ARSIVANA SAYFA
 
2 Aralık '00
SAYI: 45
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Devrimci tutsaklara kitle desteği, emekçi kitlelere devrimci direniş ruhu
“Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz!”
“Zaferi biz kazanacağız!”
“Eylemlerimizi daha da yükseltmeliyiz!”
Ölüm Orucu’nun direniş ruhu miting alanına taşındı
İşçi ve emekçiler olarak devrimci tutsakları hücrelere attırmayacağız!
Devrimci tutsakları öldürtme sahip çık
F tipi cezaevleri kabul edilemez
Kamu bankalarının yağma ve tasfiyesi
TEKEL işçisi eylemde!
TEKEL’in özelleştirilmesine karşı barikat örelim!
“Zafer direnen emekçinin olacak!”
Zindandan mektup var
Sınıf çalışmasının güncel sorunları
Birleşik Metal-İş 15. Genel Kurulu
Sendikal tıkanıklık soyut çağrılarla değil, somut adımlarla aşılabilir
Teslimiyet platformunun samimiyet sınavı
Partili kimliği özümsemeli, partiyle daha üst düzeyde bütünleşmeliyiz
Bölge halklarına karşı saldırı üssü olmayı reddedelim!
Kıbrıs sorununu Kıbrıs halkları çözebilir
Arjantin’de İMF paketine karşı 36 saatlik genel grev
Kavgayı her alanda büyütelim!
Hücrelere geçit vermeyeceğiz!
“Kırılacağız ama bükülmeyeceğiz!”
Ulucanlar’da SAG’dan Ölüm Orucu’na geçiş etkinliği
Haberimiz var!
Mücadele Postası
 



 
 
Tutsak Cumartesi eylemcilerinden çağrı:

“Eylemlerimizi daha da yükseltmeliyiz!”


Son aylarda gündemden hiç inmeyen F tipi hücre saldırıları ve buna karşılık da tutsak yakınlarının, demokratik kitle örgütlerinin, duyarlı kesimlerin bu saldırıları protesto eden basın açıklamaları...

Faşist devletin devrimci/komünist tutsakları teslim alabilmek, kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirmek için inşa ettiği ve bunu kendi “yasa”larıyla meşrulaştırarak “af” saldırılarıyla birlikte fütursuzca yaşama sokmaya çalıştığını görmek için özel bir çabaya gerek yok. Burjuva kalemşörlerini ve burjuva basınını da ardına alarak ne kadar “kararlı” olduklarını açıklıyorlar.

Bu açıklamaları elbette karşılıksız kalmıyor. Devrimci/komünist tutsak yakınları, DKÖ’ler bu saldırıları basın açıklamaları, sokak gösterileri ve Cumartesi eylemleriyle teşhir ederek, protestolarını dile getiriyorlar. En basit protestoya bile tahammül edemeyen devlet, polisiyle, itiyle, gaz bombasıyla, panzeriyle, copuyla, biber gazıyla vs. analarımıza, babalarımıza saldırıyor. Onları yerlerde sürüklüyor, itlerine ısırtıyorlar. Saldırdıkça korkuyorlar, korktukça daha da azgınlaşıyorlar. Ama analarımız yerlerde sürüklendikçe, işkencelerden geçirildikçe daha bir büyüyorlar meydanlarda, Galatasaray önünde, Cumartesi eylemlerinde...

Son süreçte kendi “yasa”larında bile tutuklama gerekçesi sayılmayan basın açıklamalarını, uyduruk maddelerle destekleyerek tutuklamalara başladılar.

Faşist devlet korkaklığın, acizliğin bir göstergesi olarak, basın açıklamalarına saldırarak, keyfi gözaltına almalarını ve işkenceden geçirmelerini sıklaştırdı.

Asıl yapmak istedikleri basın açıklamalarının gücünü kırmaktır. “Böyle devam ederseniz, sizi tutuklarız” diyerek (ve bunu da tutuklayıp uygulayarak) korku salmaya çalışmakta ve yıldırmak istemektedir. Böylece Cumartesi eylemlerini bitirmek istemektedir. Ama nafile...

