2003 yılına birkaç ay kala bütçe tartışmaları da başladı. 2003 yılı bütçe tasarısı geçtiğimiz hafta Maliye Bakanı Sümer Oralın yaptığı bir toplantıda kamuoyuna açıklandı. Aslına bakılırsa Sümer Oralın 2003 yılı bütçe taslağını açıklaması daha çok bir formalite. Çünkü meclis tatilde ve mevcut hükümetin bütçe yasasını çıkartması olanaksız. Üstelik açıklanan bütçe taslağında muhtemelen Irak savaşının ekonomi üzerindeki sarsıcı etkilerinin hiçbir şekilde dikkate alınmamış olduğu görülüyor. Fakat yine de Maliye Bakanının açıkladığı bütçe taslağı önemli. Çünkü bu bütçe taslağı İMFnin nasıl bir 2003 yılı bütçesi istediğini bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. Nitekim Maliye Bakanı Sümer Oral, Biz 2003 yılı bütçesini programa göre belirledik diyerek, bu gerçeği açıkça itiraf etmektedir. Bir kez daha işçi ve emekçilere dön&uum;k eğitim, sağlık, altyapı gibi hizmetlere ve kamu çalışanlarının ücretlerine komik rakamlarda para ayrılırken, bütçede aslan payı emperyalist finans kuruluşlarına ve rantla beslenen sermaye gruplarına ödenecek borçlara ayrılmaktadır. Faiz ödemelerine 66 katrilyon ayrılıyor Bilindiği gibi İMFnin derdi bağımlı ülke ekonomilerini düze çıkarmak değil, borç servisini aksatmadan çalıştırmaktır. İMFnin Türkiyeye dayattığı istikrar programında da asıl öncelik dış borçların düzenli ödenmesine verilmiştir. Bu nedenle son yıllarda bütçe giderlerinin çok önemli bir kısmı borç ve borç faizi ödemelerine ayrılmaktadır. Türkiyenin 2003 yılı bütçesinin 143.2 katrilyon olacağı hesaplanmaktadır. Devletin 2003 yılı gelirler toplamı 96.4 katrilyon olarak öngörülürken, giderler toplamının 143 katrilyon olacağı söylenmektedir. 143 katrilyonluk harcamanın tam 66 katrilyon lirası ise sadece borç faizlerinin ödenmesine ayrılmış durumdadır. Devlet harcamalarının neredeyse üçte birinin borç faizi ödemelerine gidecek olması bu bütçenin bir faiz bütçesi olduğunu göstermektedir. Üstelik bu rakama borç anaparalarının ödenmesi için ayrılan kaynaklar dahil değildir. Sermayeye kaynak aktarmanın bir başka yolu: Devlet 2003 bütçesinden sosyal güvenlik kuruluşlarına bütçeden tam 10.3 katrilyon lira tutarında destek sağlamayı planlıyor. İlk bakışta bu büyüklükte bir paranın işçi ve emekçilere sosyal güvenlik sağlayan kuruluşlara aktarılması garipsenebilir. Fakat bunda garipsenecek bir şey yoktur. Çünkü sosyal güvenlik kurumlarına verilecek destek hiçbir şekilde işçi ve emekçilere dönük hizmetlerin iyileştirilmesi için kullanılmayacaktır. Bilindiği gibi sosyal güvenlik kuruluşları hem çalışanlardan, hem de işverenlerden belli oranlarda prim kesintisi yaparak giderlerini karşılar. Fakat Türkiyede işverenler sosyal güvenlik kurumlarına olan prim borçlarını ödemeyi bir yük sayarlar. Bu da doğaldır, çünkü bu primleri aradan yıllar geçtikten sonra ödeseler bile çok cüzi miktarda bir gecikme cezasına çarptırılırlar. Çoğu zaman işverenlerin prim borçları devletçe affedilir. İşverenlerce el konulan bu paranın asıl sahibi olan sosyal güvenlik kurumu ise zarar eder, hizmetlerini göremez hale gelir. Bu mekanizma sayesinde bütçeden sosyal güvenlik kuruluşlarına ayrılan para, ucuz ya da karşılıksız kredi olarak işverenlerin kasasına aktarılmış olur. Bu yıl da kural değişmeyecek. Sosyal güvenlik kuruluşlarına destek adı altında 10 katrilyonun üzerinde bir kaynak sermayenin kasasına aktarılmış olacak. İşçiye, emekçiye, yoksul köylüye Bütçe tasarısında devlet personel harcamaları için 29.5 katrilyon lira ayrılmış. Geçen yıl ise 21.8 katrilyon lira ayrılmıştı. Demek oluyor ki personel harcamaları yüzde 30 civarında arttırılıyor. Fakat öte yandan devletin toplam harcamaları 99 katrilyondan 143 katrilyona fırlamış, yani neredeyse yüzde 45 artmış. Bu