5 Kasımda Kemal Gürüzün görev süresi doldu..
Yeni geleni de biz karşılayacağız!
12 Eylül faşist cuntasının toplumun her kesimini ezen demir ökçesinin altında belki de en çok ezilen kurum üniversiteler oldu. 80 öncesinde büyük öğrenci kitlelerini harekete geçirebilen üniversitedeki muhalif ve örgütlü öğrenciler askeri darbenin en önemli hedefi olarak belirlendi. Onbinlerce öğrenci tutuklandı, işkencelerden geçirilip zindanlara atıldı. Kimisi vuruldu ya da darağaçlarında katledildi. Kısa vadede temizlenen üniversitelerin başına bekçi olacak ve huzuru temin edecek bir kurum ihtiyacına uygun olarak, İhsan Doğramacı başkanlığında YÖK kuruldu. 12 Eylülün tüm tartışılan yasaları gibi 2547 sayılı YÖK yasası da her dönem gündemde kalmış ve birçok tartışmanın merkezinde yer almıştır.
82-91 arasında İhsan Doğramacı, 91-95 arasında Mehmet Sağlam ve 95 yılından bu yana bu görevi üstlenen Kemal Gürüz, üniversiteyi sermayeye peşkeş çekmek konusunda birbirlerini aratmamışlardır. Neo-liberal politikaların her alanda olduğu gibi eğitim alanında da uygulanmaya başlanması ve üniversitelerin artık kâr amaçlı kurumlar haline getiriliyor olması, bugünün gerçekliği ve öğrenci gençliğin bizzat yanıbaşında beliren en büyük tehlikelerden biridir.
Bu tartışmayı burada kapatarak son YÖK başkanı ve yakında görevi bırakacak olan Kemal Gürüze ve icraatlarına bakalım. 1995 yılında YÖK başkanlığını Mehmet Sağlamdan almadan önce KTÜ rektörlüğü ve TÜBİTAK başkanlığı yaptı. Bu görevinden bağlı bulunduğu bakan Erdal İnönü ile anlaşamayarak istifa etti. YÖK genel kurulu üyeliği yaptıktan sonra da YÖK başkanı oldu. YÖK başkanı olduğu günden itibaren adı hep skandallarla ve tartışmalarla anıldı. Son olarak sahneye koyduğu oyunda, hükümete muhalif rolünü başarıyla oynadı. 4 senelik başkanlık dönemine kısaca bir göz atalım:
* Üniversite giriş sınav sistemini, hiçbir akademisyen ya da uzman kişiye sorma gereği duymadan ve kamuoyuna hiçbir açıklama ihtiyacı hissetmeden değiştirdi. ÖSS sisteminin geldiği ilk sene sınav sorularının çalınması da ayrı bir skandal oldu.
* Yüksek Öğretim Kurumları Öğretim Elemanları ve Personeli Disiplin Yönetmeliğini değiştirerek, öğretim üyelerine meslekten menden kamu görevinden çıkartmaya kadar değişen cezalar verilmesini sağladı. Yeni 1402likler yaratarak, 35 öğretim üyesine meslekten ihraç, 100 kişiye aylıktan kesme, 150sine kınama, 240ına uyarı ve 15ine kademe durdurma cezaları verildi ve demokrat üniversite çalışanlarını baskı altına aldı.
* Kadro işlemini torpile ve hısım-akrabayı işe alma yöntemine bağlayarak çözme yoluna gitti.
* Hazırladığı YÖK Yasa Tasarısı ile üniversiteleri sermayeye peşkeş çekmeye çalıştı. Ancak bu tasarı 18 Mayıs 2002de Kızılayda öğrenciler tarafından parçalandı.
* Üniversitelerdeki muhalif seslere karşı soruşturma silahını etkin bir şekilde kullandı. Binlerce öğrenciye açılan soruşturmalarda uzaklaştırmadan atılmaya kadar farklı cezalar verildi. En son olarak, gündemi uzun süre meşgul eden Kürtçe eğitim talebiyle dilekçe veren yüzlerce öğrenci bu soruşturmaların gazabına uğradı.
Kemal Gürüz uygulamaları ile ilgili verdiğimiz bu örnekler aslında buz dağının görülen kısmı. Türkiyedeki üniversiteleri dünyanın en demokratik üniversiteleri ilan eden Gürüz, üniversiteleri kâr amaçlı kurumlar haline getirmeyi amaçlayan yasaya karşı çıkanları bakın nasıl değerlendiriyor: Bunu yapacağız. İstedikleri kadar bağırsınlar, bu gerçekleşecek Türkiyede. Demokrat Kemal Gürüz, hiç kimsenin fikrini önemsemeden, sermayenin taleplerini karşılayacağını ilan etmekte sakınca görmüyor.
Okulların artık sıradan bir personeli haline gelen TMŞ ekipleri ki bazı üniversitelerde jandarma olarak karşımıza çıkıyor- ve ÖGBler, üniversitelerde muhalif sese doğrultulmuş bir silah konumunda. Anlaşılan Gürüzün demokrasi anlayışında muhalif düşünceyi ezmek ön planda yer alıyor. Doğrudur üniversitelerimiz Gürüzün söylediği kadar serbest olabilir. Okullarda tüm yoz ve çarpık ilişkilerin serbestliği varken, kendi üniversitelerinin açılışını caf caflı sözler ve anlamsız laiklik ajitasyonlarıyla süslenmiş resmi açılış yerine öğrencilerle paylaştıkları bir şenlikle yapmak isteyen YTÜ öğrencilerine polis ablukasıyla yanıt verilmesi, Gürüz demokrasisini yeterince tanımlamaktadır.
