25 Ekim'03
Sayı: 2003 (05)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye devletinin ipleri tümüyle emperyalistlerin elindedir!
  80. yılında burjuva cumhuriyetinin kararan portresi
  Biz sömürüldükçe semiriyor, öldükçe sevinç çığlıkları atıyorlar...
  KADEK'in tasfiyesi ve Irak'ta istenmeyen gelişmelerin engellenmesi
  İşbirlikçi uşak takımının acizliği
  CHP'nin sahte savaş karşıtlığı...
  Irak halkının emperyalist işgale karşı haklı direnişi büyüyor
  Savaş karşıtı eylemlerden...
  Onursuz uşak takımının maskesi düştü
  İşçi hareketliliğinin sorunları ve sınıf devrimcilerinin sorumlulukları
  Bıçak kemiğe dayandı..
  Sınıf hareketinden...
  Ekim Gençliği'nden...
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/2
  Gençlik taze bir solukla yüklenecek, oyunları bozacak!
  Gençlik eylem ve etkinliklerinden...
  Yıkım ve vahşete onay verildi!
  Dizginlerinden boşanan siyanist vahşet Filistin direnişini ezemeyecek!
  Azerbaycan: Kapitalist restorasyonun vardığı nokta...
  Bolivya'da emekçi direnişinin gücü...
  Dünyada sınıf hareketi...
  Tekstil işçisi olmak!
  Büyük ünlü uyumu!
  Hızlanarak sürüklenirken
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Büyük ünlü uyumu!

A. Eylül

Televizyonun insan hayatında taşıdığı önem arttıkça, yalın hayatlar yetersiz, sıkıcı ve en çok da değersiz ilan edildi. Ünlü olma arzusu en son moda depresyonların gerekçesi haline geldi. Herkesi sahip olamadığına yönlendiren, sahip olanları ise bir tatminsizlik denizinde boğan bir anlayış insanları ele geçirdi. Daha da sıkıntılı olan nokta, tüm bu yakınmaların ve memnuniyetsizliklerin içerik olarak herhangi bir magazin programının yayın akışını aşamaması.

Televizyonlardaki magazin bombardımanını görmezden gelmek bugün için bir sosyal bilimcinin yapabileceği en büyük hatalardan biri olur. Zira bahsettiğimiz bu programlar çok bilmiş “aydın”larımızın iddia ettiği gibi “seçimlik” değil. “İzlemek istemiyorsa kapasın” önermesi, her türlü gözlemden yoksun, toplumdan uzak ve düşüncesiz insanlarca ortaya atılan, kendini farklı ve entelektüel gösterme kaygısı taşıyan bir önermedir.

Evet, gerçekten bir seçme hakkı tanınmıştır televizyon seyircisine. Bu hakkın kapsamı anayasada tanımlanmış “seçme ve seçilme” hakkı ile de oldukça uyumludur: Her iki durumda da bireye tanınmış olan hak, onu etkin hale geçirmediği gibi seyirci halini derinleştirmiştir. Ayrıca seçim olarak adlandırılan, belirleyici olacak bir karar almak değil, birbirlerine göre bir derece iyi olan ama asıl olarak taşıdıkları farklar anlam taşımayan “aynı”lar arasında tercih yapmaktır. Farklı iki televizyon kanalından birini seyretmek, magazin programı yerine magazin içerikli haber seyretmek ya da A partisi yerine B partisine oy vermek... Bunların kendi tercihlerimiz, özgür seçimlerimiz olduğunu kimse söyleyemez. Bunlar, sınırlanmış ve ayrıntısıyla belirlenmiş seçenekler arasından yapmaya zorlandığımız, çoğunlukla içimize sinmeyen tercihlerdir.

Televizyon seyircisi olarak yaptığımız tüm sözde “iradi seçimlerimiz” bizleri, sistemin o gün için bize uygun gördüğü programı izlemeye mahkum ediyor. Çok parti kanallı televizyonda anlamları aynı yazılışı farklı bir dolu program her gün bilinçaltımızı etkisiz hale getirme görevini sürdürüyor. Sistemli bir işkence aracı haline gelmiş olan televizyonlarda popüler kültürün alt dalı diyerek piyasaya sürülen magazin kültürsüzlüğü, toplumsal yaşantıyı günden güne daha da yozlaştırıyor. Komik saptamalara gidiliyor, anlamsız polemiklere giriliyor. A kanalı B kanalını düzeysiz magazin programları yayınlamakla suçluyor. Bu arada kendisi ana haber bültenini oldukça “düzeyli” magazin haberlerinden seçerek oluşturuyor. Eylem haberini geçmiyor belki haber bülteninde, ama bir ayrılık, bir brliktelik, bir de podyum kavgasına mutlaka yer veriyor.

Tabii köşe yazarlarının, “aydın” kimliğini yüklenmiş olma iddiasındaki insanların yazılarının içeriğinin bütünüyle magazine dönüştüğü yerde, ana haber bültenlerinde şarkıcıların sevgili değiştirme haberlerini seyretmek şaşırtmıyor artık bizi. Bir yazarın evine yaptıracağı Japon bahçesinin haberini duyduğumuzda da şaşırmıyoruz. Zaten o yazarın hiçbir kitabının adını bilmiyoruz, ama onu çok iyi tanıyoruz! Görüldüğü gibi iradi seçimlerimiz en düzeyli programdan yana olsa da, hedefi belirlenmiş olan saldırının önüne çok da geçemiyoruz. Önümüze ne kadar aklayan ifadelerle sunulsalar da, birbiriyle kıyasladığımızda aynı yoz anlayışın ürünü olduğunu anlıyoruz. Televole düzeysiz de diğerleri düzeyli mi? Zaten yaşamı düzeysizleştiren bir siyasi anlayışın yansımasıdeğil midir magazin, onun düzeylisi olur mu?

