Sermaye devleti çıkmazda...
Stratejik ortaklık adı altında
utanç verici bir uşaklık!
AKPnin 58. hükümeti kurduğu günlerde ABye üyelik üzerinden kampanya yürütülüyor, ABye tam üyelik için takvim belirleneceği, bu sürecin Kıbrıs sorununun çözümü için de imkan yaratacağı propagandası arsız bir şekilde yapılıyordu. Ekonomik kriz ve sermayenin saldırıları altında bunalan emekçiler Avrupa hayalleriyle sersemletiliyor, ABye tam üyelik ile mutluluk ve refaha ulaşılacağı masalları anlatılıp duruyordu.
Oysa ortaya çıkan sonuç tam bir fiyasko oldu. AB zirvesinde Türkiyeye takvim falan verilmedi. Kıbrıs konusunda Türk devletinin geleneksel politikasının terk edilmesi için basınç yapıldı. Erdoğan bazı çıkışlar yaparak bu sorunu çözüyoruz havalarına girdi. Ama AB konusunda olduğu gibi Kıbrıs konusunda da sonuç hezimet oldu.
Kan pazarlığı fiyaskosu
Sermaye iktidarı bu ve benzer sorunlarda çözümsüzlük yaşarken, ekonomik krizlerin yıkıcı etkileri sürerken, bu sefer emperyalist savaş gündeme geldi. Amerikan emperyalizmi tarafından Iraka yapılacak saldırının dışında kalamayacaklarını bilen ABD uşakları, efendilerine yapacakları hizmet karşılığında yüklü bir meblağ talep ettiler.
Washington-Ankara arasında aylar boyunca süren, Türk tarafının zaman zaman aşağılanıp hakarete uğradığı pazarlıklar beklenenin aksine kan pazarlığı yapanlar açısından tam bir hayal kırıklığı oldu. 90 milyar dolar gibi yüksek bir rakamla pazarlık yürüten uşaklar, masadan elleri boş kalkmak zorunda kaldılar. Türkiyenin emperyalist savaşta aktif rol alması karşılığında alınacak milyar dolarları kasalarına doldurmaya hazırlanan TÜSİAD kodamanları, Türkiyenin savaşa ABD safında katılması gerektiğini ısrarla tekrarlayıp durdular. Tezkerelerin meclisten geçmesi için çaba harcadılar. Buna rağmen yapılan hesap çarşıya uymadı ve ikinci tezkere, toplumsal muhalefetin etkisi altında kalan milletvekillerinin ret oyu ile meclise takıldı. Bu sonuç Bush ve savaş çetesini fena halde kızdırdı. İstediğimiz tezkereyi zamanında meclisten geçirmediniz, verilen s&ml;re doldu, daha önce vadettiğimiz mali yardımı vermekten vazgeçtik dediler.
Dünya jandarması ABDnin stratejik ortağı olmakla övünenler Washingtondan yapılan bu açıklama ile sarsıldılar. Yıllarca yaptığımız hizmetin karşılığı bu mu? diye sızlansalar da, emperyalist savaşa her türlü desteği vermeye hazır olduklarını, ancak demokratik bir ülke olan Türkiyede meclisin kararlarına da saygı duyulması gerektiğini dile getirme ihtiyacı hissettiler.
Türkiye emperyalist savaşın tarafı
"Mali yardım paketini geri çeken ABD bu arada Türkiyeyi savaşın içine doğru itmekten de geri durmadı. Yeni bir tezkerenin biran önce mecliste onaylanmasını talep etti. Bunun üzerine zirve yapan devlet erkanı, uşaklığın bir gereği olarak, savaş için Türk hava sahasını açan ve TSKnın Güney Kürdistana girmesine olanak tanıyan yeni bir tezkereyi zaman geçirmeden meclise sevk edip onaylattı. Böylece efendinin talepleri anında karşılanmış oldu. Türkiye emperyalist savaşın bir tarafı haline getirildi, limanlarda, eski ve yeni kurulan üslerde, kara ve demiryollarında harıl harıl bir çalışma başladı. Bu defa hizmeti karşılığında herhangi bir talepte bulunma cesareti gösteremeyen sermaye devleti ABDye bedava askerlik yapmaya başladı. Yine de Bush yönetimi Türkiyeye çok önem verdiğini dile getirmekten geri durmadı.
Bu gelişmeler üzerine ağız değiştiren işbirlikçiler, o ana kadar savaşa girmenin gerekçelerinden biri olarak gösterilen 6 milyar doların (en son bu fiyata anlaşmışlardı) çok önemli olmadığını, daha önce batık bankalardan sadece biri için bu kadar para harcandığını, dolayısıyla bunun abartılacak bir durum olmadığını söylemeye başladılar. Yani aylarca süren utanç verici, onur kırıcı pazarlıklar, ülkeyi emperyalist bir savaşın içine sürmeleri karşılığında üzerinde anlaştıkları kan parası, eğer alabilselerdi, sadece bir batık bankaya ödenen miktar oranında olacaktı.
