11 Mayıs'02
Sayı: 18 (58)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs sonrasında artan görev ve sorumluluklar
  Lastik sektöründe greve doğru...
  Safları sıklaştır, gücünü birleştir!
  SASA ile dayanışmayı yükselt!
  Sermayenin "esnek üretim" saldırısı
  İşçi sağlığı ve iş güvenliği için birleşip örgütlenmeliyiz!
  Kapitalizmin kâr hırsı ve sendika ağalarının ihaneti
  Eski bohçalar yeniden açılıyor
  1 Mayıs ve kamu emekçileri hareketi alanında devrimci görevler
  Kadın sorunu ve feminst yanılgılar
  Kürdistan devrimi ile Türkiye devrimi arasındaki ilişkiler üzerine düşünceler-2
  Emperyalizmin kıskacında Ortadoğu
  Siyonizm ve uluslararası emperyalizm
   Almanya'da Yahudi, İsrail'de Filistinli olmak
   İsrail barışı üzerine
   Bir neo-liberal ırk ve kültür ayrımcısının ölümü
   Almanya: Metal işçilerinin grevi sürüyor
   Bir kararın anlattıkları
   Bilinçli, inançlı ve soluklu devrimci Hatice yoldaşı andık...
   Denizler'in devrimci geleneği yaşıyor!
   Sınıf çalışmasında yaratıcılık ve bir deneyim
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Almanya: Metal işçilerinin grevi sürüyor

Almanya’da metal ve elektronik işçileri grevde. Grev, pilot bölge olarak seçilen Baden Würtemberg eyaletinde Pazar günü gece vardiyası işçilerinin işi bırakmasıyla başladı. Grev onbinlerce işçinin katılımıyla sürüyor. Grevlere Salı gününe kadar 76 bin işçi katıldı. İlk önce, DaimlerChrysler, Porsche, Audi gibi büyük otomobil tekellerinde bantlar durdu. Şimdi orta ölçekli işletmelerde çalışan işçiler de greve katılıyorlar.

Yaklaşık 3.5 aydır süren TİS görüşmelerinde IG Metal Sendikası %6.5 ücret artışı talep etmiş, işveren ise kimya dalında TİS görüşmelerinde varılan %3.3’ü dayatmıştı. TİS görüşmelerinde sonuç alınamayınca, üç pilot bölgede işçiler grev oylamasına çağrılmış, %90’ın üzerinde greve evet oyu çıkmıştı. Nihayet 5 Mayıs’ta grev başladı.

Grevci işçiler fabrika önlerinde, şehir merkezlerinde mitingler yapıyorlar, mücadelede kararlı olduklarını her fırsatta tekrarlıyorlar.

Sendika ilk kez uyguladığı grev taktiği ile işçileri “esnek grev” yapmaya çağırıyor. Birinci grev dalgası sürecinde, 350 bin işçinin çalıştığı 110 fabrikada 24 saatlik grevler yapılacak. Yani işçiler bir gün greve gidecek, ertesi gün işbaşı yapacak. İlerici sendika temsilcileri bu durumu, “önce işçileri grev havasına sok, bir gün sonra yeniden işbaşı yapmaları için ikna et!” diyerek eleştiriyorlar. Yani işçiler önce mücadele havasına sokuluyor, ardından bu hava boşaltılıyor.

Grevler sürerken, Alman devleti grevin ekonomik gelişmeyi kötü etkileyeceğini iddia ederek, sermaye ise lokavt uygulayacağını söyleyerek tehdit ve baskılarını sürdürüyorlar.

İşçilerin üretimden gelen güçlerini kullanarak greve gitmeleri Alman işçi ve emekçileri tarafından büyük bir sempati ve destek ile karşılanıyor.

Metal işçilerinin mücadelesine uluslararası destek de yağıyor. Brezilya’da DaimlerChrysler’de çalışan işçiler Almanya’da greve çıkan DaimlerChrysler işçilerine bir mektup göndererek, “Almanya’daki kardeşlerimize karşı kullanılmamıza izin vermeyeceğiz” dediler. 6 ve 7 Mayıs günleri fabrikanın değişik birimlerinde yarım saat iş bırakma eylemi yapacaklarını açıkladılar. “Bize ihtiyaç duyarsanız dayanışma eylemleri için her zaman hazırız. Sizin mücadeleniz bizim mücadelemizdir!” diyerek dayanışma içinde olduklarını vurguladılar.

