25 Ekim'03
Sayı: 2003 (05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye devletinin ipleri tümüyle emperyalistlerin elindedir!
  80. yılında burjuva cumhuriyetinin kararan portresi
  Biz sömürüldükçe semiriyor, öldükçe sevinç çığlıkları atıyorlar...
  KADEK'in tasfiyesi ve Irak'ta istenmeyen gelişmelerin engellenmesi
  İşbirlikçi uşak takımının acizliği
  CHP'nin sahte savaş karşıtlığı...
  Irak halkının emperyalist işgale karşı haklı direnişi büyüyor
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Onursuz uşak takımının maskesi düştü
  İşçi hareketliliğinin sorunları ve sınıf devrimcilerinin sorumlulukları
  Bıçak kemiğe dayandı..
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Gençliği'nden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/2
  Gençlik taze bir solukla yüklenecek, oyunları bozacak!
  Gençlik eylem ve etkinliklerinden...
  Yıkım ve vahşete onay verildi!
  Dizginlerinden boşanan siyanist vahşet Filistin direnişini ezemeyecek!
  Azerbaycan: Kapitalist restorasyonun vardığı nokta...
  Bolivya'da emekçi direnişinin gücü...
  Dünyada sınıf hareketi...
  Tekstil işçisi olmak!
  Büyük ünlü uyumu!
  Hızlanarak sürüklenirken
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
80. yılında burjuva cumhuriyetinin
kararan portresi

Sermaye devleti önümüzdeki hafta 80. kuruluş yıldönümünü kutlamaya hazırlanıyor. Egemenler, her zaman olduğu gibi 29 Ekim kutlamaları vesilesiyle aynı hamasi nutukları atacak ve 80 yılda kaydedilen başarılardan dem vuracaklar. Bir kez daha sınıfsız ve imtiyazsız olarak kaynaşmış halkın temsil edildiğini iddia ettikleri cumhuriyetin fazilet ve nimetlerini sayıp dökecekler. Böylece bu ülkenin, bu ülkede yaşayan milyonların gerçek durumunu gözlerden saklamaya çalışacaklar.

Elbette, 80 yıldır iktidarın dümeninde kalmayı başarıp sefahat içinde yaşayanların bu kadarını yapmaya; düzenledikleri balolarda bir taraftan eğlenirken diğer taraftan yarattıkları pembe tablolardan gurur duymaya hakları var. Ama balolara, şatafatlı törenlere katılmayan, hayatlarında bir gün olsun yüzleri gülmeyen sefalet içindeki milyonların da 80 yıldır yaşadıkları kara tabloya itiraz, yaldızlı laflarla üstü örtülemeyen çelişkilere isyan etme hakları var.

Emperyalizme kölece bağımlı bir cumhuriyet

Gerçekler bütün çıplaklığıyla ortadadır. İktidarın dümenindeki sermaye, burjuva cumhuriyetini milyonların iktisadi, siyasal, kültürel yıkımı pahasına ayakta tutmakta; her geçen yıl bu yıkım daha da derinleşmektedir. İşbirlikçi sermaye sınıfı, yoksul emekçilerin ve Kürt halkının kanı pahasına emperyalist haydutlardan kazanılan ülkenin bağımsızlığını kendi çıkarları için kirli bir pazarlığa sürmüş, Türkiye başta ABD olmak üzere yüzünü döndüğü emperyalist ülkelerin her açıdan tam denetimine girmiştir. Burjuvazi, kanla kazanılan ülke bağımsızlığını kredilere, yeşil dolarlara tahvil etmiştir. Son yıllarda bu bağımlılık, koşulsuz bir uşaklık, emperyalizme paralı askerlik sınırlarına gelip dayanmıştır. Cumhuriyete rehberlik ettiği iddia edilen “Yurtta barış, dünyada barış” sözde şiarı, urtta ve dünyada emperyalizme hizmet; emekçilere ve halklara savaş‚ biçimini almıştır. Emperyalizme kölece bağımlılık ve uşaklık burjuva cumhuriyetin pembe tablosunun çerçevesidir. Gelinen yerde burjuvazi bunu cumhuriyetinin halesi olarak sunmakta, buna tapınmaktadır. Bir hale gibi sunulan bu çerçeve, emekçilerin boynuna geçirilmiş ağır bir boyunduruktan başka bir şey değildir.

