29 Mart '03
Sayı: 12 (102)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak direniyor, dünya halkları direniyor!
  Amerikan uşaklarının kirli oyunları
  "Stratejik ortaklık" adı altında utanç verici bir uşaklık!
  ABD'nin kirli yalan makinesi parçalanıyor
  Irak halkının direnişi emperyalistlerin kolay zafer beklentisini boşa çıkardı!
  Emperyalist savaşa karşı halkların ve emekçi kitlelerin dinmeyen eylem dalgası
  Dünyada emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Dünyada emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Emperyalizm özgürlük değil, ölüm, yıkım ve kölelik bahşeder!
  Emperyalist işgal ve saldırılara karşı Irak halkı dişiyle, tırnağıyla ve onuruyla direniyor!
  Tayyip Erdoğan'ın "ulusa sesleniş" konuşması...
  Emperyalist savaş, Kürt sorunu ve CHP
  Türkiye'de emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Türkiye'de emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Türkiye'de emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Türkiye'de emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Kocaeli mitinginde binler alanlardaydı...
  Kocaeli mitinginde emekçilerle savaş üzerine konuştuk...
  Newroz kutlamaları...
  Emperyalistlere ve uşaklarına karşı kavgayı yükseltelim!
  Irak'a saldırı ve ilk planda göze çarpan gerçekler...
  ÖO direnişçisi Yusuf Arıcı şehit düştü
  Kızıldere: Kavga bayrağımızda bir kilometre taşı...
  Hollywood'dan yükselen savaş karşıtı tepkiler büyüyor!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Amerikan uşaklarının kirli oyunları

Sermaye iktidarı aylardır emperyalist savaş çerçevesinde politikalar belirliyor. Burjuva medyanın etkin desteği ile bu politikaları kamuoyuna benimsetmeye çalışan Amerikancı düzen güçleri, “ulusal çıkarlar”, “Türkiye’nin güvenliği” vb. demagojileri kullanıyorlar. Aylarca süren ve fiyaskoyla sonuçlanan utanç verici kan pazarlığını yok sayan Ankara’daki uşaklar, barış için ellerinden gelen tüm çabayı harcadıklarını, ama Irak yönetiminin bu fırsatı değerlendirmemesi sonucu savaşın başladığını iddia edebilecek kadar düşkünleşmiş durumdalar.

Türkiye savaşın dışında mı?

İşbirlikçi egemenler Türkiye’nin savaş dışında kaldığını, buna rağmen savaşın olumsuz etkisinden dolayı emekçilerin fatura ödemek zorunda olduğunu söylüyorlar. Emekçiler savaşa destek vermiş olsalardı tezkere reddedilmeyecek, o zaman Amerika Türkiye’ye dolar akıtacak, dolayısıyla zarar telafi edilebilecekti propagandasını yapıyorlar. CİA tarafından finanse edilen “ünlü gazeteciler” ise daha da ileri giderek emperyalist savaşa karşı mücadele edenleri “vatan haini” ilan edecek kadar saldırganlaşabiliyorlar.

Kirli savaş propagandasını bir kenara itip somut gerçeğe baktığımızda, Türkiye’nin hiç de emperyalist savaşın dışında olmadığını görürüz. Türkiye’de yabancı asker bulundurulması ve Türk askerinin başka ülkeleri işgaline olanak tanıyan tezkerenin tüm çabalara karşın meclisten geçirilememesi, Irak halkına karşı işlenen savaş suçunu ortadan kaldırmadı. Amerikan askerleri Türkiye topraklarını işgal ettiler, ülke limanlarını, kara ve demiryollarını, hava sahasını tepe tepe kullandılar. Sadece basına yansıyan bilgilere göre, sayıları 10 bini aşan Amerikan özel birlikleri Türkiye’den geçerek Kuzey Irak’a yerleşmiş bulunuyor. Yanı sıra 9 ayrı yerde Amerikan askeri üsleri kurma çalışmaları yapıldı ve bunların çoğu duruyor. İncirlik dahil olmak üzere bu üsler, “insani amaç” kılıfı altında kullanılıyor ve kullanılmaya devaedecek.

Öte yandan Erdoğan hükümeti meclisten geçirdiği tezkere ile Türkiye’yi resmen savaşın bir tarafı haline getirdi. (Nitekim önceki Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış basına verdiği bir demeçte Türkiye’nin kara ya da hava sahasını açması arasında bir fark olmadığını açıkladı.) Türk askerinin Kuzey Irak’a girmesini ve Türkiye hava sahasının Amerika’ya açılmasını içeren tezkere jet hızıyla meclisten geçti. Irak halkının tepesine füze ve bomba yağmurunun başladığı gün, İslamcı AKP hükümeti, dini bütün milletvekillerini ikna ederek tezkereyi meclisten geçirmekte zorluk çekmedi. Bir gün sonra da Amerikan uçak ve füzeleri Türkiye üzerinden geçip Irak halkının yıkım ve katliamına katıldı.

Uşaklık bununla da sınırlı değil. ABD emperyalizmi uçaklarının tipi, taşıdığı silahlar, uçuş irtifası vb. konusunda hiçbir yükümlülük altına girmedi. Dolayısıyla nükleer, kimyasal ya da biyolojik silahlar da dahil istediği silahı Türkiye’nin hava sahasından geçirecek.

