Kıbrıs üzerine emperyalist hesaplar ve yoğunlaşan rekabet...
Kıbrıs sorununu Kıbrıs halkları çözebilir
Son birkaç haftadır Kıbrıs sorununda yoğun ve önemli gelişmeler yaşanıyor. ABnin Türkiyenin ev ödevini içeren KOBda (Katılım Ortaklığı Belgesi) Kıbrıs sorunun çözümünü kısa vadeli yapılacaklar arasına alması, KOBun açıklandığı gün BM Genel Sekreteri Kofi Annanın iki toplumlu federal bir çözümü içeren planı açıklaması, tansiyonu yükseltti. Türk devleti, ABnin tam üyelik sürecini zora soktuğunu, Kıbrıstan ödün vermeyeceklerini ifade eden tehdit yüklü mesajlar verdi. Elbette tehditlerini ABnin karşı çıkışları üzerine geri almak zorunda kaldı. Ancak Türk devleti sadece tehditlerle yetinmeyerek, Denktaşı New Yorkta süren dolaylı görüşmelerden çekti. Bu karar ise ABD ve ABnin sert tepkileriyle karşılaştı. Gelinen yerde henüz taraflar yeni adımlar atmış değiller. AB ve BM tutumundan geri adım atmazken, Türk devleti üstüste yapılan MGK toplantılarıyla bir eylem planı hazırlamaya çalışıyor. Ama Türk devletinin hiçbir eylem programı AB ve ABDyi geri adım atmaya zorlayamaz. Türk devletinin isteklerine ulaşması ancak daha farklı sorunlar üzerinden verilecek ödünlerle mümkün olabilir. Daha önce de benzer krizler, karşılıklı restleşmeler ve koparılan ödünlerle sona erdirilmişti. ABD ve AB zaten Kıbrıs sorunu üzerinden çıkışları hep, Türk devletini daha farklı cephelerden ödünlere zorlayabilmek için yaptılar. Sonuçta başarılı da oldular.
Kıbrıs sorunu alışılageldik türden restleşmelerin dışında giderek daha farklı bir mecraya girmiş görünüyor. Bu, Türkiyenin AB ile girdiği yeni ilişki düzeyi, ABD ve ABnin Ortadoğu, Kafkaslar ve İç Asyaya dönük stratejik hesapları ve bu düzlemde yoğunlaşan mücadeleler tarafından karakterize olmaktadır.
Bilindiği gibi, Kıbrıs sorunu Türk devletinin dış politikada kendine özgü inisiyatif kullandığı tek alandır ve bugün bu inisiyatif Türk devleti üzerinde ağır bir yük haline gelmiştir. Türk devleti zaman zaman entegrasyon, konfederasyon vb. kendince çözüm planları hazırlasa bile, bunların AB ve ABDden daha fazla ödün kopartmak ve pazarlık gücünü korumak dışında bir anlamı yoktur. Türk devletinin ABD politikalarıyla uyumlu dış politikasında, Kıbrıs çok daha tali plandadır. Temel çıkarlar çerçevesinde pazarlık gücünü artıracak bir unsurdur sadece Kıbrıs.
Türkiye dış politikasında Kıbrıs sorunu, temelde ABye üyelik ve Ege sorununda bir basamak işlevi taşımaktadır. Eğer AB tam üyelik yolunda somut adımlar ve Ege sorununda Türk tezlerine uygun belli adımlar atılırsa, Kıbrıs sorununun ABD ve ABnin belirleyeceği çerçevede çözülmemesi için bir neden kalmayacaktır. Bu nedenle Kıbrıs Türk devleti için olmazsa olmaz sorunlardan biri değildir. Türk devleti temel çıkarları üzerinden belli kazanımlar sağladığı koşullarda, Kıbrıs çok rahat bir biçimde feda edilebilecektir.
Türkiye ve Güney Kıbrısın ABye üyelik süreçlerinin başlatılması, görünürde sorunu daha karmaşık bir hale getirmiştir. Bugüne kadar soruna ilişkin görüşmeler ABDnin inisiyatifinde yürüyordu. Ancak yine de ipler tümüyle ABDnin elinde değildi. Kuşkusuz Türk devletinin ipleri ABDnin ellerindeydi, ancak Yunanistanın 74 sonrasında ABye girmesiyle ABDnin Yunanistan üzerindeki inisiyatifi zayıflamıştı. Bu nedenle ABD her iki tarafın çözüm planlarına belli bir mesafeyle yaklaşıp, tarafları uzlaştırmak için çaba gösteriyor gibi görünse de, gerçekte sorunun taraflar arasında çözümü yönünde ısrarcı da değildi. Türkiyenin ABD çıkarlarının basit bir taşeronu olarak AB kapılarını zorlaması ve bu yönde belli adımların atılması ile beraber, ABDnin sorunun çözümü yönünde çabaları da belli bir ısrar ve yoğunluk kazanmıştır.
