Almanyada sosyal saldırılar hızlandı
Almanyada Başbakan Gerhard Schröder 14 Mart günü beklenen konuşmasını yaptı ve sosyal kısıtlamalara hız verileceğini bildirdi. Schröder yaklaşık 1,5 saat süren konuşmasında önümüzdeki dönemde özellikle işsizlik sigortası, iş yasası, sağlık sigortası ve vergi yasalarında önemli değişikliklerin yapılmasının tasarlandığını söyledi.
Yapılan açıklamaya göre işsizlik parasından faydalanma süresi kısıtlanıyor. İşsizlik parasından azami faydalanma süresi 55 yaşına kadar olan işsizler için azami 12 aya, 55 yaş üzerindekiler için 18 aya indiriliyor. Henüz yürürlükte olan yasaya göre, işsizlik sigortasından faydalanma sınırı 45 yaşın altındakiler için 12, 45 yaşın üstündekiler için 18, 47 yaş üzerindekiler için 22, 52 yaş üzerindekiler için 26 ve 57 yaş üzerindekiler için 32 ay. Bu sürelerden faydalanmak için işsizlik sigortasına ödenen primin süresi gözönünde bulunduruluyor. Yapılması tasarlanan değişiklikle işsizlik sigortasından faydalanan 55 yaş üzerindeki işsizlerin sayısının yaklaşık üçte bir oranında düşeceği düşünülüyor. Yaş gruplandırmalarında 5559 yaş arasında olanların yaklaşık % 21i işsiz. Bu yaş gruplandımaları arasında en yüksek işsizlik oranı oluyor. Almanyadaki ortalama işsizlik oranı yaklaşık % 12.
İşsizlik sigortasında yapılması tasarlanan diğer bir değişiklik ise işsizlik yardımıyla ilgili. Buna göre işsizlik yardımı ve sosyal yardım birleştiriliyor ve bugüne kadar işsizlik yardımından faydalanan işsizlere sosyal yardım miktarı kadar yardım yapılıyor. Bu yardım miktarının tespitinde işsizin nakit parası ve malvarlığı ile birlikte, eşinin geliri de gözönünde bulunduruluyor ve yardım bu oranda düşürülüyor. Bir işsizin işsizlik yardımından faydalanabilmesi için elinde bulunan varlığı 33.800 Eurodan 13.000 Euroya indiriliyor. Yani işsizin 13.000 Eurodan fazla varlığı varsa, bunu bu sınıra kadar tüketmeli. Bu süre içerisinde yardımdan faydalanamıyor. Eğer eşin geliri 482 Euroyu geçiyorsa aradaki fark işsize verilecek işsizlik yardımından kesiliyor.
İş arayan işsiz için kabul edilebilirlik sınırı da ağırlaştırılmak isteniyor. Şu an geçerli olan yasaya göre, işsizin, işsizliğinin ilk üç ayı içerisinde kendisine bulunan yeni işyerinde alacağı aylığın eski aylığına göre % 20 oranında düşük olması bu işi kabul etmemek için geçerli bir neden sayılmıyor. Bu oran sonraki üç ay için % 30a çıkıyor ve işsizliğin yedinci ayından itibaren yeni işi kabul etmemek ancak alınacak aylık işsizlik parasından düşükse mümkün oluyor.
İş yasasında yapılmak istenen değişikliğe göre, yeni kurulan işyerleri ilk dört yıl içerisinde meslek odalarına ödemeleri gereken ücretlerden muaf tutulacak. Beş kişiye kadar eleman çalıştıran işyerleri iş antlaşmalarını dört yıla kadar sınırlandırabilecek (bu süre diğer şirketler için iki yıl). Bu işyerlerinde iş güvencesi yasası diğerlerinden farklı uygulanacak. Beş kişiye kadar işçisi bulunan işyerlerinde işten çıkarmalar şu an geçerli olan sosyal kriterlere (görev süresi, evlilik durumu, maddi durum, yaş vs.) göre gerçekleşmeyecek, işverenin tercihi belirleyici olacak.
Sağlıkla ilgili öngörülen değişikliğe göre ise, sağlık sigortalarına ödenen oran % 14,3den %13e düşürülüyor, böylece yaklaşık 15 milyar Euroluk bir tasarruf gerçekleşiyor. Bunun karşılığında, normalde hastalığın yedinci haftasından itibaren sağlık sigortası tarafından sigortalıya ödenen aylık ödenmeyecek, bunun için özel bir sigorta gerekecek. Böylelikle sigortalar yaklaşık 7 milyar Euroluk tasarruf yapacak. Sağlık sigortası bulunmasına rağmen sigortalılar doktora gittiklerinde ücret ödeyecek. Düşük gelirliler, kronik hastalar ve çocuklar bu uygulamanın dışında tutulacak. Yapılacak değişiklik çocuk yetiştirme izni boyunca sigorta tarafından ödenen paranın sigorta tarafından değil de ödenen vergilerden karşılanmasını da öngörüyor. Öngörülen değişiklk sigortaların doktorlarla bire bir antlaşmalarını teşvik ediyor.