Gürüzün üniversitelere dair emsalsiz teorilerini büyük bir heyecanla karşılayan boyalı sermaye medyasının akbabaları onu son YÖK-AKP çatışmasında yalnız bıraksa da, adı bu satılmış kalemler arasında saygıyla anılmaktadır. Gürüzün tüm Türkiyenin önünde yalan söyleme geleneği demokrasi masalı ile sınırlı kalmadı. Üniversitelerin kapıları, şu anki eğitim sistemiyle, işçi-emekçi çocuklarına kapatılırken, Gürüz tasarısını Zenginden alıp fakire vereceğiz diyerek savunuyor. Yalancı Gürüzün her sözüyle biraz daha gülünç duruma düştüğü konusunda bugün herkes hem fikir konumdadır.
Kamuoyuna YÖK-AKP çekişmesi şeklinde yansıyan ve iki tarafın koltuğunu garantiye alan bir anlaşma ile son bulan orta oyunu bize, bu tartışmanın suni olduğunu bir kez kanıtlamıştır. Daha önce Ekim Gençliği sayfalarında birçok kez değinilen bu tartışmanın ayrıntılarına girmeden şunu söyleyebiliriz: Daha önce hazırlanan tüm tasarılarda ortak yön üniversitelerin sermayenin tamamen hizmetine sokulmasıdır. Bu şekliyle asıl belirleyici olan Gürüzün ilk taslağıdır. Kızılayda parçalanan bu tasarı farklı kimlik ve tartışmalar altında bize geri dönmektedir. Biz bunu daha o dönem, 18 Mayıs eyleminin hemen ertesinde söylemiştik:Yasa püskürtülmüş olabilir ama öğrenci gençlik unutmasın, bu tasarı ısıtılarak önümüze konacak. Hemen gerçekleştiremediklerini zamana yayarak gerçekleştirecekler.
Biz bu tasarıyı dün parçalamıştık, bugün de parçalayacağız. Karşımızda ister Gürüz ister bir başkası olsun!
Yalanları ve sınır tanımaz uygulamaları ile YÖKte Gürüz dönemi kapanıyor. Sermaye için tetikçilik görevini layıkıyla yerine getiren Gürüz bugün yerini bir başkasına bırakma hazırlığı yapıyor. Biz bu görevi alacak kişiye de meydan okuyoruz. Onu da en az kendinden öncekiler kadar rahatsız edeceğiz. Onun tüm rüyalarını karabasana çevireceğimize söz veriyoruz.
Biz YÖKü dağıtacağız, altında kim kalır bizi ilgilendirmez! Bu koltukta oturacak kimse rahat oturamayacak, bunu herkes bilsin. Burjuvazinin tetikçileri ister eli kanlı katiller olsun, ister bilim adamı kılığında gezen cübbeli müsfetteler... Biz durmadık, durmayacağız; susmadık, susmayacağız!
YÖK, polis, medya; bu abluka dağıtılacak!
ODTÜde 6 Kasım öncesi çalışmalar
12 Eylül askeri-faşist darbesinin üniversitelerdeki postal izi olan YÖKün kuruluş yıldönümü vesilesiyle bu yıl da 6 Kasımda alanlara çıkmak için etkin bir çalışma yürüttük.. Ekim Gençliği olarak hafta boyunca afiş, bildiri, amfi konuşmaları ve açtığımız masa aracılığıyla, 6 Kasımda Kızılaya çağrı yaptık.
ODTÜde 5 Kasım günü Ekim Gençliği, Özgür Gençlik, Sosyalist Demokrasi Gençliği, Devrimci Proleter Gençlik ve Öğrenci Koordinasyonu ODTÜ Cephesi ortak bir basın açıklaması örgütledi. Hazırlık binasından yemekhaneye, ardından Rektörlüğe kadar yapılan yürüyüşün sonrası basın açıklaması yapıldı. Yürüyüş anında kantinler dolaşıldı ve konuşmalar yapıldı. İşgal ortaklığına ve YÖK yasa tasarısına karşı 6 Kasımda Kızılaya! yazılı pankartın açıldığı eyleme yaklaşık 50 öğrenci katıldı.
Yürüyüş boyunca YÖK, polis, medya, bu abluka dağıtılacak!, Sermaye defol, üniversiteler bizimdir!, Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!, Ne AKP, ne YÖK, üniversiteler bizimle özgürleşecek!, YÖKe hayır!, İşgalin değil, direnişin safına! sloganları atıldı. Basın açıklamasında ve kantinlerde yapılan konuşmalarda YÖK ve AKP hükümetinin gerçek yüzü teşhir edildi. Öğrenci gençlik üzerine oynanan oyunların bozulabilmesi için 6 Kasımda Kızılaya çıkılması çağrısı yapıldı.
|