Onuruyla direnen ülke: Küba
10 Ekim 1868de başlayan İspanyol sömürgeciliğine karşı mücadele süreci... Küba 10 yıllık bir mücadele ile bağımsızlığına ulaşıyor. Daha sonra ABD emperyalist bir müdahaleyle durumu kendi lehine çeviriyor. Bu sefer Küba topraklarında Amerikan sömürgeciliği başlıyor. Bütün yeraltı, yerüstü zenginlikleri, elektrik işletmeleri, şeker kamışı, telefon hizmetleri, vb. sömürgeciler tarafından yağmalanıyor. İşçiler ve emekçiler Fidel Kastro etrafında birleşiyorlar ve 1 Ocak 1959da Küba devrimi gerçekleşiyor.
Silahlı ve ekonomik saldırılar
Halk tarafından silahla kovulan ABD bu yenilgiyi hazmedemiyor, müdahalelerini sürdürüyor. Amerikan Kongresinde de itiraf edilen, sadece F. Kastroya yönelik suikast girişimleri yüzü aşıyor. Amerika tarafından oluşturulan ve finanse edilen karşı-devrimci bir ordu örgütleniyor ve Domuzlar Körfezi çıkartması gerçekleştiriliyor. Fakat bu orduyu Küba halkı 72 saatte yokediyor. Üstelik ele geçirilen esirler açık mahkemelerde yargılanıyorlar. Demokrasi havarisi Amerikanın Afganistan savaşında yakaladığı ve Taliban ve Kaide üyesi olmakla suçladığı 660a yakın kişiyi Guantanamoda tuttuğunu hatırlarsak, o dönem Kübada savaş esirleri rüyalarında göremeyecekleri bir tutumla karşılaşıyorlar.
Bunların yanı sıra Kübada 44 yıldır sürmekte olan bir ambargo var. 1 Ocak 1959da başlatılıyor bu ekonomik savaş. Yavaş yavaş şekere kota konuyor, daha sonra da tamamen kaldırılıyor. 92-93 ve 94 yıllarında BM Genel Kurulunda bu ambargonun kaldırılması yönünde kararlar çıkıyor; hatta 94te sadece iki oya karşı çıkıyor bu karar: Amerika ve İsrail. Ama dünyada kendinden başka güç tanımayan ABD, BMyi işi düşmediği zaman tanımıyor.
Dünyayı demokratikleştirmeye yeminli Amerikan Kongresinden çıkan bir karar ile bu ambargo daha da güçlendiriliyor. Toricelli Yasası olarak da bilinen karara göre, Küba ile ticaret yapan ülke ile ABD bütün ticari ilişkilerini kesecek. İlk başta Fransa, Kanada, İspanya gibi ülkeler bu karara karşı çıksalar da, daha sonra yavaş yavaş uymaya başlıyorlar ve ambargonun bir parçası oluyorlar. Dünyanın en iyi sağlık sistemlerinden birine sahip bir ülke ilaç imal edebilmek için gerekli hammaddeleri alamıyor. Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre kıtanın en iyi eğitim sistemine sahip bu ülkede kağıt ve kitap sıkıntısı çekiliyor.
Tüm bunlara karşı Küba halkı direniyor!
Kübada devrim ile birlikte sadece ekonomik gelişme değil, insanların düşüncelerini, bilinçlerini, onların özgürlüklerini geliştirmeyi hedefleyen bir yol izleniyor. Ve bu yüzden Kübada sadece karnımız doysun diye bir derdi yok insanların. Bir süre kemer sıkıp, sıkıntı çekip daha sonra rahat edeceklerine, daha iyi yaşayabileceklerine inanıyorlar diyor Kübanın Türkiye Büyükelçisi ve ekliyor: Bugün Kübada aç insanların olduğu doğru. Bu emperyalizmin bir yalanı değil, ama sosyalizmin bir sonucu da değil. Çünkü yaklaşık 10 yıl öncesine kadar açlık yoktu. Sosyalist kampın çökmesi ile yardımlar kesildi, ambargolar ağırlaştı ve tüm bunlar Kübayı etkiledi. Geçmişte şehirlerin güzelliğinden bahsediliyor. Artık Kübalıların şehirlerini sevmediklerinden a da evlerini boyamak istemediklerinden değil, boya alacak para olmadığından bu böyle. Bu da esas olarak ambargodan kaynaklanıyor.
Bütün bu olumsuzluklara karşı Küba dimdik ayakta. Ve tüm geri kalmış ülkelere yardım için planlar üretiyor. Afrikada yaşanan ölümcül sağlık sorunlarına karşı ortak yardım önerisinde bulundu, emperyalist ülkeler bu yardımı reddettiler. Üstelik 3 bin yüksek eğitimli uzman Kübadan gidecek ve bu ülkeler sadece mali yardımda bulunacakken.
Küba neden hedef tahtası?
ABD, Dünya Gıda Zirvesinde dünyadaki 800 milyon aç insanın sayısını azaltmak için yapılan tartışmalarda da gerçek yüzünü gizleyemiyor. Herkese yeterli beslenme hakkının sonuç bildirgesine konulmasına karşı çıkıyor; çünkü bu madde Kübaya uygulanan ambargo ile çelişiyor.
Ve yeni saldırılar üretiyor ABD. Bu sefer de Kübayı biyolojik silah geliştirme arayışında olmakla suçluyor. Tıpkı Irakta kitle imha silahı olduğunu savunduğu gibi!
Açık ki, Amerikanın korktuğu Kübanın üreteceği biyolojik silahlar değildir. Onun dünya üzerindeki hegemonyasını yıkacak olan bir sistemin, yaşadıkları tüm güçlüklere rağmen, bu ülke tarafından savunulmasıdır.
|