ARSIVANA SAYFA
 
2 Aralık '00
SAYI: 45
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan
Devrimci tutsaklara kitle desteği, emekçi kitlelere devrimci direniş ruhu
“Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz!”
“Zaferi biz kazanacağız!”
“Eylemlerimizi daha da yükseltmeliyiz!”
Ölüm Orucu’nun direniş ruhu miting alanına taşındı
İşçi ve emekçiler olarak devrimci tutsakları hücrelere attırmayacağız!
Devrimci tutsakları öldürtme sahip çık
F tipi cezaevleri kabul edilemez
Kamu bankalarının yağma ve tasfiyesi
TEKEL işçisi eylemde!
TEKEL’in özelleştirilmesine karşı barikat örelim!
“Zafer direnen emekçinin olacak!”
Zindandan mektup var
Sınıf çalışmasının güncel sorunları
Birleşik Metal-İş 15. Genel Kurulu
Sendikal tıkanıklık soyut çağrılarla değil, somut adımlarla aşılabilir
Teslimiyet platformunun samimiyet sınavı
Partili kimliği özümsemeli, partiyle daha üst düzeyde bütünleşmeliyiz
Bölge halklarına karşı saldırı üssü olmayı reddedelim!
Kıbrıs sorununu Kıbrıs halkları çözebilir
Arjantin’de İMF paketine karşı 36 saatlik genel grev
Kavgayı her alanda büyütelim!
Hücrelere geçit vermeyeceğiz!
“Kırılacağız ama bükülmeyeceğiz!”
Ulucanlar’da SAG’dan Ölüm Orucu’na geçiş etkinliği
Haberimiz var!
Mücadele Postası
 



 
 
Tüm hapishanelerdeki DHKP-C, TKP(ML) ve TKİP davası tutsaklarının açıklaması:

Af tartışmaları ve “örgüt baskısıyla direnişe giriyorlar” demagojisi Ölüm Orucu Direnişimizin zaferini engelleyemeyecek!


20 Ekim 2000 tarihinden itibaren başlattığımız Süresiz Açlık Grevi Direnişimiz, 19 Kasım tarihinden itibaren Ölüm Orucu'na dönüştü. Direnişe başladığımız ilk günden itibaren saldırılarını sürdüren devlet bugün de Ölüm Orucu eylemimiz üzerinde saldırılarına devam ediyor.

Neredeyse iki yıldır tartışılan “af”, direnişimizin ülke gündemine girmesiyle birlikte yeniden tartışılmaya başlandı. Özellikle Ölüm Orucu eylemimizin başlama günlerinde af tartıştırılarak direnişimiz kamuoyunun gündeminden çıkarılmaya çalışılıyor. Aynı zamanda af çıkınca hapishanelerdeki bütün sorunlar sona erecek gibi bir sonuç yaratılmaya çalışılıyor. Af, ülkemiz hapishanelerindeki hiçbir sorunu çözemez. Çünkü ülkemiz gerçekliğiyle düşünüldüğünde, bugün hapishaneler boşalsa bile, iki günde yeniden dolacağı bir gerçektir. Çünkü bu düzen temelinden bozuktur ve böyle olduğu sürece bu düzene karşı mücadele edenler, dolayısıyla hapishanelerde siyasi tutsaklar da her zaman olacaktır. Yine düzenin adaletsizliği, halkın içinde bulunduğu durum, açlık sınırındaki yaşam, dejenerasyon düzenin yarattığı sonuçtur. Bu sonuç değişmediği sürece hapishanelerde adli tutuklu-hükümlüler olmaya devam edecektir.

Biz devrimci tutsakların “af” gibi bir sorunu yoktur. Biz hiçbir zaman af dilemedik. Af suçlular içindir. Bizlerin tek suçu halkımızı ve ülkemizi sevmektir. Halkın açlıktan ölmeyeceği, eşit ve adaletli bir düzen kurmak istemektir. Emperyalizmin sömürüsüne son vererek bağımsız bir ülke istemektir. Tersine halkımızın kurtuluşu ve bağımsızlığı için savaşanlara karşı her türlü işkeceyi, zulmü, katliamı reva gören, işbirlikçi, baskı, sömürü ve zulüm makinası devlet suçludur.

Devletin bu dönemde af tartışmalarını hızlandırmasının, çetelerine hapishanelerde cinayetler işletmesinin asıl olarak nedeni direnişimizi kırma ve saldırılarına meşru zeminler yaratma isteğidir. Bunun için de her türlü karalama ve demagojiye başvuruyor. Af çıkarılarak hapishanelerde belli sayıdaki tutsağın bırakılmasının yaratacağı ortamdan yararlanmak, hapishanelerde sayının düşmesinden yararlanmak ve hapishanelere operasyonlar çekerek hücre hapishanelere geçmeyi planlıyor.

