Amerikancı düzen partilerine oy verme, hesap sor!.. Türkiye savaşa karşıysa Amerikalı Amerikanın Iraka yönelik saldırı planlarının artık uygulama aşamasına iyice yaklaştığını işaret eden gelişmeler artıyor ve hızlanıyor. Bunlardan biri de, Pentagondan iki orgeneralin geçen hafta gerçekleştirdikleri Ortadoğu ve Türkiye temaslarıydı. Bunlardan biri, saldırı sonrasında Iraka sömürge valisi olarak atanacağı söylentileri yaygınlaşan Tommy Franks, diğeri ise NATO Avrupa Kuvvetleri Komutanı Joseph Raltsondu. Yani, temas artık en tepedekiler tarafından kurulmaya başlanmıştır. Bir başka önemli gelişme, MGKnin, bu görüşmenin hemen ardından ve hiç vakit kaybetmeden toplanma ihtiyacı duyması oldu. Toplantı, her ne kadar, Ekim ayı olağan toplantısı diye yansıtılsa da, ana gündeminin Irak meselesi olduğu gizlenmedi. Ve de konunun, olağanın mutat tarihi olan Ekimin son haftasını bekleyemeyecek kadar acil olduğu anlaşıldı. Temasların ardından Amerikalı orgenerallerin açıklamaları ve MGK toplantısına ilişkin Genel Sekreterlik açıklamasında, görüşmelerin kapsamına ilişkin ipucu vermemeye özen gösteriliyordu; ama bu özenin kendisi bile gerçekleri daha fazla teşhir etmekten başka işe yaramıyordu. Amerikalı generaller Türkiyeden bir talepleri olmadığını, Türkiyeli generaller de Amerikanın bir talepte bulunmadığını tekrarladılar. İncirlik, Adana ve Malatya üslerine ilişkin son haftaların haberleri gözönüne alındığında, bu açıklamaların, halka bilgi vermeye niyetimiz yok demenin Arapçası, yani basit ve sıradan bir yalan olduğu açıktır. Kaldı ki, Türk devleti cephesinden, her ağzını açan farklı bir açıklama yaparak da kendi yalanlarını kendileri teşhir etmeye devam ediyor. Genelkurmay farklı bir telden çalıyor, Başbakan farklı telden, meclis başkanı daha farklı. Meclis başkanının televizyonlardan yaptığı açıklama, sözde, MGKnin karşıyız merkezli açıklamasını desteklerken, 6 milyar değil, 60 milyar dolar da verseler Türkiye uygun bulmadığı bir harekata katılmaz sözleriyle de kirli kan pazarlığını bir kez daha ortaya dökmekteydi. Kirli çıkarlara bile dayanmayan Türk devletinin, Irak saldırısı konusundaki bugünkü tutumuyla, tarihinin en büyük, en iğrenç, en aşağılık hatalarından birini işlemekte olduğunu söylemekte hiçbir sakınca olmasa gerek. Gerçekten de, hiçbir çıkar elde etme ihtimali görünmeyen, tersine, gazetelerde her gün muhtemel kayıpların dökümleri çıkarılan bir olaya, salt uşaklık bağları yüzünden böylesine balıklama atlayan bir başka devlet daha görülmüş müdür acaba? İğrençlik, bu olayın her yanından dökülüyor. Amerika, önemli ve büyük bir çıkar uğruna saldırıya hazırlandığı halde kendi insan kayıpları için hesap-kitap yapıyor; ama Türk devleti, Amerikan çıkarları uğruna telef edeceği canlardan asla söz etmiyor. Varsa-yoksa para hesabı, para pazarlığı. Sahibinin sesi medya organlarında da, turizmden ne kadar, ticaretten ne kadar zarar ederizin hesapları çıkarılıyor. Pisliğin bir ucunda mehmetçiğin kanı üzerine yapılan pazarlıklar yer alırken, diğer ucunda Kürt halkının kaderi üzerine yürütülen ırkçı-şoven politika duruyor. Devlet cephesinden yapılan her açıklama, saldırıya karşıyızın yanı sıra, Kuzey Irakta bir Kürt devleti kurulmasını savaş sebebi sayarızı yineleyip duruyor. Son MGK toplantısının bildirisi de bu aynı yaveleri yinelemiş oldu. Düzenin tüm kurumları, tüm sözcüleri, tüm sahipleri ve yardakçıları aynı durumda. Seçimler yaklaşmasına, oy kaygısı önplana geçmesine rağmen, bir tek düzen partisi de kalkıp, oy kaygısıyla dahi olsa, hazırlanan savaşa karşılık çerçevesinde bir söz söylemiyor. Çünkü her birisi, Türk seçmenden önce Amerikanın oyunu almış durumda. Beyaz Saraydan, CİAdan, İMFden icazet almayan hiçbir parti ve lideri, Türkiyenin düzeninde politika yapma şansı elde edemiyor çünkü. Halkların emperyalist savaşa karşı Amerika bir yandan saldırıya ilişkin hazırlıklarının son safhalarını tüketirken, diğer yandan yükselen savaş karşıtlığının basıncını daha fazla hissetmek zorunda kalıyor. Irak saldırısı konusunda Amerikaya destek vermeyen, karşı çıkan sadece halklar da değil. Ortadoğunun