Başkanının mı aldığı skandaldaki en önemli sorunmuşcasına, rüşvet araştırma komisyonunun döne döne araştırdığı sorun, medyanın ise döne döne verdiği haber oldu. Ama tekeller ve bankaların rolü üzerine bir cümle bulmak bile zor.
Örneğin Suudi Arabistana panzer gönderilmesi döne döne yazılırken, Thysen tekelinin Almanyada politik çevreye bakım adı altında kendi kârlarını artırdığına değinmiyorlar bile. Silah tüccarı Schreiber sanki tek başına ticaret yapıyor ve Alman parti ve politikacılarına ödediği paraları kendi cebinden ödüyor. Onun Thysenin aracısı olduğu, bilinçli olarak es geçiliyor. Schreiber, gözaltında tutulduğu Kanadada, kendisinin ifadesiyle, büyük bir proje için bulunuyordu. Sözü edilen büyük proje, Kanadada Thysenin planladığı bir panzer firması olmasın sakın.
Her gün yeni kara kasalar çıkıyor, skandallar sürüyor. Flick skandalının 2, İtalyada temiz eller skandalının 3 yıl sürdüğü düşünülürse, Almanyada da bu skandalları örten perdenin aralanmaya devam edeceği ve krizin daha da derinleşeceği bilinmelidir.
Al gülüm ver gülüm parolasıyla işleyen rüşvet, örtülü ödenekler, valiz ticaretleri, sahtekarlık, satılmışlık vb., hiç de sadece Kohl hükümetine özgü değildir. Bunlar kapitalist sistemin doğasında vardır, onun işleyişinin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Çünkü kapitalizmde herşey metadır, herşeyin bir fiyatı vardır, herşey satın alınabilir.
Kapitalist dünyada büyüyen yolsuzluk ve rüşvet skandalları
Almanyadan Fransaya her yerde!..
Federal Almanyada, yolsuzlukların ardı arkasının kesilmediği bir yıl yaşandı. 1998 Ekim seçimlerine kadar 16 yıl boyunca ülkenin kaderini başbakan olarak elinde tutan Helmut Kohl, yasalara aykırı bağış aldığını çeşitli açıklamalarla kabul ederken bağışçıların adını vermemekte direndi...
Fransa da, en üst düzeyde düzensizliklerle boğuşmaya başladı. Jacques Chiractan önceki Devlet Başkanı François Mitterrandın büyük oğlu Jean-Christoph Mitterrand, geçen hafta sonunda, nüfuzunu kullanarak para aklama ve silah satışı işlerine karıştığı ve bu yolla kişisel çıkar sağladığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Mitterrandın sorgulanan 54 yaşındaki oğlu, 1988-1992 yılları arasındaki danışmanlık görevi sırasında kurduğu ilişkiler üzerinden özellikle Angolaya silah satışlarında komisyon almak ve bu arada kara para aklama işlemlerine karışmakla suçlanıyor.
Halkta mevcut sisteme güvensizlik ve tepki büyüyor
Almanyada Kohl Vakası ile birlikte patlak veren siyasi yolsuzlukları öncelemekle görevli Federal Meclis Araştırma Komisyonu Üyesi Christian Ströbele, bu tür gelişmelerin Batı demokrasilerini tehdit ettiğini söyledi. Cumhuriyetin sorularını yanıtlayan Yeşil milletvekili, yolsuzlukların halkı seçim sandığından uzaklaştırdığını da ileri sürdü. (...)
Yolsuzlukların demokrasiyi tehdit ettiği iddialarının gerçeği yansıttığını kabul eden Ströbele, Gittiğim çoğu toplantıda halkın güveninin sarsıldığını bizzat görüyorum. Halkta parlamenter demokrasiye karşı tepkinin büyüdüğünü, insanların artık sisteme sırt çevirdiğini ve seçimlere katılmadığını gözlüyorum. Biz şu an CDUnun yolsuzluğunu araştırıyoruz, ama toplum bu yolsuzlukları hiç ayırt etmeden tüm partilere ve siyasilere mal ediyor. Buna karşı alınması gereken tek bir önlem, suçlamaların tümüne açıklık getirip sonuçlar çıkararak insanların güvenini kazanmaktır diye konuştu. (...)
Almanyada yolsuzluk olaylarının sayısı yılda 100 bin
Öte yandan Almanyadaki yolsuzluk dalgasının sadece CDU bağış skandalı ve Helmut Kohl adı etrafında yürümediği, özellikle iş dünyasının rüşvet yardımıyla bürokrasinin altını oyabildiği kaydedildi. Federal Almanya Yolsuzlukla Mücadele Dairesi tarafından yapılan bir açıklamada, son yıllarda Alman devlet dairelerinde de yoğun rüşvet ve yolsuzluk olaylarının yaşandığına dikkat çekildi.
