AKPnin maskesi düşüyor...
Sermaye için ak, emekçiler için kara! Saadet Partisinden ayrılıp yeni ve ak olma iddiasıyla seçim sürecine giren AKPnin çok geçmeden tüm makyajı döküldü. Şimdiden seçimlerin birincisi ilan edilen, ABD, AB ve işbirlikçi sermaye tarafından 3 Kasım sonrası için hazırlatılan AKPnin kim için ak kim için kara olduğu ortaya çıktı. Gerek İstanbul Belediye Başkanlığı yaptığı dönem içerisinde bir çok yolsuzluk ve hakkında ihaleye fesat karıştırmaktan haksız kazanç elde etmeye kadar açılmış onlarca davası bulunan Erdoğanın, gerekse İsrail-ABD ve İMFyle bir çok anlaşmaya imza atan Refah Yol hükümeti döneminde görev almış olan AKP kadrolarının diğer düzen partilerinden bir farklılığı ve yeniliği yoktur. Saadet Partisinden ayrılıp değiştik iddialarıyla ortaya çıkma manevralarının kitleleri aldatmaya dönük çabalar olduğu çok geçmeden açığa çıktı. 28 Şubat terbiye operasyonunun ardından düzene olan sadakatlerini türban konusunda susarak, ABD haydutunun Iraka yönelik savaşına destek vererek, İMF programına uyacaklarını taahhüt ederek vb. vesilelerle gösterme çabaları ve bu konuda düne göre daha fazla gayret sarfetmeleri sözü edilebilir yeniliklerdir. Kendilerini siyasi kirlenmişliğin dışında göstermek için AK Parti ismiyle siyasal sahneye çıkan ve bu kirlenmişliği AKlayacaklarını iddia edenler gerçekte düzen siyasetindeki çürüme ve kokuşmanın en iyi örneği durumundalar. CHP ile girdiği polemikte Erdoğanın farklı cephelere işi kaydırmasınlar, dah fazla ileri gidilirse bir medya grubuyla CHPnin işbirliğini açıklarız sözleri, kendi pisliklerinin, çirkef ilişkilerinin deşilmemesi karşılığında başkasının pisliklerini hasıraltı etme teklifidir. Ya sermayenin safındasın ya emeğin... Radikal gazetesindeki bir röportajında Erdoğan, hem işçi, emekçi ve yoksul köylüleri, hem de işadamlarını temsil ettiğini söylüyor. Oysaki işçi sınıfının ve patronların çıkarlarının taban tabana zıt olduğunu Erdoğanın kendisi de çok iyi biliyor. Bugün Türkiyenin sayılı zenginlerinden olan Halis Toprak memleketi olan Licede AKP için oy istiyor. Peki Halis Toprak ile fabrikasında asgari ücretle çalışan bir işçi arasında nasıl bir ortak çıkar olabilir? AKP neye dayanarak her ikisini de temsil edebilir? Toprakın çıkarı daha çok kâr etmesini gerektirmektedir. Bunun için de işçiyi daha çok çalıştırıp daha az ücret vermesi, sosyal haklarını gaspetmesi, istediği zaman hiçbir hakkını vermeden kapının önüne koyabilmesi gerekmektedir. Toprakın fabrikasında çalışan bir işçinin &ccdil;ıkarları ise, insan gibi yaşamaya yeten bir ücret, sendika hakkı, sosyal haklar, sağlıklı çalışma koşulları vb. gerektirmektedir. Kısacası birinin yararına olan diğerinin zararınadır. Dolayısıyla Erdoğanın hem işçi sınıfını hem de burjuvaziyi temsil ediyoruz sözlerinin pratikte hiçbir geçerliliği yoktur. Peki AKP işçi sınıfını mı yoksa sermaye sınıfını mı temsil ediyor? AKPnin bir mitinginde okumak istiyorum, bana da burs verin diye pankart açan bir öğrenci gözaltına alınırken, Erdoğanın çocukları bir işadamının verdiği bursla Amerikada okuyor. Halkın karşısına çıktığı mitinglere Halis Toprakın özel helikopterleriyle gitmesi, batık banka patronlarından Kentbankın eski sahibi Mustafa Süzer, Pamukbankın eski sahibi Mehmet Emin Karamehmet ve Toprak Bankın eski sahibi Halis Toprak ile görüşmeleri Erdoğanın gerçekte kimi temsil ettiğini gösteriyor. Aynı işadamları Erdoğana destek sözü veriyor. Bu destek herhalde kendi verecekleri 3-4 tane oydan ibaret değil. Miting meydanlarında toplam maliyeti 37.5 katrilyon olan 15 bin km. yol vaadinde bulunan Erdoğan yalnızca batık bankalara aktarılan toplam 52 katrilyonluk kaynağı bu yönde kullandığında bunu yapabilir. Ancak