enerji kaynakları öylesine iştah kabartıcı ki, diğer emperyalist devlet ve kuruluşlar, Amerikanın bu kaynaklara tek başına sahip olmasına, aynı zamanda da dünya liderliğini pekiştirmesine kolayca razı olmaya yanaşmıyor. Birleşmiş Milletlerden Amerikanın ihtiyaç duyduğu ve istediği saldırı kararı, aylardır çıkarılamıyor. Bu saldırıda açıktan Amerikanın yanında olduğunu açıklamış olan İngiltere haricinde neredeyse bütün Avrupa ve Asyada Rusya ile Çin saldırgan ikilinin hazırladığı taslaklarda öne sürülen gerekçelerin geçerliliğii onaylamıyor. Geçtiğimiz hafta hazırlanan son taslak da aynı gerekçelerle onaylanmadan geri dönmüş oldu. Bu son taslakta, ifadeler biraz yumuşatılmış olmasına karşın içerikte hiçbir değişiklik bulunmadığı açıklandı. Emperyalist devletler çıkar çelişkisi nedeniyle destek vermiyor. Halklar ise, çıkarları Irak halkının çıkarlarıyla ortak olduğu için karşı çıkıyorlar Amerikan saldırganlığına. Başta da Amerikan halkı. Amerikada savaş karşıtı mücadelenin hızla güçlendiği ve yayıldığı dışarıdan bile gözlemlenebiliyor. Sayıları hızla artan kitle gösterilerinden başka, aydınlar ve sanatçılar da emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı açıklamalar yapmaya, bildiriler yayınlamaya başladılar. Benzer gelişmeler dünyanın her yanında yaşanıyor ve giderek de yükseliyor. Türkiyede de geçtiğimiz haftalarda iki önemli meslek grubunun, Iraka yönelik saldırı hazırlığına, özelde de Türk devletinin bu saldırıya katılma kararlılığına karşı, halkların kardeşliği mesajıyla sokak gösterileri yaptığına tanık olduk. Önce TTBye bağlı hekimler eylem yaptı. Ardından da İstanbul Barosunun düzenlediği yürüyüş gerçekleştirildi. . KESKe bağlı kamu emekçileri ise, konfederasyonun eylem çağrısında farklı bir hedef gösterilmesine rağmen, eylemde yoğun olarak savaşa karşı sloganlar atarak tutumlarını ortaya koymuş oldular. Türkiyede zaten halkın ezici çoğunlukla böyle bir savaşa karşı olduğu biliniyor. Afganistan saldırısı döneminde de kendini gösteren bu tutumun, yeterli güçlülükte bir eylemli ifadesinin ortaya konulamamasının farklı nedenleri olduğu da biliniyor. Temel olarak örgütlülük düzeyi ve var olan örgütlülüğün yapısı, işçi ve emekçi kitle mücadelesinin düzeyini büyük oranda düşürmüş durumda. Ama söz konusu olan savaşsa eğer, tüm gerekçelerin geçersiz sayılması, onu önleyecek veya en azından dizginleyecek bir mücadelenin örgütlenmesine, hiç zaman geçirmeden girişilmesi gerekmektedir. İnsanlarımız, evet, savaşa karşılar. Ama onu pek tahayyül edemiyorlar. Hala, büyük çoğunluk için, Türkiyenin, hiçbir mantığı bulunmayan bu savaşa katılması ihtimali uzak görülüyor. Elbette bunda devlet cephesinden yinelenen yalan açıklamaların da bir payı var. Ama, daha önemlisi, bugün hayatta olan üç nesil, hiç savaş görmemiştir. 2. paylaşım savaşı uzaktan izlenmiş, sadece yokluğu ve yoksulluğu paylaşılmış; Kore ise, çok uzaklarda bir cephe olduğundan, gidip-dönenlerce adeta hikayeleştirilmiş, bir macera romanı gibi aktarılmış, halk kitlelerini doğrudan etkilememiştir. Dolayısıyla, şu andaki karşıtlığın merkezinde, daha ziyade, Amerikanın haksızlığına duyulan tepki ile Irak halkına yönelik acıma ve dayanışma duyguları bulunmaktadır. Bu elbette olumlu bir özellik. Fakat, engellemeye yönelik tutum geliştirmede yeterli olmuyor. Savaşa ilişkin gerçeklerin, Türk devletinin hazırlıklarının, eğer karşı çıkmaz ve engel olmazsa kendi Iraka kendi çocuklarının gönderileceğinin, kitlelere daha iyi anlatılabilmesi gerekiyor. Bunun için her türlü yol ve araç kullanılmalıdır. Ama bu araçlar içinde en etkili olan sokak eylemliliklerine artık daha fazla başvurmak gerekiyor. Örgütlü her kesim, tüm işçi ve emekçi örgütleri üstlerine düşen görev konusunda uyarılmalı, teşvik edilmeli, zorlanmalı. Artık sayıları fazlaca sınırlı olan örgütlü kesimlerin hareketi, örgütsüzleri de kendine çekerek mücadelenin yükselmesi ve yaygınlaşmasında önemli ve kendi güç ve kapasitesinin üstünde bir rol oynayacaktır. Artık kapımıza dayanmış durumdaki savaşa karşı mücadele, dönemin asli görevi konumunda görülmelidir. |
|||||