HADEP 4. Olağan Büyük Kongresi yapıldı. Demokrasi, Birlik ve Değişim sloganıyla yapılan Kongreye onbinlerce kişi katıldı. Genel Başkanlıka Murat Bozlak seçilirken, sayıları 50den 60a çıkarılan parti meclisi üyeleri, farklı siyasal yelpazeden insanlardan oluşturuldu.
Kongre, sürece ilişkin siyasal tutum ve kararların tartışıldığı bir platformdan çok bir şöleni andırıyordu. Öyle ki, daha önce Kongrenin gündemlerinden biri olan programa yönelik değişiklik konusu, zaman darlığı nedeniyle gündemden çıkarılmış, halk oyunları gösterileri ile konserler ise dahil edilmişti. Anlaşılan o ki, Kongre HADEPin yaşadığı değişimin güçlü bir tarzda duyurulmasını amaçlıyordu. HADEPin siyasal çizgisi uzun süredir zaten teslimiyete dayalı barış ve demokratik cumhuriyet programıydı. Bu nedenle program değişikliği fiili olan bu durumun resmileştirilmesinden başka bir anlam taşımıyordu. Sorun HADEPin yaşadığı değişimin güçlü bir biçimde duyurulması ve bu yolla sermaye devletine mesaj verilmesiydi. Bu nedenle Kongre programı baştan aşağı bir şölen havasında örgütlenmişti.
Kongre salonunun dışına ve içine asılan pankartlarla da değişim gösterilmeye çalışılıyordu. Ne inkar ne ayrılık, demokratik cumhuriyet!, Türkiyeyi 21. yüzyıla taşıyacağız! gibi... Ancak bu değişimin ne kazandırdığı, Kongre süresince yaşanan çeşitli olaylar şahsında kendisini gösteriyordu. Örneğin AP milletvekili Feleknaz Ucanın Kürtçe yapmak istediği konuşma polislerce engellendi.
Kongre salonu ışık gösterileri, konserler ve halk oyunlarıyla tam bir şölen alanına çevrilirken, katılan onbinlerce insan yapılan konuşma ve alınan kararlara ilgisizdi. Kongre salonunda coşkunun en üst düzeye çıktığı anlar, konserler oldu. Bunun dışında sloganlara katılım ve politik canlılık oldukça zayıftı. Dışarıdaki kitle zaman zaman belli bir politik coşku düzeyi yakalasa da, ağırlıkla halay çekmeyi tercih etti.
Kongrede yapılan konuşmalarda, değişimin yanında Türkiyelileşme vurgusu özel bir tarzda yapıldı. HADEPin artık bir Kürt partisi değil, Türkiyedeki tüm insanları kapsayan bir parti olacağının altı sık sık çizildi. HADEP, artık bir Türkiye partisi idi ve Türkiyeyi 21. yya taşıyacak tek partiydi.
Onbinlerce insanın katılımı, Kürt halkının geçmiş mücadelesinin bugüne bıraktığı bir birikimi ifade etmektedir. Ancak HADEP, onbinlerce insanı Kongreye taşıyarak, sermaye devletine kendisinin yok sayılarak bölgeye yönelik açılımlar yapılamayacağını, halkı denetimi altında tuttuğu mesajını vermiştir. HADEP, değişimde ne kadar samimi olduğunu ve bu samimiyete uygun biçimde davrandığını göstermiştir. Samimiyet, Kürt halkının devrimci dinamiklerinin tahrip edilmesinde sürdürülen politikalardaki ısrar konusundadır. Bu politikaların Kürt halkı bünyesinde kazandığı başarının göstergesi ise, Kongreye bir şenlik havası içerisinde taşınan onbinler olmuştur.
HADEP Kongreyle, düzen için kabul edilebilir bir parti olduğunu göstermiş, Kongrenin örgütlenmesi de buna uygun bir tarzda gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, Kongrede sergilenen tutumun düzen cephesinden ödüllendirilmesi HADEPin beklentisiydi. Ancak böyle olmadı. Düzen medyası, Kongrede Öcalan lehine atılan sloganların yanısıra, salona asılan bayrağın biçiminden Kürtçe yapılan konuşmalara kadar bir yığın malzemeyle HADEPte herhangi bir değişimin olmadığı propagandasına girişti. HADEPin böyle giderse barış adımlarını baltalayacağı, ABye girişin önünü tıkayacağı, hatta Öcalanın asılmasına etkide bulunacağı ifade edilerek, açık tehditler savruldu.