Yine Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya ve Macaristan’da metal işkolunda örgütlü sendikaların yönetimleri, “örgütlü olduğumuz tüm işletmelerde grev kırıcı üretim yapmayacağız!” diyerek, Almanya’daki metal işçileriyle dayanışma içinde olacaklarını açıkladılar.

Grevin sonuçları diğer sektörlerde süren TİS görüşmelerini de etkileyecek. Bu nedenle gözler metal işçilerinde.

Grevin başarıyla sonuçlanması, metal işçilerinin sınıfın tüm mücadele araçlarını en etkin biçimde kullanmasına bağlı. Metal işçilerinin basıncıyla grev kararı almak zorunda kalan sendikanın esnek grev uygulamasına karşı süresiz grev talebinin yükseltilmesi, mücadelenin alanlara taşınması, greve sempatiyle yaklaşan işçi ve emekçilerin eylemli desteğinin alınması, en geniş dayanışma ağının örülebilmesi gerekiyor.



Kapitalizmin “cenneti” İsviçre’de işçi kıyımı

IRIL SA’da işçiler
tazminatsız kapı dışarı ediliyor!

İsviçre’de IRIL patronu tazminat ödemiyor... Lozan kantonundaki IRIL SA tekstil fabrikasının geçmişi 50 yıl önceye dayanıyor. Burası çorap ve kazak üreten orta ölçekli bir tekstil fabrikası. Geçmişte yaklaşık 500 işçi çalışıyordu. IRIL patronu iki yıl önce kazak bölümünü tasfiye etti.

Üç vardiya üzerinden üretim yapan fabrikada çalışma koşulları son derece ağır. İsviçre’de genelde haftalık çalışma süresi 40-42 saat olmasına rağmen bu sömürü cehenneminde 44 saattir. Artı bazı günler, hatta cumartesi öğleden sonra ek ücret ödenmeksizin mesai yaptırılıyor. Çalışan işçilerin yarıdan fazlası kadın işçiler. Doğal olarak daha katmerli bir sömürüyle karşı karşıyalar. Erkek işçilere 22-23 Frank saat ücreti ödenirken, kadın işçilere 13-14 Frank ödeniyor.

IRIL patronu iki yıl önce kazak bölümünü tasfiye ederek buradaki fabrikayı Polonya’ya taşıdı. Bu dönemde çoğunluğu kadın işçiler olmak üzere bu bölümde çalışan hemen tüm işçileri tek kuruş tazminat ödemeden sokağa attı. Öyle ki atılan işçiler arasında 25-30 yıldır çalışan 50-55 yaşında insanlar vardı. İşçilerin ve sendikanın bu duruma tepkisiz kalması IRIL patronunu yeni bir saldırı için cesaretlendirdi. Gelinen yerde fabrikayı tümden tasfiye ederek geriye kalan 150-160 işçiye de tek kuruş tazminat ödemeden sokağa atıyor. Bu insanlar arasında da 20-30 yıl çalışmış işçiler var. Şimdi IRIL işçileri ve sendika belli tepkiler ortaya koyarak, tazminat ödenmesi talebinde bulunuyorlar.

Konunun basına yansımasıyla birlikte işçilerin talebi kanton bünyesinde kamuoyunun gündemine girdi. Önce bir yerel televizyon kanalında sendikacılarla patron arasında bir tartışma programı düzenlendi. Patronun iddiası işçilere tazminat verecek kadar parasının olmadığı şeklindeydi. Oysa bu ikiyüzlü patron sadece Lozan’da en az iki-üç yerde büyük ticaret merkezlerine, bir ev bürosu bünyesinde yüzlerce ailenin oturduğu 15-20 katlı dev konutlardan oluşan sitelere sahip. Buna rağmen 150 işçiye tazminat verecek parasının olmadığını söyleme arsızlığını gösterebiliyor.

