22 Mart '03
Sayı: 11 (101)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist işgal saldırısına karşı mazlum Irak halkıyla dayanışmaya!
  Direnişi örmek için harekete geçelim!
  Türkiye ABD emperyalizminin bedava askeri oldu
  Emperyalistler arası ilişkilerde ve emekçi kitle hareketinde yeni bir dönem
  Azor Zirvesinin gösterdikleri...
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve etkinlikler...
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve etkinlikler...
  Dünyada emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Dünyada emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Geçtiğimiz hafta dünyada emperyalist savaş karşıtı eylemler...
  Emperyalist savaşa karşı mücadeleyi ve bahar dönemini kazanmak için!..
  Kölelik yasası meclise takıldı...
  Emperyalist savaşa ve iş yasa tasarısına karşı birleşik mücadeleye!
  Gençlikten..
  Eylem ve etkinliklerden...
  İstanbul Eczacılar Odası üyesi ile savaş üzerine konuştuk...
  Filistin emperyalist savaşın hedefidir
  Dünya, Ortadoğu ve Türkiye
  Sanat ve sanatçı üzerine...
  Fabrika deneyimlerinden...
  Dünyada sınıftan haberler...
  Cejna Newroz piroz be!
  Doğru politikalarla anlamlı bir faaliyet
  Kim yahu bu "piyasalar?"...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kölelik yasası mecliste takıldı...

Saldırıya karşı birleşik militan
mücadeleyi örgütleyelim!

Geçtiğimiz günlerde meclis yeni iş yasası tasarısını görüşmeye başladı. Hükümet yasayı birkaç günde meclisten geçireceğini hesaplıyordu. Fakat işin bu kadar kolay olmadığı anlaşılır anlaşılmaz hükümet iş yasası taslağının mecliste görüşülmesini askıya aldı. Ayrıca İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğe girme tarihi de hükümetin verdiği bir öneriyle 15 Mart’tan 30 Haziran’a ertelendi.

Kölelik yasası meclise geldi

İş Yasası’nda değişiklik yapılması bir süredir sermayenin gündemindeydi. İşçi sınıfının elindeki bir takım tarihsel kazanımların geri alınması, yıllardır adım adım uygulamaya sokulan esnek üretim yöntemlerinin bir hukuksal temele kavuşturulması amacıyla Ecevit hükümeti döneminde bir “bilim kurulu” oluşturuldu. Sınıfa ihanet içindeki sendika konfederasyon yönetimleri de bu “bilim kurulu”nun kuruluşuna onay verdiler. Bu kurulun hazırlayacağı yeni yasa taslağını destekleyeceklerine dair bir yazılı protokole de imza attılar.

“Bilim kurulu”nun hazırladığı taslak tümüyle sermayenin çıkarları doğrultusundaydı. Öyle ki, sendika bürokratları ilk başta hazırlanan taslağı işçi ve emekçilere açıklamaya bile cesaret edemediler.

Taslağın içeriği ortaya çıktıktan sonra sermayenin ne denli geniş kapsamlı bir hak gaspı saldırısına hazırlandığı da netleşmiş oldu. İşçi sınıfına adeta cehennem koşullarında çalışmaları dayatılıyor, buna karşılık ekonomik ve sosyal haklar neredeyse tümüyle tırpanlanıyordu. İşçi sınıfı, doğru bir şekilde bu yeni yasayı “Kölelik Yasası” olarak adlandırdı.

Taslak, işçi sınıfının ileri kesimlerinde büyük bir öfke doğurdu. Örgütsüzlük koşullarında bu öfke sermayeye karşı bir mücadeleye dönüşmedi belki ama sendikalar ve sendikacılar üzerinde nispeten güçlü bir basınca da dönüştü. Daha önce “bilim kurulu”nun ve bu yasanın arkasında olduklarına dair protokoller imzalayan sendikacılar tabandaki bu tepki nedeniyle taslağa sahip çıkamaz oldular. Hatta önce DİSK, sonra da Türk-İş yönetimleri taslağın kimi maddelerine kendilerinin de itirazları olduğunu, bu maddeler değiştirilmeden yasanın çıkmasını desteklemeyeceklerini söylemeye başladılar. Hangi maddeye niçin karşı olduklarını gösteren listeler yayınladılar.