Cumartesi eylemleri devam ediyor, edecektir de! Tutuklamalar da öyle. Bugüne kadar altı kişiyi tutukladılar. Ama basın açıklamaları devam ediyor.

Artık tutuklamalarla yetinmeyen faşist devlet, “gözaltı” süresini uzatarak on-onbeş gün fiziki-psikolojik işkencelerle gözdağı vermeye çalışıyor. Önceleri basın “suç”u olarak gözaltına alırken şimdilerde “yardım-yataklık”, bu da olmadı “örgüt üyeliği” kapsamında “yargılamaya” çalışıyor.

Faşist devlet şiddetini artırıyor. Şiddet arttıkça basın açıklamalarının önünü keseceklerini sanıyorlar, ama olmuyor. Bir kez daha yanıldıklarını ve bu yanılgılarının sonucu olarak yenilmeye mahkum olduklarını haykırıyoruz.

Bizler “Cumartesi eylemleri”nden (basın açıklamaları) dolayı yaklaşık yedi haftadır Ümraniye Hasiphanesi’nde tutsağız. Ve henüz bu konuya ilişkin dava da açılmış değildir.

Bizler faşist-devletin en demokratik haklarımıza bile bu faşist yöntemlerle saldırısı karşısında başeğmez tutumuzu sergiledik/sergilemeye de devam edeceğiz.

Başta İHD, Barolar Birliği, TUYAB üylerine ve tüm devrimci-demokrat kamuoyuna sesleniyoruz; Cumartesi eylemlerini daha da yükseltmek, F tipi hücre saldırılarına karşı tutsaklarla dayanışma içerisinde olmak ve bu eylemlerde keyfi biçimde tutuklanan bizlerin meşruluğumuzu, haklılığımızı savunmak, devrimci-demokrat, aydın-duyarlı olmanın kıstaslarıdır.

Tüm anti-demokratik, faşist uygulamalara karşı sesimizi daha bir gür çıkartmak zorundayız. Gerek hapishanelerde yapılmak istenen operasyonlar için zemin yaratılıp F tipi hücre sisteminin hayata geçirilebilmesi, gerekse yapılan hücre karşıtı eylemleri yoketmek için yapılan bu saldırıları boşa çıkarmak zorundayız. Bu tarihsel sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.

“Tarihte son sözü direnenler söyler”. Buna defalarca tanık olduk. Olacağız da. Bu saldırıları da püskürterek kazanacağımıza dair hiç şüphemiz yok.

Devletin tüm faşist politikalarını teşhir edebilmek için beş arkadaşımla birlikte hepinizi daha fazla duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Hakkımızdaki tutuklamalar kaldırılsın!
Hücrelere hayır, devrimci tutsaklara özgürlük!
Biz kazanacağız!
Yaşasın Cumartesi direnişimiz!

Tutsak Cumartesi eylemcileri





TKİP ve TKP(ML) tutsaklarından çağrı...

“Hesap soralım, birleşelim, savaşalım, kazanalım!”


Ailelerimiz, yakınlarımız, yoldaşlar!
20 Ekim tarihinde bine yakın devrimci tutsağın başlatmış olduğu SAG direnişimiz, 20 ve 26 Kasım tarihlerinde, SAG’nin 30. gününde, 100 devrimcinin bedenlerini siper etmesiyle beraber ÖO’na sıçratılmıştır. Peki neden ÖO?

Artık tüm kamuoyunun yakından bildiği gibi; haklı ve meşru olduğu neredeyse tüm toplum tarafından tartışma götürmez bir şekilde kabul edilmiş olan 9 maddelik talep listemiz, Amerikancı faşist rejim tarafından reddedilmektedir. İşte bu nedenden dolayı, SAG direnişimizle aynı talepler çerçevesinde ÖO Direnişi’ni başlatmak zorundaydık.