Elbette bu, düzenin alışılageldik politik tutumunun bir parçasıdır. Sermaye iktidarının HADEPe olan güveni tamdır. Ancak, güvenilmeyen Kürt halkının devrimci dinamikleridir, bu dinamiklerin teslimiyet platformuna sığdırılamamasından korkulmaktadır. Tam da bu nedenle kayıtsız şartsız teslimiyet dayatılmaktadır. Verilen her ödünü bir diğeri izlemekte, dipsiz bir teslimiyet süreci sistematik bir biçimde örülmektedir. HADEPin değişmediği propaganda edilirken, aslında bu kayıtsız şartsız teslimiyet sürecinin tamamlanması güvencelenmeye çalışılmaktadır.
Teslimiyet sürecinde Kürt halkının ağzına bir parmak bal sürmek de mümkündür. Ama sermaye devleti bunun bir taviz olarak algılanmasını istememektedir. Eğer göstermelik bir adım atılacaksa, bu sermaye devletinin Kürt halkına bir lütfu olarak anlaşılmalı ve teslimiyeti derinleştirmeye hizmet etmelidir. Bu da ancak Kürt halkının mücadele dinamiklerinin ezilmesiyle, yeniden düzen dışına çıkma imkanlarının en aza indirilmesiyle mümkün olacaktır. Eğer bu koşullar elde edilmeden göstermelik adımlar atılırsa, Kürt halk kitleleri tarafından bu mücadelenin bir kazanımı olarak görülebilecek ve çözümün mücadeleden geçtiği bilinci canlılığını koruyacaktır.
HADEP Kongresi, Kürt halk kitlelerinin teslimiyet platformunun arkasından halihazırda sürüklenebildiği gerçeğini bir kez daha göstermiştir. Tam da bu nedenle sermaye devleti, düzen medyası aracılığıyla sürdürdüğü HADEP değişmedi propagandasının hemen ardından, resmi ağızlarından Kürtçe televizyon için adımların atılabileceği mesajını vermiştir. MİT müsteşarının HADEP Kongresini izleyen günlerde burjuva medyanın önemli temsilcilerini toparlayarak yaptığı açıklamalar bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bu açıklamalar, düzenin resmi politikasının yalın bir ifadesidir. Düzenin teslimiyet sürecindeki sistematik tutumu da böylece bir kez daha sergilenmiştir.
MİT müsteşarı yaptığı açıklamalarda, Öcalanı kullandıkları gibi Kürtçe TVnin de kullanılması gerektiğini söylemektedir. Devlet eliyle yapılacak Kürtçe yayın ile Medya TV etkisizleştirilecek, böylece Kürt halkı düzen tarafından kazanılacaktır. Müsteşar daha sonra sözü PKK ve HADEPe getirmekte, PKKnin bir intifada hazırlığı içerisinde olduğunu, silahlı güçlerini bu nedenle koruduğunu, demokratik cumhuriyet isteniyorsa silahların tamamen bırakılması gerektiğini söylemektedir. Ve HADEPin de bir Türkiye partisi olması gerektiğini eklemektedir. Bu sözler aynı zamanda HADEPin nasıl da düzen tarafından çizilen teslimiyet planına uygun hareket etmekte olduğunun göstergesidir.
MİT müsteşarının açıklamaları aynı zamanda, Kongresiyle gerçekte iyi bir sınav veren HADEPe verilmiş bir karşılık anlamına da geliyor. Ancak düzen temsilcileri bunu yaparken oldukça dikkatli davranıyorlar. Kürtçe TV derken tehditi de elden bırakmıyorlar. Ecevitin müsteşarın açıklamalarına ilişkin söyledikleri de bunun bir parçasıdır. Ecevit MİT müsteşarının söylediklerine sahip çıktıktan sonra sözü HADEP Kongresine getiriyor ve hala varlığını koruyan tehlikelere vurgu yapıyor.
HADEP Kongresi teslimiyet platformunun teslimiyetteki samimiyetini gösterirken, düzen cephesinin de bu yönde atacağı adımları kolaylaştırmıştır. Önümüzdeki dönemde rejimin, Kürt halkı üzerinde yaratılan tahribata duyduğu güvenle, bir takım göstermelik adımlar atması mümkündür. Ama bu tür adımlar, teslimiyeti derinleştirmek amaçlı birer saldırı silahı olma özelliğine sahip olacaktır.