Emperyalizme bağımlılık, gelinen yerde yalnızca burjuva cumhuriyetin çerçevesini oluşturmakla, dış politikasını belirlemekle sınırlı kalmamakta, bütün siyasal, iktisadi, sosyal süreçlerine damgasını vurmaktadır. Ordudaki terfiler emperyalist efendilerce yapılmakta, hükümetler bizzat emperyalistlerin icazeti ve desteğiyle kurulup hizmete koşulmaktadır. Uygulanacak politikalar ABD ve AB emperyalizmi tarafından hükümetlerin önüne konulmakta; bütçeler İMF tarafından hazırlanmakta; işçiye, memura verilecek maaşların tutarı, neye ne kadar yatırım ve harcama yapılacağı onlar tarafından belirlenmektedir. Emperyalist boyunduruk altındaki Türkiye ekonomisi adım adım bir uçuruma doğru sürüklenmektedir. Sözde ekonomiyi düze çıkarmak için uygulanan İMF-TÜSAD programları sonucunda iç ve dış borçlar sürekli artmakta, ekonomi borç bata&curen;ına gittikçe daha fazla saplanmaktadır. Emperyalist efendiler ve bir avuç işbirlikçi süreklilik kazanan krizlerin kaymağını götürürken, bunun tüm yükünü emeğiyle geçinenler çekmektedir. Servet-sefalet kutuplaşması giderek derinleşmektedir. Sefalet ücretleri, kitlesel işçi kıyımları ve köleci iş yasalarıyla işçi sınıfının tüm kazanımları gaspedilmektedir. Bu programlar sonucunda dünyda tarımda kendisine yeterli 7 ülkeden biri olan Türkiye’de küçük üreticiler göçertilmiş, tarımsal üretim düşmüş, tarımda dışa bağımlılık, sonuçta açlık ve sefalet daha da artmıştır. Özelleştirmelerle ülke kaynakları talan edilmiş, istihdam daralmış, vurgun ve talan ekonomisi almış başını yürümüştür. Sonuçta, 80 yılda ortaya çıkan 70 sente muhtaç, tüm kurumlarıyla kokumuş, çürümüş bir cumhuriyet tablosudur.

Devlet terörü, şiddet ve baskıyla tahkim edilmiş
bir gerici cumhuriyet

Milyonları bu sefil politikalara mahkum edebilmek için burjuva cumhuriyeti gerici, faşist yasalar ve şiddet araçlarıyla sürekli biçimde tahkim edilmiştir. Toplumsal muhalefetin yükselişi, temel demokratik hak ve özgürlüklerin gelişimi askeri-faşist darbelerle engellenmeye çalışılmıştır. Burjuva cumhuriyeti şiddet ve terörle tahkim edilmiş bir gerici faşist devletin varlığı ve kanlı icraatları sayesinde 80 yıldır ayakta kalmayı başarmıştır. Kuruluşundan bu yana, emekçi halkına, Kürdüne, gençliğine karşı hep bir savaş içinde olmuştur. Bu gerici nitelik, siyasal istikrarsızlık ve iktisadi krizler içinde debelenen burjuva cumhuriyetinin en istikrarlı, en kararlı yanını oluşturmaktadır.

Öte taraftan Kürt halkı inkar, asimilasyon politikası ve imha operasyonlarıyla cumhuriyetin 80 yıllık tablosunun kanayan bir yarası olmaya devam etmektedir. Kürt halkı daha ilk adımda, inşasında pay sahibi olduğu cumhuriyetin temelleri altına gömülmek istenmiş, ulusal hak ve özgürlükleri bir yana, varlığı bile inkar edilmiştir. Ölüm ve zulüm, inkar ve asimilasyon kıskacındaki emekçi Kürt halkı, bu tabloya haklı itirazını onlarca isyanla dile getirmiş ve getirmeye devam etmektedir.

İki farklı sınıf, iki farklı tablo,
iki ayrı cumhuriyet!

Bir avuç sömürücü-işbirlikçi asalağın çıkarlarını korumak ve kollamak, cumhuriyetin varlık nedeni ve biricik hedefidir. Bu katı sınıfsal gerçekliğin güncel toplumsal yaşamdaki karşılığı işçi ve emekçiler için yaşamın katlanılamaz boyutlara varmasıdır. Son günlerde “acı tablo” diye ifade edilen resmi rakamlara göre, 13-14 milyon insan, yani nüfusun yüzde 20’si açlık sınırının çok çok altında bir gelirle yaşama savaşı vermektedir. (4 milyon kişinin evine giren para 45 milyon, 7 milyon kişinin evine giren para 84 milyondur. 10 milyon kişinin geliri günde 1 doların (1.5 milyon TL), 2.5 milyon insanınki ise günde 2 doların altındadır.) Açlık tehlikesiyle karşı karşıya olanları kapsayan bu rakamlar içinde çocukların oranı yüzde 42’dir.