batık banka patronlarının bugün canla başla kendisi için çalışmaya başlaması Erdoğanın tercihinin batık bankalardan mı yoksa 15 bin km. yoldan yana mı olacağını şimdiden gösteriyor. Yine AKPyi kurmasıyla birlikte Erdoğanın ABD ile Türkiye arasında mekik dokuması, AKP Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Gülün ABDyle olan yakın ilişkileri, Türkiyeyle ilgilenen yabancı yatırımcıların Londra ve New Yorktaki toplantılarına katılan iki partiden birinin CHP diğerinin ise AKP oluşu ve toplantıların ardından yabancı yatırımcıların Türkiye borsasından yaptığı yüklü alımlar, AKPnin dışta emperyalist efendilerin içte ise onların işbirlikçisisermaye sınıfının temsilcisi olduğuna birer örnektir. AKP düzenin has evladıdır Sermaye medyasında sözde AKPye karşı alınan tutum, kitleler nezdinde AKP düzen karşıtıymış gibi bir yanılsama yaratmaktadır. Buna en belirgin örnek basında Erdoğan ve AKP aleyhinde çıkan her habere karşılık AKPnin oylarının artmasıdır. Bu aynı zamanda düzene karşı duyulan tepkinin de ifadesidir. Oysa gerçekte AKP düzene karşı olmadığı gibi, medyanın ve diğer düzen partilerinin bu yönlü söylemleri de başka bir ihtiyacın ürünüdür. Seçim gündeme geldiği andan itibaren sermaye iktidarı düzen siyasetine ve partilerine bir çeki düzen vermek, gerekli balans ayarlarını yapmak için kolları sıvadı. AKPye yaklaşım da bunun bir yönüdür. Yeni bir 28 Şubat süreciyle karşılaşmak istemeyen sermaye iktidarı bu çerçevede AKPyi 28 Şubat çizgisiyle sınava tabi tutmaktadır. Bununla birlikte AKP ve CHP karşı karşıya getirilerek, yeniden laik-anti laik kutuplaşmasıyla düzene güvenini yitiren ve solda duran kitleleri şeriat kokusuyla CHP üzerinden düzene yedeklenmek istemektedirler. Ve tabii Bayram Meralin de içinde olduğu CHP meclise sokularak, başlıca görevi İMF yıkım programlarını daha bir kararlıkla uygulamak ve Irak savaşına katılmak olan hükümete karşı oluşacak tepki düzen sınırlarında tutulmak istenmektedir. Bunun için de AKP,-CHP kutuplaşmasıyla CHPye uygun zemin döşenmektedir. Gözden düşen Yılmaz da, Biri öcü diğeri kurtarıcı rolüne sokuluyor sözleriyle bunu bir biçimde itiraf ediyor. AKP, bırakın düzen karşısında bir konumda olmayı, düzen partilerinin kitlelerin güvenini en fazla yitirdiği bir dönemde tam da düzenin ihtiyaç duyduğu bir göreve soyunmuş ve bu açıdan düzenin has evladı olduğunu kanıtlıyor. Dinden, müslümanlıktan bahsederken Filistindeki katliamlara, Iraka dönük ABD saldırganlığına tek bir ses çıkarmıyor. Bir yanda işçi ve emekçilere bol keseden vaat dağıtırken, diğer yanda İMF programlarını kararlıkla uygulayacağını söylüyor. Batık banka patronlarıyla pazarlıklar yapıyor, mitinglere onların özel helikopterleriyle gidiyor. Hatta patronlar AKP adına oy isteyerek seçim kampanyasını bizzat katılıyorlar. Beyaz Saraya yakınlığıyla bilinen Washington Post gazetesinde Müslümanlar kazansın başlığıyla yayınlanan makalede; AKP İMFnin acı reçetesini kabul edeceğini söylüyor ve -gönülsüzce de olsa- Irakta çıkacak savaşta ABDyle işbirliği yapacağı mesajını veriyor deniliyor. Ordu içindeki kimi çevrelerin hala Erdoğanın partisini Truva atı olarak gördüğünü belirten makalede bir de Bush yönetimine şu çağrıda bulunuluyor: Yanılıyorlar Erdoğanın hükümeti sadece kampanyasında söz verdiği şeyi yapacaktır: Demokrasinin geliştirilmesi. Bu Bush yönetiminin arka çıkması gereken bir attır. ABDnin demokrasiden ne anladığı zaten ortada olduğundan Erdoğanın demokrasiyi ne yönde geliştireceği de açıktır. ABDnin ve İMFnin desteklediği, patronların kazanması için her türlü olanağı hizmetine verip açıktan desteklediği AKP, işçi ve emekçilere, gençliğe, yoksul köylülüğe ve mazlum halklara yıkımdan başka ne verebilir! |
|||||