ARSIVANA SAYFA
 
13 Ocak '01
SAYI: 02
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Direnişi emekçiler cephesinden büyütelim
"Psikolojik savaş"ın söz kurmaylığına soyunanlar katliamdan askeri kurmay kadar sorumludurlar
Dışarıda direnişi örgütlemekk acil ve ertelenemez bir görevdir
Katliamın bilançosu katliamı belgeliyor
İMF programının faturasını kapitalistler ödesin
"Beyaz Enerji Operasyonu"nun gösterdikleri
Sermaye patronları Türkiye'yi açık köle pazarına çevirmek istiyorlar
Sınıf hareketi
Bir fabrikadaki işçilerin katliama tepkileri!
Güney Kürdistan'da işgale son!
Balkan sendromu
Gençlik hareketinde yükselme eğilimi, görev ve sorumluluklar
Katliam ve direniş/2
Devlet solundan katliama onay
Katliam, direniş ve soysuzluk...
Gençlik
Tutsak temsilcileri ile heyetler arasında yapılan görüşmeler/2
Zindan direnişine yurt dışı desteği
Taş köprü ve kızıl düş!
Ölüm orucu direnişçilerinden mektup
Yaşamı ölümüne savunmak!
Mücadele Postası


Bu sayının
PDF formatını download
etmek için tıklayın



 
 

Arsızlıkta ve küstahlıkta sınır tanımıyorlar...

Sermaye patronları Türkiye’yi
açık köle pazarına çevirmek istiyorlar

İMF-TÜSİAD yıkım saldırısının emekçilere faturası her geçen gün artarken, emperyalistlere uşaklıkta sınır tanımayan Ecevit hükümeti, efendilerine verdiği yeni niyet mektuplarıyla işçi sınıfı ve emekçilerin kazanımlarını sıfırlamak amacındadır.

19 Aralık cezaevleri katliamıyla emperyalist ağababalarına güvence veren sermaye düzeni ödülünü hemen aldı. Emekçilerin yağmalanan emekleriyle geriye katlanarak ödenecek olan milyarlarca dolar, leş kargalarının kasalarına aktı. Devrimci tutsaklara dönük vahşetle aynı günde başlayan dışarıyı terörize etme saldırıları, İMF reçetelerini sorunsuz olarak yaşama geçirme planının bir parçası olarak gündeme geldi. Ancak, devrimci tutsakların kahramanca direniş çizgisi emekçiler tarafından da kuşanılırsa, gerici faşist hükümetin alçakça planı ters tepecektir.

Faşizmin kanlı ve karanlık yüzü işçi ve emekçilere gösterilmişken, hücre karşıtı eylemler ile işçi ve emekçilerin hak alma eylemleri devlet terörüne maruz kalmışken, sermaye kodamanları ortaya çıkarak yeni isteklerini gündeme getirdiler. TİSK üzerinden gündeme getirilen yeni istekler, uluslararası rekabet için gerekliymiş. Sermaye dünya pazarına açılıp yağmadan aldığı payı daha da büyütme peşinde. Bu hedefe ulaşmak için de işçi sınıfını uysal köleler, sadece patronların kârını büyütmek için yaşayan yaratıklar haline getirmek istiyorlar.

Karşılarında güçlü bir direniş görmeyince azıtıyorlar

Son iki yılda sermaye düzeninin saldırılarının nasıl acımasızlıkla hayata geçirildiği, medyanın aşağılık katkıları ve devletin kolluk güçlerinin terörü eşliğinde işçi sınıfının birçok hak ve kazanımının nasıl gaspedildiği bilinmektedir. Gelir dağılımındaki uçurum derinleştiği, toplumsal patlama tehlikesinin gitgide büyüdüğü burjuva kesimlerce bile dile getirilmektedir. İşçi sınıfı mücadele isteğine ve bu potansiyele fazlasıyla sahip olmasına rağmen, saldırılar püskürtülememiş, sermayenin korkusu olan toplumsal patlamanın fitili henüz ateşlenmemiştir. Bunda işçi sınıfının henüz öncü partisiyle buluşamamasının, taban örgütlülüğünden yoksun olmasının ve sendika bürokrasisinin ihanetinin büyük etkisi olmuştur. Ancak sistem toplumsal patlama dinamiklerini gittikçe biriktiriyor . Fitilin ne zaman ateşleneceği hiç belli olmaz.

Bu gerçeğin farkında olan kapitalistler, verili durumdan elden geldiğince yararlanıp, ülkeyi açık köle pazarına dönüştürmek istiyorlar. Bu istekleri kendi sonlarını getirecek olsa bile. Zira sermaye, daha çok sömürü için kendi sonunu hazırlamaya mahkumdur.