Schröder yaptığı konuşmada emeklilikle ilgili olarak nelerin değişeceğini açıklamadı. Bu konuda bir komisyonun görevlendirildiğini, komisyonun konuyla ilgili araştırmalarını henüz tamamlamadığı için yalnızca emekli maaşlarının artık daha az artacağını söylemekle yetindi.
Schröder Barış için cesaret, değişiklik için cesaret başlığı taşıyan konuşmasında ayrıca Alman devletinin Iraka karşı savaşı desteklemeyeceğini, diplomatik ve barışçıl yolların henüz tükenmediğini, bundan dolayı bir savaşın yersiz olduğunu söyledi.
Schröderin yaptığı konuşma değişik çevrelerce farklı tepkilerle karşılandı. Meclisteki Birlik Partileri (CDU ve CSU) ve Hür Demokratlar (FDP) reformların yeterince ileri gitmediğini savunarak hayal kırıklığı yaşarken, sendikalar Schröderin bu reform paketiyle seçim vaatlerini inkar ettiğini ileri sürüyorlar. DGB başkanı Sommer, Schröderin reform paketinde çalışanlara daha fazla yük yüklendiğini, işverenler için değinmelerin dışına çıkılmadığını söyledi.
Krizin sorumlusu kapitalist sistemin kendisi, kapitalistlerin kâr hırsı olmasına rağmen, fatura diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi Almanyada da işçi ve emekçilere çıkarılıyor. Emekçilerin hakları gasp edilerek sistem ayakta tutulmaya çalışılıyor. Sosyal devlet adı altında yumuşatılmış kapitalizm yerini giderek vahşi kapitalizme bırakıyor.
Orta-Afrika Cumhuriyetinde askeri darbe
Fildişi Kıyısında iç savaşa dönüşen çıkar çatışmaları devam ederken, Orta-Afrika Cumhuriyeti de benzer bir durumla karşı karşıya.
Her iki ülkede yaşanan gelişmeler birbirlerini aratmıyor. Fildişi Kıyısındaki gelişmeler Afrika Kıtasının karşı karşıya bulunduğu kronik sorunları bir kez daha ortaya çıkardı. Çok geçmeden bu durum Orta-Afrika Cumhuriyetindeki askeri darbe ile doğrulandı.
Eski bir Fransız sömürgesi olan ve Bokassanın kötü ünüyle dünyada tanınan Orta-Afrika Cumhuriyeti, 1958de sözde bağımsızlığına kavuştuktan sonra Fransaya sadık askerler tarafından yöneltildi. Son cumhurbaşkanı Ange-Felix Patassé, 1993den beri iktidardaydı. Ona karşı 2001 yılında bir darbe girişimi oldu ve başarıya ulaşamadı. Ayrıca bu süre içinde Patassé iktidarına karşı üç büyük isyan patlak verdi. Patassé ekibi büyük zorluklarla ülkenin başında duruyordu. İktidara karşı gelişen muhalefet bugün bir darbeyle yönetime el koymuş isyancı grubun giderek güçlenmesini getirdi.
En sonunda 15 Mart Cumartesi günü Patassénin yurtdışında olduğu bir anda general Bozizé askeri darbe ile iktidarı ele geçirdi. Darbeci askerler birçok şehire girerek ülkeyi kontrol altına aldılar ve Bozizé başkentte başkanlık koltuğuna yerleşti.
Orta-Afrika Cumhuriyetini el altından yönetmeye devam eden eski sömürgeci güç Fransa hemen birkaç yüz komandosunu ülkeye sevk etti. Bu arada Paris, yaptığı açıklamada krizin politik bir çözüm gerektirdiğini savunarak dolaylı bir biçimde darbe ile işbaşına gelen iktidarı desteklediğini açıklamış oldu. Fransanın bu tutumu şaşırtıcı değil. Çünkü bu tavır Fransanın yorgun düşmüş atı değiştirme geleneğinin devamıdır.