Amerikan uşaklarını kaygılandıran sadece uçup giden dolarlar değildi. Zira yeni zamlar, ek vergiler, sıfır sözleşmeler vb. ile bu parayı emekçilerden gaspetmek için zaten harekete geçmişlerdi. Onları çıkamaza sürükleyen, kaygılandırıp diken üstünde bırakan asıl sorun, hassas oldukları konularda efendinin onları dikkate almamaya başlamasıdır. Bilindiği gibi Güney Kürdistanda bir Kürt devletinin kurulmasını engellemek ve Musul-Kerkük petrollerinin Kürtlerin denetimine geçmesinin önüne geçmek Türk devlet politikasında savaş gerekçesi sayılacak kadar önemli. Bu her vesile ile dile getiriliyor. Bu yönde bir gelişmenin ortaya çıkması halinde bunun önüne geçebilmek için de Türk askerinin Kuzey Iraka mutlaka girmesi gerekiyor. Türk devleti bu amacına ulaşabilmek için herşeyi yapmaya hazır hale geld
Emperyalist işgalciler ise bu konuda uşakları ile aynı fikirde değiller. Meclisten geçen tezkere, hava sahası ve TSKnın Kuzey Iraka girmesini kapsarken, ABD Dışişleri Bakanı Powell, hava sahası ile Türk askerinin geçişi farklı olaylardır dedi ve Türk askerinin bölgeye girmesini gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığını, dahası bunun Türk-Kürt çatışmasına yol açabilecek tehlikeli bir adım olacağını sözlerine ekledi. Powell, TSKnın bölgeye giriş gerekçelerinin sınır güvenliği, göç dalgası, terör saldırıları ve insani yardım olarak sıralandığını, ancak bu risklerin şimdilik oluşmadığını, dolayısıyla Türk tarafının kaygılanması için ortada bir nedenin bulunmadığını dile getirdi. Amerikanın hizmetinde olan Barzani ve Talabani de yaptıkları açıklamalarda, bölgede Türk askerini istemediklerini, böy bir girişimin istenmeyen çatışmalara yol açabileceğini dile getirerek ABDye destek verdiler.
Dikkate değer olan, Kuzey Iraka girmeden hava sahamızı açmayız diyen devlet erkanının bu açıklamaların ardından kıvırtmaya başlamasıdır. Hemen öncesinde başbakan Tayyip Erdoğan, hava sahamızı açtık, Kuzey Iraka gireceğiz diyordu. Powellden sonra basına konuşan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ise, Kuzey Iraka göndereceğimiz birlikler ile hava sahamızı vermemiz, birbirinin şartı değildir. İkisi ayrı özellikleri olan konulardır demek zorunda kaldı.
Türk-ABD ilişkilerinde uşakça kaygılar
Türk-ABD ilişkilerinde yaşanan sorunlar Ankaradaki uşakları fazlasıyla kaygılandırmaya başladı. Hem kendilerini affettirmek, hem de bir kenara itilmemek için efendileri önünde yerlerde sürünür hale geldiler. Önceleri Güney Kürdistana göndermeyi planladıkları asker sayısının yüzbini aşabileceğini söyleyen, oluşan yeni ortam sayesinde Musul-Kerkük petrollerine el koyma hayallerini kuracak kadar yüksekten uçanların kibirlerinden eser kalmadı.
Başlangıçta hassas olduğunuz konuları biz de biliyoruz, onları gözeteceğiz diyen Bush yönetimi, şimdi Güney Kürdistana giremezsiniz, girecekseniz bile bu tamamen bizim denetimimiz altında ve belirleyeceğimiz sınırlar içinde olacaktır demeye başladı. Bushun Iraklı muhaliflerden sorumlu danışmanı Zalmay Halilzad da Ankarada yürüttüğü görüşmelerde ABDnin çizdiği sınırları ortaya koydu. Buna göre Kuzey cephesi açılırsa, ABD, daha önce 40-50 bin olarak öngördüğü bölgedeki Türk askeri sayısının 6 bini aşmasını istemiyor. TSK birlikleri en fazla 20 kilometre içeri girebilecek. ABD, Türk birliklerinde muharip asker ve zırhlı araç bulunmasına karşı çıkıyor. ABD aynı zamanda çıkış garantisi istiyor. Türkiye de olağanüstü durum son erince dönmeyi kabul etti.
Görüldüğü gibi, ABD Irakı işgal etmeyi başarabilirse, oluşacak yeni durumda Türkiyeye en ufak bir söz hakkı ya da kırıntı vermeyecektir. Hedefine ulaşmış bir emperyalist gücün bunu yapması mümkün değildir. O zaten işgal ve yağma amacıyla bölgeye gelmiştir. Yağmaladığı ganimetlerden elbette başkasına pay vermeyecektir.
Herşeye rağmen Amerikan emperyalizmi ile Ankaradaki işbirlikçileri arasındaki ilişkiler devam ediyor. Savaşın gidişatına bağlı olarak değişik boyutlar da kazanabilir. Nitekim Irak halkından beklemedikleri bir direnişl gören kalan saldırganlar, Kuzey cephesinin açılması üzerinde yeniden durmaya başladılar. İhtiyaç duymaları halinde Türkiye topraklarını en geniş bir şekilde kullanmak isteyecekler. Nitekim ABD Türkiyeye 1 milyar dolar hibe ve 8.5 milyar dolar kredi vermeye hazırlanıyor.
Irak halkının emperyalist savaşa karşı ortaya koyduğu direnişin yayılması durumunda, ki gelişmeler bu yöndedir, ABDnin Türkiye topraklarını çok daha etkin ve yaygın bir şekilde kullanacağı kesindir. Bunun karşılığında Amerikancı iktidar Washingtondan bazı kırıntılar alabilir. Ortaya atılan 8.5 milyar dolarlık kredi de bunu gösteriyor. Ama bu kırıntılar düzenin çıkmazlarını ortadan kaldırmak bir yana, savaşta üstleneceği aktif rol yüzünden daha da derinleştirecektir. İşbirlikçi sermaye iktidarının emperyalist savaşta daha etkin yer alması işçi sınıfına, emekçilere kısacası tüm anti-emperyalist güçlere ek sorumluluklar yükleyecek, daha kararlı, daha militan bir mücadeleyi yükseltmenin hayati önemini arttıracaktır.
|