TİSK’in açıklamasına göre, sermaye patronlarının talepleri şöyle sıralanıyor:
1. Ücretler düşürülsün
2. Hafta sonu tatili kaldırılsın
3. Çalışma saatleri arttırılsın
(Cumhuriyet , 1 Ocak 2001)

Bu istekler patronlar arasında yapılan bir araştırmada dile getirilmiş. Ücretlerin düşürülmesi talebi birinci sırada yer aldığına göre, demek ki patronlar çok yüksek ücret ödemektedirler (!) Rakamların diliyle; dört kişilik bir ailenin aylık gideri 600 milyon TL Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı ise 200 milyon TL Asgari ücrete gelince sadece 102 milyon TL Beş milyon çalışan asgari ücret alıyor. Bu tablo yorum gerektirmiyor.

İkinci talep, hafta sonu tatilinin kaldırılması... Hafta sonu tatili işçilerin neyine? Öyle ya, işçiler sadece kapitalistlerin kârları artsın diye yaşamalılar. Bunun için dinlenmeye, eğlenmeye, gezmeye, kültürel ve sanatsal etkinliklere katılmaya, siyasal faaliyetlerde bulunmaya vs. ne gerek var? Ertesi gün çalışabilmek için ayakta kalacak kadar midelerine bir şeyler doldurmaları yeterlidir. Ancak o zaman “uygar” kapitalistlerin gönlü hoş olur. Daha çok güçlenir, daha çok sefahat içinde yaşarlar. Sermayelerine yeni trilyonlar ekleyip, uluslararası rekabet güçlerini artırırlar. Kaldı ki, işsizliğin çığ gibi büyümesi, işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve bunun sonucu ücretlerin düşük olması, zaten işçilerin hafta sonları ve geceleri de çalışmasını zorunlu hale getirmiştir. Dolayısıyla ne dinlenmeye, ne eğlenmeye, kültürel-sosyal faaliyetlere katılmaya zamanları ve ne de paraları yetmektedir. Ama yasada hafta sonunun tatil olması “vatanperver patronları” çok rahatsız etmektedir. Zira işçiler yılda 52 gün oturmakta, bu nedenle “ulusal” ekonomi büyük zarara uğramaktadır (!)

Üçüncü talebe gelince, çalışma saatlerinin artırılması isteniyor. Nasıl olsa bir işçinin günde 12-13 saat çalıştığı için öldüğü görülmemiştir. O halde 8 saatlik işgünü de ne oluyor? Patronlar milyonlarca işçinin fiili olarak 12-14 saat, hatta bazen 16 saat çalıştığını, sefalet ücretlerinden dolayı çok sayıda işçinin çoğu zaman gönüllü mesailer yaptığını elbette bilirler de. Onları asıl rahatsız eden, ek mesai yapan işçilerin ücretlerinin 140-150 milyon TL civarında olmasıdır. Bu da ancak günde 12-13 saat çalışarak elde edilebiliyor. İşte kapitalistlerin isyanı buradan kaynaklanıyor. Mesela işçiler neden günde 12 saat çalışıp 102 milyon TL aylık almasınlar? 102 milyon TL ücret nelerine yetmiyor?

Gelinen nokta, burjuvazinin arsızlıkta ve küstahlıkta sınır tanımadığının çarpıcı bir örneğidir. Bu talepler işçi sınıfıyla, emekçilerle alay edildiğinin açık bir göstergesidir. İşçi sınıfı bu asalaklara haddini bildirmediği sürece de icraatlarından vazgeçmeyecekleri aşikardır.

Devleti kontralaşmış, siyasetçisi, bürokratı çürümüş, rüşvet ve kara parayla beslenen, hukuku cüppeli katillerin elinde, sermayesi rantçı, vahşi sömürüyü dayatan, medyasının kalemlerinden kan ve irin damlayanların sultasında olan bir düzenin, emekçilere kölelikten başka bir şey dayatması beklenemez.

İşçi sınıfı ve emekçilerin bu çürümüş düzeni yıkıp özgürleşmekten başka bir yolu kalmamıştır.




Beyaz uyutma operasyonu

Umur Talu/Milliyet/10 Ocak ‘01

Bu kadar çok yalanın, ikiyüzlülüğün, gönülden ya da zoraki, ama bu denli pespayece sahnelendiği bir memlekette "gerçeğin peşine düşmek" mümkün müdür?

Toplumsal sahnenin neredeyse tüm önde gelen aktörleri, yalan söylüyor, rol yapıyor, oyundan oyuna geçip bir önceki pozisyonuna dahi sadık kalamıyor.