Ancak yanılıyorlar. Tutsakların sorunu kendilerinin F tipi hücrelere girip girmemesi değildir. F tipi hücreler kapatılmadığı sürece, TMY tümden kaldırılarak infaz sistemi değiştirilmediği sürece, hapishanelerde katliam yapanlar yargılanmadığı sürece, hapishanelerdeki baskılara son verilmediği sürece, kısacası direnişimizin talepleri karşılanmadığı sürece, hiçbir demagoji ve hesap direnişimizi bitirmeye yetmeyecektir. Tutsaklar içeride ya da dışarıda olsunlar, direnişin talepleri gerçekleşene kadar direnişlerini sürdüreceklerdir.

Yine her direnişimizde olduğu gibi, bugün de devletin demagojilerinin başında “örgüt baskısı” geliyor. Direnişimizi engelleyemeyen devlet, bu tür demagojilerle halkı etkilemeye, saldırılarını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bir insanın gönüllü olarak ölüme yatması devlet açısından anlaşılmazdır. Çünkü onlar hep kendileri için yaşarlar. Her nefes alışlarında kendi çıkarları, düzenlerinin devamı vardır.

Bizler ise halkımız için yaşıyor, halkımız için savaşıyoruz. Halkımızın gördüğü her türlü baskı, sömürü ve zulme son vermek istiyoruz. Bunun için de ister hapishanede, isterse dışarıda olalım bedelleri göze alarak mücadele ediyoruz. Bugün tutsağız. Hapishanelerde bir kez daha teslimiyet dayatmalarıyla karşı karşıyayız. Bir devrimci hangi koşullarda olursa olsun teslimiyeti asla kabul etmez. Biz de bugün hapishanelerde devletin teslim alma politikalarına karşı direniyoruz. Devlet bizleri hücrelere atıp tecrit etmek, yalnızlaştırmak, beyinlerimizi teslim almak isterken, biz devrimci tutsakların tek silahımız bedenlerimizdir. Evet bedenlerimizi açlığa ve ölüme yatırdık.

Devlet gibi silahımız, topumuz tüfeğimiz yok bizim. Ama yüksek bir halk ve vatan sevgisiyle dolu yüreklerimiz var. Yüreğimizle, beynimizle direniyoruz.
Bugün süren Ölüm Orucu eylemimiz karşısında acizleşen devlet, “örgüt baskısıyla yapıyorlar” diyerek eylemimizi karalamaya çalışıyor.
Hiçbir insan zorla ölmez. Hiçbir insan zorla hücre hücre ölümü seçmez. Böylesi zor bir ölümü başarmak için irade, inanç ve kararlılık gereklidir. Bunu ‘82’de, ‘84’de ve ‘96’da defalarca kez kanıtladık. Ve bugün bedenlerini ölüme yatıran Ölüm Orucu savaşçılarımız bu iradeye, inanca ve kararlılığa sahiptir. Yeni hayatlara yaşam vermek, halkımız ve tutsaklar üzerindeki tüm baskıları geriletmek için ölüme MERHABA diyoruz. Kendi irademizle girdiğimiz Ölüm Orucu eyleminden hiçbir güç bizi vazgeçiremez. Bunun için hiçbir bedeli ödemekten kaçınmayacağız. Taleplerimiz kabul edilinceye kadar öleceğiz, ama asla teslim olmayacağız.

Bu açıklamaları yapan Bakan Hikmet Sami Türk’ü iddialarını ispatlamaya çağırıyoruz. Basınla birlikte gelsin, halkın gözleri önünde Ölüm Orucu savaşçılarımızın hepsiyle tek tek görüşsün. İddialarının cevabını Ölüm Orucu savaşçılarımızın kendisinden alsın. Bugüne kadar tek tek her tutsak gerek devlete, gerekse de devletin bu demagojilerinden etkilenen tüm kesimlere defalarca çağrıda bulunduk. Gelin tutsaklarla görüşün, dedik. Ancak bugüne kadar devletin bu iddialarının muhatabı olan tutsaklarla konuşmaya, örgüt baskısı olup olmadığını sormaya gelen olmadı.

Bugün bir kez daha herkesi hapishanelere çağırıyoruz. Devletin direnişimizin etkisini kırmak için başvurduğu bu demagojilere inanmayın. Ve bu iddiaların doğru olup olmadığını, gelip tutsaklardan öğrenin. Hapishanelerde “örgüt baskısı” olup olmadığının cevabını verecek olanlar tutsaklardır.

Hücreler işkenceli ölümdür. Kendine insanım diyen, adaleti, onuru, namusu savunan hiç kimse hücreleri savunamaz. Tüm halkımızı direnişimizi desteklemeye, büyütmeye, aynı zamanda kendi talepleri olan direnişimizin taleplerinin gerçekleştirilmesi için mücadele etmeye çağırıyoruz.
Yaşasın Ölüm Orucu Direnişimiz!

Tüm hapishanelerdeki
DHKP-C, TKP(ML) ve TKİP davası tutsakları





29 Kasım 2000 tarihinden itibaren ikinci Ölüm Orucu ekibi Ölüm Orucu eylemine başladı...

“Öleceğiz ama hücrelere girmeyeceğiz!”


