ODTÜnün arkası: Bir silah fabrikası...
Savaş sanayisinin hizmetinde
bilimsel çalışma!
Üniversite-sermaye işbirliğinin gelişmesi ve üniversitenin tüm altyapı olanaklarının kullanılmasıyla sermayenin ihtiyaçlarına yönelik araştırma-geliştirme yapılabilmesi için oluşturulan Teknokentleri daha önceki yazılarımızda incelemiştik.
Bu yazımızda üzerinde durmak istediğimiz nokta teknokentlerin, yani işçi-emekçilerin vergileriyle oluşturulan ve onların yaşamlarını daha da rahatlatmak için bilim yapması gereken üniversitelerin, bu görevlerinin tam aksine, silah ve savaş sanayisine nasıl hizmet ettiğini, hayatı kolaylaştırmak ve güzelleştirmek yerine en ileri teknolojide savaş malzemesi üreterek nasıl yıkım ve sefalet yarattıklarını gözler önüne sermektir. Bu çerçevede inceleyeceğimiz ODTÜ-Teknokent, gerek Türkiyede bir ilk olma özelliği taşıması açısından, gerekse birçok noktada pilot okul olarak seçildiğinden bizlere bu konuda yeterli açıklığı sağlayacaktır.
Herşey sermaye sınıfının çıkar ve ihtiyaçları için
Kuruluş hedefini, Etkin ve sürekli bir üniversite-sanayi işbirliği, üniversitelerdeki araştırma altyapısını ve bilgi birikimini ekonomik değere dönüştürmenin yanısıra, ülkenin Ar-Ge potansiyeline ve teknoloji üretebilme yeteneğine katkı sağlamak olarak belirleyen ODTÜ-Teknokent, üniversite yerleşkesi içerisinde 70 hektarlık bir arazinin üzerine kurulmuştur. ABD ve Avrupaya sattığı yüksek teknoloji ürünleriyle dünyanın en gözde ve rağbet duyulan teknoparklarından birisi olmaya çalışan ODTÜ-Teknokent, ileride 4 bin araştırmacı ve 500 firmaya ev sahipliği yapmayı hedefliyor. Şu an bünyesinde 112 firma, 539 araştırmacı (bilim adamı da diyebilirsiniz) ve toplam 702 çalışanı barındıran Teknokent, genel olarak üç ana dalda proje üretiyor. Bunlardan %55i bilişim sektörüne, %21i savaş ve savunma sanayisine ve %10u da elektronik sanayisine yapılıyor. Teknokent bünyesinde bulunan firmalar 2002 yılında ABD ve AB ülkelerine toplam 2 milyon dolarlık yazılım ve teknoloji ihraç ettiler. Bu firmaların 2003 hedefi ise 10 milyon doların üzerinde.
ODTÜ-Teknokent hakkındaki genel bilgileri bu şekilde verdikten sonra şunu hemen belirtelim. Yukarıdaki rakamlar okunduktan sonra bu oluşumların ülke kalkınmasına oldukça önemli yararları olduğu ve teknolojik gelişimi hızlandırdığı düşünülebilir. Fakat konuyu biraz daha derinlemesine inceledikten sonra olayın aslında hiç de öyle büyüleyici ve heyecanlandırıcı olmadığı, aksine teknokentlerin, tamamiyle kapitalist mantık çerçevesinde, sermayenin çıkar ve ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmuş kurumlar oldukları görülecektir.
Konuyu daha fazla yaymadan teknokentlerin %21lik savaş ve savunma sanayisine üretilen projeler kısmına geçelim.
