25 Ekim'03
Sayı: 2003 (05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye devletinin ipleri tümüyle emperyalistlerin elindedir!
  80. yılında burjuva cumhuriyetinin kararan portresi
  Biz sömürüldükçe semiriyor, öldükçe sevinç çığlıkları atıyorlar...
  KADEK'in tasfiyesi ve Irak'ta istenmeyen gelişmelerin engellenmesi
  İşbirlikçi uşak takımının acizliği
  CHP'nin sahte savaş karşıtlığı...
  Irak halkının emperyalist işgale karşı haklı direnişi büyüyor
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Onursuz uşak takımının maskesi düştü
  İşçi hareketliliğinin sorunları ve sınıf devrimcilerinin sorumlulukları
  Bıçak kemiğe dayandı..
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Gençliği'nden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/2
  Gençlik taze bir solukla yüklenecek, oyunları bozacak!
  Gençlik eylem ve etkinliklerinden...
  Yıkım ve vahşete onay verildi!
  Dizginlerinden boşanan siyanist vahşet Filistin direnişini ezemeyecek!
  Azerbaycan: Kapitalist restorasyonun vardığı nokta...
  Bolivya'da emekçi direnişinin gücü...
  Dünyada sınıf hareketi...
  Tekstil işçisi olmak!
  Büyük ünlü uyumu!
  Hızlanarak sürüklenirken
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Hızlanarak sürüklenirken

Bush yönetiminin karar tasarısının BM Güvenlik Konseyi’nde oybirliğiyle benimsenmesini “büyük diplomatik” zafer olarak sunanlara bakmayın. ABD açısından işler ne Ortadoğu’da ne de Irak’ta iyi gidiyor. Stratejik analiz sitesi Stratfor’un bir yorumuna göre (17/10), ABD Irak’taki sıkışmayı aşabilmek için cepheyi genişletmeye karar vermiş. Bu “ileriye doğru kaçış” da ABD’nin sorunlarını çözemeyecek.

ABD’nin, bu “ileriye doğru kaçış hamlesiyle” daha da artmasını bekleyebileceğimiz sorunlarını, üç başlık altında toplayabiliriz. Birincisi, İsrail-ABD ilişkisinde, ABD’nin inisiyatifi zayıfladı, Şaron, Bush yönetimini peşinden sürüklüyor. İkincisi, ABD Irak’ta denetimini hala kuramadı, aksine prokonsül Bremmer’ın otoritesi zayıflıyor. Üçüncüsü, uluslararası ilişkiler alanında ABD’nin etkinliği aşınmaya devam ediyor.

İsrail ABD’yi sürüklüyor

ABD-İsrail ilişkilerinin tarihsel denklemine göre, ABD, İsrail’i ne pahasına olursa olsun koruyacak, İsrail de ABD’nin bölgedeki hegemonyasına uygun politikalar izleyecekti. Bir süredir, Şaron hükümetinin, ABD’nin küresel imparatorluk projesinin daha küçük çaplı bir modelini Ortadoğu’da uygulamaya koyarak, bu denklemle çelişen bir yönde inisiyatifi ele almaya başladığı görülüyor. Hamas’ın yaşlı lideri Şeyh Yasin’e yönelik suikast girişimi, Arafat’ın tasfiyesinin gündeme getirilmesi, Filistin topraklarında inşa edilen duvar, Suriye’ye yönelik “önleyici vuruş”, İsrail’in denizaltılarına nükleer füzeler yüklediğine (Los Angeles Times, The Observer), Şaron’un Mossad’dan İran hedeflerini vurabilmek için plan yapmasını istemesine (Spiegel) ilişkin haberler, ABD uzmanlarının destekleyici demeçleri, İsrai-Filistin çelişkisinin tümüyle bölgesel bir sorun haline getirilmeye başlandığını gösteriyordu. Üstelik böylece İsrail nükleer silahlarını ortaya çıkararak belirsizlik politikasından da vazgeçiyordu. Stratfor da, Bush yönetiminin artık tarafsız görünme çabasından vazgeçerek açıkça İsrail’in yanında, Türkiye’yi de kapsayan bir üçlü ittifak biçiminde, yer almaya kara verdiğini ileri sürüyor. Gazze’de ABD personelinin ölümüne yol açan bombalı saldırının, bu eğilimleri güçlendireceği, Şaron hükümetinin ABD üzerindeki etkisini daha da arttıracağı söylenebilir. Şimdi ABD, Suriye ve İran’a yönelik girişimlerini yoğunlaştırırken Türkiye’yi de sürecin içine sürüklemeye çalışıyor.