Taban basıncı, konfederasyon yönetimlerini yeniden pazarlık ve görüşme trafiği içine itti. Konfederasyon yönetimleri kapalı kapılar arkasında yapılan bu görüşmelerde taslağın bazı sivri uçlarının törpülenebileceğini umut ediyorlardı. Görüşmeler aylarca sürdü. Fakat sermayenin sendikacılardan gelen bu kısmi istekleri bile yerine getirmeye tahammülü yoktu.

Sonuçsuz kalan bu tartışmaların ardından taslak, Çalışma Bakanlığı tarafından sermayenin isteklerine uygun bir içerikle hükümetin önüne getirildi. Sermaye uşağı AKP hükümeti ise taslağı birkaç gün içinde görüşerek meclise sevk etti.

İş Güvencesi Yasası ertelendi!

Kölelik yasası gündemin bir hayli ağır olduğu bir dönemde meclisin önüne geldi, emperyalist savaş ve hükümet değişikliği tartışmalarının karmaşası içinde görüşülmeye başlandı.

Yasanın bir iki gün içerisinde meclisten geçeceği düşünülüyordu. Fakat muhalefet partisi CHP, taslağın yasalaşmaması için yoğun bir çaba içerisine girdi. Bu engelleme çabası sonucunda üç gün boyunca taslağın sadece 11 maddesi görüşülüp kabul edilebildi.

Yasanın 15 Mart’a yetişmeyeceğinin kesinleşmesi üzerine hükümet tutum değiştirdi. Çünkü bu durumun devam etmesi hem bu yoğunlukta meclisin tek bir yasa üzerinden kilitlenmesi demekti. Hem de iş bu kadar ağır ilerlediği takdirde bir oldu bitti yapmanın imkanları ortadan kalkacak, ilerleyen günlerde işçi ve emekçilerin eylemli tepkisinin önü açılmış olacaktı. Savaşın kapıda olduğu günlerde hem sokakların hareketlenmesini hem de meclisin kilitlenmesini istemeyen hükümet, daha sonra görüşülmek üzere yasa taslağını askıya almak için harekete geçti.

Sermaye öteden beri taslağın 15 Mart’tan önce meclisten geçmesini istiyordu. Gerekçe olarak da 15 Mart’ta İş Güvencesi Yasası’nın yürürlüğe girecek olmasını gösteriyordu. Hatta taslağın 15 Mart’tan önce çıkarılabileceğine inanmayan kimi sermaye sözcüleri, çözüm olarak İş Güvencesi Yasası’nın da ertelenmesini öneriyorlardı. Nihayet onların istediği oldu. İş Yasası’nı meclisten geçirmeyi şimdilik başaramayan hükümet aynı zamanda İş Güvencesi Yasası’nı da erteleyerek sorunu tam da sermayenin istediği biçimde çözme yoluna gitti. Meclisin bu konuda aldığı karara göre İş Güvencesi Yasası 30 Haziran’da yürürlüğe girecek.

Erteleme patronları işine geliyor

Sermaye sınıfı İş Güvencesi Yasası’nın 15 Mart’ta yürürlüğe girecek olmasını şimdiye kadar fazlasıyla dillerine doladılar. Bununla kalmadılar, bu durumu 15 Mart’tan önce kitleler halinde işçi çıkartmanın gerekçesi saydılar ve buna uygun davrandılar. Özellikle son bir aydır pek çok fabrikada tensikatlar yaşandı. Kimi işyerlerinde işten çıkarılanların sayısı 100-150’yi buldu. Toplam işten atmalar ise onbinlerle ifade ediliyor. Bundan çok daha yaygın bir şekilde pek çok işyerinde işçilere çıkış-giriş yaptırılarak kazanımlar ve tazminat hakları gaspedildi. Gene birçok işyerinde işçilere “kendi isteğimle işten ayrılıyorum” benzeri ifadelerin yer aldığı tarihsiz dilekçeler imzalatıldı.

Sendika bürokratlarının ihaneti sürüyor

Eğer CHP’nin farklı hesaplarla yaptığı engelleme olmasaydı kölelik yasası meclisten geçmiş olacaktı. Türk-İş ve DİSK bürokratlarının yasa meclise geldiği günlerde biraz da tabanın baskısıyla hareketlenmelerinin, tehditler savurmalarının hiçbir kıymeti yoktu.

