Irak saldırısıyla birlikte ABDnin kirli savaş makinesi tüm birimleriyle harekete geçmiş bulunuyor. Bunların başında da psikolojik harp dairesi geliyor. Bu birimin ürettiği ve yaydığı yalanlarla, sadece Irak halkı değil, tüm dünya halkları teslim alınmaya çalışılıyor.
Saldırıya eşlik eden yalan bombardımanı aslında füze bombardımanından çok önce başlamıştı. Daha ilk Körfez saldırısı döneminde başlatılan ve sonrasında da ara vermeden sürdürülen bu psikolojik saldırı, 11 Eylülün ardından daha da yoğunlaştırıldı. Bu süreç boyunca en sık dile getirilen şey Irakın kitle imha silahları bulundurduğu iddiası idi. Bu propaganda, Iraktan ziyade diğer devletleri, özelde de Birleşmiş Milletleri ve dünya halklarını hedef alıyordu. Bu dönem boyunca sistemli biçimde sürdürülen dezenformasyon faaliyeti ve hızlandırılan görüşme-anlaşma-ittifak trafiğiyle saldırı için devletlerden destek toplanmaya çalışıldı. Dünya halklarına yönelik ise en azından tarafsızlaştırma hedeflendi. Yaşandığı dönemde, müdahale şöyle dursun, gündeme bile getirilmeyen Halepçe katliamı, Saddamın nas bir kanlı diktatör olduğunu ve iktidardan indirilmeyi hakettiğini kanıtlamak üzere, döne döne anlatıldı.
Dünya halklarının yükselip /yaygınlaşan tepkisi ABD dezenformasyonunun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. ABD bu kez İngiliz ortaklığı ve bir-iki küçük uşağı dışında kapitalist-emperyalist dünyadan tek bir destek bulamadığı gibi, dünya halkları cephesinden de tarihi boyunca karşılaşmadığı düzeyde bir tepki görüyor. Halkların tepkisi, ABD emperyalizmine olduğu kadar, işbirlikçilik yapan ya da tarafsızlık adı altında ABD saldırganlığını destekleyen iktidarlara da yöneliyor.
Emperyalizmin yalan makinesine tekrar dönersek; savaşın fiilen başlamasıyla birlikte Pentagonun ilgili dairesi, daha saldırının ilk gününden yalan bombaları savurmaya başladı. Bunu öylesine abartılı bir tarzda yaptı ki, artık Amerikan medyası üzerinden yayılan haberlere çocuklar bile inanmıyor.
Örnekleyecek olursak; daha savaşın ilk gününde Umm Kasrın düştüğü iddia edilmişti, ama günler sonra hala Umm Kasra giremediler. Savaşın ikinci gününde Saddamın öldürüldüğü, Savunma Bakanının teslim olduğu, Irak ordusunun kitlesel biçimde teslim olmaya başladığı haberleri geçiliyordu. Bu haberlerin üzerinden saatler geçmeden Irak televizyonu ve bölgedeki diğer haber kuruluşlarının yayınlarıyla bunların bayağı yalanlar olduğu anlaşıldı. Birinci Körfez Savaşının dersleriyle, bu kez Irak yönetimi de enformasyonu etkin biçimde kullanmaya çalışıyor. Gerek Irak halkı gerekse dünya halklarının gelişmeler hakkında günü gününe bilgilendirilmesiyle emperyalist yalan makinesinin çarkları kırılmaya başladı.
Ancak, emperyalist yalan makinesini işlevsizleştiren asıl etken, sıcak savaşa ilişkin gelişmeler oldu ve olmaya devam ediyor.
Hatırlanacağı gibi, emperyalist medyada, emperyalist savaş makinesinin reklamından geçilmiyordu. Amerikanın yığdığı silahların sadece miktarı değil, ne kadar modern, ne kadar öldürücü, ne kadar güçlü, ne kadar akıllı olduğu da beyinlere çakılıp durdu. Ancak saldırının daha ilk günlerinde bu güçlerin sınırları ortaya çıkmaya başladı. ABDnin o milim şaşmayan akıllı füzeleri, kilometreler şaşarak İrana, Suriyeye, Türkiyeye düşmeye başladı. Masal canavarları gibi gösterilen (ve buna yaraşır sıfatlarla adlandırılan) uçakları, helikopterleri, Iraklı köylülerin tüfekleriyle avlandı. Çok özel eğitimlerden geçirilmiş (ve Holywood senaryolarında yenilmezleştirilmiş) komandolarının, kameralar karşısında korkudan donmuş, dili tutulmuş halleri El Cezire televizyonu tarafından milyonların gözü &oul;nüne serildi. Bu ise insanlara bir gerçeği bir kez daha hatırlatmış oldu: Emperyalist savaş makinesi ne derece büyük ve korkunç olursa olsun, halkların haklı mücadelesi karşısında parçalanmaya mahkumdur.
Amerika bunu Vietnamda yaşadı. O dönemde de dünyanın süper gücüydü. Onun savaş makinasıyla ölçülecek güç ve büyüklükte başka bir ülke yoktu. Silahları en modern, askerleri en eğitimli, askeri teçhizatı en donanımlı o idi. Vietnam ise ABDnin ancak en küçük eyaletiyle karşılaştırılabilecek boyutlarda (toprak ve nüfus olarak) bir ülkeydi. Ancak bu savaş ABD emperyalizminin büyük hezimetiyle sonuçlandı. Çünkü ABD askerleri işgalci bir ordunun paralı neferleriydi. Vietnam halkı ise kendi yurdunu, sevdiği he şeyi, geçmişini ve geleceğini savunuyordu. Tıpkı bugün Irak halkının yaptığı gibi...
Bugün Irakta, savaşın daha ilk saatleri-ilk günlerinde ABDnin yalan makinesi altedilmiş bulunuyor. Sıra savaş makinesinin parçalanmasında. Irak halkının ölümüne direnişi ve dünya halklarının dayanışmasıyla, çok uzak olmayan bir zaman içinde sıra ona da gelecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.