Irak’ta direniş cephesi genişliyor

ABD’ nin Irak’ta denetim kurma çabaları, geçen hafta iki darbe daha yedi. ABD’nin kendi atadığı Geçici Yönetim üzerindeki denetiminin görünenden daha zayıf olduğu ortaya çıktı. ABD’nin verdiği kayıpları azaltmak, biraz da başkalarının ölmesini sağlamak için Türkiye’ye büyük gereksinimi var. Ancak Geçici Irak Yönetimi içinde bu konuda ciddi bir direniş olduğu ortaya çıktı, hatta Kürtlerin temsilcisi, ABD’yi istifa etmekle tehdit etti. Şimdi ABD’nin Türkiye’den asker getirme konusunda kararsızlığa düştüğü, yeni bir formül bulmakta da zorlandığı görülüyor.

İkincisi, ABD’nin Irak’ta başarılı olabilmesi, direnişin Sünni bölgeleriyle sınırlı kalmasına bağlıydı. Geçen hafta, Irak’ta nüfusun yüzde 60’ını oluşturan Şiilerin içinde önemli etkinliğe sahip bir kesim direnişe katılmaya başladı. Şii liderlerinden Mukata el Sadr Irak Geçici Yönetimi’ne karşı bir “rakip hükümet” kurduğunu açıkladı. ABD işgaline karşı sesini yükseltmeye başladı. The Economist, ABD’nin Sadr’dan rahatsız olduğunu ve müdahale etmeye hazırlandığını yazıyor.

Geçen hafta Kerbela’da ABD güçleriyle Şii militanlar arasında, üç ABD askerinin, iki Iraklı güvenlik görevlisinin ölmesine, 7 ABD askerinin yaralanmasına (The New York Times 18/10) neden olan çatışma, Sadr’a müdahale etmeye kalkmanın kolay olmadığını, kanlı bir Şii-ABD çatışmasının gündeme gelmeye başladığını düşündürüyor. ABD işgalinin geleceğine ilişkin bir diğer ipucunu da askerler arasında yapılan anket verdi: Moral bozukluğu had safhaya varmış (BBC, 17/10).

United Press International’ın cumartesi günü geçtiği ayrıntılı bir haber, yüzlerce yaralı ve hasta ABD askerinin çok kötü koşullarda, haftalarca doktor göremeden beton barakalarda bekletildiğini ortaya koyarak, bu moral bozukluğunun, salt Irak’taki direnişten değil, Amerikan Devletinin yetersizliğinden de kaynaklandığını gösteriyordu. Şiilerin de katılmasıyla genişleyecek bir direniş bu askerlerle bastırılabilir mi?

BM kararı: Pyrhos zaferi

Geçen hafta BM’den geçen karar, aslında ABD açısından büyük bir diplomatik başarının değil, iki yenilginin altını çizdi. Birincisi, Richard Perle geçen mart ayında, The Spectator’da “yeni dünya düzeninin BM’ye dayanacağına ilişkin fantezi, Irak’ta ölecek demişti”. Geçen hafta Bush yönetiminin BM’den karar çıkarmadan, ne mali ne de askeri açıdan ilerleyemeyeceği belli oldu. İkincisi, geçen karara rağmen, ABD’nin verdiği tavizleri yeterli bulmayan Almanya, Fransa ve Rusya, Irak’a asker ve para yardımı yapmayacaklarını açıkladılar. Böylece BM kararı Wall Street Journal’ın deyimiyle “küçük bir incir yaprağı” olmaktan öteye geçemedi. Üstelik, Bush yönetimi, BM kararı sayesinde, bu hafta sonu yapılacak Madrid toplantısında, Irak için daha çok bağış toplyabileceğini hesaplarken, ABD Kongresi’nden ikinci bir darbe yedi. Kongre, Bush yönetiminin Irak’a verilmek üzere önerdiği 20 milyar dolarlık hibenin yarısını borca dönüştürdü. Bu karar, hem diğer ülkelerin, “ABD vermiyorsa biz neden verelim” yaklaşımını, hem de Bush’un Kongre’deki desteğinin zayıflamakta olduğuna ilişkin algıyı güçlendirecek.

