Rote Fahneye bir okurundan mektup...
Orman sessizliğinden
Şehrin göbeğinde Dom Kilisesinin önünde, hergün birçok insanın geçtiği bir alanda, bir grup çadır açmış.
Hapishanelerdeki politik tutuklulara karşı Türk hükümetinin vahşice uyguladığı işkenceyi, katilamı, darmadağan edilen koğuşları kanıtlayan belgeler gözler önüne serilmekte.
Çadırın içinde ve dışındaki o insanlar soğuk rüzgarda 23 günden beri politik tutsakların (sayısı 1000in üzerinde), 20 Ekimde başlattıkları Açlık Grevine ve 19 Kasımdan itibaren devam ettirilen Ölüm Orucuyla dayanışma amacıyla açlık grevine girmiş bulunmaktalar. Onlar dikkatleri politik tutsaklara karşı sistemli olarak uygulanan baskı, işkence, tecrit ve izolasyon politikasına çekmek istiyorlar. Dikkatleri aynı zamanda NATO üyesi olan, ABye üye adayı, Alman silah ve panzerlerine çok para harcayan, kendine demokratik vb. diyen ülkeye çekmek istiyorlar. Burada akla bir soru geliyor; neden bilhassa bu grup her önemli-önemsiz konuyu haber eden medya tarafından gözardı ediliyor?
Ben bir Rote Fahne (MLPDnin haftalık yayın organı-KB) okuyucusu olarak size söylüyorum, bu açlık grevi kamuoyunu ilgilendiren bir konudur ve soruyorum neden sol bir gazete olarak ölüm suskunluğundasınız?
Yabancı vatandaşlara yönelik afişler ve boş sözler neye yarar? Pratik olarak oraya gitmek, dinlemek, dayanışmaya destek vermek gibi meselenin üstüne gitmedikten sonra uluslararası dayanışma nasıl olur? Tüm gazetelerin, haber ajanslarının, televizyon kanallarının, en önde WDRin insani duygularını yitirmiş redaktörleri, Türk ve Alman hükümetinin işine geldiği için kapısının önünde olan bitenleri haber konusu etmektense sansürü yeğliyorlar. Peki Rote Fahneye ne oluyor? Siz kimin çıkarlarını savunuyorsunuz?
Rote Fahne okuyucusu olarak, insanlık ve doğruluk namına size sesleniyorum; görevinizi yapınız! Yabancı vatandaşların Açlık Grevini, sebebiyle birlikte haber konusu ediniz! Çünkü bu hepimizi ilgilendiriyor. Açlık Grevindekilerle dayanışmaya girelim.
25 Kasım eylemi: İçerdeki inanç ve
kararlılık alanlara taşındı
Faşist sermaye düzeni işçi-emekçileri ve öğrencileri kimliksizleştirmeye, düzenin birer uşağı haline getirmeye çalışıyor. Bunun için öncelikle devrim davasının öncü güçlerine saldırıyor, devrimci tutsakları hücrelere atarak teslim almak istiyor.
Hücrelere girmemek için 20 Ekimde Süresiz Açlık Grevine başlayan devrimci tutsaklar, 19 Kasımda Ölüm Orucuna başladılar. Bu saldırının ancak içerden kararlı ve direngen bir karşı saldırıyla püskürtülebileceği bilinciyle hareket ettiler.
Bu ölümüne direniş biz dışarıdaki devrimcilere büyük görev ve sorumluluklar yüklüyor.
Dışarıda yürütülen bir dizi faaliyet hücre saldırısının kimi hedeflediğini zihinlere kazıyor.