Hiçbir "gerçeğin" peşine düşmemiş, düşememiş bir başbakanın önceki günkü celallenişi "gerçek" adına herhangi bir umut verebilir mi?
. . .

Susurluk neydi, cezaevlerinde ne oldu, bankalar işinin aslı astarı nedir, Beyaz Enerji operasyonunu kim düğmeledi gibi "karmaşık" ve gölgeli meselelerden söz etmeyeceğim.

Çok basit bir örnek!
Herhangi bir yorum, fikir, saf, ideoloji, cephe, gizli bilgi ya da belge filan da gerektirmiyor.

Bizzat devletin kendi hesaplamasının, bizzat devletin kendi yönteminin, bizzat devletin kendi rakamının, üstelik açık ve seçik de olduğu halde, bu ülkede nasıl perdelendiğine dair bir örnek.

Sanki öyle bir yalan ve dolan ittifakı var ki, herkesin ruhuna işlemiş.
. . .

Pazar günü de "tekrar" yazmıştım; şimdi de "tekrar" yazıyorum:
"Açıklanan ve 40'ın altına düştüğü için bayram yapılan enflasyon oranı gerçek enflasyon oranı değildir."

Hiçbir iktisatçı, hiçbir istatistikçi ve bunları haber yapan, yorumlayan hiç kimse, eğer kafayı yememişse ve kafayı yedirmek üzere yemin etmemişse, ona "gerçek enflasyon oranı" demez.
. . .

Yüzde 39'a indi" denilen "Devlet İstatistik Enstitüsü Tüketici Fiyatları Endeksi Değişimi", sadece aralık aylarının karşılaştırmasıdır.

Eğer sadece aralık aylarında yaşıyorsanız, sadece aralık aylarında alışveriş yapıyor, yiyor, içiyor, giyiniyor, barınıyor, yola çıkıyor, işe gidiyorsanız mesele yok!

Ama bir yılın bütününde yaşıyorsanız, her gün insansanız, her gün tüketiciyseniz, her gün ihtiyaçlarınızı gidermeye, geçinmeye çalışıyorsanız, o "enflasyon" koca bir yalandır.

Devletin aynı enstitüsü aynı endeksi bir de 12 aylık ortalamalara göre enflasyon hesabı çıkarır.

"Gerçek enflasyon" işte odur.
. . .

Aralık hesabı sadece fiyatlar genel seviyesinin iki yılın son ayları itibariyle nereden nereye geldiğine bakar.

12 aylık ortalama ise, yıl boyu sizin nasıl bir fiyatlar seviyesiyle yaşadığınıza yahut yaşamaya çalıştığınıza.

"Aralık yalanı"na göre enflasyonun yüzde 68.8'den 39'a düştüğü söylendi ve kabullenildi.

Oysa, "gerçek enflasyon" yüzde 64.9'dan sadece yüzde 54.9'a düştü.
39 sadece bir önceki aralık ile son aralık ayı arasındaki farktır.
Oysa, 54.9, bir önceki yıl her gün, her an yaşadığınız fiyat seviyesi ile 2000'de her gün, her an yüz yüze geldiğiniz fiyatların farkıdır.
Nerede 39, nerede 54.9!
. . .

Bu iki hesaplama bazen yakın sonuçlar verir, bazen biri yüksek olur, bazen diğeri.

Nitekim son altı yılda üç kez "gerçek enflasyon" aralık karşılaştırmasının üstünde yer almış, iki kez tersi olmuş, bir kez de hemen hemen başa baş çıkmıştı.

Ama aralarındaki sapma ilk kez bu kadar yüksek oldu; 16 puanlık ya da yüzde 11.4'lük bir fark oluştu.
. . .

Ne balina, ne beyaz enerji, ne fırtına, ne başkası...

Bu aslında en büyük soygun!

Geliri "yüzde 39 yalanı"na ve onun devamına göre belirlenenlerden, yıl içinde fiyatlarını ve gelirlerini yüzde 55'e uyumlu artıranlara (buna devlet de dahil) müthiş bir kaynak aktarımıdır bu.
Şimdi oturup kendi durumunuzu gözden geçirebilirsiniz.
. . .

Bu saptırmacaya "gizleme", hatta "yalan" demek dahi zor. Çünkü rakamlar, çünkü tanımlar, çünkü mantık ortada.

Büyük bir kandırmaca var ve en aklı başında gözükenler dahi sessiz.
Sessizlik de "beyaz uyutma operasyonu"na "yardım ve yataklık"!