İşgal ordusunun generalleri Ankarada...
Amerikalı ve Amerikancı generallerin ABD ile Türkiye ilişkilerinin merkezinde aylardan beri Iraka yapılacak saldırı yeralmakta. Siyasi ve diplomatik kanallar üzerinden başlayan talepler/pazarlıklar süreci gelinen aşamada en üst düzey askeri yetkilileri de kapsayarak devam ediyor. Bu kapsamdaki son ziyaret 12 bin Türk askerinin Kuzey Iraka girmesinin ardından ve aylık MGK toplantısının hemen öncesinde gerçekleşti. Son ziyaretçilerin başını Amerikan askeri varlığının Ortadoğu ve Avrupadaki en üst düzey komutanları olan iki general çekiyor. Bunlardan biri NATO başkomutanı Orgeneral Joseph Ralston. Diğeri ise Orgeneral Tommy Franks. Afganistan saldırısının komutasını yürütüyor. Bombaladığı köyler, düğün yapan Afganların üstüne füze yağdırıp yüzlerce silahsız, sivil insanı katleden, esir aldıkları Talibanları kitlesel olarak infaz ettiren vb. icraatların komutanı. ABD, Irakı işgal edebilirse marifetlerini Irak halkı üzerinde de göstersin diye Franksı sömürge valisi olarak atayacak. Generaller arası görüşme ya da Konuk generaller Ankaraya gelir gelmez ziyaretlerinin siyasi bir yönü olmadığını, sadece askerlerle görüşmelerde/danışmalarda bulunacaklarını açıkladılar. Görüldüğü kadarıyla görüşmeler, Genelkurmaya Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök başkanlığında bir askeri heyetle yapıldı. Bilgi alışverişi, danışmalarda bulunduk gibi ifadelerle geçiştirilen açıklamalar yapılmasına rağmen, herkes biliyor ki, ziyaretin asıl amacı Iraka saldırı hazırlıklarına devam eden ABDnin Türk askerine biçeceği rol ve bunun karşılığında verilecek kan parasının pazarlığıyla ilgiliydi. Hilmi Özkökün Kasım ayı başında ABDye gideceği de gözönüne alındığında, Amerikalı generallerin ziyareti pazarlığın ilk aşamasını oluşturduğu anlaşılıyor. Savaşta alınacak rol ve bunun karşılığında ödenecek para ise, Washingtonda son şeklini alacak. Şimdiden 4 veya 6 milyar dolardan söz ediliyor. Ziyaret sonrasında Amerikalı generaller yaptıkları açıklamalarda, görüşmelerin içeriği hakkında bir bilgi vermekten kaçındılar. Ralston, kıdemli Türk askeri yetkilileri ile görüşme fırsatını yakalamaktan mutlu olduğunu, bu ziyaretin iki büyük ordu (NATOnun en büyük orduları) arasındaki bağları kuvvetlendireceğini ve Türkiye gibi bir müttefike sahip olmanın güzelliğinden sözetmekle yetindi. Amerikancı Türk generalleri de ABDnin askeri bir operasyon için henüz karar almadığı ve Türkiyeden herhangi bir talepte bulunmadığı yalanını tekrarladı. Bilindiği gibi son günlerde kamuoyuna bu içeriğe sahip açıklamalar sık sık yapılmaya başlandı. Hava sahası, üs kullanımı gibi konular öne çıkarılarak savaşta üstlenilecek fiili rollerin üstü örtülüyor. Oysa üsler ve hava sahasının kullanımı gibi bir talebin gündeme gelmesi için ortada bir neden bulunmamaktadır. Zira Amerikan-İngiliz uçakları tam 11 yıldır İncirlik Üssünden kalkan uçaklarla Iraka bomba yağdırmaktadırlar. Kullanılan üsler için ne diye izin istesinler ki? İncirlikin ötesinde, özellikle Malatya, Diyarbakır ve Batman, bütün bu üsler kullanılacaktır. Pentagondan gelen bir