Fakat ihanetçi bürokratlar bu durumdan hiç de rahatsız olmuş görünmüyorlar. Kölelik yasasına karşı oluşan tepkiyi sanki bütün bunlar İş Güvencesi Yasası’nı sahiplenmek için yapılıyormuş gibi göstermeye çalışıyorlar. İş Güvencesi Yasası’nın ertelenmesine karşı sözde eylem takvimleri açıklıyorlar. Böylece tabandaki tepkiye bir kez daha kulak tıkamış ve ihanetlerine devam etmiş oluyorlar. Bu da kölelik yasasına karşı mücadelenin sendika konfederasyon yönetimlerine yaslanılarak yürütülemeyeceğini bir kez daha gösteriyor.

Çözüm birleşik militan sınıf hareketinin örgütlenmesinde

Birleşik ve militan bir sınıf hareketinin yaratılabilmesi, tabanın örgütlenmesine, işçi ve emekçi yığınlardaki mücadele eğiliminin devrimci politikalar üzerinden harekete geçirilmesine bağlıdır. Bunu başaracak güç ise devrimci, öncü işçilerdir.

Sınıfın tabanındaki ilk hareketlenmeler, öncü işçilerin sendika bürokratları ve sermayenin saldırıları konusunda belli bir bilinç açıklığına sahip olduklarını, fakat öne çıkmak konusunda ciddi bir tutukluk içinde bulunduklarını göstermektedir. Temsilci toplantılarında kimi konuşmacıların söylediği gibi iş artık mücadele için bedel ödemeyi göze alıp almamak noktasına gelip dayanmıştır.

Kölelik yasasının şimdilik askıya alınmış olması, işçi sınıfı cephesinden mücadeleyi örmek için ek bir zaman kazanıldığı anlamına da gelmektedir. Öte yandan iş güvencesi yasasının ertelenmesi AKP hükümetinin işçi düşmanı kimliği konusunda hiçbir tereddüt bırakmamıştır ve eğer değerlendirilebilirse bu mücadelenin örgütlenmesini kolaylaştıran bir etkene dönüşebilecektir. O nedenle yasanın mecliste görüşülmesinin askıya alınması sınıf cephesinde asla bir rehavete yol açmamalı, şu anda tabanda başlayan kıpırdanmalar en iyi şekilde değerlendirilip geliştirilmelidir.



İşçi düşmanı AKP

AKP sermayenin sadık bir hizmetkarı olduğunu döne döne ispatlıyor. Bunun son kanıtı kölelik yasasının bir oldu bitti yapılmak üzere meclise getirilmesi, taslak meclisten geçmeyince de İş Güvencesi Yasası’nın 30 Haziran’a ertelenmesi oldu.

Oysa hatırlanacağı gibi AKP İş Güvencesi Yasası onaylanmak üzere meclise geldiğinde yasadan yana tutum almış, kabulü için oy vermişti. Ne de olsa o zamanlar işçi ve emekçilere kendini kabul ettirmek durumunda olan ve seçime hazırlanan bir muhalefet partisiydi.

AKP seçimlerden birinci parti olarak çıkıp hükümeti kurduktan sonra gerçek yüzünü göstermeye başladı. Önceki hükümetten devralınan İMF programını uygulama görevine sahip çıkan AKP hükümeti, bu doğrultuda kamuda tasfiye, özelleştirme, ücretlerin aşağı çekilmesi gibi saldırılara kararlılıkla devam etti. Hükümetin 100 günlük karnesinde “yapıldı”, “başarıldı” diye nitelendirilen herşeyin işçi ve emekçilerin yaşamını daha da karartan uygulamalar olması bu durumun hükümet tarafından da itiraf edilmesi oldu.

Şimdi AKP’nin sermayeye uşaklık, işçi ve emekçilere düşmanlık çizgisinin yeni bir düzeyiyle karşı karşıyayız. AKP, Türkiye’yi emperyalist savaş bataklığına sürüklemenin yanı sıra sınıfın tarihsel kazanımlarına saldırının savunuculuğunu da üstlenmiş bulunuyor.

Seçimlerde AKP’ye oy veren işçi ve emekçiler de dahil artık hiç kimsenin bir şüphesi olmamalıdır. AKP işçi düşmanı bir partidir. Abdullah Gül hükümeti gibi Tayyip Erdoğan hükütümeti de işçi düşmanı icraatlar için görev başındadır. Bu nedenle işçi ve emekçilerin saldırılara karşı mücadelesinin önemli hedeflerinden biri de AKP hükümeti olmalıdır.