Orta-Afrika Cumhuriyeti eskiden beri büyük iktisadi sıkıntılar içerisinde. Devlet kasaları işbaşındaki ekipler tarafından sürekli boşaltıldığı için, uyduruk da olsa kamu hizmetleri yerine getirilememekte, memurlar ve askerler maaşlarını bile alamamaktadır. Asker ve polis sokağa dökülerek sefalet içindeki insanlardan silah tehdidiyle haraç toplamaktadır. Orta-Afrika Cumhuriyetine özgü olmayan bu durum ya askeri bir darbe ya da bir iç savaşa dönüşmektedir.
Aslında Orta-Afrika Cumhuriyeti önemli tarım potansiyeli olan bir ülke. Fakat döviz sağlamak için sınırlı da olsa tüm toplumsal zenginlikler uluslararası pazara sürülmekte, tarımın dışındaki değerli taş ve madenleri de kaçakçılara peşkeş çekilmektedir. Toplumsal zenginliklerden sağlanan gelirden emekçi kitleler hiçbir pay alamamaktadır. Böyle olunca, işbaşına gelen her iktidar çıkar kavgasını dengelediği ölçüde işbaşında kalabilmektedir. Bu nedenle general Bozizénin yaptığı darbe ile işbaşına gelen grubun da politik ömrü pek uzun olmayacaktır.
Belçikada demir-çelik fabrikasının kapatılmasına karşı onbinler yürüdü
Belçikanın Liege bölgesinde bulunan ARCELOR Demir Çelik Fabrikasının kapatılması üzerine bir yürüyüş düzenlendi. 12 Mart günü düzenlenen yürüyüşe sendikaların katılımı beklenenin üzerinde oldu. Eyleme işçilerden esnafa, çiftçilerden memurlara kadar toplumun her kesiminden insan katıldı. İşsizliğin %22yi aştığı Liege bölgesinde 40 bin insan tek bir ses oldu ve büyük bir kararlılıkla fabrikalarının kapatılmasına karşı çıktı.
Yürüyüş boyunca işçilerin siyasi partilere yönelik tepkisi görülebiliyordu. Bazı yürüyüşçüler Bunlar fabrikayı özelleştirerek kapatılmasına neden oldular. Belçika Havayollarını (Sabena) da batırdılar ve bizleri sattılar. diye bağırarak tepkilerini dile getirdiler.
Siyasi parti liderleri de yürüyüşe katıldılar. Ancak kürsüden söz hakkı istemediler. Genel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde yuhalanmaktansa timsah gözyaşları dökerek duygu sömürüsü yapmayı tercih ettiler.
Yürüyüş boyunca kitledeki kararlılık ve coşku anlamlıydı. Fakat sendika bürokratları sermayeye sadakatlerini yürüyüşte de gösterdiler. Niyetleri fabrikanın kapatılmasını daha ileri bir tarihe alabilmek.
Belçikada iki günlük genel grev
Belçikalı liman işçileri 17 Ocakta liman sektöründe uygulanmak istenen saldırılara karşı bir genel grev düzenlemişlerdi. 7 ve 10 Mart günleri de Zeebrugge, Oostende, Antwerpen ve Gent liman işçileri yine genel greve gittiler. Belçikada sektörde 45 bin işçi çalışıyor.
İlk liman grevleri üzerinden fazla zaman geçmeden 7 Martta Brükselde görkemli bir yürüyüş düzenlenmiş, eyleme 7 bin liman işçisi katılmıştı. Geçen hafta Avrupa limanlarının birçoğunda da çeşitli eylemler gerçekleştirildi. 11 Martta Avrupa Parlamentosunun oylayacağı yasayı protesto etmek için 2.500 Belçikalı liman işçisi, 10 Martta Strasburgda gerçekleşen yürüyüşe katıldı. Strasburgda onbinlerce işçi Liberalleşmeye hayır! sloganı etrafında birleşti.
Yaptığımız sohbetlerde Antwerpen liman işçileri, bu yıl yapılan üç yürüyüşün de yetersiz olduğunu dile getiriyorlar, radikal eylem biçimlerinin hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyorlar. İşleri durdurduğumuzda ciddiye alınmaktayız. Artık gücümüzü görmemiz gerekir, Antwerpenlı liman işçileri olarak, gerekirse 200 kişilik gruplar halinde, Avrupa limanlarına gidip grevler organize etmemiz gerekir diyorlar.
Antwerpende liman işçileri grevden bir hafta önce liman patronları tarafından bir tehdit mektubu aldılar. Mektupta grevin işe yaramayacağı, iş bırakıldığı takdirde patronların zor duruma düşeceği, onların da bu sonuçtan ders çıkaracakları belirtiliyordu.
Bu gelişmeler üzerine Antwerpen liman işçileri bir haftalık genel grev hazırlığı içindeler
|