heyet bütün üsleri gözden geçirmiş, kullanıma hazır hale getirilmesi için gereken düzenlemeleri de yapmıştı. Efendiler kolay kolay uşaklarını övmezler, zira övgüler uşakların şımarmasına yol açabilir. Oysa son günlerde Türkiyenin uşaklığı ABDde bol övgülere konu olmuştur. Bir yanda Ankarayı ziyaret eden generaller, öte yanda ABD Temsilciler Meclisi karar alarak Ankaradaki uşaklarını onore ettiler. Amerikanın teröre karşı mücadelesinde ne kadar sadık olduğu, Afganistana doğrudan asker gönderen tek müslüman ülke olduğu, islam aleminde tek demokratik, laik ülke olduğu vb. dile getirildi. Franks ise Genelkurmay Başkanlığında yaptıkları görüşmenin yapıcı ve keyifli olduğunu basına açıklayarak, Amerikancı generallere atfettiği değeri gösterdi. Aylardan beri devam eden pazarlıklar, sözü geçen milyar dolarlar, silinecek askeri borçlar, vaadedilen Awacs uçakları, hazırlanan yardım paketleri... Bu vaatler neyin nesi? Bu ödüle layık olmak için ABDnin safında savaşa katılmanın gerekliliğini savunan sermaye basınının satılık kalemlerinin bu pervasızlığı nereden kaynaklanıyor? Bu küstahlık, bu saldırganlık nereden güç buluyor? Bu kirli pazarlıkların mehmetçik kanı üzerinden yapıldığı herkesin malumudur. Bir süre önce Türkiyeye gelen uluslararası borsa spekülatörü George Soros, Türkiyenin en iyi ihraç malı ordu şeklinde bir açıklama yaptığı zaman kimse bu aşağılayıcı açıklamayı yadırgamadı. Yadırganmadı, çünkü Kore Savaşından beri bu ihracat yapılmaktadır. Savaşa sürülecek mehmetçikler kimin çocukları? Ölmek ya da komşu bir halkı katletmek için cepheye sürülecek askerler örneğin generallerin, polis şeflerinin, patronların, milletvekillerinin çocukları mı olacaklar? Tabii ki hayır! Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da işçi ve emekçi çocukları Amerikan askeri olsunlar diye cepheye sürülecek. Ancak bu gençlerin kanı karşılığında birileri askeri borçlarını silecek, Awacs uçakları, son teknik askeri donanım alacaklar, birileri milyarlarca dolayı kasalarına indirecek, birileri de ticari ayrıcalıklar, yeni krediler almaya çalışacak. Kısacası bahsedilen 4-6 milyar doları kan tacirleri kendi aralarında paylaşacaklar. Ecevitin açıkladığı gibi, birçok gencimizin ölmesi ya da komşu halkın katliam ve yıkımı bu tacirleri zerre kadar ilgilendirmiyor. MGK toplantısı sonrasında yapılan Seçim öncesi yapılan son MGK toplantısının haberi günler öncesinden burjuva basında bile savaş zirvesi, Irak zirvesi vb. haberlere konu olmuştu. Amerikalı generallerin ziyaretinin bu toplantının hemen öncesine denk düşmesi bu haberlerin boşuna yapılmadığını gösterdi. Yani MGK savaş gündemiyle toplandı. Toplantı sonrası yapılan açıklamalar ise baştan savma, toplantının asıl gündemini gölgede bırakmaya yönelikti. Yapılan açıklamada son günlerde yinelenip duran, Amerika BM kararı olmadan Iraka saldırmamalı; Irak ise BMnin bütün kararlarına uyup askeri bir müdahaleyi gereksiz kılmalı minvalindeydi. Oysa Amerika, Iraka saldıracağı sırada Türkiyeden neler talep edeceğini daha Eylül ayında iletmişti. MGKnın son toplantısı öncesinde ABDli generaller, bu istemlerini