Uzmanlara göre, yolsuzluk olaylarının sayısı yılda 100 bin olurken bu nedenle ortaya çıkan toplumsal zarar da sadece inşaat sektöründe 10 milyar markı aştı. Zararın, daha çok usulsüz sözleşmeler nedeniyle devlet tarafından ödenen yüksek fiyatlardan ve devlet memurlarına ödenen rüşvetlerden kaynaklandığı belirtildi. (...)
Daire, son yıllarda yolsuzluk olaylarında belirgin bir artış gözüktüğünü açıkladı. Uzmanlar ise açıklanan rakamların buz dağının tepesi olduğunu belirttiler ve 1997 yılından bu yana tutulan istatistiklerin tüm yolsuzluk olaylarını yansıtmadığına dikkat çektiler. Dairenin yolsuzluk davalarının genelde yıllarca sürdüğünü ve davanın da ancak sonuçlanınca istatistiklere girebildiğini açıklayan uzmanlara göre bir başka sorun da, istatistiklerde yer alan rakamların sadece eyalet polis teşkilatlarından alınması ve savcılıkların devre dışında bırakılması. (...)
(Cumhuriyet/31 Aralık 00)
(Başlık ve arabaşlıklar tarafımızdan konulmuştur/Kızıl Bayrak)
Yolsuzlukla Mücadele Derneği Başkanı Schaupensteiner:
Sadece yüzde 5ini aydınlatabildik
1993 yılında kurulan Yolsuzlukla Mücadele Dairesinin başkanı Wolfgang Schaupensteiner , son yıllarda yolsuzluk olaylarının ortaya çıkmasının bir nedeninin, savcıların ve polislerin, daha önce asılsız olarak nitelendirilen ihbarları takip etmeye başlamaları olduğunu belirtti.
Schaupensteiner, yolsuzluğa karşı mücadelede en etkili kaynağın ihbarlar olduğunu vurgulayarak Araştırmalar gösteriyor ki, bu ihbarlar değerlendirildiğinde, müfettişlerimiz belki hiç ortaya çıkarılamayacak yolsuzluklar ortaya çıkarıyor dedi. Yolsuzlukların daha çok savcıların çabasıyla ortaya çıktığını belirten uzmanlar ise, siyasetin bu konuda yeterli çabayı göstermediği ve gerekli girişimlerde de bulunmadığına dikkat çektiler. Köln Üniversitesi öğretim üyelerinden sosyolog Erwin Scheuch , Federal Kriminal Dairesinin yolsuzluğa karşı daha etkin yasalar istemesine rağmen siyasetin hareketsiz kaldığını savundu.
Dünyadaki yolsuzlukları araştıran Uluslararası Saydamlık Örgütü Almanya Şubesi Başkanı Michael Wiehen de, siyasilerin yolsuzluğa karşı adımlar atamamasını eleştirerek Karga, karganın gözünü oymaz derken, devlet ihalelerinde usulsüzlüklerin ortaya çıkarılmasının, belgelerin dağınıklığı nedeniyle olanaksız olduğu vurgulandı. Uzmanlar, devletin yapısının da, yolsuzluk yapmayı kolaylaştırdığına dikkat çektiler. Devlet dairelerinde birçok yetkinin bir kişide toplanmasının yolsuzluğa neden olabileceğini de açıklayan Yolsuzlukla Mücadele Dairesi Başkanı Schaupensteiner, Dairelerde klasik bir zayıf nokta, alım ve ihale yetkisinin bir kişide olmasında. Çoğu zaman bir kişi giren malları kontrol ediyor ve fatura çıkarıyor. Bu yetki para basma yetkisi ne ulaşabilir. Bunlar tek tük kara koyunlar değil, bir sürü. Biz, yolsuzluk olaylarının sadece yüzde 5ini aydınlatabiliyoruz şeklinde konuştu.
Yolsuzluk araştırmalarında bir başka olumsuz faktörün yolsuzluk mağdurlarının belli olmaması olduğunu belirten savcı Wolfgang Schaupensteiner, Yolsuzlukta savcılığa başvuracak kurbanlar yok. Bu tür olaylarda rüşvet veren de rüşvet alan da kârlı çıkıyor. Ortaya çıkan zarar, müşteriler veya devlet dairesi söz konusu ise vatandaş tarafından karşılanıyor. Fiyatlar rüşvet nedeniyle yüksek olduğu için de müşteri ve vatandaş gereğinden fazla fatura ödüyor dedi.
Yolsuzluk faillerinin ortaya çıkarılmasının bir başka nedeninin de, rüşvet verenlerin çoğu zaman büyük şirketler ve rüşvet alanların devlet dairelerinde üst yönetimin olduğuna dikkat çeken Schaupensteiner, Suç işleme sanatını iyi beceren, çok zeki insanlarla karşı karşıyayız. Kimin karar verme yetkisi varsa ona rüşvet veriyorlar, dairenin kapıcısına değil dedi. (...)
(Cumhuriyet/31 Aralık 00)
|