ABD’nin etkisinin zayıflamaya devam ettiğini düşündüren başka göstergeler de var. Örneğin, geçen perşembe Fransa, Almanya, İngiltere arasında yapılan, Belçika’nın da katıldığı (Berlusconi’nin çağrılmadığı) toplantı, ABD tarafında büyük kaygı yarattı. Toplantının konusu Avrupa ülkelerinin, gerektiğinde NATO’dan bağımsız davranabilme kapasitesini arttırmaya yönelik, bir Ortak Savunma Politikası’ydı. ABD’nin NATO temsilcisi Burns, girişimi “Atlantik ittifakına büyük tehdit” olarak niteledi. Avrupa’da NATO’nun önceliğine büyük önem veren Washington, şimdi, Le Monde’un yorumuna göre, “Blair’in AB ’ye çok fazla yakınlaştığını düşünüyordu”. Ancak ABD, İngiltere’ye baskı yapmaya başlayınca, Blair kendisini Avrupa’dan kopartmak isteyen basınçlar direneceğini açıklarken Financial Times, Bush yönetimini, “sorunu abartarak elini zayıflatmakla” eleştirdi. Bunlar ABD’nin İngiltere üzerindeki baskılarının da bir sınırı olduğunu gösteriyordu.

ABD’nin uluslararası gücünün temel taşlarından biri olan doların geleceğine ilişkin tartışmalar da devam ediyor. The Spectator’da yayımlanan bir yoruma göre, geçen sene Suudi Arabistan’ın ABD elçisi bir Kongre komitesine “petrolün dolara bağlı tutulmasında ısrar ederek ABD’ye bugüne kadar verdikleri desteğe değinmiş ve daha ne kadar sürdürebiliriz bilmiyorum” demiş. Rusya’nın petrol satışlarında, dolardan Euro’ya geçme tasarımının arkasında da, aslında Almanya varmış (17/10). “Hegemon” gerilemeye devam ediyor, peşine takılmamakta fayda var!

Ergin Yıldızoğlu
(Cumhuriyet, 21 Ekim ‘03)



Kamu alanında faaliyetimizi yoğunlaştırıyoruz

Sosyalist Kamu Emekçileri olarak “Kamu Yönetimi Reformu” saldırısını emekçilere anlatmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu çerçevede son olarak çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında Kamu Yönetimi Reformu saldırısına yönelik çıkarmış olduğumuz broşürlerimizi dağıttık. Tüm Bel-Sen’in eyleminde de yaygın bir dağıtım gerçekleştirdik.

Bilgilendirme faaliyetlerimizde dikkat çeken en önemli olgu, kamu emekçilerinin çok sınırlı bir kesiminin bu saldırıdan haberdar olmasıdır. Bu durum çalışmamızın önemini bir kez daha göstermektedir. İşyerlerine yönelik bilgilendirme faaliyetimiz KESK üyeleri ve işyeri temsilcileri üzerinde de olumlu bir etki yaratıyor. Bu tarz bir çalışmanın alanda sınırlı yapılıyor olması ilginin temel nedeni.

Faaliyetimiz özgül faaliyet yürütebilecek olanaklara sahip olduğumuz işyerlerinde de yoğunlaşarak devam ediyor. Birebir ilişkilerin yanı sıra çeşitli etkinlerin örgütlenmesi yönünde girişimlerimizi hızlandırmış bulunuyoruz. Buna paralel olarak çeşitli sendikal platformlarda sendika yönetim kurullarının bu saldırıya karşı etkin bir mücadele programını karar altına almaları yönünde basınç örgütlemeye çalışıyoruz.

Çalışmalarımızın en önemli hedeflerinden biri olarak işyeri temsilcilik kurumlarının ve inisiyatiflerinin geliştirilmesi yönünde attığımız adımlar henüz olgunlaşmamış olsa da ivme kazanıyor. Bulunduğumuz işyerlerinde düzenli toplantılar yapmaya başladık. Biraraya gelişlerin pratik sonuçları yakın zamanda daha gözle görünür hale gelecek.

Sosyalist Kamu Emekçileri/Ankara