Ulucanlar-Ankara, Adana-Kürkçüler, Aydın, Bartın, Bayrampaşa, Buca, Bursa, Ceyhan, Çanakkale, Çankırı, Ermenek, Gebze, Malatya, Nevşehir, Niğde, Uşak, Ümraniye hapishanelerinde kalmakta olan tutsaklar olarak,

20, 23, 26 Ekim 2000 tarihlerinde başlattığımız Açlık Grevi eylemimizi kamuoyuna ilan ettiğimiz taleplerimiz karşılanmadığı için 19 Kasım 2000 tarihinden itibaren ÖLÜM ORUCU'na çevirmiştik. Aradan geçen süre içinde bu konuda bir gelişme olmadığı için bizler de 29 Kasım 2000 tarihinden itibaren İKİNCİ ÖLÜM ORUCU EKİBİ olarak ÖLÜM ORUCU eylemine başlıyoruz.
Taleplerimiz karşılanıncaya kadar ÖLÜM ORUCU direnişimizi bizler de aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

ÖLÜM ORUCU EYLEMİMİZİN TALEPLERİ:
- F Tipi Hücre Hapishanelerinin kapatılması,
- 3713 Sayılı Anti-Terör Yasası'nın tüm sonuçlarıyla kaldırılması,
- Üçlü Protokol’ün iptal edilmesi,
- DGM'lerin kapatılması,
- Değişik tarihlerde, Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar, Burdur hapishanelerinde arkadaşlarımızın ölümlerinden ve ağır yaralanmasından sorumlu olanların yargılanması,
- Rahatsızlıkları sabit olan, '96 ölüm Orucu sonrası rahatsızlıkları süren, çeşitli saldırılarda yaralanan ve tedavi edilmeyen arkadaşlarımızın salıverilmesi,
- İşkencecilerin yargılanması,
- Halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesi önündeki tüm anti-demokratik yasaların iptal edilmesi, baskılara son verilmesi.

BİZLER BU TALEPLER İÇİN BEDENLERİMİZİ ÖLÜME YATIRDIK, BU UĞURDA ÖLECEK AMA HÜCRELERE GİRMEYECEĞİZ.

Ümraniye Hapishanesi:
DHKP-C Davası Tutukluları: Halil Aksu, Eyüp Kendir, Sedat Karakurt, Bülent Çoban, Ferhat Ertürk, Dursun Ali Pekin, Erol Engin, Hüseyin Akpınar, Fikret Kara, Hakan Yıldırım, Gülten Ergül, Nebahat Aslan, Sema Türkdoğan, Madımak Özen...
TKP(ML) Davası Tutukluları: Mehmet Polat, Bülent Bekdemir, Özgür Çelik, Erkan Aygören, Hasan Yiğit, Nahit Aydoğmuş, Kemal Sarıgül, Kamil Turanoğlu...
TKİP Davası Tutuklusu: Ahmet Turan...

Bursa Hapishanesi:
DHKP-C Davası Tutukluları: Mustafa Karaağaç, Erdal Gökoğlu, Salih Aydın...
TKP(ML) Davası Tutukluları: Tekin Yıldız, Bülent Demirçelik, Sedat Felek...

Çankırı Hapishanesi:
DHKP-C Davası Tutukluları: Cihan Dalkaya, Ramazan Çiçek, Tuncer Karakaya, Mehmet Şahin, Atilla Selçuk...
TKİP Davası Tutuklusu: Özgür Soylu...

Aydın Hapishanesi:
DHKP-C Davası Tutukluları: Barış Kaya, Murat Çoban, İlhan Demirel...

Ölüm Orucunu Sürdüren Tutuklular Adına
Ahmet İbili, Ökkeş Karaoğlu, Resul Ayaz





Ölüm Orucu direnişçisi Resul Ayaz’ın mesajı:

“Bayrağımıza asla leke sürdürmeyeceğiz!”


Sevgili dostlar, yoldaşlar!
Bugün en mutlu günümüz. Bugün alınteri temizliğindeki kızıl alın bandlarımızı taktık. Bugün bayrağı devraldık. Artık sıra bizde. Bayrağımıza asla leke sürdürmeyeceğiz.

Ve bugünlerde dışarıda işçi sınıfından, emekçilerden yükselen ayak sesleri Ölüm Orucu eylemimize benzersiz bir coşku katıyor. Herşey aylar öncesinde düşündüğümüz gibi.

Toprak bereketli, toprak sabırlı, toprak yeni baharlara gebe. Toprak tohuma hasret. O toprağa bereketli birer tohum gibi düşmek için çarpıyor kalbimiz. Sevincimiz, coşkumuz bundandır.

Bir büyük buluşmaya kurduk saatlerimizi.

Sözümüz var; bu ... ... , bedenlerimizle bu fırtınaya ... olacağız. (... yerler silinti nedeniyle okunamamıştır-KB)

And olsun ki; bir kez daha devrim ve sosyalizm bayrağını en yükseklere çekeceğiz.

And olsun ki; sınıfımıza, partimize ve davamıza layık olacağız!

Sözümüz var; öleceğiz ama teslim olmayacağız!

Resul Ayaz/TKİP davası tutsağı
Bartın zindanı
22 Aralık 2000