Devrimci tutsakların talepleri ve mücadeleleri karşısında olanca pervasızlığını ve ikiyüzlülüğünü kullanan, kandırma, oyalama ve aldatma taktiklerinin yanısıra koyu bir faşist terör uygulayan İMF-TÜSİAD-MGK iktidarı, sadece devrimci tutsaklara değil, işçilere, emekçilere, yoksul köylülüğe, öğrencilere, Kürt halkına da sosyal yıkım paketlerini dayatarak, tüm halkı teslim almaya çalışmaktadır. İşte bu saldırıyı zindanlar cephesinden kırmak için ÖO Direnişini örmek zorundaydık.

F tipleri denen hücre tipi cezaevleriyle, emperyalizmin tahakkümü, faşist çete devletinin tahkimatı amaçlanmaktadır. Çünkü işçi-emekçi kitleleri örgütsüzleştirmek, çürüyen düzenlerinin yarattığı bataklıkları koruyabilmek için, adına kriz yönetimi dedikleri, ‘istikrar” dedikleri şeyi, yani devrim ve sosyalizm mücadelesini teslim almak istemektedirler. İşte halk düşmanı iktidarın bu oyununu bozmak için ÖO’nu örmek zorundaydık.

Ailelerimiz, dostlar, kardeşler!
İşte tam da bu nedenledir ki ÖO Direnişimiz, sadece 100 kişinin, 3 devrimci partinin değil, tüm devrimci hareketin hatta siyasal muhaliflerin direnişidir. İşte bu nedenlerledir ki, oğlu, kızı, yakını... ÖO’nda olsun olmasın, AG’de olsun olmasın, DHKP-C, TKİP, TKP(ML) davasından olsun ya da olmasın tüm ailelerimizin, yakınlarımızın direnişidir. İşte tam da bu nedenlerledir ki, ÖO Direnişimiz, işçi-emekçi kitlelerin, tüm halkın direnişidir.

Kardeşler, dostlar, yoldaşlar!
Direnişimiz zaferi kuşanmıştır. 20 Ekim tarihinde çeteleşen devletleri-çürüyen düzenleri en zayıf noktasından vurulmuş, ÖO Direnişi’yle beraber ise zaferimiz kitlelerin sahiplenişiyle topluma maledilerek garanti altına alınmıştır.

Ve bugün 27 Kasım itibarıyla görüyoruz ki, gelinen aşamada birleşik-militan direniş hattı yaratılmıştır. Direnişimizle bugün, hem zindanlarda, hem de dışarıda, hücre karşıtı muhalefet birleştirilmiştir, mücadeleye katılmıştır! ÖO Direnişimizin ayrıştırıcılığında artık tek gerçek ayrım, hücre karşıtı olmak ya da olmamaktır. Bunun dışındaki tüm ayrımlar yapaylaşmış, talileşmiştir. Dostun-düşmanın bildiği ve gördüğü sınıf savaşımı gerçeği artık bu tarihsel evrededir. Artık, direnişimizin ayrıştırıcılığını ve birleştiriciliğini herkes pratikte görmek, safını belirlemek zorundadır.

Ailelerimiz, kardeşler!
Direnişimizi boğmak, saptırmak, gündemden düşürmek isteyen Amerikancı faşist rejim, bir yandan AB demokrasisi masallarıyla işçi-emekçi kitleleri afyonlamakta, diğer yandan da af saldırısıyla F tipleri denen hücreleri medyasıyla pazarlamaktadır.

Bu saldırılar karşısında Ulucanlar davasının yıldönümünde sorduğumuz gibi, 25 Kasım’daki mitingimizde sorduğumuz gibi sormayacak mıyız, “Kim kimi affediyor” diye? Çeteleşen devleti biz yargılamayacak mıyız, halkın-emeğin düşmanlarından hesap sormayacak mıyız?

Ateşi körükleyerek zaferi kuşananlar, sizlerden tek bir şey istiyorlar: Hesap soralım, birleşelim, savaşalım, kazanalım!

TKİP ve TKP(ML) tutsakları
Gebze Cezaevi