En son, birkaç kez ertelendikten sonra, DKÖlerin düzenlediği kitlesel bir eylemlilik gerçekleştirildi. Ankarada 25 Kasımda gerçekleştirilen mitingle hücre saldırısı işçi-emekçi ve öğrencilerin gündemine oturtulmaya çalışıldı. Devletin başlattığı genel af tartışmalarına yeni bir açılım sunan İHD öncülüğünde gerçekleştirilen eylem, devrimcilerin ve devrimci tutsakların affa hangi gözle baktıklarını gösterdi. Bu bakışla miting hücre karşıtı ve Ölüm Oruçlarını destekleyen bir eyleme dönüştürüldü. İçerdeki inanç ve kararlılık alanlara taşındı.
Devrimci tutsakların ölümü gülerek karşılaması bizim de ölümleri gülerek karşılamamız anlamına gelmiyor. Kararlılığın ve inancın, coşkunun ve heyecanın, düzene karşı olan kinin ve direngenliğin artmasında ifadesini buluyor. Eylemde coşkunun açığa çıkması, kararlı duruşun sonuna kadar sergilenmesi, Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz! sloganının hep bir ağızdan atılması, Ölüm Orucu Direnişimizin zaferle taçlanacağının bir göstergesi.
Mitingde ayrımsız genel af sloganının attırılmamasının İHD üzerinde bir baskı oluşturduğu açık. Yapılan konuşmalarda af konusuna değinilmedi, hücre saldırısı ve Ölüm Orucu Direnişi öne çıktı.
Bir Kızıl Bayrak okuru/Kırşehir
Ajanlaştırma saldırısına yanıtımız mücadele olacak!
Sermaye devletinin saldırıları gün geçtikçe azgınlaşmaktadır. Bunun son örneği, Amasyada geçtiğimiz hafta içinde yaşandı. Bir öğrenci arkadaşımız sivil polisler tarafından kaçırılarak, ajanlık yapması için tehdit ve şantajlara maruz kaldı.
Olay Cumartesi günü saat 14:00 dolaylarında gerçekleşmiştir. Yaka paça arabaya bindirilip şehir dışında bir ormanlık bölgeye götürülen arkadaşımızı tartaklayarak ve başına silah dayayarak tehdit eden polisler, daha sonraki günlerde kendisini uzaktan taciz etmeye devam etmişlerdir.
Bundan sonra arkadaşımızın başına geleceklerden başta Amasya Emniyet Müdürlüğü olmak üzere tüm faşist kurumlar sorumludur. Amasyadaki muhalif öğrenci kesimine dönük bu pervasız saldırı ile öğrenciler üzerinde korku ve baskı mekanizması yaratılmak isteniyor. Böylelikle öğrencileri yıldırmak, sindirmek ve mücadele dinamikleri zayıflatılmak isteniyor.
Ancak her zamanki gibi bu saldırıya da yanıtımız mücadele olacaktır. Şu ana kadar hiçbir saldırı karşısında yılmadık, yılmayacağız. Üniversiteleri özgürleştirme mücadelemiz sürecektir.
Yaşasın özerk-demokratik üniversite mücadelemiz!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Amasyadan bir Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği okuru
Onlarla birikte direnecek, içerde ve dışarda hücreleri yıkacağız!
Ankarada ölüm orucuna destek için tutsak yakınları dönüşümlü açlık grevi başlattı. Bizler, tutsak yakınları cezaevlerinde evlatlarımızın başlattığı ÖOna ses olmak, onların sesini dışarıda da duyurabilmek için, sürecin başlangıcından bu yana bütün kurumları, sendikaları, DKÖleri gezdik. Zindanlardaki ölümüne direnişi, nedenlerini, taleplerini ve saldırının işçilere emekçilere yönelik olduğunu anlattık. Bugün zindanlarda süren ÖOna destek olmak, sesimizi daha güçlü kılmak için üçer günlük dönüşümlü açlık grevine başladık. Çocuklarımızın, kardeşlerimizin, gözbebeklerimizin hücre hücre erimesine izin vermeyeceğiz. Onlarla birlikte direnecek, içerde ve dışarda hücreleri yıkacağız!
Biz kazanacağız!
Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!
|