ARSIVANA SAYFA
 
13 Ocak '01
SAYI: 02
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Direnişi emekçiler cephesinden büyütelim
"Psikolojik savaş"ın söz kurmaylığına soyunanlar katliamdan askeri kurmay kadar sorumludurlar
Dışarıda direnişi örgütlemekk acil ve ertelenemez bir görevdir
Katliamın bilançosu katliamı belgeliyor
İMF programının faturasını kapitalistler ödesin
"Beyaz Enerji Operasyonu"nun gösterdikleri
Sermaye patronları Türkiye'yi açık köle pazarına çevirmek istiyorlar
Sınıf hareketi
Bir fabrikadaki işçilerin katliama tepkileri!
Güney Kürdistan'da işgale son!
Balkan sendromu
Gençlik hareketinde yükselme eğilimi, görev ve sorumluluklar
Katliam ve direniş/2
Devlet solundan katliama onay
Katliam, direniş ve soysuzluk...
Gençlik
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/2
Zindan direnişine yurt dışı desteği
Taş köprü ve kızıl düş!
Ölüm orucu direnişçilerinden mektup
Yaşamı ölümüne savnmak!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Sendromlar zincirine yeni bir halka:

“Balkan sendromu”

ABD emperyalizminin Vietnam’da yaşadığı utanç verici yenilginin ardından, Vietnam halkına karşı yürütülen kirli savaşta kullanılan Amerikan askerlerinin yaşadığı psikolojik hastalıklar “Vietnam Sendromu” olarak tanımlandı. Daha sonra değişik tarihlerde başka sendromlar da yaşandı. Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşta kullanılan askerlerin yaşadıkları “Kürdistan Sendromu” bunun bizim coğrafyamızda yaşanan örneği. Bu sendromların en dikkat çekici yanı, emperyalist işgallere ve kirli savaşa katılan ordu mensuplarında, daha çok da rütbesiz askerler arasında ortaya çıkmasıdır.

Son olarak Balkanlar’a emperyalist müdahalede yaşanan “Balkan Sendromu” ise daha değişik ve son derece iğrenç bir örnek durumunda. Seyreltilmiş uranyum kaplı katliam silahları sadece saldırılan ülkenin halklarını değil, kullanan askerleri de etkilediği için, savaşa katılan askerler kansere yakalanarak ardarda ölmeye başladılar.

Saldırganlar bir piyon gibi kullandıklarıaskerlerin
yaşamını da hiçe sayıyorlar

Emperyalist haydutluk Sovyetler’deki çöküşün ardından, “yeni dünya düzeni” adı altında, kendisini dünyanın tek hakimi ilan etti. Başını ABD emperyalizminin çektiği NATO ülkeleri, kendi sömürgeci çıkarlarına ters düşen devletlere tahammül edememekte, kimi zaman BM’yi de kullanarak en ileri teknoloji ürünü silahlarla halkları vahşi bir şekilde katletmektedirler. Üstelik, bu iğrenç katliamlarını “demokrasiye dönüş”, “barış”, “istikrarı sağlama” vb. adı altında yapmaktadırlar. Bu sayede “uygar ve demokratik” ülkelerin gençleri profesyonel katillerden oluşan NATO generallerinin emri altında birer kiralık katil haline getiriliyorlar. Ve bu yıkım saldırıları birer övünç kaynağı olarak dünya kamuoyuna yutturulmaya çalışılıyor.

Saldırıya uğrayan ülkeleri (Vietnam, Irak, Yugoslavya vb.) yakıp yıkmak, kimyasal silahlarla halkları ve doğayı zehirlemek işin bir yanı. Bu vahşetleri uygulayan askerlerin bir süre sonra hastalanmaları ya da ölmeleri ise işin diğer yanını oluşturuyor. Savaş sürdüğünde sesini çıkarmayan (ilerici sol kesimler dışında), emperyalist saldırganlığı alkışlayan bu ülke kamuoyları, işin ucu kendilerine dokununca feryadı basıyorlar. Kuşkusuz bu tepki, nasıl gündeme geldiğinden bağımsız olarak, NATO’nun katliamcı yüzünü teşhir etmesi açısından yine de olumludur.

Son günlerde medyada “Balkan Sendromu” sıkça gündeme geliyor. İtalya’da 6, Belçika’da 5, Hollanda’da 2, Portekiz ve Çek Cumhuriyeti’nde ise 1’er askerin kan ve cilt kanserinden ölmesi ve bu sayının her geçen gün artması, emperyalistlerin Yugoslavya saldırısını yeniden gündeme getirdi. Askerlerin ölümünü örtbas etmeye çalışan emperyalistler, tepkilerin artması karşısında gerçeğin araştırılacağını açıklamak zorunda kaldılar. En çok askerin öldüğü İtalya’da oğlu ölen bir babanın sözleri, NATO ülkelerinin ikiyüzlülüklerini somut olarak ortaya koyuyor: “Ordu tedavi masraflarından kurtulmak için askeriyeden uzaklaştırdı. Sanki hiçbir şeyden haberdar değilmiş gibi bir tutum sergiledi.” Ayrıca oğullarının ölümünü kamuoyundan gizlenmesi için ana-babaya baskı yapıyorlar.
(Evrensel, 5 Ocak ‘01)

Bu gelişmeler dünya kamuoyu tarafından ve basında tartışılırken ve olay koca bir skandala dönüşmüşken, ABD’den gelen açıklama, kansere neden olan inceltilmiş uranyumu kullanmaya devam edecekleri yönündeydi. Elbette bu açıklama şaşırtıcı değildi. Dünya üzerindeki egemenliği, yakıp yıkmalar ve katliamlar üzerine kurulu bir emperyalist haydutun insan yaşamına önem vermesi şaşırtıcı olurdu.