Silah tekellerinin ve savaş sektörünün hizmetinde bir teknokent
Bilim adamlarına, profesör ve doçentlere hazırlattıkları projeleri büyük tekellerin patronlarına satarak, normalde halkın çıkarları ve insanlığın ihtiyaçları için kullanılması gereken teknolojiyi bir avuç asalağın tekeline teslim eden teknokentlerin zararları yalnızca bununla sınırlı değil. Ürettikleri savaş malzemeleriyle birebir militarizmin yaygınlaşmasına neden olan teknokentler, böylelikle hizmetlerini silah tekellerinin ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirmiş oluyorlar. Bünyesinde 35 tane silah teknolojisi üreten firma barındıran ODTÜ-Teknokent, bu konuda sınır tanımıyor. Zira projelerini sadece Türk silah tekelleriyle sınırlamamakta, ayrıca ABD ve Avrupaya da bu alanda önemli oranda teknoloji ihracı yapmaktadır.
Savaş sanayisinin ve silah projelerinin ODTÜ Teknokent için ne derece önemli olduğunun bir kanıtı da 6 kişiden oluşan Teknokent Yönetim Kurulunun bir üyesinin yüksek rütbeli bir asker, tümgeneral Fazıl Aydınmakina olmasıdır. Kendi sitesinde teknokentin sorumluluğunu yönetim kurulu tarafından belirlenen politikaların ve bunlara ait stratejilerin uygulanması olarak belirten ODTÜ, anlaşılan tümgeneralin silah üretimi konusundaki isteklerini bir bir uygulamaktadır.
Şimdi isterseniz anlattıklarımızı biraz somutlayalım ve ODTÜ Teknokent bünyesinde bulunan 35 silah teknolojisi üreticisinin bir kısmının kimliklerine bakalım.
Aselsan Elektronik Sanayi ve Ticaret A.Ş:
Temelinde orduya silah ve teknoloji üreten bu firmanın ortaklık paylarının büyük kısmına (%85e yakınına) TSKyı Güçlendirme Vakfı ve Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı sahip. ODTÜ-Teknokent içinde önemli bir yeri olan bu firmanın 459 Ar-Ge mühendisi bulunmakta. Ürettikleri silahların %59unu TSKya, %17sini ise ABD, Almanya ve İsviçre başta olmak üzere 26 değişik dış ülkeye satan Aselsanın Ar-Ge kaynaklı ürün oranı toplam ürün sayısının %50sini oluşturmaktadır. Savaş sanayisi için çok önemli olan komuta kontrol, haberleşme, elektronik harp, radar ve elektrooptik gibi stratejik ürünlerin hepsini ODTÜ-Teknokentte geliştirmekte.
AYESAŞ:
Hisselerinin %60ı yerli sermaye, %40ı ise American L3 Communications şirketine ait olan bu firma, ODTÜ-Teknokentte 60 Ar-Ge personeli bulundurmakta. Genel olarak teknokentte askeri taktik veri bağlantıları, hafif silah simülatörü, komuta ve kontrol konsolları, frekans atlamalı telsiz ve C4I hava savunma sistemleri üzerine çalışan şirket dünya çapında işbirliği yaptığı ünlü silah şirketlerini de, kendi internet sitesinde referansları olarak göstermekte. 16 yurtiçi ve 18 de yurtdışı silah şirketiyle ortak çalışan bu firmanın Belçika ve Yunanistan Hava Kuvvetlerinin yanı sıra General Dynamics (Kanada), Lockheed Martin (ABD) gibi ünlü silah tekelleriyle de işbirliği var.
SATEK Savunma Teknolojileri Ltd. Şti.:
Uluslararası CUBIC Defense Systems ve FAAC gibi silah simülasyonu üreticisi firmaların Türkiye ayağını oluşturan bu şirket, ODTÜ-Teknokentte bilgisayar destekli eğitim simülatörleri, elektronik harp senaryo üreticisi, denizaltı akustik ortam modülü ve araç takip sistemleri geliştirmekte. Ürettiklerini diğer iki firma aracılığı ile dış pazara aktaran şirket, bu projelerden geçtiğimiz yıl 500 bin dolar kazanmış.