Uşaklığı üst boyutlara taşıma girişimleri

Hava sahasını ABD’ye açan tezkereyi savunan Başbakan Erdoğan, “amacımız komşularımız ile dostane ilişkileri sürdürmek ve Türkiye’nin güvenliğidir” açıklamasında bulundu. Ama Urfa’ya düşen füze Türkiye’nin güvenliğinin nasıl sağlandığını gösterdi. AKP hükümeti ve başında bulunan zata göre, Irak halkı ile olan dostluk ilişkilerini sürdürmek, Amerikan savaş uçağı ve füzelerine yol açmakla mümkün. Ancak Irak halkı ve yönetimi hiç de öyle düşünmüyor. Iraklı yetkililer AKP hükümetini “İslamcı sanılan ama Amerikan yapımı olduğu anlaşılan hükümet” olarak tanımlayarak, Amerikan saldırganlığına ortak olanların bedel ödeyeceğini açıkladılar.

Erdoğan hükümetinin yalanları gerçeklerin üstünü örtme gücünden yoksundur. Uşaklığı daha ileri düzeye taşıyarak efendisine yaranmaya çalışan hükümet ve Genelkurmay tam bir uyum içinde, “bırakın Irak’a girelim, o zaman Türk ordusu Amerikan birliklerine de destek sağlayacak” diyorlar. Sermaye iktidarı Kürt devleti paranoyası yüzünden “kan pazarlığı”nı bir kenara bırakmış, Kuzey Irak’a girebilmek için ne gerekiyorsa yapmaya hazır hale gelmiştir.

Efendi savaş planını değiştirince
Ankara’daki uşakların etekleri tutuştu

50 yılı aşkın bir süredir emperyalizme hizmet etmeyi kendine ilke edinen Türk sermaye devleti, ilk defa kendini pahalıya pazarlama fırsatını yakaladığını sanarak sıkı bir kan pazarlığına girişti. Tayyip Erdoğan’ın pazarlık yapmadaki mahareti burjuva medya tarafından öve öve bitirilemedi. Ancak pazarlık fiyaskoyla sonuçlandı. Fiyatı yüksek bulan ve zamanı sınırlı olan efendi, tehditler eşliğinde “B planı”nı devreye soktu. Kendileri olmadan ABD’nin savaşı başlatamayacağını sanan işbirlikçiler fena halde yanıldıklarını anladılar, ama iş işten geçmişti.

Bush ve savaş çetesinin kendilerine bedel ödeteceğini düşünen uşak takımı peşpeşe savaş zirveleri yaptı. Efendinin hiddetini yatıştırmak için her yola başvuruldu. Buna rağmen sonuç değişmedi. Amerikan işgalci güçleri hem Türkiye’yi kullanmaya hem de Türk devletinin “hassasiyetlerini” yok saymaya başladılar. Türk-Amerikan ilişkilerinin sarsıldığı, bunun uzun vadede Amerikan uşaklarını zora sokacağı korkusuyla, ABD ne isterse pazarlık yapmadan yerine getirmeye başladılar. Öyle ki hava sahasının açılması önce TSK’nın Kuzey Irak’a girmesi şartına bağlanmış, tezkere meclisten geçtikten sonra hava koridoru bu gerekçeyle ABD uçaklarına hemen açılmamıştı. Ama Washington’dan yapılan bir açıklama ile hava sahası zaman geçirmeden açıldı ve bunun için herhangi bir şart koşulmadığı açıklandı. Sermaye basın attığı, “Irak’a girdik”, “Havayı verdik karayı aldık” gibi manşetler, bizzat devletin ilgili kurumları tarafından yalanlandı.

TÜSİAD’ından ordusuna, sermaye basınından hükümetine kadar tüm temel kurumlarıyla Amerikancı düzen güçleri, “stratejik müttefik”leri ABD ile olan ilişkilerinin zedelenmemesi için ellerinden gelen çabayı sarfettiler. Terörle mücadele, Ortadoğu dengeleri, Kafkasya ve Orta Asya stratejileri, İMF patentli ekonomik program gibi konularda Türk-Amerikan çıkarlarının ortak olduğunun altı çizildi. İşbirlikçi sermaye iktidarı, ABD emperyalizminin başlattığı paylaşım savaşına her aşamada destek vermeye hazır olduğunu bu vesileyle yeniden ilan etmiş oldu.

AKP hükümetinin kitleleri aldatma manevraları

İkinci tezkerenin reddedilmesinden sonra hükümet, Türkiye artık savaşın dışında kaldı havalarına girdi. Savaş gerekçesi ile gündeme gelen saldırıların nedeni de buna dayandırıldı. Birçok tüketim maddesine yapılan zammı savunan T. Erdoğan, bunu “barış istemenin bedeli” olarak değerlendirdi. Ancak yukarıdaki veriler savaş dışında kalma diye bir durumun söz konusu olmadığını net olarak gösteriyor. Erdoğan başkanlığında kurulan 59. hükümetin ilk elden yeni bir tezkereyi onaylatması da bunun göstergesi. Buna rağmen sermaye cephesi, meclisten geçirilen son tezkerenin sanki emperyalist savaşla bir ilgisi yokmuş gibi davranarak emekçileri aldatmaya çalışıyor. Böylece yıkım saldırısına karşı yükselecek mücadelenin önünü kesmeye çalışıyor. Kapitalistlerin örgütlü işçileri işten atarak başlattıkları örgütsüzleştie saldırısı da bu planın bir parçası. Sendika ağalarının cenderesini henüz kıramayan işçi sınıfının örgütlülüğü parçalanarak direnme gücü dumura uğratılmak isteniyor.

Emekçilerin Türk devletinin savaş dışında kalındığı yalanına kanmayacakları ortadadır. Demagojilerle örtülmeye çalışılan emperyalist savaşa destek ve emekçilerin yıkımı programının amacına ulaşıp ulaşmayacağı ise, işçi sınıfı ve emekçilerin emperyalist savaşa, içerideki destekçilerine ve yıkım saldırısına karşı yükselteceği direnişe bağlı olacaktır.