Sermaye medyası emperyalist saldırganlığın hizmetinde

ABD ve NATO haydutları ne zaman bir yıkım saldırısı gerçekleştirseler, tekelci medya kurumları en az generaller kadar aktif bir çaba içerisine giriyorlar. Atılan füzelerin, bombaların altında can veren onbinlerce insan onları ilgilendirmiyor. Onları ilgilendiren tek şey, emperyalist efendilerine hizmet etmek, silah tekellerinin yeni füzelerinin reklamlarını yapmaktır. Dahası, bu barbarlığı desteklerken, insanlıkla alay edercesine, demokrasi, insan hakları, uluslararası hukuk kuralları gibi demagojilerle kendi aşağılık rollerini gizlemeye çalışıyorlar.

Irak ve Yugoslav halkları üzerine inceltilmiş uranyum kaplı bombalar atılırken, bu kirli medya, bu silahların patladıktan sonra toprakta ve suda kalıcı kirlenme yarattığını ve yaptığı tahribat dışında yıllarca sürecek bir ölümcül etki bırakacağını gizlediler. Bu silahları kullanan askerler kanserden öldüğüne göre, saldırıya maruz kalanlar ne durumdalar acaba? Şimdi bile kirli medya sorunun bu yönüyle ilgilenmemektedir. Onbinlerce Iraklı, Bosna-Hersekli ya da Yugoslav ölebilir. Bu haber değeri bile taşımaz. Sadece Yugoslavya’ya atılan bomba sayısının resmi açıklamalara göre 31 bin olduğu göz önüne alınırsa, olayın yıkıcı boyutu tahmin edilebilir.

İşçi sınıfı ve emekçi halklar, emperyalizm ve işbirlikçileriyle hesaplaşırken, yaşanan vahşetlerin hesabını sorarken, eli kanlı medyayı da unutmayacaktır elbette.





Katil devlet ve suç ortağı kontra medya
yurtdışında protesto edildi...

Frankfurt’ta coşkulu miting

Sermayenin faşist diktatörlüğünün 19 Aralık’ta hapishanelerde gerçekleştirdiği katliam, Türkiye’de olduğu gibi yurtdışında da yoğun protestolara yolaçtı. Bir öfke patlaması biçiminde ortaya konulan bu protestoların yöneldiği hedeflerden biri de, faşist devletin bu kanlı operasyonunu alkışlayan, dahası bir psikolojik savaş gibi sunan Hürriyet, Milliyet, Sabah, Türkiye vb. sermaye uşağı basın organları oldu.

Devrimci Tutsaklarla Dayanışma Komitesi (DETUDAK) olarak, yurtdışındaki işçi ve emekçilerin, ilerici, demokrat ve anti–faşistlerin katliama ve katliamın dolaysız suç ortağı Türk burjuva basını ve medyasına dönük öfke ve hoşnutsuzluğunu eylemli bir tepki halinde ortaya koyma kararı aldık. Bu çerçevede 6 Ocak tarihinde Almanya’nın Frankfurt kentine bağlı Neu-Isenburg/Zepelinheim’deki Hürriyet ve Milliyet matbaasının önünde bir protesto mitingi gerçekleştirdik. Almanya’nın hemen tüm bölgelerinden bir katılımın sağlandığı bu protesto mitingine 3 bin civarında bir kitle katıldı.

Hürriyet ve Milliyet’in ve onların şahsında sermaye basınının teşhir ve protesto edildiği bu miting, hapishanelerdeki katliamı protesto amacıyla yurtdışında örgütlediğimiz en coşkulu miting oldu. Mitinge başından sonuna dek militan bir ruh hakimdi. Mitinge katılan kitlenin öfkesi doruktaydı. Tümünün yüzü Hürriyet ve Milliyet matbaasına dönüktü ve hep bir ağızdan “Katil medya!” diye haykırdılar. Her defasında havaya kaldırılan binlerce sıkılı yumruk sınırsız bir öfke yumağına dönüşüyor ve katliamın suç ortağı kirli Türk basınının suratına iniyordu. Bu durum mitingin bitimine dek sürdü.

Mitingde DETUDAK adına anlamlı bir konuşma yapıldı. 19 Aralık katliamının teşhir ve protesto edildiği, devrimci tutsakların hayranlık uyandıran direnişlerinin selamlandığı ve bu direnişle dayanışmanın daha da yükseltilmesi çağrısının yapıldığı bu konuşma, kitle tarafından büyük bir heyecanla karşılandı. Mitingde ayrıca katliam sırasında Türkiye’de bulunmuş ve ardından devrimci tutsakların konuldukları hücre tipi hapishaneleri ziyaret eden iki kişi daha konuştu. Bu konuşmacılar kısaca F tipi hapishanelerdeki son durumu ve izlenimlerini anlattılar, ziyaret ettikleri devrimci tutsakların mesajlarını aktardılar. Bu konuşmalar “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Yaşasın zindan direnişimiz!” sloganlarıyla karşılandı.

Mitingin sonuna doğru DETUDAK’ın Türk burjuva basının yalanlarını ve katliamın suç ortaklığını dile getiren açıklaması okundu ve bir haftalık boykot kararı açıklandı. Ayrıca bu tepkinin bir ifadesi olarak miting alanına getirilen çok sayıda Hürriyet gazetesi yakıldı.

Devrim ve sosyalizm davasında şehit düşen devrimciler için bir dakikalık saygı duruşunun da yapıldığı protesto mitingi, öfkeli sloganlar eşliğinde gerçekleştirilen yürüyüşle sona erdi.

TKİP Taraftarları/Frankfurt