SAVROTİK:
Ar-Gede 20 eleman bulunduran bu firma 2000de Kara Kuvvetleri Komutanlığına roket platformu, 99da iki Alman gemisine elektronik sistem, 2001de yine TSKya çok namlulu roket atar sistemi geliştirmiş. Ayrıca şu anda atış kontrol sistemleri üzerine çalışan bu şirket NATOdan Gizlilik Kalite Standardı almaktan gurur duyuyor. Bu da şirketin NATOya gizlilik düzeyinde malzeme ürettiğinin kapalı bir dille ifadesi oluyor.
HAVELSAN Hava Elektronik Harp Sistemleri A.Ş.:
Bu şirketin hisselerinin %98i TSKyı Güçlendirme Vakfına ait. Fakat şirketin yaptığı anlaşmalara bakıldığında teknokentte ürettiği birçok yazılımı yabancı şirketlere sattığı anlaşılıyor. Aralarında Namsa, Napma, Nc3A ve ABD Kara Kuvvetleri Komutanlığının da olduğu 18 yabancı silah firması şu ana kadar bu firmanın teknokentte geliştirdiği taktik saha haberleşme sistemlerinin, X band uydu kontrol istasyonlarının ve atış kontrol radar projelerinin patentlerini paylaşmış durumdalar.
Emperyalist savaş makinasının suç ortakları
Yukarıda incelenen firmalar, toplamda 35 şirketin sadece 5 tanesi. ODTÜ-Teknokentte faaliyeti olan diğer şirketleri de kimlere proje satıyorlar diyerek incelediğimizde, karşımıza şu uluslararası silah üreticilerinin isimleri çıkıyor: ADC-Teledata, LMAC, LMMFC, Skorsky, MDHI, Nortrop Grumman, Rockwell Colling, Sierra Nevada Corp. Ayrıca bunların yanı sıra ünlü American silah fabrikası Lockheed Martinin %42 hissesine sahip olduğu Türk TAI şirketi de bu büyük tekele ODTÜ aracılığı ile proje götürmekte.
Tüm bu üretim merkezlerinin nerelere ve ne için bu silahları ürettiklerini isterseniz şu örneklere bakarak anlayalım: ODTÜ-Teknokentteki Milsoft firması geçtiğimiz günlerde ABDli helikopter firması Skorsky ile 5 milyon dolar tutarında s92 Helibusun bakım bilgisayar yazılımı ile ilgili anlaşma yapmış. Ayrıca teknokentteki ETA adlı firma da ABD ordusu için atış eğitim simülatörü geliştirmiş. ABD ve İsrail Silahlı Kuvvetleri tarafından standart atış eğitim sistemi olarak onaylanan Mini RETS cihazının tamamı teknokentte geliştirilmiş. Söz konusu ETA firmasının yaptığı açıklamaya göre lazerli atış eğitim sistemi, ABD askerlerinin eğitiminde kullanılacak şekilde tasarlanmış.
Tüm bunlar gösteriyor ki aslında hergün derslere girdiğimiz sınıfların hemen yanlarında kurulan bu büyük binalar ve içinde çalışan-çalıştırılan hocalarımız, uzun bir süredir karşı çıktığımız ABD emperyalizminin, Irak işgalinde Irak halkına karşı kullandığı silahları yapıyorlar. ODTÜ-Teknokentten sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Canan Çilingir ise, Sanayi kuruluşlarıyla yapılan bu işbirliğinin hem onlara hem topluma hizmet ettiğini söylüyor. Bir ülkede, bir üniversitede kardeş bir halka sıkılacak kurşunlar, atılacak bombalar yapılıyorsa, bunun neresi topluma hizmettir? Bu projeleri yaparak bu kirli işbirliğine alet olmak, hangi öğretim üyeliği ve bilim insanı olmak ahlakıyla uyuşur?
Tabii ki söyledikleri ucuz bir aldatmacadır. Çilingir yapılan bu silahların gün gelip kendisine de doğrultulacağını biliyor. Ama ne yazık ki kölece bağlılığı, onu kapitalizmin uşaklığından alıkoyamıyor.