Fakat tablo bununla da sınırlı değil. İkinci kategoride bulunan 9 milyon 300 bin kişi açlık sınırında yaşamaktadır. Bu kesimin eline geçen para günlük 2 dolar civarındadır. Yani, 80 yıllık burjuva cumhuriyetinde, halkın yaklaşık yüzde 30’u (23 milyon insan) açlık içinde ve mutlak yoksulluğa mahkum olarak yaşamaktadır. Nüfusun yüzde 70’inin ezici çoğunluğu ise, bugün için sahip olduğu karnını doyurabilme ayrıcalığını her an kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Milyonlarca insan işsizlikle boğuşmakta, her geçen gün bu sayı artmaktadır. Eğitim göremeyen çocukların oranı son yıllarda artış göstermektedir. Sokaklarda yaşayanların oranı ise efendileri ürkütecek boyutlarda artmaktadır.

Burjuvazinin çürüyen cumhuriyeti
yıkılmaya mahkumdur!

İşte, temiz içme suyundan, sağlıklı-yaşanılır bir konuttan, alt yapı, sağlık ve eğitim hizmetlerinden, karnını doyuracak bir lokma ekmekten yoksun olarak yaşam mücadelesi veren milyonlardır, 80 yıllık cumhuriyetin başarısı. “Çağdaş uygarlık düzeyi”ni yakalama iddialarıyla varılan yer, milyonlarca emekçinin toplumsal yaşamın dışına sürülmesidir, ülkenin emperyalist haydutlarca kaba bir işgalidir. İş böbürlenmeye gelince, dünyada en büyük ekonomiler içinde 19. sıradayız diyenler, dönüp insani gelişmişlikte Türkiye’nin 175 ülke arasında 96. sırada olduğuna bakmazlar. Kişi başına düşen sağlık, eğitim, altyapı vb. harcamalarda en arka sıralarda yer alan bir ülke yarattıklarını hatırlamazlar. Ekonomi büyüyor, işler tıkırında diyenler açlıkla boğuşan milyonları tabii ki hesaba katmazlar. Tüm bunları hesaba katmadıklarıiçin “Çok yaşa cumhuriyet!” demekte de bir sakınca görmezler. Bu cumhuriyetin bir geleceği yoktur. Zira, milyonlarca işçi ve emekçinin böyle bir tabloda, burjuva cumhuriyet içinde bir geleceği, insanca yaşacağı koşullar yoktur. Bu cumhuriyetin ne ifade ettiği yeterince açıktır:

Paranın padişah olduğu bir cumhuriyet!

Halkını açlığa, sefalete, cehalete mahkum eden bir cumhuriyet!

Patronlara kul köle, işçisine, emekçisine, köylüsüne, gençlerine düşman bir cumhuriyet!

Uşaklığın ve işbirlikçiliğin ulusal bir politika ve en geçerli akçe diye pazarlandığı bir cumhuriyet!

Kanla para takasının en kârlı ticaret olduğu bir cumhuriyet!

Emperyalist haydutlar karşısında diz çöken, kardeş halklara dişlerini gösteren bir cumhuriyet!

Hak diyenin kafasına cop, özgürlük diyenin göğsüne dipçik indiren bir cumhuriyet!

İşkenceye, tecavüze, katliama doymayan bir cumhuriyet!

Haramilerin, sömürücü-asalakların, canilerin adalet, eşitlik ve özgürlük dağıttığı bir cumhuriyet!

İşçisinin, emekçisinin onuruyla yaşayan halkının gözünde rezil rüsva bir cumhuriyet!

Bu tablo, cumhuriyeti kimlerin niçin kutladığının da özetidir. Bu tablo, 80 yıllık cumhuriyetin kimin cumhuriyeti, neyin cumhuriyeti olduğunun özetidir.

Onların alkışladıkları, 80 yılda ortaya çıkan bir yıkım ve enkaz tablosudur.

Onların kutladıkları, emperyalizme jandarmalık, halklara ve emekçilere düşmanlıktır!

Elbette, bir avuç asalak böyle istiyor diye bu tablo ilelebet hep böyle kalamaz. Sermayenin çürüyen cumhuriyeti yıkılmaya mahkumdur. Çünkü, kendilerine varlık ve yaşam hakkı tanımayan bir cumhuriyete işçi ve emekçiler de yaşam hakkı tanımayacaktır. İşçi ve emekçiler, emperyalizmin savaş-işgal-talan tehdidi altında yaşayan halklar bu kara tabloya işçilerin ve halkların sosyalist cumhuriyetini kurarak er ya da geç son vereceklerdir.