İşçiler ve sendika sorunu kamuoyuna taşıyarak imza kampanyası başlattılar. En ilginç olanı, bu fabrikada çalışan işçilerin, birkaçı dışında, yaşamları boyunca yürüyüş, miting vb. politik içerikli hiçbir etkinliğe katılmamış olmaları. Patronun bu haksızlığı karşısında yaşamlarında ilk defa sendika ile birlikte kendi pankartlarıyla 1 Mayıs yürüyüşüne katıldılar. Konuştuğumuz bazı işçiler 1 Mayıs’a katılmaktan büyük bir mutluluk ve heyecan duyduklarını söylediler.

IRIL patronu yüzlerce işçinin geleceğini, çoluk çocuğunu düşünmüyor, tek kuruş tazminat ödemeden işçileri sokağa atıyor. Kuşkusuz o kendi sınıfına yakışanı yapıyor. Temsil ettiği sistemin nasıl azgınca sömüren bir sistem olduğunun çarpıcı bir örneğini ortaya koyuyor.

IRIL işçileri ise henüz patronları kadar kendi sınıf çıkarlarını savunmada ve geliştirmede yeterli donanıma ve bilince sahip değiller. Ancak patronun son saldırısı, onların hep birlikte 1 Mayıs’a katılmalarını ve bu yürüyüşte büyük bir moral kazanmalarını sağlamıştır. Saldırı onları bir araya getirmekte, sınıfsal reflekslerini geliştirmektedir.

SY Kızıl Bayrak okuru/Lozan



Yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve faşizme karşı

Enternasyonal birlik ve mücadeleyi yükseltelim!

Fransa'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde faşist partinin ikinci tura kalması özellikle Avrupa ülkelerinde büyük bir sarsıntı yarattı. Irkçılık ve faşizm bir kez daha Avrupa kamuoyunun gündemine oturdu. Yabancı düşmanlığı ve “radikal sağ“ haftalarca değişik tartışmalara konu edildi. Fransa günlerce kitle eylemlerine sahne oldu.

Son yıllarda Batı Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı ve ırkçılık temeli üzerinde örgütlü faşist hareket gelişiyor. Bu gelişme elbette bir tesadüf değil, kapitalist sistemin içinde debelendiği krizle doğrudan bağlantılıdır. Bugünün kapitalist dünyası çözümsüz sorunlarla yüzyüzedir. Bunalım, işçi sınıfı ve emekçilere, sosyal ve demokratik hak gaspları, işsizlik ve yoksulluk, ağır çalışma ve kötü yaşam koşulları olarak fatura ediliyor. Sermaye sınıfı tarafından yaratılan bu sorunların kaynağı olarak yabancılar gösteriliyor. Bununla bir taraftan sorunların kaynağı gizlenerek sömürü sisteminin aklanması hedefleniyor. Diğer taraftan ise, mücadeleye yönelen emekçi kitleler yabancı düşmanlığı ve ırkçılık üzerinden denetim altına alınmaya çalışılıyor. İkiyüzlü açıklamaların aksine, ırkçı-faşist örgütlenmeler sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda beslenip geliştiriliyor.

İşçiler, emekçiler!

Batı Avrupa ülkelerinde gelişen yabancı düşmanlığının, ırkçılığın ve faşizmin gerçek sorumlusu kapitalist düzendir. Kapitalizmin krizinin derinleştiği, toplumsal sorunların büyüdüğü ortamda ırkçı-faşist ideoloji ve akımlar da boy veriyorlar. Bu insanlık dışı ideoloji ve örgütlenmeler, bizzat emperyalist burjuvazi tarafından el altından destekleniyor. Sisteme karşı gelişen toplumsal hoşnutsuzluk ve tepkiler, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık üzerinden faşist hareketi geliştirmenin imkanına dönüştürülüyor.

Irkçı-faşist akımlar kapitalist sistemin bağrında filizleniyor. Dolayısıyla yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve faşizme karşı mücadele, onu yaratan kapitalizme karşı mücadelenin bir parçasıdır. İnsanl.k düşmanı ideoloji ve akımları püskürtmek, tarih içinde insanlığa büyük yıkım ve acılar yaşatan faşizme geçit vermemek, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin devrimci mücadelesi ve halkların devrimci kardeşliğiyle mümkündür.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)
Mayıs 2002