ABDnin BM eliyle, ABnin ise KOB belgesi yoluyla attığı adımlar, esasında bu iki emperyalist odak arasındaki kızışan rekabetin ifadesidir. ABD dayatmalarla bir yandan Türkiye üzerindeki iplerini sağlamlaştırmakta, diğer yandan Kıbrıs sorunu üzerindeki inisiyatifi ABye bırakmamaya çalışmaktadır. AB ise, üyelik süreciyle beraber Türkiye üzerindeki ABD denetimini, yanısıra ABDnin Kıbrıs üzerinden ortaya koyduğu inisiyatifi zayıflatmaya çalışmaktadır. Sürecin nasıl ilerleyeceği şimdiden kestirilemez. Ancak, emperyalistler arasındaki iç çelişkilerin giderek yoğunlaştığı ve karşılıklı kozların sistematik hamleler biçiminde kullanıldığı açık bir gerçektir.
Kıbrıs üzerinden yükselen tartışma ve gerilimler, emperyalist gerici çıkarların perdelenmesinden başka bir işlev taşımamaktadır. Bunun için Kıbrıs halklarının iradesi yok sayılmakta, gerici hesapların dolgu malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Emperyalistler ve sorunda taraf olarak görünen devletlerin gerici çıkarları için üzerinde tepindikleri bir adadır Kıbrıs. Bunun faturası Kıbrıs halklarına, aralarına düşman tohumları ekilerek, sefalet ve yıkım derinleştirilerek ödettirilmektedir.
Dolayısıyla emekçi halklar için Kıbrıs sorunu, emperyalistleri ve gerici kukla rejimleri adadan kovma sorunudur. Bu sorun, emekçi halkların özgür iradelerini birleşik ve örgütlü bir tarza ortaya koymalarıyla çözülebilecektir.
15 Temmuz 99da TRT tarafından AÜ SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Melek Fırat ile yapılan röportaj bugünkü gelişmelere açıklık getirdiği için, belli bölümlerini yayınlıyoruz...
Kıbrıs konusunda Türkiyenin net bir iradesi yok
Soru: Kıbrıs konusunda tarafların tutumu nedir? Kim neyi savunuyor?
Dr.M.Fırat: Tarafların tutumu sürekli değişme halinde. Taraf derken Kıbrıs Rum Kesimi, KKTC, Türkiye, Yunanistan, Avrupa Birliği ve ABD, benim açımdan taraflar. Kıbrıs Türkleri konfederasyon istiyor. Önce entegrasyon dedi, ancak bunun çok yanlış anlaşılacağını gördü, bu tezini şimdi konfederasyona çevirdi. Kıbrıs Rum tarafı federasyon isteğinde devam ediyor, bir değişiklik yok. Ama o federasyonda federal devletin yetkilerinin ağırlıkta olduğu bir federasyon istiyor. Yani Türk tarafının istediği federasyondan nitelik olarak da farklı bir federasyon. Türkiye ve Yunanistan açısından zaten sorun farklı, onların çözümü Kıbrıs konusunda değil. Türkiye ve Yunanistanın tezleri kendi ulusal çıkarlarının doğrultusunda savunduğu tezler. O yüzden de Türkiyeye baktığımız zaman Kıbrıs konusunda ne istiyor diye, Türkiyenin net iradesi yok. (...) Konfederasyonun arkasındayım diyor, ama ne olur dersen, spekülatif biçimde konuşacağım, ama Eylül ayındaki gelişmelere bağlı olarak değişecek. Yani ABnin verdiği ödün, ABDnin verdiği ödün, Türkiyenin Kıbrıs Türk tarafına yaptığı baskının yönünü değiştirecek.
Soru: Yani Türkiyenin Avrupa Birliğine aday olması, Kıbrıs konusunda ödün vermesiyle mi mümkün diyorsunuz?