Yaratıcılığı katma değere dönüştürmek
Bu kirli üretimde yer alan öğretim üyelerinin, silah tekellerine kölece uşaklıkları yetmiyormuş gibi, biz öğrencilerin de aynı kanlı çarklara girmemizi istiyorlar. ODTÜ rektörünün geçenlerde yaptığı bir açıklamaya göre, artık 2. ve 3. sınıf öğrencileri teknokentte şirket kurup projelerini pazarlamak için piyasaya açılabilecekler. Rekör Ural Akbulut, Projeleri başarılı bulunan öğrencilere ürünlerini satılabilir hale getirmek için üç yıl zaman tanıyacağız diyerek, öğrencilerden bilimsel üretimlerini metaya dönüştürmelerini istiyor. Böylece onları teknokente yönlendirerek, buradaki şirketlerin kalifiye eleman ihtiyaçlarını garanti altına almayı hedefliyor.
Bilimsel yaratıcılığın bu şekilde piyasalaştırılmasının örnekleri daha öncesinden de ODTÜde mevcuttu. Radar sistemleri üzerine çalışan bir şirketle yakın bağları olan bir öğretim görevlisinin bu konuyla ilgili 4. sınıf öğrencilerine tez ödevi vermesi ve en iyi ödevi bu şirkete satması, bunun en açık ifadelerinden biriydi..
Yine ODTÜ Elektrik-Elektronik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Leblebicioğlu ile yapılan bir röportajda, kendisine sorulan teknoparklarla ilgili bir soruya, En önemli sorunumuz beyin göçü. Teknoparklar sayesinde bu engellenecek, böylelikle de teknolojimiz gelişecek şeklinde cevap veriyor. Oysa ki bu öğretim üyemiz IBM, HP, Motorola, Skorsky, Lockheed Martin gibi tekellerin Hindistanın Bangalonesinde kurduğu teknokentin bu ülkeye sağladığı teknolojik ve toplumsal ilerlemeyi (!) bilmemekte ya da bilmezden gelmektedir. Hindistan devleti bu uluslararası tekeller için 10dan fazla serbest bölge yaratmasına, bu bölgenin altyapısını kendisi finanse etmesine, hatta dünya ısmarlama yazılım pazarının %20sini elinde bulundurmasına rağmen, Hindistan yoksulluk ve geri kalmışlıktan kurtulamamıştır. Çünkü faydayı sağlayan, o ülkenin işçi ve emekçileri olmuyor; fakat yalnızca ucuz işgücü ve kalifiye eleman maliyetini düşüren emperyalist tekeller (ve onların Hintli uzantıları) oluyor. Onların genel giderleri düşüyor, onların kârları artıyor. Geride kalan ise bilimsel kaynakları ve insan gücü sömürülmüş bir ülke oluyor.
Hemen yanımızda, emekçilerin verdiği vergilerle kurulmuş üniversitelerde toplumsal fayda gözetilerek bilim ve teknoloji üretilmesi gerekirken, kapitalist sistemin çarkları üniversitelerimizi de kendi arsız çıkarları için kullanmakta. Savaşın ve savaş sanayisinin hiçbir toplumsal faydası yokken, olanakların çok büyük bir kısmının buraya harcanması, yalnızca birkaç silah tekelinin çıkarınadır.
Bu saldırının ne şekilde devam edeceği ise, Radikal yazarı Murat Yetkinin ODTÜ rektörü ile yaptığı söyleşide açığa çıkıyor. Rektör Ural Akbulut ODTÜ, salt savunma sanayisinin Ar-Ge projeleri üzerine çalışacak şirketler için üst düzeyde NATO ve AB standartlarına uygun korumalı bir alan ayırmış durumda. Şimdiki hedefimiz burada bir savunma sanayisi üretim kompleksi yükseltmek diyerek, bunun daha bir başlangıç olduğunu, esas silah üretiminin yakında başlayacağını belirtiyor.
Onlar saldırmaktan geri durmuyorlar, bizler de mücadeleden geri durmayalım!..
|