daha ayrıntılı görüşmek üzere Ankaraya geldiler. Bu görüşmelerin de içeriği kamuoyundan saklanıyor. Ecevitin bir gaf sonucu ya da seçim propagandası amacıyla sarfettiği, ABD bize rağmen Iraka saldıracak, biz istemesek de bu savaşın içine sürükleneceğiz, çok gencimiz ölecek mealindeki sözleri, özellikle Genelkurmay çevrelerinde büyük rahatsızlık yaratmış, ertesi gün ise bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü aracılığıyla Ecevitin sözlerine sert bir karşılık verilmişti. Bütün kirli işlerini perde arkasında yürüten, kamuoyuna hiçbir bilgi vermeyen, işçi ve emekçilere güdülecek sürü muamelesi yapan sermaye iktidarının asıl sahipleri bu kuralı çiğneyen Ecevite fena halde içerlediler. Yılların sermaye uşağı bir siyasetçisi nasıl olur da böyle bir gaf yapardı. Amerikancı düzenin dayatmalarına Yapılan anlaşmalar, altına girilen yükümlülükler, yapılan pazarlıklar vb. ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olmayan işçi ve emekçiler, hem karar süreçlerinin dışında tutuluyor hem de faturayı ödemekle karşı karşıya bırakılacaklar. Savaşta ölecek, çocuklarını kaybedecek, işsiz kalacak, açlığa/sefilliğe mahkum edilecek olan işçi sınıfı ve emekçilerdir. Grevleri yasaklanacak, faşist baskı ve teröre maruz kalacak, en basit demokratik hakları gaspedilecek olan yine emekçiler ve onların siyasi öncüleri devrimcilerdir. Demek oluyor ki emperyalist bir savaşın, işbirlikçi Türk burjuvazisinin sınıfsal çıkarları gereği bu savaşta yeralmasının ağır bedeli işçi ve emekçilere ödetilmeye çalışılacaktır. Bu amaçla olağanüstü hal, sıkıyönetim vb. uygulamalar üzerinde şimdiden duruluyor. Egemenler, emekçilerin Amerikan askeri olmaya niyetli olmadıklarını biliyor. Savaş karşı tepkinin eylemlere dönüşmesi durumunda alınacak önlemler üzerinde anlaşmış durumdalar. Meclisi olağanüstü toplantıya çağırıp, hükümete geniş yetkiler verilmesi için çalışmalar yapılıyor. Bunun ne anlama geldiği Körfez Savaşı hatırlanırsa daha iyi anlaşılır. Savaşın başlamasıyla yüzbinlerce işçinin grevleri yasaklanmış, ardından öncü işçi kuşağı biçilerek işçi sınıfı öndersiz bırakılmıştır. Başlayacak bir savaşın daha uzun sürmesi ve Türkiyenin savaşın içinde doğrudan yer alacak olması ödenecek bedellerin daha da ağır olmasına yol açacaktır. Amerikanın biçtiği uşaklık rolüne razı olan, bunun için savaşa hazırlanan sermaye devleti, bu kararları alırken emperyalistlerin ve işbirlikçi Türk burjuvazisinin çıkarlarına uygun davranmaktadır. Ancak işçiler ve emekçiler, gençlik, ilerici aydınlar bu kararlara uymak zorunda değiller. Tam tersine, savaşa ve savaş hazırlığı yapan yerli ve yabancı tüm saldırgan güçlere karşı mücadeleyi yükseltmekle yükümlüdürler. Emekçilerin geleceğine sahip çıkması, ancak İşçilerin birliği, halkların kardeşliği! şiarının yaşam bulmasıyla mümkün olabilir. Afganistan saldırısından beri emekçilerin haykırdığı Amerikan askeri olmayacağız!, Kahrolsun emperyalizm! vb. şiarları var olan savaş karşıtı tepkinin ifadesidir. Bu tepkiyi yaygınlaştırmak ve eylemli mücadeleye dönüştürmek sorumluluğu ile karşı karşıya bulunmaktayız. |
|||||