Dr. Fırat: Kıbrıs konusunda Türkiyenin alacağı tutum Egedeki gelişmelere ve hatta AB ile ilişkilerindeki gelişmelere bağlı. Yani Türkiye hiçbir zaman Ege ve AB ile ilişkilerinin önüne Kıbrısı geçirmez. Kıbrıs için tam tersi bir görüntü var, ama o doğru bir görüntü değil bence. Ege ve AB ile ilişkilerde olumlu yönde bir gelişme olması halinde, Türkiye Kıbrıs konusunda daha fazla fedakarlık yapar. (...)
Soru: Türkiye ile KKTCnin entegrasyona gitmesinin ne gibi etkileri olabilir?
Dr. Fırat: Entegrasyonun artık çok sözünü etmiyoruz. Bu kelimeyi bir kere kullandık, o da AB-Rum ilişkilerine endekslenmiş olarak. Hala da kullanıyorlar, onun dışında entegrasyon kabul edilmez. Çünkü entegrasyon kuzey enosisin kabul edilmesi manasına gelir ki, bunu kabul ettirebilmek çok zordur. Türkiye bunu ABe karşı bir koz olarak kullanıyor. Zaten Kıbrıs sorununun çözümü olmadan da Rum Kesiminin ABye entegrasyonu zor görünüyor.
Soru: ABD Kıbrıs konusunda son zamanlarda neden bu kadar atağa geçti?
Dr. Fırat: Bu ABDnin dünya konjonktüründe üstlendiği rolün bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Yani kendisine bir rol biçmiş durumda. O rolü de şöyle biçiyor: yeni dünya düzeninin neredeyse BM kadar güçlü devleti olarak ortaya çıkıyor. Kuralları kendisi koyuyor ve kendisini o kuralları uygulayıcısı haline getiriyor. Bunun sonuçlarını da askeri gücünü kullanarak çeşitli yerlerde gösterdi. Bosnada, Kosovada, Irakta gösterdi. Kıbrısta böyle bir askeri güç uygulayamaz. Ne Türkiyeye uygulayabilir, ne Yunanistana uygulayabilir. 1974den sonra, özellikle Yunanistan Avrupa Birliğine üye olduktan sonra, Yunanistan üzerinde böyle bir gücü kalmadı eskisi gibi. Şu anda Türkiye üzerinde gücü var. Dolayısıyla Ortadoğuya çok yakın olan bir bölgede, Türkiye gibi bir müttefikinin karışmış olduğu sorun yaşanan bir bölgede, bu sorunu çözerek kendi egemenliğini bir kez daha kanıtlamak istiyor. Bu çok net. Ama başarır mı, onu zaman gösterecek.
Soru: Sizce Kıbrıs konusunda ABDnin kafasında belirginleşmiş herhangi bir formül var mı?
Dr. Fırat: ABDnin kafasında eskisi gibi bir çözüm olamaz, çünkü Yunanistan üzerindeki eski denetimini kaybetmiş durumda. Yunanistan ABye üye olduktan sonra bütün yönelimlerini ABye çevirdi ve ABDnin Yunanistan üzerindeki etkisi ve baskısı azaldı. Dolayısıyla iki tarafa bir çözüm empoze edebilecek durumda değil. (...)
Soru: Peki S-300 krizi sizce neden patlak verdi?
Dr. Fırat: O dönemde biliyorsunuz sınır olayları da oldu. Bu karşılıklı olarak iki tarafın güç gösterisidir. Yoksa Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki askeri işbirliği, Türkiye ile KKTC arasındaki askeri işbirliği her iki tarafca da bilinir ve bunlar eğer Türkiye ve Yunanistanın çıkarına ciddi bir tehdit olursa, onun sonuçları zaten çok ciddi olur. Onun sonuçları askeri müdahalelere gidiyor, savaşa gidiyor. Onun dışında geri adım atılıyor. Sonuç itibariyle 1950lerden beri bu krizler devam eder. Türkiye ile Yunanistan bu krizlere çok alışkındırlar, biribirlerine karşı hangi noktaya kadar gidileceğini, hangi noktada geri adım atılacağını Yunanistan da bilir, Türkiye de bilir. Onun için de normal kriz süreci içinde çok istisnai birşey olmazsa küçük sorunlarda taraflardan biri her zaman geri adım atar. Bunun istisnası nedir? Bunun istisnası 1974 harekatı. 74te de çok olağanüstü bir durum vardı. (...) Onun sonucu da bir çatışma yaşandı. Bunun dışında iki ülkenin de bürokrasisinde siyasiler birbirlerini çok iyi tanırlar ve ciddi bir savaşa, krize yol açacak süreci yaşatmazlar birbirlerine.
(...)
|