Beni baştan yarat!

Skandal özlemiyle yaşayan, standart ölçülerde olma kaygılı, ünlü olmak için çırpınan insanlar... Ve medyada gördüğümüz ya da derdimize deva olabileceğini umduğumuz herkese yalvarıyoruz; “beni baştan yarat”, “bunun için hayatımı ortaya koyuyorum!”

Şu günlerde üç kişiden oluşan bir “jüri” insanlarımızın hayallerini yargılıyor. Pop star yarışması adı altında insanlar aşağılanıyor. Medya insanlarda doğurduğu ve geliştirdiği, şimdi ise bastırılamayan ünlü olma arzusunu -çözüm bulunamayan bir hastalıktır bu artık- paraya dönüştürebilmek için yeni bir uygulamaya geçiyor. Pop star olmak isteyen herkes Türkiye coğrafyasının dört bir yanından yarışmaya akın akın geliyor.

Yarışmanın kurgusu şundan ibaret: Pop star aday adayı, üç kişilik jürinin karşısına geçip bir şarkı söylüyor ve sonra boynu bükük bir biçimde hakkında verilecek hükmü bekliyor. Kişilik yoksunu bilir kişiler, “biz sizi sonra ararız” benzeri nazik bir geri çevirmeyi tercih etmek yerine, gelen insanlara neden tercih edilmediklerini anlatmaya koyuluyorlar. Anlatım çoğu kez bir azarlamaya ve aşağılamaya dönüşüyor. Ve sonra sıradaki...

Bu yarışma “ayrımcı” bir yarışmadır. Din, dil, etnik köken ayrımı yapılmadığı iddiasında bulunulabilir, ama eğer bir insanımıza pop star olması önündeki engelin bıyıkları olduğu söyleniyorsa, ya da şivesi veya vücut ölçüleri belirleyici oluyorsa, bu yarışma ayrımcı bir yarışmadır. Yanı sıra insanlara bilimsel olmayan, sağlıksız standartları dayatan politik bir yarışmadır!

Uzun zamandır insanların kafasına “topçu olmak ya da popçu olmak” fikrini kazıyanların, insanları “yeteneğin yok kardeşim, ne kendini bilmez adamsın” diyerek aşağılama hakkını kendilerinde bulabildikleri bir yarışmadır. Sistemin eseri değil midir bütün umudunu bu yarışmaya bağlamış insanlar? Düzeyli(!) magazin programlarında aşılanan hayat bakışına uygun değil midir oraya gelen insanların kafasından geçenler? Bu durumda sistem kendi yarattığı insanlarla dalga geçip, onları azarlamaktadır. Yoksa şarkı söyleyen insanların hiçbirinin sesi jürideki iki şarkıcınınkinden kötü değildir!

Peki ya sonra? Bu yarışmadan bir kişi seçilecek ve “pop star” olacak. Onun için nasıl bir star olduğu önem taşıyor mu? Hayır, artık o da “ünlü” olacak. Küçük ünlü uyumu süreci başlatılsın!

Öncelikle nasıl davranması gerektiğini öğrenecektir. Zaten ünlü olmanın verdiği hiçbir şeyle kıyaslanamayan özgüveninin de desteği ile çoğu davranışı içinden gelerek ortaya koyacaktır. Örneğin artık kimseye yalvarmayacak, mağrur, dikbaşlı ve oldukça kibirli olacaktır. Yürüyüşündeki o ünsüz insan kamburu ortadan kalkar, saçları canlanır, parlaklaşır. Aklında siyasete dair, ekonomik sömürüye ya da savaşa dair ne varsa silinir.

Kendi doğal değişiminin yanı sıra artık kontrollü yaşama dönemi başlamıştır. Yeni ama ünlü olma yolunda atılması şart bir adım olduğundan, buna da sessizce katlanılır. Hayat diyetisyenler, imaj makerlar, menejerler arasında paylaşılır. Ve sonra sözleşmeye bağımlı yaşam başlar. Üzerine çokça yatırım yapılmış olan küçük ünlümüz eğer büyük ünlü olmak istiyorsa, sözleşmelerine harfiyen uymak zorundadır. Kaç sene evlenmeyeceği, kiminle ne kadar beraber olacağı, ne renk giysi giyeceği gibi önemli önemsiz bir dolu saçmalık sözleşme konusunu oluşturur.

Küçük ünlü, büyür. Bir gün pop starlığı aşar, önce dizi oyuncusu, sonra köşe yazarı olur. Televolelerin ve haber bültenlerinin vazgeçilmez ismidir o artık. Önemli biridir, “sanatçı”dır ve aslında siyasetçidir de. Her davranışıyla kendine özendirmeye çalıştığı milyonlara aşıladığı kapitalist kültürün bir savunucusudur o.

Hangi yarışma insana kısacık bir zamanda bu kadar çok statüyü bahşeder! Bu statülere sahip olabilme ihtimali 10 binde 1 bile olsa, o hakaretleri dinlemeye değer diye düşünüyor oraya çıkan insanlar.

Yarışmayı kazanan için hiçbir umut ışığı yok, ama kaybedenlerin hala hayatta kazanma şansları var. Çünkü bir gün hatalı olanın, baştan yaratılması gerekenin ne olduğunu anlayacaklar. Gerçek yaşamın televizyondakilerden güzel olduğunun anlaşıldığı gün, ne yaşamları ipotek eden sözleşmelere taraf olacak insanlar, ne de birbirinden değersiz insanların önüne atılan yem...