da gösteriyor ki devletin toplam giderleri içinde personel harcamalarının oranı giderek düşmektedir. Bunun bir nedeni kamuda ücret artışlarının sınırlanması, diğer bir nedeni ise geçen yıldan bu yana hızlandırılan kamuda tasfiye saldırısıdır. Öte yandan tarımsal destekler için ayrılan kaynak ise 2.6 katrilyon ile sınırlandırılmıştır. Eğitim ve sağlık harcamalarına ayrılan paylar da gene gülünç düzeylerde seyretmektedir. Tüm bunlar da göstermektedir ki, kamuda tasfiye, ücretlerin sınırlandırılması, tarımın yıkıma uğratılması ve eğitim, sağlık gibi hizmet sektörlerinde yaşanan özelleştirme uygulamaları önümüzdeki yılda da tüm hızıyla devam edecektir. Kısacası İMF programı hiçbir şekilde aksatılmaksızın uygulanacaktır. Bütçe rakamları ve seçim vaatleri Bütçe rakamları açıkça gösteriyor ki, önümüzdeki yıl işçi ve emekçilerin gelir düzeylerinde ve yaşam standartlarında hiçbir iyileşme olmayacak. İşsizlik ve yoksulluk gibi en temel sorunlar ağırlaşarak sürecek. Hayat pahalılığının artarak devam etmesinin, temel hizmetlerin özelleştirilmesinin ve dolayısıyla işçi ve emekçiler için daha da ulaşılamaz hale gelmesinin başka bir anlamı yoktur. Tablo tüm açıklığıyla ortadayken, düzen partileri televizyonlarda ve meydanlarda bol keseden vaatte bulunmaktan çekinmemektedirler. Bu partiler bir taraftan İMF programını harfiyen uygulayacaklarına söz vermekte, fakat diğer taraftan da halkın önüne çıktıklarında yılda bir milyon kişiye iş bulacaklarını, üretimi arttıracaklarını, ekonomiyi düze çıkaracaklarını vb. söylemektedirler. İMFnin sözünden çıkmaları söz konusu olmadığına göre düzen partileri halka ve emekçilere yalan söylemektedirler. İMF 2003 yılında uygulanacak ekonomik programın çerçevesini ayrıntılı bir biçimde çizmiştir. Eğer partiler bu programa uyma sözü vermişlerse halka verdikleri sözlerin hiçbir değeri yok demektir. Açık bir şekilde yalan söylemektedirler. Emperyalist savaş bütçe dengelerini altüst edecek Mevcut bütçe taslağında orduya 10 katrilyon para ayrıldığı görülüyor. Daha farklı isimler altında ayrılan kaynak ve fonlar nedeniyle orduya ve silahlanmaya ayrılan paranın bunun çok üzerinde olduğu ise biliniyor. Türkiye dünyanın en büyük ordularından birine sahip ve silahlanmaya en fazla para harcayan ülkelerden biri. Fakat muhtemel bir savaş bütçe, dengelerini tümüyle değiştirecek, savaşa ve silahlanmaya ayrılan kaynaklar bugünküne göre çok daha büyük rakamlara fırlayacaktır. Öte yandan savaş ülkedeki tüm üretim altyapısının ve insan kaynaklarının savaş durumuna göre yeniden biçimlendirilmesine; ticaret ve turizm gibi faaliyetlerin daralmasına yol açacaktır. Sırf bunun kendisi bile ekonomik dengeleri tümüyle altüst edecektir. İşçi ve emekçilerin sırtına kriz ve İMF programlarının yükünün yanı sıra savaşın mali külfeti de binecektir. İşsizliğin daha da artması, temel mal ve hizmetlerin pahalanması, yeni vergilerin konulması, ücretlerin daha da aşağı çekilmesi ya da dondurulması ve kimi ekonomik, sosyal hakların gaspı bu mali külfetin ilk akla gelen boyutlarıdır. Yıkıma ve savaşa karşı mücadeleyi yükseltelim! Açıklanan bütçe taslağı önümüzdeki aylarda çok tartışılacak, bir dizi değişikliğe uğrayacaktır. Fakat İMF direktifleri ve savaş gündemi, her ne olursa olsun 2003 yılı bütçesinin bir faiz ve savaş bütçesi olacağını göstermektedir. Seçimi hangi parti kazanırsa kazansın, hükümeti kim kurarsa kursun, yeni mecliste bir savaş ve faiz bütçesi kabul edilecektir. Bütçe rakamları ve giderek yaklaşan savaş tehdidi, seçimlerin ardından işçi ve emekçilerin gündeminin bir hayli yoğunlaşacağını göstermektedir. Dolayısıyla savaşa ve yıkıma karşı mücadelenin yükseltilmesi hiçbir gerekçeyle ertelenemeyecek güncel bir görevdir. |
|||||